"...Beni hepiniz tanıyorsunuz -tanıdığınızı sanıyorsunuz desek daha doğru olur sanki- o yüzden bir iki hatırlatmada bulunmak istiyorum. öncelikle adım "Miki" Tommiks değil. peki siz beni neden Tommiks diye tanıyorsunuz? 1910-1935 yılları arasında vahşi batı filmlerinin en meşhuru Thomas Edwin Mix'ten esinlenerek bana bu adı verdiler, benim isim babalarımdan biri oldu. bunu hatırlattıktan sonra, size içimi dökmek istiyorum... Siz "Bu maceranın sonu" yazısından sonra neler çektiğimi bilmiyorsunuz.
"Benim adım Miki, sizlerle ilk tanışmamı hatırlıyorum. Çavuş Clem'i ölümüne şahit olduktan sonra, açılan boşluğu değerlendirerek Nevada Rancerler'ine katıldım. Akabinde Çavuş Clem'in kaybından açılan boşluğu doldurmak üzere yapılan, "çavuş seçmelerine" katıldım -katılmaz olaydım- hatırlayacağınız üzere, 15 yaşında olmama rağmen, Çavuş oldum.
Tabi ben de çocuktum bir zamanlar, annemin karnından "Rancer" doğmadım ya? Annesiz babasız büyüdüm, alkolik yaşlı bir adamın yanında -konyakçı diye tanıyorsunuz onu gerçek adı artemidero braken branensfilertonhansen'tir- konyakçı sizin için şirin, yaşlı bir adamcağız olarak tanıdığınız biri ancak çocukluğumu zehir eden biriydi benim, akranlarım misket oynarken, benim elime silah tutuşturdu. akranlarım saklambaç oynarken, ben ona konyak parası arıyordum...
ben bu konyakçı'nın ne kiliseye gittiğini gördüm, ne de bir hayır işlediğini. gençken bile "Milleti nasıl dolandırırım da, konyak alırım?" dalavereleriyle uğraşırdı. Mahallemizin rahibi iyi bir adamdı, beni Konyakçı'dan kurtarmaya çalışır, kilise de iş ve yatacak yer vaad ederdi. Kabul etmedim tabi -ah nasıl vuruyorum kafamı duvarlara bir bilseniz- takıldım bir alkoliğin peşine... Rahip hep şöyle derdi "Silah kötüdür, öldürmek günahtır. Sen memurluk sınavlarına yazıl, sigortalı maaşlı... Rahat edersin." ama ben dinler miyim? Ah aptal kafam inandım Konyakçı'ya, çocukluğum silahlar, içkiler, dalavereler eşliğinde geçti...
Bu Konyakçı'nın Kulver(Coulver) Kalesi ile olan bağlantısını hiç bir zaman çözemedim zaten. Üstüne başına baksan "Rancer" gibi değil, bardan, mahzenden konyak yürütmekten başka bir şey yapmaz ama babasının kalesi gibi girer çıkar... Yüzbaşı oldum, hala bu adamın bu yetkiyi nasıl aldığını çözemedim. Beni de soktu o kaleye sanki çok büyük iyilik yapmış gibi. Kabul ettim mecburen. Bu adam yüzünden ne okuyabildim, ne bir meslek edinebildim. Tek bildiğim şey silahlar... Çavuşluk sınavındaki diğer rancerlerinde Tanrı belasını versin, 15 yaşındaki çocuk ile baş edemediler de, beni onulmaz dertlere gark ettiler.Halbuki er olarak kalsaydım, kalede kendi halimde takılsaydım ne de iyi olurdu...
Suzi'den bahsetmeden edemeyeceğim elbette. Seviyorum onu, bu Albay'ı da anlamak mümkün değil, gencecik kızı bir sürü askerin içinde yalnız bırakıyor. Her neyse... Dedim ya? Seviyorum onu ama o da kahrediyor beni sadece. Gereksiz nazlar, umut vermemesi... Bir kere elini tutmuşluğum yok yahu...
Bir gün yine görevdeyiz. Nevada'da başka rancer yok ya, ben gönderildim o lanet karakolu korumak için. Konyakçı'da peşimde tabi. Doktor Salasso adında eski bir arkadaşıyla yeniden karşılaştı orada. Aramıza aldık Doktor'u. Doktor adam, ilim irfan sahinidir, bizi bir hale yola koyar diye düşündüm başları... Sevindim ama yok! Bu Doktor, Konyakçı'dan beter çıktı. Konyakçı karakterinde ama daha zeki. O an anladım ki, Konyakçı yine iyi adammış, bu Doktor çok kurnaz biri...
Hiç düşündünüz mü ben bara girip neden süt veya limonata içerim? Korkuyorum, anlıyor musunuz? 17 yaşındayım, Yüzbaşı olmama rağmen "Senin yaşın kaç içki içiyorsun?" demelerinden korkuyorum. Bunları dedikten sonra, o adamlara bir araba dayak atsam, yine kurtaramam karizmayı.
