Gırgır

silence

Süper Üye
26 Mar 2009
2,346
1,721
GIRGIR DERGİSİ

Oğuz Aral yönetiminde 1972den 1989'a kadar Türkiye'nin en çok satan kült mizah dergisidir.
Oguz Aral'ın, kardeşi Tekin Aral ile birlikte 26 Ağustos 1972 tarihinde yayınlanmaya başladığı Gırgır dergisinin temel sloganı; “Geçim derdini, can sıkıntısını, aşk yarasını, karı koca kavgasını, şipşak keser. Her derde devadır, Gırgır da gırgır.” idi.
Gırgır tirajını 300.000'e yükselterek Avrupa'nın 3. büyük mizah dergisi haline geldi. Günümüzün ünlü mizahçılarının çoğu bu dergide yetişti.
Gırgır'ın bir dönemin mizah anlayışı üzerinde büyük etkisi oldu. Daha sonra çıkan Fırt, Deli, Hıbır, Mikrop, Limon, Leman, Öküz, Hayvan, Penguen, Uykusuz dergileri Gırgır örneğini temel alarak geliştiler.

GIRGIR DERGİSİ İLE İLGİLİ BİR İNCELEME

GIRGIR ÖNCESİ

Gırgır bazılarının da yazdığı gibi 70'lerin dergisidir. Doğuşu da yükselişi de 70'lerdir. Gırgır öncesinde 60 lı yıllarda çok ama çok meşhur Akbaba dergisi vardır. Ondanda önce ünlü mizah yazarlarımız Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'ın çıkardığı Marko Paşa. (Marko paşa yasaklandıkça malum paşa gibi değişik isimlerle sürmüştür) İlk sayısı 25 Kasım 1946'da çıkan, keskin muhalif mizah gazetesidir Akbaba 1922'den 1977'ye dek tam 55 yıl yayınlanmıştır.

Akbabadan sonra Gırgır farklı ve çizgi ağırlıklı olarak doğmuştur. Önceki dergiler yazı ağırlıklı idi.

GIRGIR'IN DOĞUŞU :

Gırgır dergisi aslında bir gazetenin mizah köşesiydi. O zaman çıkmaya başlayan 25 kuruşa satılan "Gün" gazetesinin mizah köşesi olarak başladı. Bu köşeyi Oğuz Aral hazırlardı. Bu köşe sevilince bu köşe olmaktan çıkıp önce yine aynı gazetenin yanında verilen parasız bir dergiye dönüştü sonra bağımsız bir dergi oldu.
Gırgır bir köşe olmaktan çıkıp dergiye dönüştüğünde de başında yine Oğuz Aral ve kardeşi Tekin Aral vardı. Bunlara Nuri Kurtcebe, Eflatun Nuri gibi çizerler de katıldı. Fakat dergi sayfalarını doldurmakta yine de zorlanınca sayfanın bazı kısımları amatörlere açıldı. İlk önce komik anılarını yazıp gönderenler çuvalla para kazananlar olarak yer aldı, ardından amatör karikatürlere "çiçeği burnunda çizerler" başlığıyla yer verildi. dergi içindeki sütunlarda Oğuz abi bu acemi karikatüristlere ikişer üçer satır öğütler verir meşhur sözüyle fazla taramadan kaçınmalarını , perspektif çalışmalarını sık sık yinelerdi. Ustalaşanlarsa en arka sayfada yorumsuz yayınlanmaya başlardı.
İşte bugün tanıdığınız bütün ünlü karikatüristler o çiçeği burnunda köşelerinden doğdu. Gani Müjdeler, Metin Üstündağ'lar, Mehmet Çağçağ'lar ve diğerleri ikinci kuşak gırgırcılardı.
Devam etmeden önce biraz daha bu döneme ait bilgi vereyim. Cinsellik gırgırın daha bir gazete köşesi olduğu dönemde başlamıştı sadece Oğuz Aral'a ait olan bu köşede Oğuz Aral çıplak güzel hatunların bacakları arasında ufak tefek çelimsiz adamcıklar çizerdi

Gırgır dergileştiğinde de bir süre bu böyle devam etti ve özellikle Oğuz Aral'ın Meşhur Utanmaz Adam çizgi serisinde zampara şeref sürekli çıplak kadınlarla tasvir edildi. Dergiye katılan Eflatun Nuri de çıplak çizim ustalarındandı. Dergi bu dönemler pek siyasal olmayan güldürme amaçlı bir dergiydi.

