Sinemaya Emek Verenler: “Pençe” Filmi

reader20

Onursal Üye
23 Kas 2011
858
18,799
Denizli
Pençe (1917)
Yönetmen ve Senaryo: Sedat Simavi (Mehmet Rauf'un aynı adlı dört perdelik oyunundan)
Görüntü Yönetmeni: Yorgo İlyadis
Oynayanlar: Eliza Binemeciyan, Nureddin Şefkati, Raşit Rıza Samako
Yapım: Müdafaa-i Milliye Cemiyeti
Konu: Şehvet düşkünü, isterik bir kadınla ilişki kuran Pertev ve evli bir kadın uğruna yuvasını unutan arkadaşı Vasfi'nin öyküsü.
Not: Ticari sinemalarda gösterime giren ve seyirci önüne çıkan ilk Türk filmi. Aynı zamanda, açık saçık sahneleri nedeni ile dönemin ilk tepki alan filmi oldu. Gümümüzde hiçbir kopyası mevcut değildir.
Eleştiri: Pençe namıyla ortaya atılan o saçma sapan şeylerin birbirine eklenmesinden mütehassıl şerit memleketimizde yalnız sanayi-i nefise müntesiplerini değil, her Türk'ü utandırmıştı.
(Bkz.: Muhsin Ertuğrul, Memlekete Sinema hayatı, Temaşa dergisi, s.6, 15 Ağustos 1334 (1918);

Sedat Simavi
zgGI8O.jpg

Gerçek Adı: Sedat Süleyman Simavi
Babası: Samsun mutasarrıfı Hamdi Bey
Doğum: 1896 – İstanbul
Ölüm: 11 Aralık 1953 – İstanbul
Eğitim Durumu: Galatasaray Lisesi
(İlk sinemacılardan, Gazeteci, Yazar, Karikatürist)
5pDtPk.jpg

Anne tarafından dedesi eski sadrazamlardan Saffet Paşa'dır. Ortaokulu ve lisenin bir kısmını Kadıköy'deki Saint Joseph Fransız Lisesi’nde okuduktan sonra geçtiği Galatasaray Lisesi'nden 1912 yılında mezun oldu. Galatasaray Lisesi'nde tarih öğretmenliği yaptı. Daha sonra 1916 yılında haftalık olarak çıkardığı “Hande” dergisiyle yayın hayatına başladı. İnci, Diken, Karikatür gibi mizah dergilerini yayınladı. 1917 yılında “Pençe” ve “Casus” isimli ilk konulu Türk filmlerini yönetti.
Jnt1LU.jpg

Sedat Simavi’nin, Zenginler (1918) ve Kadınlar Saltanatı (1920) isimli karikatür albümleri vardır. 1921-1930 yılları arasında Hanım, Hacıyatmaz, Yıldız, Meraklı Gazeteci, Yeni Kitap, Arkadaş gibi çok sayıda dergi yayımladı. Sedat Simavi, o devrin en ünlü haftalık dergisi olan “Yedigün” adındaki dergiyi 1933 – 1950 yılları arasında çıkarttı. 1935 yılında “Karagöz” isimli dergiyi devren aldı. Bu dergiyi de 1950 yılında devretti. 1920 yılında “Dersaadet” adında günlük bir gazete çıkarmaya başladı. Sedat Simavi, 1946 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin kurucuları arasında yer aldı ve 1949 yılına kadar da başkanlığını yaptı.
yJThiW.jpg

1 Mayıs 1948 tarihinde “Hürriyet” gazetesini kurdu. 1 Mayıs 1948 tarihinde "Ürdün ve Irak orduları Filistin'e girdi" manşetiyle ilk sayısını çıkardı. Aynı zamanda gazetenin başyazarlığını yaptı. Sedat Simavi, “Fuji-Yama” adında bir roman ile “Ceza ve Hürriyet Apartmanı” adında iki piyes yazmıştır. Hürriyet Apartmanı adında piyesi 1945 yılında film yapılmıştır. Sedat Simavi, Melek hanım ile evlendi. Haldun Simavi ve Erol Simavi adında iki oğlu vardır.

