Türkçülükte Üçüncü Mertebe

SuatYalaz

Büyük Usta
Onursal Üye
31 May 2017
28
971
1-Özelulak.png


Sevgili ve çok değerli “Diyarzede” dostlarım, Merhaba !

Aslında bugünkü yazımın başlığı; “Kocaman bir alkış da Ahmet Bozkurt fedaimize! “ olacaktı ve ben sizlere, son yazımdaki Alanya Macerası'nı (bilgisayar acemisi olduğum için) benim adıma, Çizgi Diyarı’ndaki köşeme aktarırken gösterdiği beklemediğim becerisinden sözedecektim…

Daha önce Mustafa Pala için böyle bir ayakta alkış rica etmiştim sizden, ancak mizanpaj ustası gazetecilerin yapabileceği biçimde, yazımın içine, “Buzlu Çöller Tilkisi”nden güzel bir sayfayı – kendiliğinden- yerleştirmiş olmasıydı alkış davetimin nedeni…

( Şimdi fırsat çıkmışken.. - nasıl olsa hepiniz yaşca benden küçüksünüz, bir - eski deyişle- “malûmatfuruşluk”yâni, “çokbilmişlik” yapayım size… “Mizanpaj” deyimi basılı yayıncılıkta çok kullanılır. Fransızca; “sayfaya koymak” demek.

Mise (miz okunur), “koymak” demek,
page (paj okunur) “sayfa” demek…”en” takısı da iki kelimeyi bağlamak içindir.)

Konuyu dağıtmayalım, sadede gelelim.

Ahmet Bozkurt kardeşimiz de, daha, kendi eliyle yaptığı usta işi 2 “Karaoğlan” cildine teşekkürlerimiz bitmeden…- Alanya'da, bir denizden karaya yüzerek çıkma sahnesinde, kurtarma sahnesini, - kendiliğinden- öyle ustaca “miz-an paj” yaparak düzenlemiş ki.. şaştım kaldım.

Ben, ona, resimleri ayrı, yazıyı ayrı göndermiştim. Yazıları okuyarak numaralı resimleri izlemeyi de artık okuyuclarmıza bırakmıştım.

Şimdi siz söyleyin; “Ahmet Bozkurt kardeşimize ayakta alkış…” demekte yerden göğe haklı değil miyim?

Yaa, şaka bir yana, bizim “Çizgi Diyarı Komandoları”ndan hükûmet kursak, ülkeyi düze çıkarırırız vallahi.. gibime geliyor…Umudumuzu yitirmeyelim…

*******

29 Mart 1966.. “Büyük Türk Romanları” yazarı Aptullah Ziya Kozanoğlu’nu kaybetmemizin 52’nci yıldönümü… Tarihci, yazar, büyük ustayı hayırla, şükranla, bir kez daha analım, ruhuna fatiha okuyalım, Allah rahmet eylesin, amin…

İlk gençlik yıllarımda okuduğum “ Atlı Han” kitabıyla beni büyüleyen, Orta Asya Türkleriyle, Hun’larla, Göktürkler’le tanıştıran gençlik idolümle yıllar sonra tanışmış.. onunla resimli-roman okyanusunda geniş ufuklara yelken açmıştık…

Onu, rahmetle ve şükranla, hep birlikte anmak için, Oda Tv’de yayınlanan “Türkçülükte üçüncü mertebe” yazımı okumaya var mısınız?

Ben başladım bile… Hoşça kalın…

Suat Yalaz

****


TÜRKÇÜLÜKTE ÜÇÜNCÜ MERTEBE

0gdGTe.png


Yalçın Küçük o sözünde haklı mıydı?

Kalpaklı, değerli ve her zaman iddialı Profesörümüz Yalçın Küçük’ün bana: “Sen, Türkçülük Mefkûresine hizmette 3’üncü mertebesin” demesinin sebeb-i hikmetine biraz açıklık getirebilmek için…


“Cumhuriyet tarihimizde, Türkçü’lüğün birinci mertebesi Nihal Adsız’dır,

İkinci mertebe Aptullah Ziya KOZANOĞLU

Üçüncü mertebe de sensin…”

“Kalpaklı Türk aydını” Prof. Yalçın Küçük Hoca, ilk tanıştığımızda söylemişti bu sözü bana… (Yâni, günahı sevabı onun boynuna…)

Cağaloğlu’nda, Hürriyet Gazetesi’nin karşısındaki ABC fotoğraf Ajansı’nda karşılaştığımızda, ajans sahibi dostum ofisi ziyarete gelen, ufak yapılı başı kalpaklı küçük sakallı za’ta beni göstererek sormuştu:

• Hocam, Suat Yalaz’la tanışıyor musunuz?