GIRGIRDA İKİNCİ DÖNEM

Derginin bu bol çıplaklı ve siyasetsiz çizgisi sinemamızda yerli seks filmlerinin de revaçta olduğu dönemlere rastlar. Gırgır'ın çıplaklıktan arınıp siyasi taşlama ağırlık kazanması ikinci dönem olarak adlandırılabilir ki bu 70'lerin ikinci yarısıdır. Artık amatörler arasından çıkan gençler dergide kendi köşelerini oluşturmaya başlamıştır. Türkiye'de siyaset her şeyden çok konuşulur hale gelmiştir, gençlik de siyasetle çok ilgilidir gırgır'da buna paralel olarak giderek siyasal espirilere yönelir. Artık kapağında bol bol Süleyman Demirel, Ecevit, Erbakan çizilmeye başlanır içerde zamlar ve diğer hükümet kararları üstüne bol bol espri yapılır, bir hafta ülkede ne olmuşsa tümü ile ilgili mutlaka en az bir karikatür olur böylece gazete okumayanlar bile o hafta olan bitenden haberdar olmuş olurdu. Bu ikinci dönem gırgırda yeni tiplerin doğmasının da başlangıcıdır. Artık Muhlis bey, Avanak Avni, Daral, Çılgın Bediş gibi tipler ve köşeleri vardır gırgırın. Ama her zaman amatörlere açık alanı vardır ve dergiye sürekli yeni katılımlar olur. Cezaevlerinden yollanan karikatürler köşesi vardır ve Oğuz Aral cezaevlerine bol bol çini mürekkebi resim kağıdı yollar. Gırgır artık ülke gündemini takip eden mizahla eleştiren ve sürekli kendinden söz ettiren bir yayındır ama gırgır'ın siyaseti asla keskin ideolojik değil gündem olaylarını eleştiren türdedir. İşte bu dönemde okumayı hiç sevmeyen bir toplumda önce 300 bin sonra 500 bin satışa dek yükselecek ve DÜNYANIN EN ÇOK OKUNAN 3.MİZAH DERGİSİ olacaktır. (Birinci Rusların krokodili idi) Gırgır 500 bin satıyordu ama her bir dergi en az 3-4 kişi tarafından okunuyordu , özellikle tüm öğrenciler birer gırgır okuru idi. Bir kuşak gırgırla büyüyordu. (Cinsellik çok az ve gerekiyorsa vardı bu dönemde)

12 EYLÜL VE GIRGIR

12 Eylül Askeri darbe dönemi gazeteler bazı haberleri açıkça yazamazken Gırgır mizahla, karikatürle yazıyordu ve bazı şerler gazetelerden değil gırgırdan öğreniliyordu. Mizahla değiştirilerek yazıldığı içinde direkt bir yasak getirilemiyordu. Ancak 12 eylül dönemi Türkiyem Türkiyem şarkısıyla sık sık TV'ye çıkan Müşerref Akay'ı (O zamanki soyadıyla Tezcan) kapak yapınca Gırgır dergisine de kapama cezası verildi. Sebep olarak şu açıklama yapılmıştı : "Ucube bir kadının üzerine Türk bayrağı elbise çizmek" Bayrak kanununda bayrak elbise yapılamaz şeklinde bir madde vardı yanlış hatırlamıyorsam. Sonra bir iki kez daha ara ara kapatılsa da yayın hep sürdü.

80'LERİN GIRGIRI

Askeri rejimin ardından gelen Özal döneminde de Gırgır aynı çizgisini sürdürdü. Özal'la ilgili yüzlerce karikatür yer aldı. Özal yurtdışına kredi istemeye giderken bir valiz dolusu Gırgır karikatürü ile gidip bakın beni bu hale düşürdüler para yardımı yapmanız şart deyip kredi aldığını kendi anlatmıştır. Medyanın fazla muhalefet yapmadığı bu dönemde Gırgır oldukça muhalif kalıyordu. Yine çok satmaya devam ediyordu.

Gırgırı satın almak isteyen yada onun gibi bir dergi çıkarmak isteyen gazeteler de çıkıyordu elbette. Şimdi olayın o yönüne de değineyim.
Gırgır yukarıda yazdığım gibi Gün gazetesinin köşesi olarak başlamıştı. Gün gazetesi ve günaydın ise Simavilerindi. İki kardeş simavi (Erol ve Haldun Simavi) ayrılmaya karar verdiğinde Erol Simavi Hürriyeti, Haldun Simavi ise günaydın'ı almıştı. İşte Günaydın'ı alan Haldun Simavi önce ikinci gazete olarak Gün'ü çıkardı, Gün'den de Gırgır doğdu. Gün kapandı Gırgır sürdü. Gırgır satış rekorları kırınca diğer Simavi de Hürriyet grubundan bir mizah dergisi çıkarmaya karar verdi ve ÇARŞAF dergisini çıkardı. Çarşaf gülen adam şeklinde Ç harfiyle sanırım hatırlanacaktır, hiç bir zaman Gırgır'ın satışını yakalayamasa da yinede uzunca bir süre iyi satış yaptı.

ÇARŞAF VE FIRT DOĞUYOR

Gırgıra ilk alternatif Hürriyet grubundan çıkarılan çarşaftı ama basında bir gelenek vardır. Rakibiniz yeni bir yayın çıkarıp halka alternatif sunmaya hazırlanıyorsa siz de hemen bir yayın daha çıkarır bu ikincilerin pastasını bölersiniz. İşte Hürriyet'in çarşafı çıkaracağı haberi alınınca alel acele FIRT dergisi çıkarıldı. Fırt gırgır dergisinin kardeş dergisi olarak doğdu ve halende öyle sürüyor.