JntQcb.jpg


FİLMLERİ:
Casus (1917)
Yönetmen ve Senaryo: Sedat Semavi
Görüntü Yönetmeni: Yorgo İlyadis
Oynayanlar: Raşit Rıza Samako, Nureddin Şefkati, Eliza Binemeciyan, Darülbedayi oyuncuları
Yapım: Müdafaa-i Milliye Cemiyeti
Konu: 1. Dünya Savaşı'nda geçen bir casusluk öyküsü.
Not: 1- Bir iddiaya göre film, "Casus" adını taşıyan bir oyundan uyarlanmıştı. Bir başka iddiaya göre ise bu adla bir oyuna rastlanmamıştır.
(Bkz.: Erman Şener, Yarım Asır Önceki Filmlerimiz ve Artistleri, Hayat Tarih dergisi, s.10, Kasım 1972)
2- 1917'de Sabah Gazetesi'ndeki ilana göre "Casus", Royal Sineması'nda gösterime girdi. (Bkz. : Ali Özüyar, Sinemanın Osmanlıca Serüveni, sh.132, Deki yay., 2008)
3- Türk Sinemasının sessiz filmleri arasında yer alır. Hakkında az şey bilinmektedir. Kopyası kayıptır. Seyredilebilir nitelikte olmadığı söylenmektedir. İnternette dolaşırken aşağıdaki videoyu buldum. Yorum size ait.


Pençe (1917)

Alemdar Mustafa Paşa "Alemdar Vak'ası yahut Sultan Selim-i Salis" (1918)
Yönetmen ve Senaryo: Sedat Simavi (Celal Esat Arseven ile Salah Cimcoz'un "Sultan Selim-i Salis" adlı oyunundan)
Görüntü Yönetmeni: Kenan Enginsoy, Burhan Felek
Oynayanlar: Burhanettin Tepsi, Fahri ve Ermeni oyuncuları
Yapım: Müdafaa-i Milliye Cemiyeti
Not: 1- İlk tarihsel film denemesi. Filmin çekimi basında çeşitli tartışmalara yol açtı. Ve ilk karşı çıkanlardan biri de Muhsin Ertuğrul oldu. Ertuğrul, 10 sayılı 17 Teşrin-i evvel (Ekim) 1334 (1918) tarihli "Temaşa" dergisinde şöyle diyordu: " . . . Maalesef öğrendik ki yine hem de tarihimizin en sanlı sahifelerinden birini ihtiva eden Alemdar Vak'ası da sinema objektifi önünde çevrilmeye başlanmış. Nasıl ve ne şerait altında böyle oldukça ağır bir yükün altına girildiğini bilmiyoruz, fakat elimizdeki vesait ile yine sahnelerimizde temsil edilegelmekte olduğu gibi yapılacaksa, hürmetten başka bizden hiçbir şey beklemeyen, medar-i iftiharımız olan büyüklerimizin ruhunu bu surette incitmemiş olsak daha iyi olur."
(Bkz. Nijat Özön, Türk Sinema Tarihi, Artist yayınları, 1962)
2- "Alemdar Mustafa Paşa" filminin montajını yapmaya vaktimiz olmadı. Yani, sahneler çekildi fakat senaryo icabı birbirine bağlantısı yapılmadan Türkiye mağlup oldu. Ne Müdafaa-i Milliye Cemiyeti kaldı, ne de filmler. Hepsini alıp götürdüler. Ama nereye götürdüler malumatım yoktu. (Bkz. Burhan Felek, "Sinema operatörlüğüm ", Milliyet gaz.)
3- Rakım Çalapala'ya göre ise, "Alemdar Mustafa Paşa" umumi harp sırasında tamamen çevrildiği halde, pozitife alınmadan imha edildi. (Bkz. Beklediğimiz Filmler, Yıldız 1944 Yıllığı, 1944)

Eliza Binemeciyan
JnAWmY.jpg

Babası: Rupen Binemeciyan
Doğum: 1890 – İstanbul
Eğitim: Nötre Dame de Sion Fransız Kız Okulu
Ölüm: 29 Nisan 1981 – Toronto/Kanada
(Osmanlı tiyatro oyuncusu)
qqIDw9.jpg

Binemeciyanlar adlı tiyatrocu ailenin en ünlü üyesidir. İstanbul’da bir Ermeni ailenin çocuğu olarak doğdu. Hepsi de tiyatrocu olan Rupen ve Agavni Zabel Binemeciyan’ın kızı, Onnik Binemeciyan’ın kardeşidir. Nötre Dame de Sion Fransız Kız Okulu’nda okudu. Annesi ile babası Mınakyan Tiyatrosu’nun önde gelen oyuncularından oldukları için tiyatro çevresi içinde büyüdü. Daha on yaşına gelmeden Mınakyan Tiyatrosu’nda küçük kız ve oğlan rollerine çıktı. Profesyonel oyunculuğa 1908’de Ermeni gençlerin kurduğu Serbest Sahne’de başladı. Bir süre sonra Mınakyan Tiyatrosu’na geçti ve ünlü bir tiyatro oyuncusu oldu.
JnAdtH.jpg

