Bayramlık

SuatYalaz

Büyük Usta
Onursal Üye
31 May 2017
28
971
Kurban kesemedim, dana son anda elimizden kaçtı.

Onun iki budundan biri yerine... "Diyarzede" dostlara, hazırlamakta olduğum "Bir Garip BENCİLEYİN" anı kitabımdan 2 parça (fragman) gönderiyorum.
İdare edin artık. Az veren candan...

HAYIRLI, UĞURLU, MUTLU BAYRAMLARA.. İnşallah... SY




BENCİLEYİN


Bu düşünceyle, ismi dikkatimi çeken, Ankara’lı bir tiyatro oyuncusu Kartal Tibet’i seçtim… Kartal, daha önce Yeşilçam’a gelmiş. Filmciler, yeni bir “jön” kazanmak niyetiyle ilgilenmişler, tecrübe filnleri falan çekmişler ama… Bundan “jön” çıkmaz, deyip göndermişler.

Ben, kendisini Karaoğlan seçmeden önce, Ankara sokaklarında eşiyle bizim “Aranıyor” afişlerinin önünden geçerlerken, “Kartal, bak “ demiş, “Ne kadar sana benziyor. Gel, gazeteye başvur.” Kartal da, Yeşilçam denemesinin burukluğuyla:

- Hanım, demiş, “Bu afişlere kanma. Onlar seçeceklerini çoktan seçtiler. Reklam yapıyorlar. Böyle bir piyango bize çıkmaz.” demiş.


Bu konuşmadan 20 gün sonra, bir arkadaşı Kartal’a,
Akşam Gazetesi’nin Ankara Bürosu’nda, Suat Yalaz’ın kendisini görmek istediğinisöylüyor. Büroda ,Suat Yalaz’ın:

- Karaoğlan’ı sen oynayacaksın!demesiyle büyük
“piyango”nun kendisine rastladığını öğreniyor.

1965 yılı.. Mart-Nisan ayları…


Kendisini, en umutsuz olduğu bir zamanda, gelip, bütün istediklerine kavuşturan insana, Kartal’ın, 3 yıl sonra, vefa borcunu nasıl ödediğini ilerdeki bölümlerde öğreneceksiniz.

*******


- Karaoğlan’ı sen oynayacaksın!



“ Altay’dan Gelen Yiğit “
KARAOĞLAN







İlk çekim günü… Kurban kanı yapımcı yönetmenin alnına sürülüyor tecrübeli kameraman Hayrettin Işık tarafından…

Dağda, bayırda, yılanlar, çıyanlar, akrepler arasında, 2 ayda çektiğimiz film herkesi çok yordu…Tarım Bakanı’ndan, Karacabey Harası’ndaki atlardan ( ki, hepsi, yarım kan, saf kan İngiliz ya da Arap atları… Damızlık. Herbiri, 100-150 000 lira değerinde) biz ancak, hara'nın seyislerini de oynatarak ancak 60’ını kullanabilmiştik.

Ankara’dan izin çıktı ya… Tarım Bakanlığına bağlı, inek, koyun, deve sürülerini de kullandım. Muhteşem bir çekim oldu… Birgün, ıslak otlar arasından geçip büyük bir ağacın gölgesinde kafamı dinlemek istedim… Biraz ötemden uzunca bir yılan geçti, otların arasında kayboldu….

Biraz soluklandıktan sonra, atlıların yanına gittim. Önümden geçen yılanı anlattım. Oranın yerlisi bir seyis, o soluklandığım ıslak otlu ağaç altının, dağdaki bayırdaki bütün zehirli yılanların su içmeye geldikleri yer olduğunu söyledi.

- Seni Allah korumuş, Bey’im, dedi.

( Yüce Allah’ın, beni yılandan, çıyandan koruyup ta, insanoğlundan niye korumak gereği duymadığını halen çözebilmiş değilim.)


****



”Filmin haberleri, set fotoları, Karaoğlan giysileri içinde Kartal’ın resimleri gazetelerde, dergilerde yayınlanmaya başlar başlamaz, Yeşilçam’ın beğenmeyip gönderdiği Kartal Tibet şimdi bulunmaz Hint kumaşı olmuştu. Arayan arayana… Teklif üstüne teklifler. éBaşka filmlerde oynayabilir miyim, diye sormuştu.

-Elbette oynayabilirsin. Ama… Peruk takmamak şartıyla, demiştim.

Cingöz Yeşilçam, fırsatı kaçırır mı?..
“Filmcilik” pastasını, “Babıali”den gelen bir çaylağa hem de ilk filminde, yedirir mi?