Gırgır sarı rengi tabloid boyu ile tanınırken ve (sarı hariç) renksizken çarşaf ve fırt renkliydi. Çarşaf da politik mizaha yer vermekle birlikte hiç bir zaman gırgır ölçüsünde muhalif olmadı. Fırt ise daha çok cinsel içerikli bir dergi olarak yer aldı. Arka kapak içinde yer alan "Yavrunuzun sayfası" çok ama çok tutan bir sayfaydı. Sayfaya yabancı erotik dergilerden alınma tam renkli kocaman bir çıplak kız fotoğrafı konur onun yanlarında yer alan vinyetlerde bi sürü tip bu kıza laf atardı (Düdüğün olayım çal beni abla gibi basit espriler) Henüz yeni yeni Erkek dergileri çıkıyordu ve bunları almaya utanan bir halkımız vardı. İşte onlar için Fırt'ın bu cinsel ağırlıklı yayını bir nimet olacaktı ve "Ben esprileri için alıyorum, ben yazıları için alıyorum" savunması da lügatımıza girecekti. Fırt Tekin Aral'ın yönetiminde çıkmaktaydı. Gırgır Çarşaf Fırt uzun yıllar sürdü, Çarşaf 90'ların ortasında kapandı. Bu arada bir ara günlük mizah gazetesi de denendi (Çivi) ama bu çok kısa sürdü ve çok az kişi hatırlar. Çarşaf ve Fırt Gırgır'ın bölünme sürecinde değildir çünkü Çarşaf büyük oranda Gırgır dışı bir kadro kurmuş, Fırt ise zaten Gırgırda devam edenlerle kardeş dergi olarak sürmüştü.

İLK AYRILIK MİKROP DERGİSİ

Bu dergiyle ilgili fazla bilgim yok. Nedense okumamıştım bile.


"PİŞMİŞ KELLE"

Dönemin büyük medyası çok satan gırgıra rakipler deneyecekti elbette. Hürriyet'in Çarşafından sonra Milliyet'de Pişmiş Kelle'yi çıkarmaya başladı. Engin Ergönültaş'ın Milliyet gazetesine çıkarttığı ve yönettiği dergi de Behiç Pek, Behzat Taş, Alper Ocak, gibi isimler vardı. Bu da sattı ama Gırgır'a rakip olacak çizgide değildi. Mizah dergilerinde cinsellik yeniden artmaya başlar bu aralar.


EN ÖNEMLİ AYRILIK LİMON

Basına büyük bir patron daha girmişti. Güneş Gazetesi büyük bir reklamla piyasaya çıkmış ve en çok satan gazete olmuştu. Bir süre geçtikten sonra Mizahdaki tatlı satıştan bu gazetede pay almak isteyecek ve Gırgırdan kopma noktasına gelmiş bu kez gerçekten güçlü bir ikinci kuşak yazar çizeri bu gazeteye geçerek Limon dergisini çıkaracaktı. Gani Müjde, Mehmet Çağçağ, Metin Üstündağ gibi güçlü isimler ve onların yarattığı tipler artık Gırgırda değil Limonda idi. Ben duymadım ama söylentilere göre ayrılan bu gruba Oğuz Aral çok kızmış ve sürüneceksiniz, pişman olacaksınız, pazarda limon satacaksınız dediği için onlarda dergiye limon ismini uygun görmüş. Limon giderek kendi ekolünü yarattı ve gırgırdan daha solda yer alan daha muhalif bir dergi oldu. Daha sonra Leman adını alan derginin bugünkü devamı penguen denilebilir. Limon zamanla Gırgırdan da çok satmayı başarmıştır.

ASİL NADİR VE GIRGIRA İLK ÇELME (HIBIR)

O dönemin Başbakanı Turgut Özal'ın desteğiyle Türkiye'ye gelen Asil Nadir Kıbrıs Türkü ama İngiliz vatandaşı dünyaca tanınan bir zengindir. Birdenbire basına girer ve peşpeşe büyük gazeteleri satın almaya başlar. Güneş gazetesi, Günaydın gazetesi , Gelişim Yayınları ve Nokta dergisi gibi. Asil Nadir'in almak için en çok uğraştığı dergilerden biri de Gırgır'dır. Haldun Simavi satmaya hazırdır ama Oğuz Aral'ın direnmesiyle dergi satılamaz. Ama dergi içerde kaynamaya başlar. zar zor üç kuruş para alınırken ortada güzel bir teklif zengin bir patron adayı vardır. Bazıları satılmasını ister. Gizli toplantılar yapılır. Fakat Oğuz Aral bu grubu da önler dergiyi sattırmaz. Ama bu büyükçe grup topluca Gırgır'dan ayrılıp Asil Nadir'in aldığı gelişim yayınlarına geçerek HIBIR dergisini çıkarır. Yıl 1989'dur. Hıbır zaten basında kuşkuyla karşılanan Asil Nadir'e gittikleri için para için kendilerini satanlar damgası yer, efsane Gırgırı aldattıkları için eleştirilir ama çok güçlü ekibi ile yine de tutulur ve çok okunan dergilerden olur Hıbır, Oğuz Aral'ın efsanevi Gırgır dergisinden ayrılan bir grup çizerin yayımladıkları mizah dergisidir. Bülent Üstün, Ramize Erer, Cengiz Üstün, İrfan Sayar, Ergun Gündüz, Latif Demirci, Hasan Kaçan, Murat Levent Demircan, Bülent Arabacıoğlu, İlban Ertem, Galip Tekin, Atilla Atalay, Sarkis Paçacı, Abdülkadir Elçioğlu gibi yazar ve çizerleri bünyesinde barındırmıştır. Dergi, bağlı bulunduğu Asil Nadir'in sahip olduğu İnterpress yayın grubunun içine düştüğü parasal sıkıntılar dolayısı ile gruptan ayrılarak bir süre HBR Maymun adı ile yayımlanmaya devam etmiştir.