Kuva-yı Millî subayı gibi kalpakla dolaşmasına – hoşuma gitmekle beraber- çok şaşırdığım Yalçın Küçük Hoca da bana dönüp:

• Tanıştığımıza memnun oldum. Sen, Türkçü’lük kademesinde üçüncü mertebesin! demişti.

Bir an duraksamıştım. O güne kadar hiç duymadığım bir sözdü bu.

• Estağfurullah Hocam, nasıl oluyor bu iş? diye sorduğumda...

Evet, Cumhuriyet döneminde, Türkçülük ülküsünün ilk mertebesi Nihal Adsız’dır. İkinci mertebesi Aptullah Ziya Kozanoğlu’dur, üçüncü mertebe de sensin, demişti.

Tamam. Karaoğlan’ın maceraları çok seviliyordu. En yüksek tirajlı gazetelerde, bakanlar, başbakanlar, Paşalar, Kumandanlar onu okuyorlardı. Her sabah evlerde “önce ben okuyacağım” kavgası yaşanıyordu.

“Asya Kaplanı” Karaoğlan’ın maceraları yüzünden, her gazete konusunu Türk Tarihinden alan, bir resimli-roman yayımlamayı üstüne görev bilmişti. Karaoğlan dergileri Amerikan kültür emperyalizminin öncü kahramanları Tom Miks, Teksas, Zagor zehirlenmesinden gençlerimizi kurtarmıştı.
Analar, babalar; “Allah senden razı olsun, Suat Yalaz” diyorlardı…

Ben de bu ilgiyi her an her yerde yaşıyordum ama, Kuva-yı Millîye görünümlü, başı kalpaklı bir üniversite hocasının ağzından duyunca bir tuhaf olmuştum.

Yalçın Küçük Hoca, sıralamasında haklıydı ama, ben Türkçülüğün öncüleri denilince hep, Namık Kemal, İsmail Gaspıralı, Yusuf Akçura, Ziya Gökalp, Zeki Velid-i Togan gibi, bu ülküye gönül vermiş, çaba harcamış, bu uğurda çile çekmiş ünlü milliyetçi-ülkücü aydınlarımızı düşündüğümden, kendimin hangi sırada olduğunu aklımdan bile geçirmemiştim.

(Türkçü-milliyetçi-ülkücü-turancı aydınlarımızın, yazar ve düşünürlerimizin hepsinin adını yazmadım, sayıları çok, değerleri büyüktür.)

Bu; “Türkçülük” ülküsünün -başlamasında demeyelim de…başlaması Namık Kemal ile sayılır- Turancı’lık olarak Orta Asya’da yayılmasında, Kırım Türklerinden gazeteci ve eğitimci İsmail Gaspıralı’nın (1851-1914 ) önemli bir yeri vardır… Rus egemenliği ve baskısı altında çıkardığı “Tercüman-ı Ahval” gazetesi, Bulgaristan’dan Çin’e kadar Türklerin yaşadığı ülkelerde okunuyordu. Türklerin birleşmesi düşüncesini yaymak için “dilde, düşüncede, iş’de BİRLİK” diye sesleniyordu.

Atatürk, Türkçülük ve milliyetçilik kavramına, çağdaş anlayışı getiren devrimcidir. Onun gençlik önderi de Namık Kemal idi.

Osmanlı’nın küllerinden doğan yeni çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin “Türk Ulusu’nu araştırma, tanıtma ve yüceltme” konusunu ele aldığında en yakın yardımcıları, Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp olmuşlardır. İkisini de milletvekili yaparak en etkili biçimde değerlendirmiştir.

ahfKxX.png


Kurtuluş Savaşı’mız sırasında bize, büyük ölçüde para ve silah yardımı yapan Sovyetler Birliği’nin (Rusya) baskısı yüzünden, genç Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, Nihal Adsız, Alpaslan Türkeş, Zeki Velid-i Togan gibi Türkçü’ler, “Turancı”lık suçlamasıyla zor günler geçirdiler.

