Yeşilçam Anılarım - Son Bölüm

SuatYalaz

Büyük Usta
Onursal Üye
31 May 2017
28
971
Birgün, Lütfü Bey bana hoşuma gidecek bir iş verdi.

- Suat Bey, dedi, yarın, Çolpan’la Fikret’in gizlice kaçışlarını
Çekeceğiz. Sen şöyle, çevreyi bir dolaş, kolaçan et, bu kaçış sahnesi için uygun bir yer bul bize.

“Oh bee” demiştim, sevinçten dört köşe. “ Nihayet bana rejisörcülük oynama fırsatı çıktı. Çekilecek sahnenin yerini ben seçeceğim.”

Gittim.. İki elimin başparmaklarını birbirine değdirerek yaptığım kamera çerçevesinden bakarak.. Fikret’le Çolpan’ın uzak plandan koşarak gelişlerini “çektim”.. Yakın planda önümden geçtiler.. İlerdeki bir kayanın arkasında kayboldular.

Onların arkasında kayboldukları kayadan uçsuz bucaksız Karadeniz’e döndüm..Kıyıda köpükler şaçarak patlayan dalgalar üstünde bir süre kaldım.. Ve “Stop!” dedim.

Çok güzel bir “tek plan” çekmiştim. Meksika filmi gibi. (“Ağa Düşen Kadın” gibi meselâ..)

Önce “uzak plan”, sonra, hiç kesmeden en yakın “baş plan”, sonra da.. Küçük bir “pan” (panoramik) ve deniz manzarası üstünde kalış…

Otelde, Lütfü Bey’e heyecanla “arazi keşfimi” anlattım.

- İyi, dedi, yarın gider bakarız.

***

Ertesi gün, genç sevgililerin kaçış planlarının çekileceği yeri gösterdim. Bir de dayanamayıp “ Şööle, uzak plan gelişlerini alırız.. önümüzden geçerler.. Kayanın arkasında kaybolurlar.. Biz de Karadeniz üstünde kalırız.” Diye bir ukalâlık yaptım.

Lütfü Bey, araziye baktı baktı.. Beğenmedi.

- Hayır, beğenmedim, dedi.

Bozulmuştum. Benim o, Meksika filmlerini andıran “tek plan”ım Mike Rafaelyan’ın kamerasından filme alınmayacaktı.

Gitti, başka yerlere baktı. Bütün ekip, güneş altında merakla Lütfü Bey’in seçeceği mekânı bekliyoruz.

Döndü, dolaştı, geldi, kameraya dün benim çekim yaptığım (!) noktayı gösterdi. Ve...

Benim, -haddimi aşarak- anlattığım sahneyi aynen çekti.

Belli etmemiştim ama,pek keyiflenmiştim. Boru mu bu? Koca Lütfü Akad’, sonunda dediğime gelmiş, giriştiğimiz “gizli bilek güreşi”ni ben kazanmıştım

***

İstanbul.. MAĞARA SAHNESİ..


Akçakoca açık hava çekimleri bitmiş, denize doyamadan, iç sahneler için İstanbul’a dönmüştük.

Yeşilçam’ın usta emekçisi, yılların reji asistanı Nişan Hançer, kullanılmayan bir kilise ya da manastır mahzeninde çok güzel bir mekân bulmıştu.

Çok eski, yer yer yıkılmış, kapkara nemli taşlarla örülü bin yıllık duvarlar.. O duvarlar içinde ara sıra, mum yakmak için küçük balkoncuklar olan, gizemli, tavanı kemerli bir mahzen.

İstanbul’u, Kadıköy-Eminönü vapurundan, Moda plajından ve Fındıklı Sarayı’nın Güzel San’atlar Akademisi’nden yeni yeni tanımaya başlamış benim için, böyle, manastır dehlizleri.. dipsiz kuyular falan.. son derece İlginç, bir o kadar da ürkütücü yerlerdi.

Michel Zevako’nun “Pardayyan’lar” adlı, kılıçlı, şövalyeli romanlarında okurdum böyle yerleri. Hele bir, çok genç iken izlediğim bir “Demir Maske” filmi vardır ki, halen
hatırladıkça tüylerim ürperir. (Kont Monte Kristo’nun hakkını yemeyelim.)

Set işçileri, ışık kablolarını döşüyor, lambaları değişik yerlere yerleştiriyorlardı. Lütfü Bey’in millî takımı; Osman Alyanak, Hazım Körmükçü, Hayri Esen, meslek aşkıyla, ayak altında dolaşmamaya dikkat ederek “mekânı” inceliyorlardı. Hasan Ceylan ( 10 yıl sonra, benim ilk Karaoğlan filmimde de kısa fakat önemli bir rolde oynayacak olan Hasan Ceylan..) setçi gençlere yardımcı oluyordu.

