Jeanne Moreau Hayata Veda Etti

scanfan

Yönetici
25 Eyl 2013
7,211
75,324

Jeanne Moreau Hayata Veda Etti
Fransız Oyuncu 89 Yaşındaydı

Fransız aktris Jeanne Moreau 31 Temmuz 2017'de 89 yaşında öldü. Aktris, şarkıcı, senarist ve yönetmen Moreau, François Truffaut'nun kült filmi "Jules et Jim"de unutulmaz bir performansa imza atmıştı. 1928 yılında, İrlanda asıllı İngiliz bir dansçı olan Katherine ile restoran sahibi bir Fransız olan Anatole-Désiré Moreau’nun çocuğu olarak Paris’ te dünyaya gelen Moreau, Paris Konsevatuarı’nda eğitim gördü. Sahneye ilk kez 1947 yılında Avignon Festivali’nde çıktı. 1951’den sonra sinema filmlerinde oynamaya başladı. 1958’de Louis Malle yönetmenliğindeki Elevator to the Gallows (İdam Sehpası) filmi ile dikkat çekti ve Yeni Dalga akımının ünlü yönetmenleriyle çalıştı. 1962’de, François Truffaut’ nun Yeni Dalga etkisiyle çektiği çarpıcı filmi Jules et Jim’deki rolü ile dünyaca tanınan bir oyuncu haline geldi. Moreau, Michelangelo Antonioni (La notte-Gece), Jean-Luc Godard (A Woman Is a Woman), Orson Welles (The Immortal Story), Luis Buñuel (Diary of a Chambermaid), Elia Kazan (The Last Tycoon), Rainer Werner Fassbinder (Querelle), ve Wim Wenders (Until the End of the World) gibi yönetmenlerle başarılı filmlere imza attı. Şarkıcı olarak da bir hayli başarılı olan Moreau, birkaç albüm çıkarttı. Bir keresinde Frank Sinatra ile birlikte Carnegie Hall’da sahne aldı. Oyunculuk ve şarkıcılığın ardından senaryo yazarlığı, yönetmenlik ve yapımcılık da yapmıştır.

j_EANNE_m_OREAU_01.jpg

j_EANNE_m_OREAU_02.jpg

j_EANNE_m_OREAU_03.jpg


 
Son düzenleme:

necdet

Onursal Üye
17 Nis 2011
1,440
5,393
Teşekkür

Teşekkürler üstadım,ellerine yüreğine sağlık.Sevgi ve selamlar.
 

KHANN

Kıdemli Üye
19 Ara 2012
126
277
Sayın Scanfan merhume aktris hanımefendinin hayatını bir film şeridi gibi aktarmışsınız , kendilerine toprağı bol olsun der , paylaşım ve anmanız için teşekkür ederim .
 

scanfan

Yönetici
25 Eyl 2013
7,211
75,324

Atillâ Dorsay 1999 yılında çıkan "100 Yılın 150 Oyuncusu" adlı kitabında Jeanne Moreau için şunları yazmış:

Jeanne Moreau
(1928- ) edit@ Oyuncu 31 Ağustos 2017'de öldü

Fransız sinemasının belki en ünlü kadın oyuncusu - en azından Catherine Deneuve’den önce - ve dişiliğinden zekâsına, kırılganlığından küstahlığına, çağın -yalnızca Fransız olmayan -kadınlık anlayışını en iyi simgeleyen oyunculardan biri. Ve, Leonard Maltin’in deyimiyle ‘düşünen adamın Brigitte Bardot’su!’...

Jeanne Moreau, kendisini sinemaya bile bırakmayan bir babaya karşın, sanata düşkün olarak büyüdü. Çok genç yaşta dans ve müzik eğitimi almak istiyordu. Ama sonra oyunculuğu seçti. 16 yaşında Konservatuar’ın kapısından içeri girdi: serbest dinleyici olarak... İlk hayranı olduğu oyuncu Maria Casarâs’di ve küçük Jeanne, ilerde büyük rolleri düşlüyordu.