Nihal Adsız, “Orhun” dergisiyle, son nefesine kadar “Türkçülük” ülküsünün sesi olmayı sürdürdü. Ömrünün büyük bölümü, sürgünde, hapiste ve mahkeme kapılarında geçti. (1905-1975)

pys2Un.png



A. Ziya Kozanoğlu, aynı yaşlarda olduğu halde, Adsız gibi yapmadı, devletle, hükumet erkânıyla iyi geçindi. Mimardı, Avrupa görmüşlüğü vardı, müteahhitti. Hem, “Kızıltuğ”, “Gültekin”, “Atlıhan” gibi “Büyük Türk Romanları” yazıyor, hem devletten hatırı sayılır inşaat işleri alıyordu. Bir ara, Beşiktaş Jimnastik Kulübü Başkanlığı bile yapmıştı.
Adsız’ın “Bozkurtların Ölümü” romanında Kürşat ve bütün kahramanların Çin duvarlarında çarpışarak ölmesi hoşuma gitmemişti. Çocuk aklı işte…

Kozanoğlu’nun “Atlıhan” kitabını çok sevmiştim. Romanın kahramanı “Olcayto Salancı” tam istediğim kahramandı. (Onun için, ilk oğlumun adını Olcayto koymuştum.) Kozanoğlu’nun romanlarında gizemli bir akıcılık vardı. Sinemaya çok yakındı. Bu yüzden, sonraları tanışıp birlikte çalışacağım, kavga edip barışacağım ve kendisine “Ziya Bey” diyeceğim Kozanoğlu, orta okul çağlarımda gençlik idolüm olmuştu.

Yıllar sonra, birgün, “gençlik idolüm”, roman kahramanının adını oğluma verdiğim Aptullah Ziya Kozanoğlu’nun beni aradığını söylediler… O sıralar, Akbaba Mizah Dergisinde çalışan, yeni evli, ilk oğlu Olcayto’nun -Salancı’sı yok- bebek arabasını süren, 26 yaşında bir karikatüristim.

“Hayırdır?” deyip Akşam gazetesine gittim…
“Çok uzattın ama…” demeyin. Lâfı, Yalçın Küçük Hoca’nın ne kadar haklı olup olmadığına bağlayacağım.

Malik Yolaç’ın odasında buluştuk. Boylu poslu, dev yapılı, Kozanoğlu Aptullah Ziya Bey, zor anlaşılacak kadar hızlı konuşmasıyla, bana, o güne kadar birlikte çalıştığı Ratip Tahir üstadın yorulduğunu, bir süre ressam olarak beni düşündüklerini söyledi. Alacağım rakkam, belki Ratip Tahir üstadın aldığının yarısıydı ama, benim gibi genç bir karikatürist için harika bir paraydı. Teşekkür ettim, neyi çizeceğimi sordum.

Gök gürlemesi gibi bir sesle:

Viyana Muhasarası, dedi.

• Ben, Viyana Muhasarasını çizmem dedim.

Önce buz gibi bir sessizlik oldu. Ardından gök yine gürledi:

• Neden çizmiyormuşsun?

• Çünkü emperyalizm de ondan. Bizim ne işimiz var elin ülkesinde. Biz güçlüyüz, onlar zayıf diye, insanların şehirlerini ellerinden almamız mı gerekir!

Ziya Bey, “Lahavle” çekerek geniş salonda dolaşmaya başlamıştı. Her an “Pekâlâ kardeşim, hadi sana güle güle… Bize antiemperyalist olmayan bir ressam gerek, demesini beklerken, Malik Yolaç devreye girdi:

- Peki, sen neyi çizmek istersin, dedi.

- İlk Türkler, Gök Türkler, dedim.

Sonuç olarak, Türkçülük davasında, gençlik idolüme karşı verdiğim ilk savaşı kazandım ve onun yazdığı “Cengizhan’ın Hazineleri” macerasıyla yola çıktık.

Bu fakir kulunuz o gün “Göktürkler“ diye tutturup o Malazgirt savaşını (!) kazanmasaydı, Oğuz Türkleri yerine Osmanlı padişahlarının kanlı saray entrikalarını, kardeş katliamlarını izlemeye devam edecektik.

Kozanoğlu, politik bir anlaşmazlık yüzünden Akşam’dan ayrılırken beni de götürmek istedi.