Lütfü Bey, Mayk ( Mike Rafaelyan) ile, kamera açılarını tesbit ettikten sonra bana yöneldi. Dehlizin ücra bir yerindeki, mum yakma balkoncuğunun önüne götürdü.

- Suat Bey, dedi, şimdi buraya bir küp koyacağız, sonra onu
taşla çamurla kapatıp gizleyeceğiz. Bir başka planda, bizim hazine arayıcılarından birinin kazması, kazayla bu duvara çarpacak.. gizlenmiş küp delinecek ve altınlar yere dökülecek.. Biz şimdi, karşıdaki köşede birkaç planı çekerken, siz de bu küpü duvarla örüp gizleyin. Sonra buraya gelip bu sahneyi çekeceğiz.

Biz konuşurken, setçiler, orta boy bir küpü getirip balkoncuğa koymuşlardı.Akad usta, sözünü bitirip, çekim yapılacak köşeye gitmişti.

Küpe şöyle bir baktım.. Balkoncuğun derinliğini gözlerimle ölçtüm.. Hemen, Akçakoca’daki “çeşme” olayını anımsadım.

Hani, yarım gün, el arabasıyla taşlar, kayalar taşıyıp ta, bir karışlık bir duvar bie yükseltememiştik ya.. Hani ben, “Lütfü Bey, buraya bir çeşme yapmak için bize bir kamyon taş gerekiyor.. Şu arkadaki kayayı dallarla, yosunlarla örtüp, sarmaşıklar arasından bir hortumla su akıtsak.. “Çeşme başı” yerine “Pınar başı” desek..” demiştim de kabul ettirmiştim ya..

Küpe bir daha baktım.. Onu oraya gömerek gizlemek için de, bir kamyon değilse de, bir kamyonet dolusu taş, toprak gerekirdi.

İlerde, çekim provası yapılıyordu. Kamera , aktörler, şaryo, herşey hazırdı.. Çekim başlamadan Lütfü Bey’e durumu anlatmam gerekti.

- Lütfü Bey, dedim, çok afedersiniz.

Bütün bakışlar bana çevrilmişti. Yine ne diyecekti bu “zurnanın son deliği”?

- Lütfü Bey, dedim, biz bu küpü neden duvar örüp arkasına gizliyoruz ki? Burası zaten çok gizli, yüzyıllardır terkedilmiş, unutulmuş bir yer değil mi? Bizim köylüler buraya bir yer yarılması, toprak kayması sonucu, tesadüfen düşmediler mi?

Türk Sineması’nın A takımı, baba isimler, sabırsızlıkla lafın sonunu getirmemi bekliyorlardı.

- Burası zaten bir mabedin çok gizli bir bölümü.. Burada küpü ayrıca gizlemeye ne gerek var? En mutena bir yere, özellikle koymuş olamazlar mı? Küp oradan düşer, kırılır, altınlar yere saçılır.

- Doğru, dedi Lütfü Bey, öyle yapalım. Yalnız küpün sağını solunu örümcek ağları bürürmüş olsun.

Gene bir “kafa golüyle” “baba” sinemacıların gözlerine girmiştim. Hemen uzaklaştım oradan. Adım gibi biliyordum ki, hakkımda bir iki güzel laf ediliyordu.


“MAĞARA ÇÖKMESİ” sahnesi..

“Hat Trick” yaptığım ( 3 gol attığım ) sahne..

Filmin son sahnesinin çekim günüydü. Sohban’ın, yine Türk Sineması’nın büyük emekçilerinden, “ağa baba”larından birinin Şişli’deki ünlü platosundayız. ”Ötekiler öldü, hazine bana kaldı” diye sevinen Osman Alyanak’ın üstüne mağaranın tavanı çökecek. Herkes, öpüşüp, helâlleşip evine gidecek.. Ya da, birkaç gün önceden güç bela ayarladığı başka bir filmin gece çalışmasına koşacak.

Fakat, Mike Rafaelyan’ın tepesi atmak üzere..

Mağaranın çökme sahnesi bir türlü çekilemiyor.Set işçisi gençler,bir setin üstünden, koca bir kontrplak levha dolusu taşı toprağı Kameranın göreceği biçimde aşağı boşaltıyorlar. Fakat Mike, hiç memnun değil.

- Olmuyor! Olmuyor!.. Ben kameradan bir şey görmoorum. Vizörden “pırrt” diye bir şey geçiyor, ne olduğu belirsiz, o kadar.

Lütfü Bey:

- Çocuklar, biraz daha çok taş toprak yükleyin. Haydi !

Setçiler, bir öncekinin iki misli taşı toprağı doldurup bekliyorlar. Lütfü Bey’in sesi:

- Tamam mı? Mike!

- Tamam.. Bekliyorum.

- Kamera! Motör! Gönderin!

Bir öncekinin iki misli taş toprak aşağı bırakılıyor, ama.. Mike Rafaelyan, saçını başını yolmak üzere.