Bakmayın söylendiğime, Konyakçı'dan, Doktor'dan başka kimsem de yok. Birbirimiz için az hayatlarımızı tehlikeye atmadık ama ağırıma gidiyor be... Yaşıtlarım el bebek gül bebek büyürken, ben o savaş senin, o isyan senin koşturup duruyorum. Çok ağırıma gidiyor... Ben de oyuncaklarla oynamak isterdim, ben de annemin kollarında huzur içinde uyumak isterdim..."
Tommiks'in Posada Hanı'nda yazdığı bir mektup...
"Benim adım Miki, sizlerle ilk tanışmamı hatırlıyorum. Çavuş Clem'i ölümüne şahit olduktan sonra, açılan boşluğu değerlendirerek Nevada Rancerler'ine katıldım. Akabinde Çavuş Clem'in kaybından açılan boşluğu doldurmak üzere yapılan, "çavuş seçmelerine" katıldım -katılmaz olaydım- hatırlayacağınız üzere, 15 yaşında olmama rağmen, Çavuş oldum.
Tabi ben de çocuktum bir zamanlar, annemin karnından "Rancer" doğmadım ya? Annesiz babasız büyüdüm, alkolik yaşlı bir adamın yanında -konyakçı diye tanıyorsunuz onu gerçek adı artemidero braken branensfilertonhansen'tir- konyakçı sizin için şirin, yaşlı bir adamcağız olarak tanıdığınız biri ancak çocukluğumu zehir eden biriydi benim, akranlarım misket oynarken, benim elime silah tutuşturdu. akranlarım saklambaç oynarken, ben ona konyak parası arıyordum...
ben bu konyakçı'nın ne kiliseye gittiğini gördüm, ne de bir hayır işlediğini. gençken bile "Milleti nasıl dolandırırım da, konyak alırım?" dalavereleriyle uğraşırdı. Mahallemizin rahibi iyi bir adamdı, beni Konyakçı'dan kurtarmaya çalışır, kilise de iş ve yatacak yer vaad ederdi. Kabul etmedim tabi -ah nasıl vuruyorum kafamı duvarlara bir bilseniz- takıldım bir alkoliğin peşine... Rahip hep şöyle derdi "Silah kötüdür, öldürmek günahtır. Sen memurluk sınavlarına yazıl, sigortalı maaşlı... Rahat edersin." ama ben dinler miyim? Ah aptal kafam inandım Konyakçı'ya, çocukluğum silahlar, içkiler, dalavereler eşliğinde geçti...
Bu Konyakçı'nın Kulver(Coulver) Kalesi ile olan bağlantısını hiç bir zaman çözemedim zaten. Üstüne başına baksan "Rancer" gibi değil, bardan, mahzenden konyak yürütmekten başka bir şey yapmaz ama babasının kalesi gibi girer çıkar... Yüzbaşı oldum, hala bu adamın bu yetkiyi nasıl aldığını çözemedim. Beni de soktu o kaleye sanki çok büyük iyilik yapmış gibi. Kabul ettim mecburen. Bu adam yüzünden ne okuyabildim, ne bir meslek edinebildim. Tek bildiğim şey silahlar... Çavuşluk sınavındaki diğer rancerlerinde Tanrı belasını versin, 15 yaşındaki çocuk ile baş edemediler de, beni onulmaz dertlere gark ettiler.Halbuki er olarak kalsaydım, kalede kendi halimde takılsaydım ne de iyi olurdu...
Suzi'den bahsetmeden edemeyeceğim elbette. Seviyorum onu, bu Albay'ı da anlamak mümkün değil, gencecik kızı bir sürü askerin içinde yalnız bırakıyor. Her neyse... Dedim ya? Seviyorum onu ama o da kahrediyor beni sadece. Gereksiz nazlar, umut vermemesi... Bir kere elini tutmuşluğum yok yahu...
Bir gün yine görevdeyiz. Nevada'da başka rancer yok ya, ben gönderildim o lanet karakolu korumak için. Konyakçı'da peşimde tabi. Doktor Salasso adında eski bir arkadaşıyla yeniden karşılaştı orada. Aramıza aldık Doktor'u. Doktor adam, ilim irfan sahinidir, bizi bir hale yola koyar diye düşündüm başları... Sevindim ama yok! Bu Doktor, Konyakçı'dan beter çıktı. Konyakçı karakterinde ama daha zeki. O an anladım ki, Konyakçı yine iyi adammış, bu Doktor çok kurnaz biri...
Hiç düşündünüz mü ben bara girip neden süt veya limonata içerim? Korkuyorum, anlıyor musunuz? 17 yaşındayım, Yüzbaşı olmama rağmen "Senin yaşın kaç içki içiyorsun?" demelerinden korkuyorum. Bunları dedikten sonra, o adamlara bir araba dayak atsam, yine kurtaramam karizmayı.
Bakmayın söylendiğime, Konyakçı'dan, Doktor'dan başka kimsem de yok. Birbirimiz için az hayatlarımızı tehlikeye atmadık ama ağırıma gidiyor be... Yaşıtlarım el bebek gül bebek büyürken, ben o savaş senin, o isyan senin koşturup duruyorum. Çok ağırıma gidiyor... Ben de oyuncaklarla oynamak isterdim, ben de annemin kollarında huzur içinde uyumak isterdim..."
Tommiks'in Posada Hanı'nda yazdığı bir mektup...