19 yaşında, ilk kez sahneye çıktı: Avignon festivalinde ve Maurice Clavel’in “La Terrasse de Midi” oyununda... 1948’de, 20 yaşında, üç önemli olay birden oldu yaşamında... Yönetmen Jean-Louis Richard’la evlendi, Comedie Française’e kabul edildi ve ilk filmini çevirdi. Comedie Française’de Jean Meyer’in öğrencisi olacak ve tam 28 oyunda sahneye çıkacaktı. Tam olgunlaştığı sırada, ona kurumun asıl kadrosuna girmek, yani Fransızların deyimiyle ‘societaire olmak’ imkânı tanındı: çok kişinin peşinde olduğu gerçek bir onur!... Ama bunu reddetti: 40 yaşına kadar burda kalıp maaşlı memur-oyuncu olmak, ona göre değildi!... Ve T.N.P. tiyatrosuna girip Gerard Philipe’le birlikte oynadı, Shaw, Cocteau, Tennessee Williams gibi daha modern yazarlara kişiliğini verdi, özellikle ilginç bir Kızgın Damdaki Kedi oldu.

Sinemada işler pek iyi gitmedi. Bir 10 yıla yakın süre önemsiz filmlerde harcandı. Gerçi Meurtres - Cinayetler’de Fernandel, Jacques Becker imzalı Haracıma Dokunmayın’da Jean Gabin karşısında oynamak veya bir erken dönem Kraliçe Margot’sunda şaşırtıcı bir erotizm sergilemek de ilginç işlerdi. Ama Jeanne’ı doyurmuyordu.

1957’de bir mucize oldu. Burjuva çevrelerden gelen yönetmen Louis Maile, genç kadına ilk filmlerinin baş kadınlığını emanet etti: L’Ascenseur pour L’Echafaud - İdam Sehpası ve Les Amants - Âşıklar. İlkinde Fransız usulü bir kara-filmde, Miles Davis müziği eşliğinde kaldırımlar boyunca yürümesi, sanki ufuktaki Yeni-Dalga’yı ve onun filmlerinin içereceği modern oyun biçimini haberleyen bir olaydı. Âşıklar’da ise o döneme dek az görülmüş (bugün içinse aşılmış) bir erotizm içeren bir ‘yasak ilişki’nin kahramanıydı. Yeni bir kadın tipi doğmuştu sanki: bir tür yeni sinemasal erotizmin kahramanı ve klasik dramatik oyunun dışına çıkan, sanki hep olayları biraz geriden izleyen farklı bir oyun tarzıyla, Jeanne Moreau... Leonard Maltin’in ona, aynı dönemde parlayan Bardot’ya kıyasla ‘düşünen adamın Bardot’su’ demesi boşuna değil... Çünkü Moreau, baştan beri aydınlara seslendi, onlara seslenen filmlerin oyuncusu oldu, seyirciyle arasına hep belli bir mesafe, sanki belli bir gizem koydu. Bu onu belki Bardot kadar popüler olmaktan uzaklaştırdı, ama çok daha kalıcı ve temelli bir oyuncu olmasına katkıda bulundu.

Ardından 60’ların yeni Avrupa sinemasının baş kadın oyuncularından biri olmasına yol açan öneriler ve başarılar geldi. Her yönetmen onu istiyordu: Roger Vadim’le Tehlikeli İlişkiler, Peter Brook’la Moderato Cantabile, Antonioni ile Gece, Jacques Demy’yle Melekler Körfezi, Luis Bunuel’le Bir Oda Hizmetçisinin Anıları’nı, Joseph Losey’le Eva - Aldatan Kadın’ı çevirdi. Sonuncusunda, tipik Jeanne Moreau idi: çekici, gizli bir erotizm taşıyan, ama soğuk, mesafeli ve erkeğin mahvına neden olmaya hazır, hatta istekli bir modern ve entelektüel vamp... Zavallı Stanley Baker’ın (filmin baş oyuncusu) yapabileceği pek fazla şey yoktu!... Louis Malle onu yeniden kullandı: Le Feu Follet ve ilk kez Brigitte Bardot ile bir araya geldikleri eğlenceli ve şık Viva Maria. Bu filmde birlikte oynamaları gerçek bir olay oldu: popülerliğin simgesi Bardot ile ‘entellerin gözdesi’ Moreau, beklenenin tersine çok iyi anlaşıp eğlendiler, seyirci de filme bayıldı.