Kartal’ın yanına, güzel Tijen Par’ı koyup, “Fatih’in Fedaisi” diye bir filmi hemen çekip vizyona soktular. (O filmden bir resmi aşağıda bulacaksınız.)



KARAOĞLAN için, vizyona erken giren Anadolu yazlık sinemalardan gelen haberler müthiş… Bahçeede sandalye bulamayan millet, filmi yerde bağdaş kurup seyrediyor… Karaoğlan’ı, bir hafta için alan sinema 3 hafta oynatmaya kalkınca. Sırada beleyen öbür film sahipleri kıyametleri koparıyormuş.

Filmin İstanbul Bölgesi işletme haklarını henüz kimseye vermiş değilim. Ama… İsteyen isteyene…

Çok iş yapan filmimi tanımadığım işletmecilere vermeye korktum… En iyisi, dedim, ben yine de, Arzu Film’e vereyim… “Karaoğlan’dan bi mok olmaz!” diyen Ertem, bakarsın, utanır, iki kez hayatımı kurtaran Suat’a çok ayıp ettim. Bu kez dürüst davranıp kazancını çaldırmıyayım, der diye düşündüm… (3 yıl içinde Ertem’e, Kartal Tibet’li 5 KARAOĞLAN filmi verdim.


****



Kartal, bana: “ Ben sırtımdan adam geçindirtmem !” diyor…


Kartal Tibet, küçük firmalarla film yapıp yarattığımız güzel imajı bozmasın diye, elinden tutup, büyük firmalara götürmüştüm…

- Beyler, demiştim, “Kartal, yalnız Karaoğlan filmlerine kalırsa iyi olmaz. Sizler de salon filmlerinde falan rol verin, bana destek olun.”

- Ertem Eğilmez, Cüneyt’le çalışıyordu, pek sıcak bakmadı önerime. Birsel Film, Göksel Arsoy’cuydu, hiç yanaşmadı.( Ayrıca, Kartal’ı ilk başvurursunda deneyip “Bundan jön olmaz” diyen firma olduğu için,biraz da utandı.)

Hürrem Erman, hemen, Ediz Hun’un filminde ikinci jön olarak oynattı… Kartal’ın şansı ondan sonra açıldı… “Yeşilçam” yeni bir jön kazanmıştı… Teklifler birbirirni kovaladı, Kartal filmlere yetişemez olmuştu… İlk iş olarak altına ikinci el bi r Mercedes almak oldu, ikinci olarak taBebek Korusu’nda Boğaz manzaralı güzel bir eev aldı…

- Bu evi sayende aldım. Gel balkonda bir yemek yiyelim, kutlayalım, falan demediği için o evi hiç görmedim. Bana başkaları anlattı.

Film çekimi yüzünden, dergilerin tirajı biraz düşmüştü… Karaoğlan Dergisine acele yeni, iddialı bir macera hazırladım. Salıncak’ta değişiklikler yaptım,Erotik bir çizgi-roman ( Modesty Blaise) ekledim…Ve, eşimle 20 günlük bir Avrupa kaçamağı yaptım…

Bölge Film İşletmecileri, fiat artırarak, ikinci Karaoğlan için anlaşma yapmak istiyorlardı. Onlara tarih verdim, yeni fiatımı bildirdim ve “Baybora’nın Oğlu”nun senaryosunu yazmaya başladım.

Yılbaşına doğru, Kartal’ı, Beyoğlu’nda, daha çok, ünlü şair ve tiyatro san’atçılarının uğrak yeri olan “Kulisée çağırdım… Hoş-beşten sonra, “Haziran’da yeni filme başlıyoruz, o ayı kimseye verme.” dedim.

- Tamam, dedi. “Yalnız, Suat’cım, “dedi,
( Tanıştığımızdan beri bana Suat a’bi diyordu, şimdi “Suat’cım” olmuştum) “Ben. ilk fimde oynadığım fiata oynamam” dedi… Fena bozulmuştum… Onu, Karaoğlan olarak seçtiğimde, Esentepe’de evimde ağırladığım ilk günlarde bana: “Seninle hiçbir zaman para konuşmayacağım, ama… Yeşilçam’dan , bana yaptığının acısını fazlasıyla çıkaracağım” demişti…

- Elbette aynı fiata oynamıyacaksın. O benim ilk filmimdi.Para kazanıp kazanmıyacağım belli değildi.Şimdi durum öyle değil. Piyasada fiatın ne ise onu alacaksın.

- Ben daha ilk şoku atlatamamışken, yarı “kroke” haldeyken, içindeki kötü kişilik Kartal’a bir laf daha ettirivermişti.