Herhangi bir gazete olmaz, dedim… Birkaç gün sonra telefon etti, Bir gazete ile anlaştığını söyledi. Hangi gazete olduğunu sordum:

• Hizmet Gazetesi, dedi.
• Olmaz, dedim. O gazete hükümet yanlısı “besleme Basın” denilen yalaka gazetelerden biri. Bize yakışmaz dedim.

• Canım politikasından bize ne? Biz san’atçıyız,
dedi.

- Üstadım, dedim, “Bize ne?” olur mu… Bizim romanımızla o gazetenin okuyucusu artacak. Ülkeye hayrı olmayan bir resmî ilan gazetesinin halkı aldatmasına alet mi olacağız? Milliyet, Hürriyet, Son Posta, bunlardan biriyle anlaşırsan sana katılırım, dedim.

Beni bir daha aramadı. Ziya Bey, romanlarındaki kahramanlarından biri gibi, örneğin “Savcı Bey” gibi, hızlı yaşadı, genç öldü. 51 yıl önce aramızdan ayrıldığında 60 yaşındaydı. (29 Mart 1966)

Bana hiç kırılmadı, hep takdir etti. İlk Karaoğlan filmim “Altay’dan Gelen Yiğit”in galası için ona bir loca ayırmamdan çok memnun olmuştu. Eşine, “Gördün mü, beni unutmaz demiştim sana.” diyordu.

***

Karaoğlan filmleri, Yeşilçam’da, “tarihi macera filmleri” akımını başlatmıştı. Birer yıl arayla, Karaoğlan’ın açtığı yoldan “Malkoçoğlu”, “Tarkan”, “Kara Murat”, “Battal Gazi”, “Köroğlu” ve benzeri, konusunu Türk tarihinden alan kahramanlık öyküleri, konu sıkıntısı çeken Yeşilçam’a uzun yıllar derin bir soluk aldırmıştı.

Meclis koridorunda karşılaştığım Millî Eğitim Bakanı Demirel’in gözdesi Ali Nailî Erdem, koluma girip; “Koleksiyonunuzda eksik varsa benden tamamlayabilirsiniz, üstadım.” diyordu.

Başbakan Bülent Ecevit, benim “Asya Kaplanı” kahramanımın 10 yıllık şöhretinin de rüzgarıyla “Karaoğlan” olmanın mürüvvetini görüyordu.

Ertuğrul Özkök; 1999 yılında, Karaoğlan tutkunlarının açtığı, “Bütün eserleriyle Suat Yalaz sergisi” üzerine Hürriyet’te yazdığı, “Karaoğlan 40 yaşında mı, 39 mu?” başlıklı Pazar yazısında güzel lâflar ediyordu.

Yazıda, Abdi İpekçi’nin, insanoğlunun aya indiği günün haberiyle, Luna uzay kapsülünün yanı sıra Karaoğlan’ın maceralarının artık Milliyet’te yayımlanacağının anons resmini birlikte yayımlamasını, o, üzerine titrediği Türkiye’nin en ciddî gazetesinin birinci sayfasını sadece bu 2 habere ayırmasındaki cesareti övüyordu…

Karaoğlan için söylediklerinden bir-iki alıntı yapacak olursak:
Bir yanda Sartre’ın “İş işten Geçti”si, ve Albert Camus’nün “Yabancı”sı… Öte yandan elinden düşürmediği “Karaoğlan”la dolaşan bir lise öğrencisi…” “Suat Yalaz beni lise ve üniversite yıllarımda çok etkilemiştir” (…) Karaoğlan, aşırı solun girdabında boğulmamış, kafatasçı milliyetçiliğin tuzağına düşmemiştir.”
(…) Teşekkürler Karaoğlan ve teşekkürler Suat Yalaz”…

Murat Bardakçı, “Orta okul son’da, Perşembeleri iple çekerdim. Bugün yayınlansın, yine aynı heyecanla okurum.”