GIRGIRA İKİNCİ ÇELME VE TÜRKİYE GIRGIR VUKUATI YAŞIYOR

Oğuz Aral tam Asil Nadir'e satışı engellediğini düşünürken çok kısa bir süre sonra Gırgır'a ikinci darbe gelir. Bir oldu bittiye gelir ve Gırgır'ın bir üst katına yayınlanan haftalık "Gölge Adam" gazetesinin sahibi Ertuğrul Akbay bir gün alt katındaki dergiye gelir ve arkadaşlar kolay gelsin bu dergiyi ben satın aldım artık birlikte çalışacağız diyerek ortalıkta dolaşmaya başlar. Bu tam bir şoktur. Günlerce ülke gündemini kaplar. Ertuğrul Akbay başbakan Turgut Özal'ın yakın arkadaşıdır ve dergiyi susturmak için anlaşmalı bir operasyon olduğu söylenir. Üniversitelerde liselerde gırgırın bu satışını protesto için imza kampanyaları açılır. Bu operasyon önceden planlanmış Gölge Adam gazetesi bir süre gazeteyle "Horoz" ismiyle bir mizak eki başlatmış gırgıra gelip giden amatör gençleri merdivenden alıp bu dergiye çizer yapmaya başlamıştır. Planlanan Gırgır operasyonu sonrası ola ki Gırgır çizerleri işi bırakırsa Gırgır bu acemi çizerlerle de olsa sürdürülsün diye yapılmış bir kadrolaşmadır. Öyle de olur. Oğuz Aral ve Gırgır ekibi bu kez satışı önleyemez ama topluca gırgırı bırakırlar. Yıllarca sürecek münakaşalar mahkemeler de başlar. Gırgırın yeni patronu eski sayılardaki çizgilerin ve karakterlerin kendine ait olduğunu iddia edip eski malzemeleri yeniden yayınlar, gırgırcılara ait tipleri kendi kurdurduğu genç acemi çizerlere çizdirmeye devam eder, Ayrılan asıl Gırgır çalışanları ise bunların yayın hakkının kendilerine ait olduğunu söyler. Artık dünya avanak avni, Muhlis bey kime aittir tartışmalarının yapıldığı mahkemelere tanıklık edecektir. (Gırgırla birlikte kardeş dergi Fırt da aynı akıbeti paylaşır)

ORTADA KALAN OĞUZ ARAL VE AVNİ DERGİSİ

Günlerce basına konu olan Gırgır operasyonundan mağlup çıkan Oğuz ve Tekin Aral'ın artık çevresinde güçlü dönemden pek fazla isimde kalmamış Limon ve Hıbır güçlü isimleri transfer etmiştir. Oğuz ve Tekin Aral dar bir kadroyla mizah dergisi olmayan ve mizah rekabetine henüz girememiş Sabah grubu ile anlaşır ve Oğuz Aral'ın en tanınmış karakteri Avni ismi ile bir dergi çıkarmaya başlanır. Artık piyasada Efsanevi Gırgır'dan başka bir çok dergi vardır. Gırgır, Fırt, Çarşaf, Pişmiş Kelle, Limon, Hıbır. Dergilerin satışı düşmekte, yeni jenerasyon siyaseti sevmediği gibi mizah dergisi de çok fazla okumamaktadır. Farklı arayışlarla bazı dergiler denenir. Yorgan vb isimlerle 3-4 tane tamamen cinsel içerikli seksi çok fazla ve bayağı şekilde öne çıkaran dergi denemeleri olur fakat artık erotizm Türkiye'de çok çeşitli şekillerde pazarlanmakta, playboy türü dergiler, video kasetler, cinsel ürün marketleri vs varken çizgi çıplaklık da pazar bulamamaktadır, açıldıkları gibi kapanır giderler. Efsanevi dergi Gırgır'ı yaratan Oğuz Aral'ın yeni dergisi Avni de malesef tutunamaz ve kapanır.