1912’de Eliza’nın babası Rupen Binemeciyan öldü. Annesi Agavni Zabel Binemeciyan, Hekimyan ve Kınar Hanımlarla birlikte yeni topluluklar kurduysa da bunlar uzun ömürlü olmadı. 1915’te Agavni Zabel de öldü, bunun üzerine oğlu Onnik Binemeciyan Amerika’ya gitti ve kendisinden bir daha haber alınamadı.
Eliza Binemeciyan Donanma Cemiyeti Heyeti Temsiliyesi ve Yeni Sahne’de, daha sonra yeni kurulan Darülbedayi’de önemli rollere çıktı. 1921’de ilk kez, 1924’te de artık dönmemek üzere ikinci kez Paris’e gitti. Raşit Rıza’nın daveti üzerine 1926’nın Ramazan ayında Fransız Tiyatrosu’nda oynamak için Türkiye’ye geldi; sezon bitince yine Paris’e döndü ve bir daha geri gelmedi. II. Dünya Savaşı yıllarını Londra’da geçirdi, 1946’da Fransa’ya döndü. 1981 ’de Toronto’da öldü.
OGrklO.jpg

Oynadığı oyunlarda baş kadın ve genç kız rollerine çıkardı. Vücudunun zarif görüntüsünü kullanarak hafif şehla gözlerinin getirdiği sakıncayı gidermesini bilmişti. Raşit Rıza ile çok uyumlu bir ikili oluşturmuşlardı. Osmanlı Tiyatrosu’nda sahneye çıkan Ermeni oyuncuların en yeteneklilerinden birisiydi.
(Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, 17. cilt, Anadolu yayıncılık, 1983)

FİLMLERİ:
Casus (1917)

Pençe (1917)

Binnaz (1919)
Yönetmen: Ahmet Fehim, Fazlı Necip
Senaryo: Münif Fehim (Yusuf Ziya Ortaç'ın manzum oyunundan)
Görüntü Yönetmeni: Fuat Uzkınay
Oynayanlar: Mille Blanche, Hüseyin Kemal Gürmen, Rana Dilberyan, Hakkı Necip Ağrıman, İsmail Zahit, Eliza Binemeciyan, Ekrem Oran, Ahmet Fehim, Raşit Rıza Samako
Yapım: Malul Gaziler Cemiyeti
Konu: Lale Devri'nin ünlü güzellerinden Binnaz'la onu elde etmek için birbirleriyle yarışan Efe Ahmet ve Hamza'nın aşk öyküsü.
Not: İlk başarılı ticari film. O yıllarda 1.500 Osmanlı Lirasına mal olan film, 5.500 Osmanlı Lirası hasılat topladı.

JndsdM.jpg


Nureddin Şefkati
0rhNUP.jpg

Babası: Sadaret müsteşarı Şefkati Efendi
Doğum: 1866 – İstanbul
Ölüm: 15 Ekim 1938 – İstanbul
JJ3bYA.jpg

Rüsumat dairesinde memur iken 1908 yılında “Menfaati milliye” adlı komisyonun düzenlediği oyunlarda sahneye çıkmaya başlamıştır. İlk defa “Vatan” piyesinde “İslam Bey” rolünü oynamıştır. Daha sonra değişik gruplarda sahneye çıkmaya devam etmiştir.
98cywI.jpg

Sedat Simavi’nin yönettiği “Pençe” ve “Casus” filmlerinde oynamıştır.
Nureddin Şefkati’nin evliliğinden bir kızı vardır.
LH8vNB.jpg

Hakkında, Hikmet Feridun’un 1935 yılında sanatçıyla yapmış olduğu söyleşiden başka detaylı bilgi bulamadım.

JJ8PeQ.jpg

vBrctw.jpg


FİLMLERİ:
Casus (1917)

Pençe (1917)

Bican Efendi Vekilharç (1921)
Yönetmen ve Senaryo: Şadi Fikret Karagözoğlu (Daniel Riche'nin "Le Pretexte-Bahane" ile İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci'nin "Hisse-i Şayia" adlı oyunundan)
Görüntü Yönetmeni: Fuat Uzkınay
Oynayanlar: Şadi Fikret Karagözoğlu, Şehper Karagözoğlu, Vasfi Rıza Zobu, İ. Galip Arcan, Behzat Butak, Nurettin Şefkati
Yapım: Malul Gaziler Cemiyeti
Konu: Bir köşkte vekilharç olarak görev yapan Bican efendinin acıklı öyküsü.
Not: Kısa öykülü film. Şarlo filmlerinin etkilerini taşıyan ilk "sinema tipi" dizisi.