Dünya çapında ünlü jeologumuz Profesör Celal Şengör: Murat’cım, Bana Orta Asya tutkusunu aşılayan Suat Yalaz’dır. Bir programda ikimizi bir araya getir, ekranda herkesin gözü önünde onun elini öpmek istiyorum.” demişti. (Bardakçı da söz vermişti. Ne güzel olacaktı ama, olamadı. Ben gelince o Çin’deydi, o gelince ben Paris’te…)

2006 yılında PTT, 4 adet Karaoğlan Pulları basmıştı.
Ünlü, Moğol asıllı(!) Amerikan aktörü Yul Brynner’in TV film yapımcısı arkadaşı 1968’de, Amerikan TV kanallarına “Baybora” adı altında dizi film yapmak için gelmişti bana.
“Yıllardır aradığım kahramanı buldum. Develeri, çadırlarıyla, Türk motifli yurtlarıyla ve Orta Asya coğrafyasıyla Karaoğlan tam aradığım, Amerikan halkının çok seveceği bir TV dizisi olacak”, demişti…

İnanılmaz bir öneriydi… Sözle anlaşmıştık, parayla dönmek üzere Beyrut’a gitti, Mobiloil’daki hissesinden para çekmek için...

Gitti, gelemedi… Amerikan aleyhtarı bir mitingde, gösterici Araplar tarafından komaya sokulmuş, helikopterle Kıbrıs’a kaçırılmıştı.

O proje gerçekleşebilseydi, 50 yıl önce, bütün dünya “Asya Kaplanı Baybora” adı altında Karaoğlan’ın maceralarını izleyecekti.

Bütün bunları –hem de özetleyerek, ayıklayarak- ne diye anlatıyorum?

Kalpaklı, değerli ve her zaman iddialı Profesörümüz Yalçın Küçük’ün bana: “Sen, Türkçülük Mefkûresine hizmette 3’üncü mertebesin” demesinin sebeb-i hikmetine biraz açıklık getirebilmek için…

Bilmem, anlatabildim mi?

Birkaç yıl önce, Karaoğlan’ın çocukluğunu anlatan “Kul Bakay’ın Mezarı” adlı filmin ilk sahnesi, Alma Ata kayalıklarında çivi yazısı bir Göktürk kitabesini çözmeye çalışan Karaoğlan ile başlıyordu.

Beni dolandırarak, uydurma bir senaryoyu dünyanın parasını harcayarak bir savaş filmi yaptılar, içinde Karaoğlan olmayan…

Film, tam bir fiyasko oldu. DVD’sini bile yapamadılar.

Ama, “Asya Kaplanı Karaoğlan” daha son sözünü söylemedi.

Suat Yalaz

Odatv.com



 
Moderatör tarafında düzenlendi:

abolardis

Onursal Üye
12 Şub 2011
6,630
24,278
Büyük ustanın bu yazısını daha önce okuma şansı bulmuş ve çok beğenmiştim.
Ancak Yalçık KÜÇÜK hocanın bu tezinin tam doğru olduğunu da düşünmüyorum neden derseniz.
Bana göre Karaoğlan Sherlock Holmes gibidir.Eserin yaratıcısından bile daha meşhur daha bağımsız bir karekter haline dönüşmüştür.Bu anlamda Karaoğlan görsel sanatlar açısından bakılacak olursa " sosyalizasyon " un ilk örneklerinden biridir.Geniş halk kitleleri tarafından kabul görmüş çok sevilmiş ve takdir toplamıştır.Bu anlamda görsel sanatların sosyalizasyonunun ilk örneklerinden biri olduğu gerçeğinin altını çizmek isterim.

Diğer taraftan Karaoğlan bana göre Milliyetçi vurguların üzerinde Millici bir karekterdir.Zaman içerisinde Milliyetçilik ve Millicilik sıklıkla bir birine karıştırılsa da aslında Millicilik üst kavramdır.Gazi Mustafa Kemal'in " imtiyazsız , kaynaşmış sınıfsız kitle " görüşüde Gazi Paşanın da " Millici " olduğunu göstermekte ancak yeni kazanılan bir kimlik ile Millyetçiliğide kapsama alanına alacak şekilde onuda Millicilik çizgisine çekmektedir.Yoksa "Gobineau'nun " anlattığı anlamıyla bir Milliyetçilik vurgusu asla göremezsiniz.