ŞEBEK

Birde tüm bunların dışında kalan Şebek dergisi vardır. Gırgırda aptulica köşesiyle tanınan ve rokcı tiplemeleriyle rockı sevdiren Abdullica'nın öncülüğünde çıkan Şebek önce mizah dergisi, sonra yüzde elli mizah yüzde elli rock dergisi, sonra tamamen rock dergisi olarak yer edinir ve bu alandaki ilk olduğu için o da kendi ekolünü efsanesini müzik alanında yaratır.

LİMON'DAN LEMAN'A, HIBIRDAN HBR MAYMUN'A GEÇİŞ

O dönemin Başbakanı Turgut Özal'ın desteğiyle Türkiye'ye gelip gazeteler satın alan Asil Nadir'in bu dönemde iki mizah dergisi vardır. Biri Limon diğeri ise Hıbır. Fakat Asil Nadir'in beklenmedik iflası, çok sevdiği İngiltere'de mallarına el konması Türkiye'de de gazetelerinin iflası sonucu bu mizah dergileri de sekteye uğrar ve bu mizah dergileri isimlerinde ufak değişikliklerle bağımsızlıklarını ilan ederler LİMON LEMAN olurken HIBIR HBR Maymun adını alır.

NANKÖR, D'ELİ VE DİNDAR MİZAH DERGİLERİ

Bir dönem Mehmet Çağçağ ve Metin Üstündağ Gani Müjde ikilisi ters düşer ayrılır Gani ve Metin Nankör ve D'eli ismiyle diğerlerine göre daha sol mizah dergileri dener. Mehmet Çağçağ ise ipini koparmışçasına cinselliği abartır. Sonra yeniden barışılıp Limonda devam edilir. 90'ların sonlarına doğru dinci ideoloji yükselip medyada yer edinirken bir kaç dinci yanları güçlü çizerlerin yayınladığı dergi denenir. (Gırgır'ın eski çizeri Hasan Kaçan o gruba dahil olup öncülük eder ama tutturamazlar)

BUGÜN GELİNEN NOKTA

Daha Gün gazetesinde köşeyken Gırgır okumaya başlamış, ilkokul, ortaokul, lise, üniversite boyu yıllarca Gırgır ve diğerlerini okumuş, 3 yıl kadar Gırgır'da da çalışmış, yıllarca bir mizah yazarlığı yapmış biri olmama rağmen bugün halen piyasada hangi dergiler var inanın bilmiyorum ve efsanevi gırgır döneminin bittiğinin bilincindeyim. Ama bildiğim kadar operasyonla ele geçirilen Gırgır ve Fırt yakın zamana dek vasat bir kalitede yayınını sürdürdü. Leman hala sürüyor mu bundan bile emin değilim. Ama Gırgır ekolünün üçüncü hatta dördüncü kuşağı, Leman ekolünün devamı Penguen dergisini biliyorum. Bilgisayar, oyunlar, chatler, bilimkurgu filmler, 40-50 TV kanalı olan bir ülkede bir daha asla Gırgır efsanesi olamayacağını da biliyorum. Ama bizim siyah beyaz tek kanallı resmi TRT TV'mizin yanında sarı sayfaları ile Gırgır yaşamdaki rengimiz ve yaşama tokadımızdı. O hep ayrıcalıklı kalacak. İşte bu nedenle Gırgır doğru bilinsin istedim. Yanlış hatırladıklarım varsa affola. Burada yazılanlar alıntı değil tamamen hatırladıklarımın kaleme dökülmesidir.

Alıntıdır

Ertuğrul Timur

WWW.TİYATROM.COM


459px-G%C4%B1rg%C4%B1r_kapak.jpg

Girgir.jpg

avni1yd5.jpg

104623.jpg

Yilmaz948_girgir1.jpg
 

silence

Süper Üye
26 Mar 2009
2,346
1,721
Gırgır Efsanesine Dışardan Bakmak

GIRGIR EFSANESİNE DIŞARDAN BAKMAK

Gırgır hakkında pek tartışılmadan kabul gören bir iddia vardır: Gırgır, o kadar yüksek satış rakamlarına ulaşmıştır ki dünyanın en çok satan üçüncü büyük mizah dergisi olmuştur. Hayata eleştirel bakan, “vatan millet sakarya” edebiyatını iğneleyen sayısız mizahçının bu iddiaya sessiz kalmasını bir türlü anlayamamışımdır. Muhtemelen ilk önce (Gırgır’ı da yayınlayan) Simavilerin Günaydın gazetesinde yer almış olan bu iddianın/haberin mantığı basittir: Gırgır, gerçekten çok satmaktadır, soğuk savaşın iki süper gücünün iki çok satar dergisini alır, başa yazarız, Gırgır’ı üçüncü sıraya koyarız olur biter. Efsanelere hep olumlu tarafından yaklaşmaktan beis duymuyoruz. “Avrupa Avrupa duy sesimizi” mantığının tipik bir tezahürü/öncülü olan bu haberi sahiplenmemiz hiç kuşkusuz bu “başarıya” ihtiyaç duymamızdandır . Hiçbir nesnel ve rasyonel dayanağı olmayan, kim nerede ne kadar satıyor ölçüsünü konuşmayan bu iddianın yaygınlık kazanması Gırgır’a, karikatüristlere, mizahçılara bir itibar kazandırmıştır elbette. Oğuz Aral’ın ölümünden sonra bu iddia yinelendi, hiç kuşku yok ki sonraki kuşaklarca da yinelenecek.