JJ8ADM.jpg


Raşit Rıza Samako
u3UCU4.jpg

Doğum: 1890 - İstanbul
Ölüm: 25 Şubat 1961 - İstanbul
Eğitim Durumu: Hukuk Fakültesi (İstanbul)
(Cumhuriyetin ilk yıllarının önemli tiyatro ustasıdır)
JJF9Ls.jpg

Üniversite öğrencisiyken Ahmet Fehim Efendi Tiyatrosu’nda sahnelenen Vatan Yahut Silistre oyununda ilk kez 1908 yılında sahneye çıktı. Bir süre bu toplulukla birlikte turnelerde yer aldı. Onunla Selanik turnesine çıktı, Üsküp ve Manastır’a gitti. 31 Mart Vakasından sonra Ahmet Fehim Efendi ile birlikte Samsun’da Meşrutiyet Tiyatrosu’nu kurdu. Topluluk dağıldıktan sonra, farklı tiyatro topluluklarıyla turnelere katıldı.
KV8NnW.jpg

I. Dünya Savaşı başlayınca İstanbul’a döndü ve 1915’te Darülbedayi’ye girdi. Kısa sürede oyunculuk yeteneğiyle dikkatleri çekti; özellikle Eliza Binemeciyan’la oluşturdukları ikili, halk tarafından çok tutuldu. Her rolünü içten yorumlaması, düzgün fiziği ve konuşmasıyla sevilmiştir.
JJMVEY.jpg

1917 yılında Casus ve Pençe filmlerinin ardından 1919 yılında Mürebbiye filminde rol aldı. 1920’de Darülbedayi’den ayrılarak kendi adıyla bir topluluk kurdu ve Anadolu’nun çeşitli yerlerine turneler düzenledi.
q7jmuy.jpg

Bir süre Ankara Halkevi’nde yönetmen olarak çalışan ve Ankara Şehir Tiyatrosu müdürlüğü de yapan Raşit Rıza, 1950’de, ölümüne değin oyuncu ve yönetmen olarak çalıştığı İstanbul Şehir Tiyatrosu’na geçti.
JJMYE8.jpg

Uzun sanat yaşamında üstlendiği her rolü başarıyla canlandıran Raşit Rıza, oyunculuğuyla olduğu kadar yönetmenliğiyle de dönemin en başarılı tiyatrocularındandı.

wEIcuv.jpg


FİLMLERİ:
Casus (1917)

Pençe (1917)

Binnaz (1919)

Mürebbiye (1919)

Yönetmen ve Senaryo: Ahmet Fehim (Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın romanından)
Görüntü Yönetmeni: Fuat Uzkınay
Oynayanlar: Raşit Rıza Samako, Behzat Butak, Ahmet Fehim, Madam Kalitea, İsmail Zahit, Bayzar Fasulyeciyan
Yapım: Malûl Gaziler Cemiyeti
Konu: Bir Türk ailesinin yanına mürebbiye olarak girip, köşkteki erkekleri baştan çıkaran Fransız yosması Anjel'in öyküsü.
Not: Türk sinemasında kadın kişiliği üzerine kurulan ilk film denemesi. Sansüre uğrayan ilk filmdir. Konunun ahlaksız bir Fransız mürebbiye üzerine kurulu olması nedeni ile İstanbul'daki İşgal Kuvvetleri Kumandanı General Franchet d'Esparay tarafından Anadolu'da gösterimi yasaklandı.

JJMUtP.jpg


Burhanettin Tepsi
uPtURm.jpg

Babası: Hariciye Hukuku Muhtelite Müdürü Yusuf Neyyir Bey
Doğum: 1882
Ölüm: 20 Şubat 1947 - İstanbul
Eğitim: Galatasaray Lisesi
JJ02Ey.jpg