Türkçülük mefkuresi açısından ise Temel argümanlar açısından baktığımızda Gazi paşa ve kurucu değerler Panİslamizminde PanTuranizminde olamayacağını baştan kabul etmişlerdi.Onlar daha reel bir bakış açısıyla yer yer plüralist yer yer , cumhuriyetçi , ama Batının öncü değerlerini ilke edinerek hareket ederek İsviçre ve Fransa'dan yıllar önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı vererek bir rota çizdiler.Ülkemizde ki Türkçülüğün gelişim ve seyrinde kesinlikle Hüseyin Nihal ATSIZ ve diğerlerinin katkıları çok büyük olmuşsa da Namık Kemal in Vatan Yahut Silistiresinde ki yer yer aşağılamaları da görmezden gelmenin doğru olmadığını düşünüyorum.Bu anlamda Karaoğlan Temel kurucu değerlere çok yakın bir kahramandır.Kadınlara değer verir.Haksızlıklara karşı savaşır , zalimden yana olmaz.Bu açıklamalar eşliğinde Karaoğlan görsel sanatların İlk MİLLİCİ örneklerinden birisidir.

Peki Karaoğlan anti - emperyalistmidir ? Evet sevgili Üstadımızın Vİyana Muhasarası ile ilgili söylediklerinden bunu çok net anllıyoruz.Karaoğlan aynı zamanda görsel sanatlarda ki ilk " ANTİ -EMPERYALİST " kahramanlardan birisidir.Ancak Anti - Emperyalizmi denilince hangi emperyalizm.Lenin'in 1917 yılında Menşevikler Döneminde Parus Yayınevinde yayınlanan ve bazı tahrifatların yayınevi tarafından yapıldığını bildiğimiz kitabında anlatıldığı şekliyle kapitalizmin son aşaması olarak emperyalizmmi ? Yoksa batıda bu tabiri ilk olarak kullanan Hobson 'nun kolonizasyon ve sömürgeleştirme olarak anlattığı emperyalizmmi ? Bana göre ikisininde üstünde temel insani değerleri ve insanlık vicdanı ile tabii hukuk anlayışı ile hareket eden bir anti - emperyalist " Karaoğlan " var karşımızda.

Peki Türkçülük açısından baktığımızda "Karaoğlan " nerede ?Yukarıda izah etmeye çalıştığım şekliyle Milli bir Milliyetçilik içinde tam olarak bu kavram içerisine sığmayan çerçevesi geniş bir yerde.Sosyalizasyonu ,plüralizmi , destansı hikayesi ile onu salt Türkçülük içinde bir yere oturtmak onu minimalize etmek olur.Ben "Karaoğlan "'a maximalist bir yaklaşım içindeyim.O Ortadoğunun bir kahramanı o bir kahraman Eflatun idelar dünyası gibi bir idealizim kim nerede görmek isterse onu orada görür.
Yalçık KÜÇÜK hoca onu Türkçülük açısından ele alarak Büyük Üstadı Türkçülük açısından bir aşama olarak ele alsa da Sevgili Üstadımız bu tanıma sığmaz.Onu bir konuma yerleştirmekle anlayışını bakış açısını çalışmalarını daraltmak olur.Nasıl ki Milli Bilim olmazsa sanatçının da ideolojisi olabilirse de bu sanatından bağımsız olup bence yeteneklerinin arkasında kendisine yer bulabilir.

Yani kısaca Yalçın KÜÇÜK hocanın minimalist değerlendirmelerine çok katılamıyorum.Suat YALAZ üstad dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sanatçılarından birisidir.Onu olmayan bir değerlendirmenin bir mertebesine oturtmak ne kadar bilimsel tartışılabilir ancak bana göre yerinde değil.Bu değerlendirmeyi kabul edecek olursak ülkemizde ki sanatı bile Milliyetçi sanat yada olmayanlar gibi bir çizgiye çekmiş oluruz ki sanat doğası gereği böyle bir şeyi kabul etmez.

Karaoğlan dünya mirası haline gelmiş kendi kategorisinde eşsiz bir eserdir.

Bunlar kişisel değerlendirmelerim kabulde görmeyebilirse de kanaatlerim değişmeyecek bu konuda ön yargılıyım.
Suat YALAZ üstadımızı hiç bir ideojiye kaptıramayız.Bana göre hayranlık uyandıran eserleriyle o bizim yüreğimizde SUAT YALAZ ve KARAOĞLAN olarak kalacak.
Selamlar.
 

hadon

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
10 Mar 2010
3,056
9,085
Kastamonu
Harika yazı için teşekkür ediyoruz üstadım. Çizgi Diyarı'nı açarken, gözlerim önce Suat Yalaz imzalı yazılar arıyor.