Gırgır, elbette ki yıllarca Türkiye’nin en çok satan dergisiydi. Ama Türkiye’nin hemen her döneminde en çok satan dergiler mizah dergileri arasından çıktı. Bugün bir başka mizah dergisi, LeMan Türkiye’nin en çok satan dergisi. Bunları bir başarıyı azımsamak anlamında değil, hatırda tutulması için yazıyorum. Gırgır, genellikle Akbaba dergisi ile kıyaslanır; onun eskiyen mizahını alaşağı ederek çıkışından bahsedilir. Akbaba, kimi dönemler en çok satan olmuş, genelde idare etmiş, iktidarla arasını hep iyi tutmuş, deyim yerindeyse kapı aşındırmış bir anlayışla varolmuş bir dergidir. Öte yandan Gırgır’a kadar Akbaba’da yazmamış, çizmemiş, yer almamış mizahçı/çizer yoktur. Akbaba, mizahla uğraşan herkesin ekmek yediği bir dergidir; derginin hep devlete bağlı kalması, sadece yöneticisinin bürokrasi ile kurduğu ilişkiye değil, basının endüstrileşememesiyle de ilgilidir. Altmışlı yıllara kadar hiçbir dergi yüksek satış rakamlarına ulaşamamaktadır. Bu dönemdeki matbaa tekniklerin gelişimi, baskı sayısının artırılmasını kolaylaştırmış, artan tirajlar ise Türkiye çapında dağıtımı zorlamıştır. Altmışlı yılların ikinci yarısına girerken kimi dergiler yüzbin tirajının üzerine çıkmıştır. Bunların hepsi bol resimli, az yazılı dergilerdir ve dikkat!! içlerinde/en başlarda mizah dergisi yoktur. Gerçi, mizah dergileri satışlarını daha önceki döneme göre katlamışlardır ama geride kalmaları o dönemin en çok satan yayınlarının sahibi olan (başta Simaviler) yayıncılar kadar büyük sermaye sahibi olmamalarıyla ilgilidir. Baskı tekniği olarak kendilerini yenileyememektedirler. İşletmecilikleri, geçmiş dönemlerin alışkanlığıyla sürmektedir. Örneğin Akbaba’nın çizerlik mesleğine maddi katkısı yok denecek kadar azdır, gazeteler olmasa çoğu üretici meslek değiştirmek zorunda kalacaktır.

Şöyle bir soru sorulabilir: Gırgır, neden altmışlı yıllarda varolamadı? İlk neden Akbaba’nın varlığıdır, bir mizah tarzını temsil etmektedir ki, cumhuriyetle yaşıttır. Hemen her kuşağın bildiği, mizah dergisi denildiğinde aklına gelen bir “markadır”. Akbaba’ya alternatif olarak çıkan dergiler bu yazı ağırlıklı tarzı sürdürmüşlerdir. Aziz Nesin, başlangıçta hasmı, sonra parçası olduğu Akbaba’ya karşı dergicilik işine girmiş, her defasında yarım bırakmak zorunda kalmıştır. Mizah denildiğinde akla gelen bir başka isim olan Nesin’in her dergi denemesinde biçimsel olarak Akbaba’yı izlemesi tarzın bir kalıp olarak oturduğuna, henüz eskimediğine işaret eder. İkinci neden, yatırımcı sermayenin olmayışı, “büyüklerin” alana ilgi göstermeyişidir. Foto roman dergileri, düşük maliyetleriyle yüksek kazanç sağlıyorlardır. Üçüncü neden, Akbaba’dan farklı bir mizah ve karikatür anlayışını getirebilecek müteşebbis bir çizerin/editörün yokluğudur. Mizah ve çizgili dergiler endüstrileşemediği için çizerler, gazetelere kümelenmişlerdir. Oğuz Aral da Gırgır’a bir gazeteden, büyük bir sermayenin desteğiyle başlar. Gırgır başarısız olsaydı bünyesinde işine devam edeceği bir gazetedir bu. Riskli, ne kadar süreceği belirsiz bir iş olduğu için gazetelerdeki sağlam işlerini bırakıp Gırgır’a gelen çizer olmaz. Üstelik Oğuz Aral, ürettikleriyle kuşağının dışında ayrıksı duran bir kaç isimden biridir. Yetmişli yıllara kadar ürettiklerine bakılırsa “sanat” gibi ağır tartışmalarla pek ilgilenmediğini, tipik bir eylem adamı olarak yaşadığını, kahramanlarına benzediğini, onların dilini bildiğini/sevdiğini söyleyebiliriz. Spekülatif bir soru daha soralım: Gırgır’ı Oğuz Aral değil de bir başkası çıkartabilir miydi? Bu sorunun cevabını yok. Ama Gırgır’daki kendi kuşağından isimlere bakmak, Gırgır’ı eleştirenlerin çoğunluğunun yanında olmayan kendi kuşağından çizerlerden oluştuğunu görmek anlamlı olabilir. Bu ayrışma, bir ucunda kendilerine `50 kuşağı adını veren, içeriği gazete karikatürcülüğünden çok da ileri gitmeyen, “sanatçı” karikatüristler lobisini; diğer yanda çok-satar mizah dergileri çıkartan, çoğu zaman Oğuz Aral ve onun yetiştirdiği isimlerle özdeşleştirilen “popüler/tecimsel mizahçıları” yaratmıştır. Ayrışmayı mesleki rekabet, kişisel geçimsizlikler ve “makam kavgasının” belirlediğini söylemek mümkün. Bugün, bu ayrım eskisi kadar güçlü değil. Gırgır kuşağı denilen karikatüristlerin nicel (ve nitelik) çokluğu, bu ayrımı anlamsızlaştırıyor. Yarışma jürilerine sıkışıp kalan 50’ kuşağı, “lobi” olarak gücünü yitirmiş durumda. Gırgır tarzını arabesk, Yeşilçam, müstehcenlik, argo ve apolitizm ile özdeşleştiren anlayış o denli konuşulmuyor artık. Karikatürcüler Derneği, son on yıldır daha önce yoz ve sanat dışı bulduğu popüler mizah dergilerine daha ılımlı yaklaşıyor. Oğuz Aral’a karikatürü halka indirdiği gerekçesiyle Derneğin verdiği “Cemal Nadir Ödülü” bunun bir göstergesi.