- Çünkü ben sırtımdan adam geçirtmem !.


Dünya başıma yıkılmıştı…

- - Bana bak, dedim. Şu anda artık Karaoğlan falan değilsin. Senle işim bitmiştir… Şimdi Beyoğlu’na çıksam, yarım saat sonra bburaya senin gibi 4 genç adamla gelirim.

Fena halde panikledi…Elime sarıldı.

- Dur, sinirlenme… Onu demek istemedim… İzzet Günay’ın lafı o. O söyledi bana… “Adam çuvalla para kazanıyor. Gözünü aç. Sırtından adam geçindirtme.” Demişti. Ağzımdan kaçtı. Özür dilerim.

Zıtlaşmanın alemi yoktu… O benim hayat satrancımdaki taşlardan sadece birirydi. Pire için
Yorgan yakılmazdı… Affettim ve gönderdim.

Büyük bir düş kırıklığı yaşıyordum… Karaoğlan’ı andırıyor diye seçip, onun manda gönü yeleğini giydirdiğim, Kurt Başlı Kılıcını kuşandırdığım, atı Yağmur’a bindirdiğim genç adamın “Karaoğlan’lık”la en ufak bir ilgisi yokmuş meğer…

******


2’nci Karaoğlan filmi:

BAYBORA’NIN OĞLU

Ve…Aktörünü kurtarmak için elbiseyle denize atlayan yönetmen

Karaoğlan’ın devam filmi olan BAYBORA’NIN OĞLU’nun çekimleri için Alanya’dayız.

Karaoğlan, terorist papaz Fokas’ın( Şener Şen’in babası usta oyuncu Ali Şen oynuyor) kalesi olan manastıra gizlice girip, içerde esir tutulan babası Baybora’yı kurtaracak. Manastır deniz kıyısında bir kale.

Karaoğlan’ın oraya sahilden bir sandalla yaklaşıp , kale surlarına ip atarak tırmanması gerek.

Yelkenli büyük teknede Karaoğlan, Balaban ve
Baybora’nın Bizanslı fedaileri var… Saat, akşamüstü 5 suları… Deniz kabarmış, dalgalar kıyılara vurup bembeyaz köpükler saçıyor. Manzara, sinema için muhteşem. Ama, işin bir de tehlikeli yanı var. Kartal, o dalgalar arasından ( 15-20 metre) geçip kıyıya çıkabilir mi?

Kamera teknede. Denize girmiş Kartal!a soruyorum:

- Kıyıya kadar yüzebilecek misin?

Hemen “evet” diyemiyor. Dalgalara bakarak düşünüyor.

- Bak, diyorum, mecbur değilsin. Gözün kesmiyorsa, yarın daha erken geliriz. Dalgalar daha sakin olur ama… Bu kadar güzel bembeyaz köpükler olmaz.

- Yüzerim, diyor. Ben de “kamera motör”diyorum , Kartal, kaleye doğru yüzmeye başlıyor. (Kameraman Mustafa Yılmaz’ın fotoğrafcısını izleyelim)



“Star” yapıp ekonomik açıdan kurtardıktan sonra… şimdi de can kurtarıyoruz…


Kartal’ı, hastaneye kaldırdık. Çok su yutmuştu.
Ona gereken tedavi yapılırken benim de, jilet gibi kollarımı kesen kayaların yaralarını ilaçlayıp pansman bezleriyle sardılar.

Kartal’ın yattığı odaya gittim. Eşi yanındaydı. Kartal’a gülümseyerek: “Geçmiş olsun” dedim. Yattığı yerden “Teşekkür ederim” dedi. Karısı, böğrüne bir dirsek atıp:

- Kalkıp boynuna sarılsana! Dedi.

- Kartal, karısının dediğini yaptı, doğruldu, boynuma sarıldı.

***


Filmcilik iyi gidiyor da… Yayıncılık
fena çuvallıyor…



Biz, Karaoğlan filmleri için Karacabey Harası’ında, Alanya Kalesi’nde, kıran- kırana çalışırken… Yayınlarla yakından ilgilenemiyordum… Telefonlaşıyorduk. Satışları soruyordum, “Öteki dergiler normal seyrinde devam ediyor ama… Salıncak “yok” satıyor. İki haftadır hiç iade yok.” Deniyor bana.

Ben de: “Baskıyı 2 000 artırın” diyorum.
Yayınevi İdare Müdürü: “Hiç iade yok” dedilçe, ben de : 3 000 daha ekleyin” diyorum. Salıncak’ı 35 000 basıyoruz.