-Olmuyor efendim, olmuyor. Böyle mağara çökmesi olmaz. Ben birşeyler görmeliyim. Göremiyorum.

Lütfü Bey düşünceli.

“Şu son plan çekilse de biz de servis arabasını bekletmeden evlerimize dönsek” diyen ünlü isimler sabırsız.

Mike’nin ne istediğini anlamıştım. Biraz daha fazla taş toprak doldurup sete çıkan çocuklar şaşkın, bekliyorlar.Onlara yaklaştım:

-Arkadaşlar, dedim, şimdi ne yapacaksınız biliyor musunuz.
Elinizdeki taşı toprağı, birden aşağı boşaltmıyacaksınız, mümkün olduğu kadar uzun zamanda, ince bir tabaka halinde, azar azar boşaltacaksınız. Tamam mı !


Lütfü Bey:

- Evet, öyle yapalım. Haydi, tekrar. Mike, hazır mısın?

- Kamera! Motör! Gönderin! Azar azar.. Yavaş yavaş !

Taşlar topraklar, ince bir tül gibi kamera önünden aşağı düşmeye başaladı. Mike Rafaelyan, hem planı çekiyor hem sevinç çığlıkları attıyordu:

- Ha şööyle! Çok güzeeel.. Çok güzeeell ! Eveet, evveet! Dublajda buna gürültü, çökme efekti döşedik mi.. Süper olacak.

Herkes rahat bir nefes almıştı. Belki, şımarmıyayım diye, biraz da mesafeyi korumak için, Lütfü Bey, bir şey dememişti ama..Dublaj Kralı ve usta oyuncu Hayri Esen lâfını
esirgememişti:

- Beyler, demişti, bu Suat ilerde çok iyi bir rejisör olacak!



********

Devamı “YEŞİLÇAM ANILARI” kitabımda.. İnşallah !

******
 

kral27700

Kıdemli Üye
20 Nis 2012
131
195
GAZİANTEP
Üstadım ellerinize ve yüreğinize sağlık. Anılarınızı okumak en az Karaoğlanın macerasını okumak kadar keyif vericiydi. Keşke bu anılarınızı sizin ağzınızdan dinlemek yada TV belgesel olarak izlemek çok daha keyifli olurdu. Başka ANILARINIZI OKUMAK ÜZERE ESEN KALIN...
 

prince

Onursal Üye
20 Ağu 2012
4,464
26,951
Büyük bir keyif aldık üstadım okurken.
İnşallah devamını kitaptan okuruz.
Teşekkür ediyor,saygılar sunuyorum...
 

abolardis

Onursal Üye
12 Şub 2011
6,630
24,278
Tatlı hatıralar geçidi.Film setinin içinde dolaştım durdum.Mağara sahnesinde , Karadenizde , içi altın dolu küpte.En ilginç yerlerinden biriside küpün etrafında ki örümcek ağı meselesi nasıl halloldu acaba.Muhtemelen küçük iplerle örülmüştür.
Yine bu anıların kitap haline getirileceği müjdesi ise harika bir haber.Bol resim ve çizgi roman karesi olmasını özellikle isterim.Özellikle o filmlerden bol bol kareler.
Filmlerin perde arkasını görmek oldukça ilginç ve filmin kendisi kadar değerli.
Büyük Ustaya çok teşekkür ederim emekleri ve değerli paylaşımları için.
Kitabınızı en kısa zamanda görmek dileğiyle ancak küçük bir talebimiz olacak Çizgi Diyarı sakinleri olarak yeni kitabınızı imzalı olarak alabilmek gibi ayrıcalıklı isteklerimiz var.Hepimizin imza günlerine katılma şansı bulamayacağımız bir realite olunca umarız bu konuda da yardımcı olursunuz.
 

KARAOĞLAN

Onursal Üye
2 Şub 2010
3,004
20,630
Gaziantep
Bunca yıl geçmesine rağmen, Suat Yalaz imzalı Karaoğlan filmlerini hala büyük bir zevkle seyrediyoruz.
Usta doğuştan sinemacıymış.
 

hadon

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
10 Mar 2010
3,056
9,085
Kastamonu
...
Kitabınızı en kısa zamanda görmek dileğiyle ancak küçük bir talebimiz olacak Çizgi Diyarı sakinleri olarak yeni kitabınızı imzalı olarak alabilmek gibi ayrıcalıklı isteklerimiz var.Hepimizin imza günlerine katılma şansı bulamayacağımız bir realite olunca umarız bu konuda da yardımcı olursunuz.

Evet, evet, evet!..

Karargâh böyle bir görevin üstesinden büyük bir başarıyla gelecektir eminim.

Bir hesap numarasına kitap bedeli ve kargo ücreti havale edilir, Karargâh kitapları ADIMIZA imzalatıp kargoya verir.

Ne Sivas kırılır!
Ne Konya üzülür!
Ne Kastamonu ağlar!

:)
 
Üst