Ama o yıllardaki asıl gözde yönetmenleri, Orson Welles ve François Truffaut olacaktı. Welles’le ilk kez Franz Kafka uyarlaması Dava’da çalıştılar. Dâhi yönetmen çok memnun kalmıştı, bu deneyim üç kez daha yinelendi: Falstaff/Chimes at Midnight; The Immortal Story ve Dead Reckoning... Truffaut ise Jules ve Jim’de belki onu en tipik rolünde kullandı: hayatı bir oyun gibi algılayan, iki erkekle birlikte pekâlâ mutlu olabilecek, burjuva ahlakına kendince tekme atmış özgür ve serbest kadın... Ama bu gamsız halinin trajik bir sonu da engellemediği... Bu filmdeki tazeliği, gülümseyişi, “Le Tourbillon” adlı şarkıyı söyleyişi (sonraki yıllarda albüm de yapacaktı), çağdaş sinemanın en unutulmaz görüntüleri arasında yer alır. Truffaut, onu ‘entel' roller arasından çekip alarak gerçek, etli-canlı, sıcak ve duygusal bir kadın portresi vermeyi başarmıştı. Siyah Gelinlik’te unutulmaz bir Truffaut-Moreau işbirliği sayılabilir. Yine 60’larda Frankenheimer’ın Tren, Tony Richardson’ın Mademoiselle, Gordon Fleming’in (Bernard Shaw uyarlaması) Büyük Catherine ya da William A. Fraker’ın Monte Walsh - Kahramanın Sonu gibi filmlerinde de oynadı: tıpkı Signoret gibi, İngilizcesi çok iyiydi.

1970’lerle birlikte 40’ını aşan Moreau, ustalıkla karakter rollerine kaymasını bildi. Yaşlılığını kompleks konusu yapmıyor, günden gün çöken fiziğini yeni roller için kullanıyordu. Yine tıpkı Signoret gibi... Böylece, küçük-büyük rol demeden önemli filmlerde oynadı. Paul Mazursky’den Elia Kazan’a (sanatçının son filmi olan The Last Tycoon’da oynadı), Marguerite Duras’tan Pierre Granier-Deferre’e, Philippe de Broca’dan Roger Pigaut’ya, Bertrand Blier’den André Techiné’ye, eski-yeni yönetmenlerle yeni serüvenlere atıldı. Joseph Losey’le M. Klein - Kaderi Arayan Adam ve La Truite - Alabalık’ta yeniden birlikte çalıştı. 80’lerde yeni arayışlar sürdü: Fassbinder’in vasiyet-filmi Querelle’de görmüş-geçirmiş bir yosmayı oynayan ve filmin kahramanı Brad Davis’e, “Eşcinsellik veya karşıcinsellik yoktur. Sadece cinsel veya cinsellik-dışı olmak vardır,” diyen oydu... Yine o yıllarda Michel Deville’den Jean-Pierre Mocky’ye farklı yönetmenlerle çalışan, 1975-76’larda, 50’sine yaklaştığı günlerde, üst üste Lumiere - Işık ve L'Adolescente - Genç Kız filmleriyle yönetmenlik deneyimine atılan oydu.

