La Prise de Tournavos (1897)

agartan

Onursal Üye
28 Haz 2019
1,225
11,297
La Prise de Tournavos (1897)


1897 Yunan savaşı, Osmanlı’nın son yüzyıllarında kazandığı tek ve son savaş olmasına rağmen nedense üzerinde pek durulmaz.

Abdülhamit döneminde kazanılan bir savaştır oysa ama Abdülhamit'i yere göre sığdıramayanlar bile görmezden gelir.

Peki neden?
Anlatalım.



TO10g1.md.jpg



Savaş, Yunanistan’ın (özellikle Girit’teki) Osmanlı vatandaşı Rumları isyana teşvik etmesi ve ayrıca Yunan çetelerin sınıra saldırması yüzünden çıkmıştı.

Edhem Paşa komutasındaki 120bin kişilik Osmanlı ordusu 75bin kişilik Yunan ordusuna üstün geldi.


TOKQrc.md.png


Belirleyici muharebe Dömeke’de oldu.
Osmanlı ordusu 40bin Yunan askerin koruduğu Dömeke kalesini aldı. Burası Yunanistan'ın kilit noktasıydı.


TOKxqq.md.jpg


Zafer, Osmanlı ordusuna Atina yolunu açmıştı!


Dömeke Zaferi tüm Osmanlı vilayetlerinde duyurulur.
Dömeke Marşı bestelenir.
Zafere hasret kalmış Osmanlı halkına moral olur.


Dömeke Marşı {1 MB}:

Devlet asırlardır sürekli geriliyordu ve halkta "Osmanlı bir kez çıktığı yere bir daha dönemez" algısı oluşmuştu.
Dömeke Zaferi bu algıyı kırıyordu!


Osmanlı’nın zaferi Avrupa’da da çok ses getirir.

Fransız yönetmen Georges Méliès (sonradan canlandırma olarak, haber amaçlı) Osmanlı askerinin bir Yunan garnizonunu ele geçirişinin filmini çeker.

La Prise de Tournavos (Tournavos'un Teslimi) adlı bu kısa film, (1 dakika) sinema tarihinin savaş sahnesi içeren ilk filmi olur.


Georges Méliès - La Prise de Tournavos (1897){3 MB}:

Sadrazam Halil Rıfat Paşa, 2. Abdülhamit’e “Atina’yı da alalım” önerisinde bulunur.
Böylece masaya güçlü oturulacaktır.
Atina geri verilse bile birçok bölge elde tutulabilecektir.

Ama Abdülhamit reddeder!


Rusya veya Avrupa devletlerinin müdahalesinden çekinmesi buna neden olmuştur.

Oysa tarihteki birçok savaş ve barış, ordunun ilerleyebileceği yere kadar ilerlemesinin barış masasında avantaj sağladığını göstermişti.
Abdülhamit, Rusların (alamayacaklarını bile bile) İstanbul'a inip, Ayastefanos Anlaşması ile Rumeli'yi aldıklarını, yaşayarak görmüştü.


TOKp4U.md.png



Sonuçta Abdülhamit'in tercihiyle, Osmanlı ordusu Atina'ya yürümez ve ateşkes sağlanır.
Sonra İstanbul'da barış anlaşması imzalanır.

Ama Osmanlı zaferine rağmen imzalanan anlaşma tam bir faciaydı:
Osmanlı savaşta aldığı yerlerden çekiliyor, hatta Girit’i fiilen masada veriyordu!


TOKZRe.md.jpg


Halka zafer haberi verdikten sonra masadaki hezimetin duyulma ihtimali Abdülhamit'i korkutur.

Girit'in kaybedildiğinin duyulmaması için eşi benzeri görülmemiş bir sansüre başvurur:
Zaten az sayıda ve saray güdümünde olan gazetelerde G-R-T harflerinin kullanılmasını yasaklar!


Uzun süre halkın Girit'in kaybından haberi olmadı.
Ancak gizli saklı haber alabilen az kişinin haberi oldu ama onlar da sıkı takibat altındaydı.
Zamanla gerçek ortaya çıktı ama tepki için kamuoyu oluşmadı.

1897 Harbi cephede kazanılıp masada kaybedilen savaş olarak tarihe geçer.



Girit'in masada verilmesinin ceremesini en çok Girit'in Müslüman halkı çeker.
Osmanlı askerinin adadan ayrılmasıyla birlikte Rum çeteler (özellikle taşradaki) Müslüman köylerini basar, halkını katleder.

Onlardan biri olan Etea köyünde yaşanan katliam:
1898, Girit.
Arthur John Evans, Osmanlı zamanı Girit'te çalışan bir İngiliz arkeolog
.

TOK6Aq.md.jpg


Girit'te Minoan uygarlığına ait Knossos Sarayı'nı bulan kişi.
Yunan uygarlığına ve Yunanlara sempati duyuyor.
Siyasette de etkili. "Gayrıresmi İngiliz konsolosu" deniyor.

Osmanlı, 1897'deki savaşta Yunanistan'ı yenmesine rağmen Abdülhamit masada Girit'i vermişti.
Ve 1898'de Osmanlı Girit'teki askerini çekiyordu.


TOK06v.md.jpg


Fotoğraf: Hanya Kalesi'nde Osmanlı Bayrağı'nın indirilişi.

Yunan hayranı olan Evans bu gelişmeden memnundu.