Oğuz Aral ile Cemal Nadir arasında bir koşutluk kurulabilir mi? Cemal Nadir, karikatür tarihimizin efsanelerinden biri. Ona gösterilen saygı ve sempatinin pek sorgulanmaması yine ilginç. Nadir’in Tek-Parti estetiğine uygun, rejim savunuculuğu yapan mizah anlayışının incelenmemesi, örneğin daima solda durmuş karikatüristlerin onun sola nasıl baktığını, diyelim Sertelleri-Tan gazetesini, komünistleri nasıl anlattığını bilmemesi / konuşmaması manidardır. Oğuz Aral, Cemal Nadir’in rahle-i tedrisinden geçmiş değildir; çizgi anlayışı, argoyu ve erotizmi kullanma biçimi onunla kıyas götürmeyecek ölçüde farklıdır. En önemli benzerlikleri ikisinin de şartların gereği olarak genç kuşaklarla çalışmak zorunda kalmalarıdır. Cemal Nadir, düşük ücretlerle Akbaba’ya çalışmak istemediğinden kendisi dergiler çıkartmak istemiş, çoğu ortaokul yaşlarında çocuklara telifler ödeyerek, onlarla birebir ilgilenerek mesleğe özendirmiştir. Ömrünün son yıllarında güçlü bir sermayenin, Yapı Kredi Bankasının desteğini alarak yayınlar çıkartmaya başlamış; erken ölümü dolayısıyla olası projeleri gerçekleşememiştir. Benzerlik buradan kurulabilir: Aral, Simavilerin desteğini almıştır ki, Simavi kardeşler o günün basınının benzeri olmayan güçteki sermayesidir. Altmışlı yılları çok satışlı dergicilik deneyimleriyle geçmişlerdir, foto roman dergileri eskisi kadar çok satmamaktadır. Yeni ve yerel olan bir dergi arayışındadırlar. Aral, Gırgır’da Cemal Nadir gibi gençlerle çalışmış, onlara yüksek telifler ödeyerek başka işlerden elde edemeyecekleri imkânları sağlamıştır. Yüzlerce genci yıllarca mesai harcayarak meslek sahibi yapmıştır. Oğuz Aral’ın hep kendi tarzında çizgiciler yetiştirdiği, Gırgır’ı tek bir kişinin çizgisinden çıkmışçasına oluşturduğu eleştirisi yapılır. Bu eleştirileri Cemal Nadir’in etkisinde üretmeye başlamış karikatüristlerin yapması ise ilginçtir. `50 kuşağı çizerlerinin nerdeyse tamamı mizah anlayışlarından, karikatürlerine attıkları imzaya varıncaya kadar yıllarca Cemal Nadir’i hatırlatmışlardır. Etkilenmenin benzersiz ya da Oğuz Aral dergilerine özgü olmadığı açıktır. Gırgır’ın farkı, yüksek satışların etkisiyle daha kolay görünür olmasıdır.

