Conan 019(Sword Studio) - Natala-Natala(Ç&B)

ilkhantok

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
6 Ara 2010
1,981
29,029
Mersin
Sword studıo'ya devam ,seride renkli olarak hazırlanan iki maceradan biri, kısa ve zorlama bir senaryo olmuş ama koleksiyonumuzda bulunması gerekir değil mi? :)
keyifle okuyun

not: Sevgili yöneticilerimden rica etsemde sabitlenen Conan: Road Of Kings (Çeviri - Balonlama) listesini diger serilerin oldugu yere kaydırabilirlerse( diger conan seri listelerinin oldugu yere) bende paylaşımları bu başlıgın altında açarım, böylece aynı serinin tüm maceraları aynı yerde olur






 

hüseyin aksakal

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
7 Eyl 2010
773
5,728
Kdz. Ereğli
Sayın İlhan Tok, tek başına bakınca zorlama gibi görünüyor ama burada anlatılan konu, R.E. Howard'ın "Slithering Shadow-Kayan Gölge" öyküsüne bağlanıyor. Öyküyü bilince bu serinin birçok öyküsünden daha anlamlı bir öykü bu... Conan öyküleri içinde, doğru düzgün aydınlatılmamış zaman dilimlerine göndermeler bulunur. Burada da böyle bir durum söz konusu.

Conan'ın yaratıcısı burada resimlenen bölümü--daha doğrusu hemen sonrasını--şöyle aktarıyor...

" Tüm barbarların yırtıcı yaşam aşkı ve içgüdüsü bahşedilmişti Cimmerialı Conan’a. Yine de artık yolun sonuna geldiğini biliyordu. Dayanıklılık sınırlarına ulaşmamıştı ama biliyordu ki, bu merhametsiz güneş altındaki susuz diyarda geçireceği bir sonraki gün işini bitirecekti. Kıza gelince çektiği kâfiydi. Çabuk ve acısız bir kılıç darbesi, karşılaşacağı uzun acılara yeğdi. Susuzluğu geçici olarak giderilmişti ama hatalı bir merhamet çıldırana kadar acı çekmesine izin vermek olacaktı. Ölüm kurtuluştu onun için. Kılıcını usulca kınından sıyırdı.

Birden donakaldı. Çölün epey güneyinde, ısı dalgalarının arasında bir şey parıldıyordu.

Önce bir hayal, bu lanetli çölde onunla alay edip delirten seraplardan biri zannetti gördüğünü. Güneşten kamaşan gözlerini eliyle gölgeleyince kuleler, minareler ve ışıl ışıl surları seçti. Solup kaybolmalarını bekleyerek sertçe baktı. Natala hıçkırmayı kesmişti; dizüstü kalkıp, bakışını izlemeye çabaladı.

“O bir kent mi Conan?” diye fısıldadı umut etmekten korkarak. “Yoksa sadece bir gölge mi?”

Cimmerialı bir süre cevap vermedi. Gözlerini birkaç kere açıp kapadı; bakışlarını çevirdi, sonra tekrar baktı. Kent hala ilk gördüğü yerde duruyordu.

“İblis bilir,” diye homurdandı. “Öyle bile olsa bir denemeye değer.”

Kılıcını kınına geri soktu. Eğilerek Natala’yı küçük bir bebek gibi güçlü kollarına aldı. Kız hafiften karşı koydu.

“Beni taşıyarak gücünü harcama Conan,” diye yalvardı. “Yürüyebilirim.”

“Buradan sonra arazi daha taşlık,” diye cevap verdi. “Çok geçmeden sandaletlerin lime lime olur,” dedi kızın yumuşak yeşil pabuçlarına bakarak. “Ayrıca sonuçta şehre varacaksak çabuk olmamız gerek. Ben de böyle daha kısa sürede gidebilirim.”