Osmanlı'nın Girit'ten çekilmesiyle Türk/Müslüman halk korumasız kalmıştı ve bir çoğu adayı terk ediyordu.
Kalanlarsa Yunan çetelerin saldırılarına daha sık maruz kalmaya başlamışlardı.


TOKdi6.jpg


Evans, durumun değişmesiyle hayran olduğu Yunanların hiç de iddia edildiği gibi medeni olmadığını;
ilk fırsatını bulduklarında Müslüman sivilleri katlettiklerini görmeye başladı.

Yaşananlar, Yunan hayranı Evans'ı çileden çıkaracak kadar vahşiceydi!


TOqVdn.md.jpg


Özellikle 1898'de, adanın güneyinde yer alan Ethia köyünde yaşananlar, Evans'ın Yunanlar hakkındaki fikirlerinin tamamen değişmesine neden olacaktı.

TOqJT8.md.jpg


Evans, Etea köyünde yaşananları Manchester Guardian gazetesinde şöyle yazmış:

"Bir gece, kalabalık bir Rum çetesi, Ethia (Etea) köyünü sardı.
Müslüman ahali camiye sığındı.
Rum eşkiya (kendilerini koruyacak silahları olduğu için) saldıramıyordu.
Ancak Türklerin de kaçışı yoktu.
Rumlar, silah bırakırlarsa zarar görmeden başka yere götürüleceklerini söyledi.

Camiye sığınmış ahali Rum çetecilere inandı ve silah bıraktı.
Böylelikle canlarının bağışlanacağını düşündüler. Hepsi camiden çıkarıldı.
Müslüman halk 30 dk mesafedeki St. Sophia kilisesine götürüldü.
Kadın ve çocuklar vuruldu, erkekler işkenceyle parçalara ayrıldı.
Etea köyünün tüm ahalisinden tek kişi canlı kurtulabildi:
Fark edilmesin diye son anda (belki annesi tarafından) üzerine örtü atılan küçük bir kız çocuğu."



Arthur Evans'ın bu katliamdan derinden etkilendiği biliniyor.
Sonrasında, İngiltere'de etkin biri olduğu için elinden geldiğince Müslüman halkı korumaya çalışıyor.


TOqCCU.md.jpg


Etea köyü katliamı ve benzer olayların ardından Girit'e İngiliz donanması gelir, yeni yönetim kurulur ve olaylar biraz olsun yatışır.

TOqjSQ.md.jpg


Şans eseri kurtulan kızın hikayesini,
şans eseri Girit'te bulunan İngiliz bir arkeoloğun,
şans eseri vicdanlı olması sayesinde öğrenebildik.

Acı olan şu:
İnsanına değer veren, tarihine sahip çıkan bir toplumda bu gibi acılar unutulmaz.

Örneğin oradan kurtulan kıza sahip çıkılır, hikayesi topluma duyurulur, hatta belki filmi bile çekilebilirdi.


Bizde bu yok; ölen ölüyor.
Sonra sanki biz hiç acı çekmemişiz sanılıyor.

Daha da acısı:
Evans'ın Girit'te Türklere yapılan katliamları anlattığı anılarını Türkçeye ilk kez ben çevirdim ve 2016'da yayınlandı!
Tam 118 yıl sonra!
Ve bir twitter hesabında üç beş kişi okudu sadece.
O hesap da kapatıldı sonra.
Şimdi yine anlatmaya çalışıyorum.


1898'de büyük katliamın yaşandığı Etea köyünde, Türklerden kalan eski evler, yıkık da olsa halen duruyor bugün.

TOqije.md.jpg


Tabi Türk yok, Yunanlar oturuyor.
Etea köyüne turistler geliyor, Yunan kültürüne hayran oluyorlar.
Türkleri ise "Yunanları katleden barbarlar" diye biliyor çoğu.


TOqpPP.md.jpg


Atakan Sevgi / TrakyaBalkan (@AtakanSevgi_)


Georges Méliès'in "Les Quat'Cents Farces du diable (1906)" (Şeytanın 400 Numarası) filmini torrentlerde yakalamıştım.
Çekip aldım elbette. Ama filmin sunumu için belge ve görsel araştırırken (internet bir dipsiz kuyu; bilenler bilir)
twitter platformunda takipçisi olduğum sayın Atakan Sevgi'nin bir bilgiseline denk geldim.

Trakya-Balkan kültür / tarih araştırmacısı olarak, ülkemizin sayılı bilirkişilerinden birisidir.
(Yeri gelmişken, Trak veya Balkan kökenli değilim. Ama samimi ve idealist kültür araştırmaları hep ilgimi çekmiştir.)

İşte hüzün dolu bu bilgiseli sizlerle paylaşmak istedim.

Saygılarımla.

Dipçe: İçeriğinde süresi 1 dakika da olsa bir film olduğu için, "Yabancı Filmler" alt forumuna yükledim.
Elbette, yönetici arkadaşlar yerini değiştirebilir.


*
 

Soleil

Süper Üye
19 Mar 2010
650
980
Sayın Ağartan, yazınızı içim yana yana ve hüzünle okudum. Kelimeler yetmiyor düşüncelerimi anlatmaya. Maalesef tarihimiz bunun gibi daha nice hazin hikayelerle dolu, fakat Yunan ve Ermeni diasporası kadar olamıyoruz. Medyayı çok iyi kullanıyor ve propagandayı iyi biliyorlar.
Bir de diplomasi konusundaki zaafiyetimiz varmış ki, o da ayrı bir konu.
 
Üst