Gırgır’ın kitlesel başarısı doğal olarak herkesin anlayacağı bir mizah üretmesine neden olmuştur. Solcunun da sağcının da gülebildiği bir dergi olarak Gırgır apolitik bulunmuştur ya da sol addedilmesine karşı çıkılmıştır. Oysa Gırgır, Akbaba’ya göre daha solda, kendisinden önce çıkan bir Markopaşa’ya ve kendisinden sonra çıkan Limon’a göre sağdadır. Benzer yargılar Oğuz Aral için de geçerlidir: çalışmalarında milliyetçi sol bir duruşu vardır, dış mihraklar takıntısı, laiklik ihtimamı göze çarpmaktadır. Popüler kültüre, gündelik yaşama yakın durması, içeriğini argodan ve konuşma dilinden sakınmadan oluşturması onu kendi kuşağının isimlerinden önemli ölçüde ayırmaktadır. Herkes tarafından anlaşılmak temel kaygısıdır; tehlike gibi duran “basitlik”, kimi zaman aşamadığı, eleştirileri haklı çıkartan bir sorundur. Ancak Aral’ın işine bir gazeteci gibi yaklaştığı da hatırda tutulmalı. Hani “gazetecinin ufku sabah doğar akşam batar” sözünde olduğu gibi...

Gırgır dönemi, Oğuz Aral’ın hayatının olduğu kadar Türkiye mizahının en önemli parçasıdır. Sürekli üretimle geçen, endüstrileşen, alana sermayeyi çeken, kendi sermayesini üretebilecek dergiler yaratan, yüzlerce çizer yetiştiren bir dönemdir. Oğuz Aral’ı yönetici olarak sıkıştıran, mesleki yenilenmesine çok fırsat tanımayan bir seri üretim sürecidir aynı zamanda. Derginin Akbaba’dan ve o güne değin çıkmış mizah dergilerinden bütünüyle farklı görselliği, bol çizgi roman kullanılmasını gerektirmiştir. Aral, daha çok altmışlı yıllarda çizdiği çizgi romanlarına Gırgır’da yeniden ağırlık vermiş, başta Utanmaz Adam olmak üzere bir çok kahramanına popülerlik kazandırmıştır. Utanmaz Adam, hınzır, hazırcevap, hedonist, menfaatçi ama sevimli bir “kötü adam” olarak uzun müddet derginin sembolü olmuştur. Kendi kuşağından çizgi roman yapan çizerlerin pedagojik ve olumlu kahramanlar üretmeyi tercih etmesi bile Aral ile aralarındaki çatışmayı işaretlemektedir. Dergide çizerleri mahalle öyküleri anlatmayı teşvik eden Aral’ın asıl başarısı ise Avni’yle gelir. Utanmaz Adam’daki Korna tiplemesinin (sinemadaki karşılığı Aydemir Akbaş sayılabilir) mantığını sürdürdüğü Avanak Avni’nin çocukluğunun nasıl olacağına dair bir denemeyle başlayan Avni, o kadar etkili olur ki bugün Gırgır dönemi dergilerini imleyen bir ikona dönüşmüştür. Avni, konuşamayan, kıt zekalı ama hesabı, hendesesi kendini ispatlamak olan sevimli bir oğlan çocuğudur. Aral’ın kenar mahallelerde yaşayan, sınıf atlama telaşındaki küçük adamlarının bir benzeri olan Avni’nin traji-komikliği, inatçılığından, kendinden güçlü adamlara meydan okumasından, sürekli (daha iyi) yenilmesinden, yaşına-başına bakmadan gösterdiği kibirden çıkmaktadır. Aral’ın yazılı basındaki çizerlik hayatında yerli ve evrensel olabilen yegane çalışmasıdır demek yanlış olmaz.

Daima yerellik arayışında olan, öğreticiliği kadar otoriterliği de konuşulan, birlikte çalıştığı genç çizerleri yanında tutabilecek bir dergi çoğalmasını planlayamayan, yaptığı işler hakkında oldukça az konuşan biriydi Oğuz Aral. Mizahçılar çoğunlukla eleştirilmeye tahammül göstermezler, hemen herkesi eleştirme haklarını kendilerinde bulmalarına rağmen eleştirilmelerini haksızlık olarak görürler. Eleştirme hakkını entelektüel sorumluluğa dayandırarak açıklarken kendilerine yönelik her eleştiriyi karikatürize ederek “entellik” saymak yanlıştır. Oğuz Aral, eleştirileri mesleki başarısıyla anlamlandıran/karşılayan bir mizahçı modeli de olmuştur. Her şeye rağmen dil değişimi nedeniyle kısa ömürlü olan cumhuriyet folkloru ve hafızasının hatırlayacağı isimlerden biri olacaktır. Çünkü Türkiye’nin hiçbir alanında bu kadar çok sanatçının yetişmesine vesile olan bir başka isim yoktur desek yanlış olmaz. Bu bile onu sükunet ve sağduyuyla tartışmayı güçleştiren bir olgu.

Levent Cantek
Toplumsal Tarih,Eylül,2004
 

Ekli dosyalar

  • girgir2.jpg
    girgir2.jpg
    38.1 KB · Görüntü: 13
Üst