Yaşama şansı taze bir güç ve canlılık vermişti Cimmerialının çelik kaslarına. Kumlu boşlukta yolculuğa yeni başlamış gibi uzun adımlarla yürüdü. Uygar adamların mahvolacağı yerlerde onu sağ tutan vahşetin dinçliği ve dayanıklılığı bahşedilmiş bir barbarlar barbarıydı o.

O ve kız, Prens Almuric’in ordusundan tek sağ kalanlardı şu ana dek bildiği kadarıyla. Asi Koth prensini yenilgide izleyen o karmakarışık, çılgın kalabalık, Shem topraklarını tahripkar bir kum fırtınası gibi ezip geçmiş, Stygia’nın sınır eyaletlerini kana boyamıştı. Peşlerindeki bir Stygia ordusuyla, Zenci Kush krallığını aşmışlar, lakin sonuç sadece güney çölünün kıyısında imha edilmek olmuştu. Conan, güneye doğru indikçe çekilen, nihayet çıplak çölün kumlarında kuruyan muazzam bir sele benzetiyordu bunu içinden. Üyelerinin—paralı askerler, dışlanmışlar, yıkılmış adamlar, kanundışılar—kemikleri Koth yaylalarından, sahraların kumullarına dek dağılmıştı.

Stygialılar ve Kushlular, tuzaktaki kalıntıları kuşattığında, Conan kılıcıyla bir yol açmış ve kızla birlikte deve sırtında kaçmıştı o son katliamdan. Arkalarındaki ülke düşman kaynıyordu; onlar için açık olan tek yol güneydeki çöle gidendi. Onlar da bu tehditkâr derinliklere dalmışlardı.

Kız, Conan’ın saldırdıkları bir Shem kenti köle pazarında bulup sahiplendiği bir Brythunialıydı. Kızın bu meselede diyecek lafı olmamıştı ama yeni pozisyonu bir Shem haremindeki herhangi bir Hyborialı kadına göre minnet duyarak kabulleneceği kadar üstündü. Bu yüzden Almuric’in lanetli ordusunun serüvenlerini de paylaştı.

Günler boyu çölün içerilerine kaçmışlardı; Stygia atlılarınca o kadar uzun süre takip edilmişlerdi ki onları atlattıklarında da dönmeye cesaret edemediler. Deve ölene dek su arayarak ilerlediler. Sonra da yaya devam ettiler. Son birkaç gün boyunca acıları şiddetli olmuştu. Conan elden geldiğince Natala’ya kol kanat germiş, mihnetli kamp hayatı da ona ortalama bir kadının sahip olduğundan fazla güç ve dayanıklılık kazandırmıştı. Fakat böyleyken bile çöküşün eşiğindeydi kız.

Güneş Conan’ın karmakarışık siyah yelesinin üstüne tüm hararetiyle vurdu. Başdönmesi ve bulantı dalgaları beyninde yükseldi ama dişini sıkıp yalpalamadan yürümeyi sürdürdü. Şehrin bir serap değil, gerçek olduğuna ikna olmuştu. Orada ne bulacaklarına dair fikri yoktu. Sakinleri düşman olabilirdi. Öyle bile olsa bu bir savaşma şansıydı ve tüm istediği de bundan ibaretti zaten."
 

sebo22

Onursal Üye
14 Tem 2009
2,081
5,433
ilkhantok üstadıma çeviri balonlama için çok teşekkür ediyorum...
ayrıca yıllar önce okumuş olduğum conan öykülerinin muhteşemliğini yeniden yaşamamı sağlayan hüseyin aksakal üstadıma da çok teşekkürler...
 

The_DarknesS

Yönetici
Çeviri & Balonlama
17 Nis 2010
9,542
28,640
İzmir
Hüseyin Aksakal dostumla aynı fikirdeyim.
Kayan Gölge öyküsünden uyarlama kısa bir çizgi roman.
Yanlız bana göre öyküden değil Marvel uyarlaması çizgi romanının farklı bir girişi olmuş gibi.
Teşekkürler.
 
Üst