Aslen Tarsuslu olup, Mısrîzadeler olarak anılan Mısır göçmeni geniş bir ailedendir. Burhanettin Tepsi, babasının 28 yaşında ölümünün ardından, 1902 yılında Galatasaray Lisesi’ni bitirdi.
Bab-ı Ali’de çevirmen olarak çalışmaya başladı. Ardından Sadaret (Başbakanlık) tercümanlığına yükseldi. Ancak Sadaretteki görevinden istifa etti ve Tarsus’a gidip ailesine ait mülkleri elden çıkardıktan sonra Mısır’a kaçtı. Oradan da Fransa’ya geçerek uzun bir süre Fransa’da tiyatro eğitimine devam etti.
Burhanettin Tepsi, Meşrutiyetin ilanından (1908) hemen sonra İstanbul’a geri döndüyse de ilk başta Ermeni aktör ve aktrislerin çoğunlukta olduğu İstanbul sahnelerinde bir süreliğine küçük rollerle yetinmek zorunda kaldı. Sonra bir “Heyeti Edebiye” kurarak Abdülhak Hâmit (Tarhan)’in eserlerinden kimi parçalar sahneleyip aktörlüğe başlayarak kumpanyalar kurdu, yerli ve yabancı eserler sahneledi.
Kurduğu tiyatroda Behzat Butak, Muhsin Ertuğrul, Muvahhit Rafet, Şadi, Nureddin Şefkati, Kemal Emin, Galip Arcan, Hüseyin Kami, Doktor Neşat Halil, Emin Beliğ gibi sanatçılarla çalıştı. Sahnede ilk heyecan yılları içinde bazı başarılı işler yaptı. Fakat dengeyi koruyamadı.
cK9yEn.jpg

Burhanettin Bey bir Fransa ziyaretinde kendinden 28 yaş küçük Saniye Hanımla tanışıp evlendi. I. Dünya Savaşı yıllarında ayrıldığı Türkiye'ye II. Dünya Savaşı başladığında tekrar döndü ve kurduğu Burhanettin - Saniye Tepsi Tiyatrosuyla sahne aldı. Ancak tam bir hüsrana uğrayarak, 1940 yılında Muhsin Ertuğrul ve arkadaşlarının düzenlediği jübileyle sanat hayatına son noktayı koydu. 1947 yılında da, çok erken denilen bir yaşta, kalp krizinden hayatını kaybetti.
Bu büyük ve yakışıklı aktörden geriye, Türk tiyatrosunu uzun bir süre öncülük etmiş, kendi kendini yetiştirmiş ve çevresindeki genç yetenekleri toplayarak tiyatro toplulukları kurmuş unutulmaz bir Burhanettin Tepsi ismi kalmıştır. Afife Jale, Behzad Butak, İsmail Galip Arcan ve Muhsin Ertuğrul gibi tiyatrocuların yetişmesinde büyük katkısı vardır.
JJ7yIq.jpg

İstanbul Belediyesinin kurduğu ve 1914'de açılan Darülbedayi-i Osmani'nin ilk öğretmelerinden olması yanında belki de ülkemizin ilk diplomalı aktörüdür. Fransa'da iken yazdığı "İstanbul Çiçeği' adlı bir tiyatro oyunu ile ödül kazanan sanatçıya LAUREAT de L'ACADEMIE payesi verildi. Bir ara sinemada da çalışan Burhanettin Tepsi Sedat Simavi'nin yönettiği Alemdar Mustafa paşa adlı filimde başrol oynadı.

FİLMLERİ:
Alemdar Mustafa Paşa "Alemdar Vak'ası yahut Sultan Selim-i Salis" (1918)

Jaima La Double “İkiz Jalma” (1928)

Yönetmen: Roger Goupillières
Senaryo: Jean-louis Bouquet , Roger Goupillières
Eser: Paul D'ivoi
Ülke: Fransa
Oynayanlar: Burhanettin Tepsi, Acho Chakatouny, Raoul Chennevières, Lucien Dalsace, Hugues de Bagratide, Georges Deneubourg, Brindusa Grozavescu, Huguette Hefti, Marcel Lesieur, Émile Mylo, Georges Tourreil
Konu: V. Murat'ın torunu Jalma'yı (Selma Sultan ) 2. Abdülhamit'in elinden kurtarmak isteyen iki Fransızın öyküsü.
Not: 1- 1927 de Fransızların tüm dış sahnelerini İstanbul'da sessiz olarak çektikleri film. Filmde Padişah V. Murat'ı Türk Aktör Burhanettin Tepsi canlandırmış.
2- Selma Sultan'ın öyküsünü Paris'te yaşayan Kızı Kenize Murad 2000 lerde yayınladığı "Saraydan Sürgüne " adlı romanında anlatmış.


