“Geçmiş Zaman Olur ki…”

SuatYalaz

Büyük Usta
Onursal Üye
31 May 2017
28
971
image002.jpg


AZİZ NESİN’li bir çiltim laf..
Tüccar züğürtleyince eski hesapları karıştırırmış.
Ben de, “Babıâli”de ve “Yeşilçam”da yaşadıklarımı,
döktüğüm göz nuûru ve ‘çürüttüğüm dirsekler’in “muhasebesini yapmak”
için arşivime dalınca.. aman, nelerle karşılaşıyorum neler…
Geçenlerde, arşivi düzenlemek niyetiyle karıştırırken..
Karşıma, önce Basın ressamlarının ustalarının ustası MÜNİF FEHİM’in
bir özgün (orijinal) sulandırılmış çini mürekkeple yaptığı, özenle selofan
kağıt içinde saklanmış çalışması çıktı.
Tarama ucuyla çekilen ince ve kesin hatların üstüne, sulandırılmış
çini mürekkple, samur fırça yardımıyla vurulan ikinci bir ton, resme,
Siyah-beyaz bir fotoğraf görüntüsü veriyor, derinlik kazanıyordu.,
Eski, siyah-beyaz savaş filmleri ya da belgeseller gibi.
Münif Fehim; Türk Tiyatro san’atının ilk oyuncu ve
yönetmenlerinden Ahmet Fehim’in (1857-1930) oğludur.
Atatürk Devrimlerinin ilk yıllarında, eski yazıdan Lâti harflerine
geçtiğimiz günlerde, ( galiba bir 23 Nisan Bayramı yıldönümünde..)
resimlerle süslediği bir Cumhuriyet Gazetesi birirnci sayfası vardır ki..
Tam bir “şaheser”dir.

Raf dolusu resimler arasından büyücek bir fotoğraf geçti elime.
Bir grup genç adamlar toplanmışlar, toplu resim çektirmişler.
İnce beyaz bir bandla üstlerine adları yazılmasa, kim olduklarını bilmeme
imkân yok. Dikkatimi çeken ilk isim Oğuz ARAL oldu.
Resimde en arkada en uzun olanı oydu.
Bıyıksız, yumurta suratlı bir Oğuz Aral düşünebilir mi insan?
Yanında Rifat ILGAZ.. Onun da yanında, objektife bakmayan, gülerek
birine laf atan, bol saçlı, gri kostüm, siyah gravat bir Suat YALAZ!
- Vay bee, dedim. Bu ben miyim?
Öteki dosyaları karıştırmayı bırakıp, gittim, koltuğa yerleştim.
Aman yarabbi, kimler yok ki.. Turhan SELÇUK,
İlhan SELÇUK, onun yanında Suavi SÜALP..
Bence, “absürd” mizahın bizdeki ilk temsilcisi ..
Ondan önceki absürd şair, herhalde “ Manda yuva yapmış söğüt
dalına..” türküsünü söyleyen adsız ozandır.
Biraz sağa kayınca, çizgide “absürdizm”in bizdeki öncüsü
Eflatun NURİ var.. Ne biçim çizgiler, ne manyakça esprilerdi onlar..

Onun yanında Aziz NESİN, yanında oturan, kim olduğunu
bilemediğim bir genç kadın yazara birşeyler söylüyor.
Aziz’in arkasında yukardaki sırada ben..

Elimdeki çok ilginç fotoğrafın, taaa miladdan önce..
1955 yılında, Boğaziçi Robert Kolejin “Mizah Ustaları” adı altında
düzenlediği bir etkinlikten sonra çekildiğini hatırladım.

Genç Kolejliler, İlhan SELÇUK– Turhan SELÇUK
kardeşlerin yayınladıkları “41 buçuk” Mizah dergisi yazar ve çizerleriyla tanışmak, konuşmak için bir etkinlik, şenlik düzenlemişlerdi .
Güzel bir sergi olmuştu. Gençler sorular sorup imzalar topluyorlardı. Soru-cevapları kapalı bir salonda yapmıştık.
Bizler , iki sıra sahnedeydik, gençler salonda koltuklarda.

Gözde yazar “Hababam Sınıfı” yazrı Rifat Ilgaz’dı..
Öğrenciler en çok ona sorular soruyor, onu konuşturmak istiyorlardı.

Gel gelelim, bizim büyük ustamız, yazarken çağlayan
gibiydi de, üç kişi önünde konuşmak dururmunda kalınca,
“Mahmut Hoca”’nın hışmına uğramış “Güdük Necmi” gibi oluyordu.
Bir türlü, konuşamıyordu.
Bülent Oran da, o, modern mizah yazılarının bizdeki öncüsü..
Sinema localarında yabancı filmlerden konu araklayıp, Taksim’deki
kafenin terasında yazdığı, ayda 3 film senaryosuyla Türk Sineması’nın
ırzına geçen Bülent Oran, kalabalaık önünde süt dökmüş kedi oluyordu.
Suavi SÜALP, soru sorana öyle bir soru soruyordu ki.. Salon gülmekten kırılıyordu.
Aziz Nesin’e gelince.. Susturabilene aşk olsun..
Aziz, evlâdım, öyle zeki ve bir o kadar da öyle
doluydu ki, bir olay bitmeden öbürüne başlıyordu. İlk çıkardığı “MARKO
PAŞA” mizah dergisinin başına gelenleri anlatırken.. biz gülmekten
kırılıyorduk ama o, sadece, acı acı gülümsüyordu…

Aziz beni ne sever ne sevmezdi.
“Yaşar, ne yaşar ne yaşamaz” dediği gibi…

Severdi, çünkü, AKBABA’da yazdığı yazıları, biz öbür yazar-çizer,
çaycı, muhasebeci kim varsa, herkesi etrafına toplar, bitirdiği yazıyı
okur, dinleyenler üzerindeki etkisini ölçerdi.. İlk “ukalâlığı” ben
yapardım. “ O cümleyi az önce de kullanmıştın” derdim. Arar, bulur,
hakverirdi, “Dinleyeceksen böyle dinleyeceksin.” der, bir aferin verirdi.