Karaoğlan'ı; kağıtlara, kitaplara, kafalara o kadar başarılı çizdiniz ki onu, değil dolandırıcılar özellikle uğraşsanız siz bile bozamazsınız.
 

Gabby

Onursal Üye
18 Haz 2012
262
1,442
karaoğlan dergileri amerikan kültür emperyalizminin öncü kahramanları tom miks, teksas, zagor zehirlenmesinden gençlerimizi kurtarmıştı.
Analar, babalar; “allah senden razı olsun, suat yalaz” diyorlardı…


Kafam karıştı, nasıl yani?...

Onca gönüllü insan emek verip ÇR'ı sevdirmek, gelecek kuşaklara da aktarmak adına
ha bire pırıl pırıl dergiler tarıyor, biz de altına mehtiyeler düzüyoruz.

Bunca yıl kendimizi zehirledik, yetmedi şimdi forum marifetiyle Süne Zararlısı gibi
elbirlik yaymaya devam mı ediyoruz?

Sende mi Brütüs desem ya da ne desem bilemedim.
 

ertuğrul

Admin
5 Nis 2009
24,847
136,861
Nihal Atsız, Aptullah Ziya Kozanoğlu, Alpaslan Türkeş, Zeki Velid-i Togan merhumları minnet ve saygıyla anıyorum.
Bizi Türk tarihini sevdiren,okutturan Abdullah Ziya Kozan oğlu ve Nihal Adsız'ın romanlarıdır.
Tabi ki senin çizimlerin ve Karaoğlan.
Yazıyı zevkle okudum büyük usta.
Böyle keyif dolu yazılar için teşekkür ederim.
 
Son düzenleme:

Raven

Yönetici
7 May 2009
1,443
12,533
Değerli üstadım, her yazınızda yeni şeyler öğreniyor, sanatçıları fikir adamlarını yad ediyoruz. Bu yazınızda da boş geçmemiş, Atsız'ı, Kozanoğlu'nu, Akçura ve Gökalp'i bizlere hatırlatmışsınız. Sizden daha çok yazı bekliyoruz, lütfen bizleri mahrum etmeyiniz. Ellerinizden öperim.
 

sozmen

Yeni Üye
1 Tem 2009
10
17
Sevgili Suat Yalaz usta, yazılarınız gerçekten çok güzel ama benim başka bir ricam var. Yıllarca Karaoğlan sayfalarında yer alan Özel Ulak sayfalarınızı Çizgi diyarında ayrı bir başlık altında açsanız, okuyucular size sorularını sorsa siz de cevaplasanız daha güzel olmaz mı ne dersiniz? Hem 60 yıllık bir geleneği çizgi diyarı sayfalarından devam ettirmiş olursunuz hem de okuyucular sizinle hasret giderir ne dersiniz?
 

yeryüzü

Yönetici
3 Eki 2011
17,039
75,336
hiçbiryerde :)
Üstadımız Suat Yalaz'ın her zamanki gibi heyecanlı
ve akıcı üslubu ile yazdığı bu makalesini de gece
saatlerinde keyifle okudum. Teksas ve Tommiks'i
çocukken çok severek okurdum, bize kattıklarının
çok olduğunu düşünüyorum ama bir Karaoğlan'ın
ya da farklı yerli kahramanların artmasını da isterdim.
Suat Yalaz'ın yazıları resmen uyandırma servisi gibi, her
defasında onca farklı şey öğreniyoruz. Sağ olun, var olun üstadım.
Değerli yorumlarıyla katkıda bulunan arkadaşlardan da
çok şey öğreniyorum, teşekkürler, sevgi ve saygılar.
 
Son düzenleme:

The_DarknesS

Yönetici
Çeviri & Balonlama
17 Nis 2010
9,538
28,575
İzmir
Değerli üstadım,
Muhteşem bir yazı ile bizi geçmişe götürdünüz.
Yepyeni şeyler öğrettiniz, ders verdiniz.
Katkılarınız için teşekkür ederim.
 

orpa

Çeviri & Balonlama
23 Tem 2015
1,307
30,070
İzmir
Paylaşımlara katılmak, onaylamak zorunda değilsin nekahat. Böyle bir ortamda küfür etmene gerek yok. Bence sen bu diyardan defolup layık olduğun yere dön...
 
Üst