SAYGILAR!..
 

reader20

Onursal Üye
23 Kas 2011
858
18,799
Denizli
Hikmet Feridun’un Nurettin Şefkati ile yaptığı röportajın metni:

Nurettin şefkati… Eğer tiyatroya birazcık olsun merakınız varsa bu adı işitmişsinizdir.
Bir zamanlar sahnede büyük alkış toplayan bu Türkiye'nin en eski sanatkârı şimdi sönmüş bir yıldız gibi sessiz, gürültüsüz köşesinde oturuyor..
Sahne nankör yerdir… Bir vakitler alkışlarla karşıladığı adamı bir müddet geçince unutuyor…
Nitekim şimdi “Nurettin Şefkati” adı kimin ağzında dolaşıyor..
Eski sanatkârı çok ihtiyarlamış buldum. Bıyıkları bembeyaz olmuştu… Büyük bir bahçe içindeydik.
Hem dolaşıyor, hem konuşuyorduk.
— Üstad. Tekrar sahneye dönüyormuşsunuz…
— Evet… Bu kadar fasıladan sonra tekrar sahneye dönmeye karar verdim. Ve çalışmaya başladım.. Bakalım.. Horoz ölür, gözü çöplükte kalır derler.. Bizimki de öyle…
Fakat içimde büyük bir acı var..
— Nedir üstadım !.
— Ömrümün son günlerine yaklaştım. Ha gittik, ha gidiyoruz… Fakat hâlâ şöyle mükemmel bir tiyatro kurulduğunu göremedim. Ve göremeden gideceğim.
— Sahneye ilk defa ve ne zaman çıktınız?
— 27 sene evvel… Evvelâ “Menfaati milliye” adile bir komisyon teşkil edilmişti.. Bu “Menfaati milliye” komisyonu oyunlar tertip ediyordu. Ben memurdum. Bir gün bana:
— Sen iyi aktör olabilirsin… Dediler.. Gel oyna.. Dairenden bir sene de izin alalım… Bir sene istidadını tecrübe et…
Rüsumat dairesinden bir sene izin aldık. Temsillere başladık. Bir buçuk sene sahneden beş para almadan çalıştım. İlk rolümü oynadığım zaman heyecanıma payan yoktu…
Sonra mezuniyetim bitti…
—Peki, bir buçuk sene para almadan ne ile geçindiniz?.
—Aylığım işliyordu.. Rüsumattan..
—Evet…
—Sonra mezuniyetim bitince yeniden memuriyete dönmem lâzımdı. Fakat sahnede muvaffak olmuştum. O vakit kendilerine çok güvendiğim için bazı meşhur adamlar:
—Senin rüsumata dönmen budalalıktır. Artık sahnede kal, dediler.. Ben de sahnede kaldım.
—Mektepte iken ne olmak istiyordunuz?
—Babam sadaret müsteşarı Şefkati Efendi idi.. Ben de onun gibi memur, kâtib olmak istiyordum..
—Sahneye Çıkıncaya kadar hevesiniz, merakınız yahut tecrübeniz var mıydı?
—Hayır.. Kendimde sahne için bir istidad olduğunun farkında bile değildim. Ben birdenbire aktör oldum. Diyorum ya.. Aktör olmayı aklımdan bile geçirmiyordum. Kâtip olmak niyetinde idim.
—İlk oynadığınız rol nedir?
—Vatan piyesinde İslâm bey rolünü oynadım.
Evet, size sahne hayatımın tarihini anlatıyordum. Sonra “menfaati milliye” komisyonu dağıldı. Reşad Rıdvan Bey’in teşvikiyle ilk defa “milli heveskâran” arasında bir heyet kurduk. Ve işte ilk defa olarak Tepebaşı tiyatrosunu kiraladık..
Burada “Besa”, “zavallı çocuk” gibi eserleri oynadık ve pek rağbet gördük.
“Sabah hürriyet” piyesini oynadık. Bu piyesi üst üste kırk kere temsil ettik. Ve her defasında tiyatro hıncahınç dolu idi..
“Aygırlar”ı oynadık, “Besa”yı yine üst üste günlerce temsil ettik. Ve epeyce kazandık..
—Yani ne kadar alıyordunuz?.
O zamanlar pay usulü vardı.. Bir temsilden 12 lira altın para aldığımı bilirim… Sahneden epey kazandığımı itiraf ederim.
Bundan sonra Darülbedai'ye girdim. Ve İsmail Cenani beyin vefatiyle Darülbedayi fena bir vaziyete düşünce bir karar müesseseden ayrılmadım.
—Sahnede müşkül vaziyete düştüğünüzü hatırlıyor musunuz?
Arkadaşlarınızın muzipliği yüzünden, yahut başka bir tarzda piyes esnasında şaşırıp kaldığınız oldu mu?