Sevmezdi, çünkü, uzun, ince, iğneli, hiciv dolu o güzelim
yazıyı, tam “kreşendo”sunda patlatarak bitirir.. Bitirdikten sonra da
küçük bir paragraf ekleyerek sondaki espriyi açıklardı.
Ben de buna karşı çıkar, “ O paragraf fazla.. Espriyi açıklamana
gerek yok” derdim. “Var, kardeşim, derdi. “Bu millet anlamaz.. Açıklamazsan onca yazı boşa gider.”
- Ama, bu endişeyle yazının kalitesini düşürüyorsun, yazarlıktan
ödün veriyorsun. Bırak anlayan anlasın..

Çok bozulurdu ama, yine de her yazısını bana dinletirdi.

Sonra, o Akbaba’da kaldı, ben 41 Buçuk’a geçtim.

“ Ama, Aziz’cim, buzdolabına binilmez ki..”

Birkaç yıl sonra, nasıl olduysa, Aziz Nesin ve birkaç karikatürist, “bizim yokuş” (Bâb-ıâli)’den aşağı iniyoruz. Aziz epeydir görmediği bana
takılmak istedi.
- Sen araba almışsın, dedi.
Akşam’da “KARAOĞLAN”ı, iyi bir aylıkla çizmeye başlayınca,
Borç-harç, ikinci el(?) üstü açık bir Fiat araba almış, dillere düşmüştüm.
-Evet, dedim.
- Senin evinde buzdolabı var mı, dedi. (Bir yılbaşını bizim evde kutlamıştık.İçkileri buzlu kovalara koymuştuk, onu hatırlatıyor.)
- Yok, dedim.
- Öyleyse ne diye araba alıyorsun!
- Ama, Aziz’ciğim, demiştim, buzdolabına binip gezilmez ki!
Çocuklar kahkahayı basınca çok bozulmuştu. Ama.. Bir iyiliğini unutamam.
Yine yıllar önce, Yusuf Ziya Ortaç, Kapalıçarşıda açtığı,
belki de ilk, “ AKBABA Karikatür Sergisi” sonrası.. biz, yazar-çizer
takımını ünlü ”Abdullah Efendi” lokantasına götürmüştü.. “Söyleyin
bakalım. Sergi ilgi gördü mü? Sergide en çok hangi karikatür önünde
durdular? diye sorduğunda, sıra bana gelince, patron üstadın hoşuna gitsin diye :
- Necmi Rıza’nın falanca kapağı, demiştim. ( Kapak
Konularını hep o verirdi.) Benim çok severek çizdiğim karikatürden söz
eden yoktu.
“Doğrucu Davud” Aziz, dayanamamış, lafa girmişti.
- Suat’ın karikatürü de çok ilgi gördü Ziya Bey, demişti.

Aziz Nesin’in övdüğü o karikatürde.. Nüfus Sayımı Günü,
Üstü başı dökülen, saçı sakalı birbirine karışmış , ayakkabısını ayrılan
pençesini iple bağlamış bir gariban, sevinç ve mutluluk içinde :
- BENİ DE SAYDILAAAR! diye bağırarak geliyordu…
*****
Aziz’le, son görüşmemiz telefonda oldu.. 90’l bir yılda,
Paris’ten İsveç’e giderken, hava alanından bizi aramış, “yurtdışı
yasağı”nın kalktığını müjdelemişti..

Allah rahmet eylesin. SY



image004.jpg
 

murtaza5

Yönetici
15 Tem 2009
11,988
315,162
Bu fotoğraflara bakıp bakıp “Öyle anlar olur ki hayali Cihan değer.” diyorum.
Bu arada ek bilgi olarak söz ve müziği Necip Celal Andel'e ait bir şarkıyı hatırlatıyorum.

Geçmiş zaman olur ki
Hayali cihan değer
Bir an acı duyar insan belki
Sevmişse biraz eğer
Anlar ki geçenlerin
Rüyaymış hepsi meğer
Rüya olsa bile o günlerin
Hayali cihan değer...
 

abolardis

Onursal Üye
12 Şub 2011
6,630
24,325
Suat YALAZ üstadımızın müthiş yazısını okumakla kalmadım arşivede ekledim.Altın değerinde anılar hiç bir yerde yayınlanmamış anılar.O kadar sıcak ve o kadar sempatik ki sanki daha dün yaşanmış tazeliğinde.
Okurken ben çok duygulandım.Ne kadar değerli insanlar bir arada nasıl bir jenerasyon yakalanmış.Aziz NESİN'ler , Rıfat ILGAZ'lar,Oğuz ARAL lar.İşin güzel tarafı hepside sağlam dostlar hepside sanat için bir aradalar.Bizim kitaplardan filmlerden tanıdığımız güzide insanlara dair yaşanmışlıklar.
Efsane Suat YALAZ üstadımız sadece çizgisiyle değil kalemiyle ve fikirleriylede muhteşem bir insan.
Saygılarımızla üstadım yanımızda olduğunuzu bilmek bile bizim için onurdur.
Anadolu nun sıcak samimiyetiyle canımız , yüreğimiz , gözbebeğimiz.
 
Üst