Salıncak, biraz erotik dergi ya… Diyelim, örneğin, Kars’daki bir savcı biraz açık saçık , sere serpe uzanmış güzel bir kadın resmini görüp te tahrik olunca :

- Namus elden gidiyor,. Bu ne ahlaksızlık deyip dergiyi”müstehcen”den toplatma kararı çıkartıyordu… Kars’dan ya da Malatya’dan böyle bir kararçıktı mıydı da… bütün illerdeki dergiler toplanıyordu…

Böyle itişe kakışa… Savcıydı, hakimdi, avukattı derken… geldk 1968 yılına…

“Bizanslı Zorba” filmini yeni bitirmiş… İşletme Bölgelerine teslim etmişim.Şu dergilerin durumuna bir bakayım, dedim… Demez olaydım…

Masamın üstü ödenmemiş faturalarla dolu,

Haftada 35 000 bastığımız Salıncak, meğer sürekli toplandığı için.. bizim idare müdürü olacak kişi de bana

“Hiç iade yok” deyip baskıyı arttırıyormuş…

-Neden yaptın bunu bana, diye sordum, yayınevi İdare müdürüne.

- Dağlarda çok zor şartlar altında film çekiyordunuz. Kötü haber verip canınızı sıkmak istemedim.

- O zaman 40 000 liralık canım sıkılacaktı… Şimdi olmuş 400 000 !

40 000 ödenir ama… 400 000 nasıl ödenir ?

Fazla sarsılmadım. Çünkü…
Nasıl ödeneceğini biliyordum.

68’in Haziran’ında 6’ncı… Eylül ayında da 7’nci Karaoğlan filmi çekilecekti.

O sene bir film fazla çekip borcu kapatabilirdim… Nasıl olsa, elimde bir “star”ım vardı… Kartal Tibet’li bir film daha verirsem hangi işletmeci istemezdi ki !

Bu, üçüncü film de Karaoğlan benzeri, “kostüme” bir film olmamalıydı. Modern bir “polisiye” olabilirdi pekala…

Sean Connery’lı “James Bond” filmleri yeni çıkmıştı. Öyle bir şey yapmalıydım.

“Saksı”yı sadece bir gün çalıştırdım ..

Ve…

”Yüzbaşı KARTAL” doğdu…
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

yeryüzü

Yönetici
3 Eki 2011
17,039
75,335
hiçbiryerde :)
Anılar da film tadında, keyifle
ve ibretle, bir solukta okudum,
"arkası yarın" gibi heyecanla
bekliyorum devamını da. Yaşayan
tarihimizin devlerinden Suat Yalaz
üstadımızın eline, gönlüne sağlık,
kalemine kuvvet diyeyim. Selam
ve hürmetlerimi sunuyorum.
 

savok

Admin
30 Eki 2009
19,988
83,571
Kasımpaşa
Çizgi romanımızın yaşayan en b üyük ustası aynı zamanda Türk sinemasında da büyük emeği var..
Aslında bütün bunlara basın emekçiliği, patronluğu ve karikatüristliğini de eklemek şart.
Şimdi de bizimle paylaştığı anıları sayesinde hepsine tanıklık edebiliyoruz.
Uzun yaşa usta.
Danayı yakalarsak bir daha ki bayramda keseriz.
Saygı ve sevgilerimle.
 

atilkurt

Onursal Üye
4 Ocak 2010
335
1,313
Bayramın mübarek olsun usta, eline sağlık. Zevkle okudum. Karaoğlanın karaoğlanlıkla alakasının olmayışı beni pek şaşırtmadı, para insanı kolay bozuyor.
 

abolardis

Onursal Üye
12 Şub 2011
6,630
24,278
Harika.Sinemanın arka odası tarzında hiç bir biçimde bilinemeyecek hatıralar.Suat bey üstadımız gerçek Karaoğlan aslında.Balta,nacak,bıçak eşliğinde kaçan kurbanlar eksik olmaz bu coğrafyada Almanya da küvette kesilen kurban yüzünden polis baskını haberi geldi aklıma...Kurban olurum deyimi vardır halk arasında biraz zor olursun diyesim geliyor ama olmak isteyene de olma denmez.Kurban olurum diyen birine bir gün ol da görelim diyeceğim.Ahdim olsun. kurban keserken elini,belini,bacak ve bileğini kesen kurbanzedelere en acilinden şifalar diliyorum.
 
Son düzenleme:

ekenciz

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
13 Eyl 2009
2,988
13,484
Yeşilçam'ın arka planından hikayeler ve insan öyküleri. Kimisi acı, kimisi tatlı kimisi de buruk. Bizimle anılarınızı paylaştığını için teşekkürler büyük üstat.
 
Üst