Moreau, bunca etkinliğine karşın, kişisel özgürlüğüne ve özel yaşamına düşkün bir sanatçıydı. Dönem dönem her şeye ara verip çok farklı bir şeyler deneyen ve uzun süre gözlerden, aktüaliteden uzak kalmayı göze alan... Şöyle demişti: “Esas olan film çevirmek değil, yaşamaktır.” Yine şu sözler onundu: “Bir oyuncu bazen içgüdüsüyle hareket eder, iyi şeyler yapar, daha az iyi şeyler yapar. Riske atılır, kumar oynar. Başka türlüsü olmaz.” Ve ilerleyen yaşı üzerine de şöyle demişti: “Bir aktris yaşlandıkça iyi roller azalır, önemli kompozisyon fırsatları azalır. Buna alışmak gerek. Ama bu yaşamı engellememeli. İnsan hayata karşı tüm merakını korumalı, farklı dünyalara açılmalı, seyahat etmeli, yeni ufuklara bakmalı.” Moreau da örneğin 1980’lerde bunu bol bol yaptı: Londra’da Sartre’ın “Gizli Oturum”unda oynadı, Amerikalı yönetmen William Friedkin’le evlenip ayrıldı, Chicago’da Tennessee Wiliams’m “The Night of the iguana” oyununun rezalet diye nitelenen, ama yine de çok seyirci toplayan bir sahnelemesinde oynadı. Japonya’ya gitti, şiirlere dayalı şarkılardan plak yaptı, Bouffes-du-Nord tiyatrosunda Hermann Broch’un “Hizmetçi Zerline’in Öyküsü” adlı tek kişilik oyununda sahneye çıktı, sessiz film yıldızı Lillian Gish üzerine bir belgesel çevirdi.

Ve hayat 1990’larda da sürdü, sürüyor... Jeanne Moreau, 90’larda Luc Besson’un Nikita’sından Theo Angelopoulos’un Leyleğin Geciken Adımı’na, Laurent Heynemann’m Denizde Yürüyen Yaşlı Kadın’ından Agnes Varda’nın 101 Gece'sine, Wim Wenders’ın Dünyanın Sonuna Kadar’ından Antonioni’nin Bulutların Ötesinde’sine, Vincent Ward’ın İnsan Yüreğinin Haritası’ndan Peter Handke’nin Yokluk’una, yine en ilginç filmlerde oynuyor. Cannes festivallerinde sunuculuktan jüri başkanlığına hep ortalarda... Ve yine Leonard Maltin’in dediği gibi “dünya çapında kadınlığı yansıtmada onun bir eşi yok”...

BAŞLICA FİLMLERİ:
“Dernier Amour - Son Aşk” (1948 - ilk), “Touchez pas au Grisbi - Haracıma Dokunmayın” (54), “La Reine Margot - Kraliçe Margot” (54), “Ascenseur pour l’Echafaud - İdam Sehpası” (57), “Les Amants - Âşıklar” (58), “Les Liaisons Dangereuses - Tehlikeli ilişkiler” (59), “Moderato Cantabile" (60), “Five Branded Women - Beş Damgalı Kadın” (60), “La Notte - Gece” (61), “Jules et Jim - Unutulmayan Sevgili" (61), “La Baie des Anges- Melekler Körfezi” (62), “Eva - Aldatan Kadın” (62), “Le Proces - Dava” (62), “Le Feu Follet” (63), “The Victors - Zaferin Bedeli" (63), “Le Journal d'une Femme de Chambre - Bir Oda Hizmetçisinin Anıları” (64), “The Train -Tren” (64), “The Yellow Rolls-Royce - Sarı Otomobil” (64), “Mata Hari” (65), “Viva Maria” (65), “Falstaff/Chimes at Midnight” (66), “Mademoiselle” (66), “La Mariee etait en Noir - Siyah Gelinlik” (68), “Catherine the Great - Büyük Katerina” (68), “Monte Walsh - Kahramanın Sonu” (70), “Chére Louise - Sevgili Louise” (72), “Les Valseuses” (74), “Lumiere - Işık” (76 - ayrıca yönetti), “M. Klein - Kaderi Arayan Adam” (76), “The Last Tycoon" (76), “Querelle" (82), “La Truite - Alabalık” (82), “Le Paltoquet -Hırbo” (86), “Nikita” (90), “Le Pas Suspendu de la Cigogne - Leyleğin Geciken Adımı” (91), “Until the End of the World - Dünyanın Sonuna Kadar” (92), “The Map of the Human Heart - İnsan Yüreğinin Haritası” (92), “La Vieille qui Marchait dans la Mer - Denizde Yürüyen Yaşlı Kadın" (92), “The Summer House” (93), “Al di la delle Nuole - Bulutların Ötesinde” (96), “Ever After - Sonsuza Dek” (98).
 
Üst