—Hiç hatırlamıyorum.
—Kaç yaşındasınız?
—56.
—Evlisiniz değil mi? Üstadım.
Mahkeme sualine döndü ama.. Affediniz.. Malûmya.. Gazetecilik bu.. Her şeyi, öğrenmek lâzım..
—18 sene evvel evlendim.. Bir küçük kızım var..
—Nelerden hoşlanırsınız?.
—Musikiyi çok severim… Musiki dinlemediğim gün kendimde âdeta bir boşluk hissederim.
—Başka.. Eğlenceleriniz?
—Briç oyununu bütün eğlencelere tercih ederim.. İyi briç oynadığımı zannederim.
Sonra bahçeye, çiçeklere bayılırım.
—En sevdiğiniz roller?
—Ben sahnede baba olmasını çok severim. Bilmem baba tipi bana çok iyi tesir yapar.
Hayatta olduğu gibi sahnede de iyi bir âşık, genç güzel bir adam olmaktansa iyi bir baba olmayı pek isterim..
Bence bir erkeğin hayatta başlıca rolü de baba olmaktır.
Bunun için bana verilen “iyi baba” rollerini bütün rollerimden daha fazla severek oynarım.
Fakat buna rağmen – sahne bu – tabiî her zaman insana kendi istediği rolleri vermezler.
Genç âşık olduğum da vakidir..
Sahnede en garibinize giden, hatırladıkça sizi güldüren şey nedir?
—Aktör Bürhanettin’in temsil tarzı.. Onun oynayışı görülecek şeydir. Rolünü ezberlemeden sahneye çıkar.. Piyes başlar. Bir yere gelir. Bürhanettin her şeyi unutmuştur. Fakat bir şey söylemek icab eder. O zaman piyesle hiç alâkası olmayan sözler, garip garip kelimeler mırıldanır, bağırır, çağırır unuttuğu sahneyi gürültü ile geçirirdi.
Meselâ Napolyon Bonapart oynuyor değil mi? Napolyon ceneralleri ile konuşuyor. Bürhanettin söyliyeceği sözlerden bir kısmını unutmuş.. O vakit Sonra da bunlar söylenince belki ismi cenerallere döner, faraza:
—Efso.. Mefso.. Çiftah.. Defso..
Diye bir tekerleme koparır.. Bunun üzerine ceneraller de:
Peki efendim, diye dışarıya fırlarlar.. Halk tabiîne olduğunun farkına varmaz.. Lâkin Bürhanettinin:
—Efso.. Mefso Çiftah.. Defso… Sözünü mühim bir şey zanneder.. Haydi bir alkış tufanı..
Bürhanettin büyük bir şey yapmış gibi yerlere kadar eğilir…
Meselâ Tezer gibi mühim bir eseri oynarken yine unutur. Bir sürü piyesle alâkası olmayan kelimeleri sıralar. Faraza piyes arasında:
—Bakkal gelmedi mi?, diye sorar.. Ne münasebet.. Fakat cevab vermek lâzım karşılarındaki de:
—Gelmedi.. Der..
—Üstadım.. Hiç âşık oldunuz mu?
—Tabiî.. Herkes gibi ben de âşık oldum.. Hayatımda ufak bir maceram var.. Kimin yoktur ki?
—Bakın süalden süale atladım.. Böyle Bürhanettinin olduğu gibi sahne tuhaflıkları hatırlar mısınız ?..
—Bunlardan pek çoktur.. Pek çoktur ama..
Evvelâ hatırlamak lâzım..
Sonra da bunlar söylenince belki ismi geçen arkadaşlar da kırılır. Onların kırılmasını hiç istemem.
—Hayatınızda en fazla korktuğunuz zaman…
— Hayatımda büyük korku geçirmedim.
Galiba biraz cesurca bir adamım. Sonra daima ihtiyatı da sevdiğim için hayatımda başıma öyle müthiş vakalar gelmedi..
—Hiç ölüm tehlikesi atlattınız mı?
—Hamdolsun.. Hiç atlatmadım.. Şeytan kulağına kurşun..
—Sahnede başınıza kaza filân geldi mi ?.
—Şimdiye kadar gelmedi.. Allah bundan sonrasını korusun..
Biz böyle üstatla konuşurken bahçede sesler başladı, inceli kalınlı bir sürü ses:
—Ahçı başı..
—Ahçı baıııı.
—Ahçı başııııı.
—Ahçı başıııııııı!..
diye bahçeyi çınlatıyordu.. Bay Nureddin Şefkati..
—Aman. Dedi.. Beni çağırıyorlar. Şaşırdım. Üstad niçin ahçı başı oluyordu. Olsa olsa en eski aktör olması dolayı sile “Aktör başı” olabilirdi. O benim hayretimi görünce izahat verdi:
—Efendim.. Yeni bir piyeste ahçı başı rolünü oynuyorum da…
—Hiç unutmam… Sizi ilk defa bir kıral rolünde seyretmiştim..
—insan her zaman kıral olmaz., işte böyle ahçı başı da olur…
— Velev ki bir iki saat için olsun sahnede kıral, zengin, milyoner olmak ister misiniz ? Bu rolleri ötekilere tercih eder misiniz ?
—Katiyen… Sahnede zengin olmağı lüzumsuz bir rol addederim. Hayatımda öyle hakikî milyoner filân olmadım ki.. Hakikî hayatımda olduğum şeyleri sahnede de olmağa bayılırım.
Meselâ iyi bir baba tipini bunun için severim. Çünkü hakikî hayatta baba olmuşum.. Sahnede iyi bir baba rolüne çıktığım zaman bunu hiç yadırgamam..
—Hayatta en büyük zevkiniz nedir?
—Çocuklarımla geçirdiğim vakit…
Diyorum ya hayatta birinci plânda babayım…
—Sahnede hiç oyununuzu yarıda bırakan bir hâdise oldu mu?
—Bir gün, bir akşam bir piyes oynayacaktık. Hazırlandı. Sahneye çıkan ilk Türk kadını Afife hanım mühim bir rol oynayacaktı. Birdenbire sahnede bir karışıklık oldu:
—Polis..
—Polis..
—Polis.. Sözleri ağızlarda dolaşmağa başladı.
Dışarı fırladık. Evet sahneye polisler gelmişti.
—Afife hanımı merkeze götüreceğiz.. Dediler..
—Ne olmuş ?.
—Götüreceğiz..
—Peki, sebeb?
—Emir kafidir.. Afife hanımı merkeze götürmeğe mecburuz..
—Bir kabahat işlemiş..
—Hem de mühim..
—Ne yapmış ama?
Zavallı kadıncağız da şaşırmıştı.
—Ne yapmışım acaba?
—Bunu merkezde anlarsınız..
—Peki müsaade buyurun. Hazırlanayım.
—Çabuk.. Çabuk..
Bayan Afifeyi alıp götürdüler.. Sonra sorduk, tahkik ettik:
—Afife hanımın kabahati büyükmüş.. Dediler..
—Ne imiş..
—Sahneye çıkmış!..
-!!!!..
—Türk kadını sahneye çıkar mı hiç…
Şaşırmış kalmıştık.. Şimdi ne yapacaktık? Bereket perde henüz açılmamıştı. Oyunu tadil ettik…
—Hayattan memnun musunuz?
—Bilmem.. Fakat hayatın çok kahrını, çok çilesini çekmiş bir adamım..
—Sahne hayatınızda en müşkül mevkide ne zaman kaldınız?
—Darülbedaide idik.. Bir şehiremini tiyatronun tahsisatını kesti… İşleri yürütünceye kadar ne çektiğimizi biz biliriz.
Sattık, savdık, çalıştık..
—Sahnenin çileleri büyüktür değil mi?
—Ne diyorsunuz… Meselâ İstanbul’un bir köşesinde temsil verirsiniz. Yahud iç vilâyetlerinden birinde.. Bazan yatacak yer bulamazsınız. Sahnenin bir kenarına halıların üzerine kıvrılırsınız.. işin o tarafı hakikaten bir faciadır..
Üstad eski feci hatıralara dalmış gibi sustu..
Galiba kendisini fazla meşgul etmiştim, yine sesler yükselmeğe başladı:
—Ah…çı… ba… şııı… Gayet mükemmel bir aktör, çok iyi bir insan, aynı zamanda pek nazik bir adam olan üstad:
—Bendenizi çağırıyorlar dedi..
—Müsaadenizi rica edeceğim…
—Ahçı başılarrr…
Sesi yükselirken üstattan ayrılıyorum:
—Allaha ısmarladık..
—Güle güle..

HİKMET FERİDUN (1935, Perşembe)
 

yeryüzü

Yönetici
3 Eki 2011
17,052
75,755
hiçbiryerde :)
Müthiş çalışmalar. Fırsatım olmadığı için çoğu konuya
bakamıyorum ama harika işler çıkarıyorsunuz üstadım.
Şöyle bir göz atmakla bile ne hikayeler olduğunu gördüm.
İlk kadın yıldızlarımızdan biriymiş mesela Eliza Binemeciyan
ve tüm ailesi tanınmış tiyatroculardan oluşuyormuş ama
benim gibi sıradan sinema izleyicilerinin çoğunun hiç
haberi yoktur bunlardan. Maalesef bize tanıtılmamışlar.
Mesela ticari sinemalarda ilk gösterime giren Pençe filmi,
oyuncuları, yönetmeni vs hakkında bile onlarca film
yapılabilir, bu insanlar geniş halk kitlelerine tanıtılabilir.
Teşekkürler, saygılar üstadım.
 
Üst