scanfan

Yönetici
25 Eyl 2013
7,211
75,311

Milliyet Sanat Dergisi 1973 - Sayı 020
16 Şubat 1973, Sayı 20
Milliyet gazetesinin parasız eki
16 sayfa, 71 MB, 396 dpi, CBR



50761810693_ed0a7e8c7e_o.jpg

(MediaFire)

Nüvit Özdoğru'nun "Denektaşı" bulmacası Molière üzerine:
50762542741_2c269f5f81_o.jpg




Derginin kapak konusu ve "Denektaşı"nın teması "Molière" olunca ona ilişkin bir anekdot var. Bunu 5 yıl önce de yazmıştım, ama jpg şeklindeydi, silinmiş. Bu kez tekst şeklinde yazıyorum.

Anekdot eski diplomat, tiyatro yazarı ve eleştirmeni, çevirmen "Ergun Sav"ın (1933-2015) 1993 tarihli "Nostaljik Muhabbetler" adlı kitabından "İnce Bir Nükte" adlı bölüm. Ergun Sav anekdotu "Refi Cevad Ulunay"dan aktarmış. Yazıda bahsedilen "Ahmet Vefik Paşa" (1823-1891) çağının çok ilerisinde önemli bir Osmanlı devlet adamıydı. Çok sayıda dil biliyordu. Türkçe'ye özel önem vermişti. Bursa Valisi iken hem şehri Paris'ten esinlenerek imar etti hem de bu kente bir tiyatro kurdu ve onu himaye etti. Sahnelenen oyunların dekoruna kadar her şeyiyle ilgilendi. Molière'den çeviriler/uyarlamalar yaptı. Aşağıdaki anekdot onun aynı zamanda ne kadar nüktedan ve hoşgörülü bir insan olduğunu da gösteriyor. Böyle insanlara neden her devirde çok az rastlanıyor acaba?


Yazının alıntılandığı kitabın kapağı
XZQmQd.jpg
Yazı şu:

İNCE BİR NÜKTE
Eskilerin bir başka musahibi: Ulunay. Bal Mahmut'tan değişik karakterde. Ama o da "Meclisârâ" bir zat.
Meclisârâ, meclisinde, bir arada bulunulmasından hoşlanılan kimse. Tutucu bir kişiliği var Refi Cevat Ulunay'ın. Hatta Saltanatçı. Yüzelliliklerden. Uzun süre sürgünde kalmış. Sonra affedilmiş. Yurda dönmüş. Cumhuriyet rejimine karşı yazı yazmıyor artık. Vazgeçmiş. Daha doğru bir deyimle, "susmuş". Önce Yeni Sabah'ta, sonra Milliyetle yazdı. Politikaya karışmazdı pek. Daha çok eski devirlerin gelenek-göreneklerinden, sosyal yaşantısından söz ederdi.
'Yaşantı" dedim. Ulunay, bu kelimeyi görse, bu kitabı elinden fırlatırdı. Neden mi?
1958'de Devlet Tiyatrosu, "Günden Geceye" adlı oyunu oynuyor. Ben, Devlet Tiyatrosu dergisine, bir tanıtma yazısı yazdım. Önce Eugene O'Neill hakkında bilgi veriyorum. Sonra oyun. Ulunay tiyatro tenkitleri de yazıyor.
İstanbul'da ama, o sıra Ankara’ya gelmiş. Piyesi görmüş. Yazısında diyor ki:
"Programda yazarla alâkalı bir makale gördüm. İlk cümle şöyle: 'İlk sanatçıydı bu.' Fırlattım attım, elimden. Okumadım. Okumam böyle yazıyı. Nerden buluyorlar bu sözleri: 'Sanatçı' imiş! Simitçi gibi, bozacı gibi 'Sanatçı' denir mi? Sanatkârdır o! Muharrirdir!"
Ulunay, BabIâli'nin renkli kişilerinden. Kıdemli bir yazar. Bir keresinde, onun meclisinde de bulunmak imkânım oldu. -Sanatçı kelimesini kullanan yazar olduğumu gizledim tabii. Daha doğrusu ağzımı açmadım. Ne olur, ne olmaz! Anlar: Ters bir laf eder. Altından kalkamam.
Son derece "ağdalı" bir dille -Pardon, lisanla- yazıyor. Yazdığı gibi de konuşuyor. Ama anlattığı fıkrayı, aklımda kaldığı biçimde ve anlaşılsın diye sadeleştirip yazacağım. Onun üslûbunu tam tutturmam zaten mümkün değil.
Ulunay anlatıyor:
"Eskiden böyle değildi. Münevver adam, münevverdi. Latifelerin bir seviyesi vardı. Şimdiki gibi uydurma kelimeler olmadığı gibi, uydurma münevverlerde mevcut değil idi.
Bakın size Ahmet Vefik Pasa'nın müthiş zekâsını, mükemmel ihata -kavrayış, anlayış- kabiliyetini temsil
eden bir vakasını hikâye edeyim.
(Gene araya gireyim: Ulunay, özel konuşmalarında belden aşağı kelimeleri de çok seviyor. Biraz kaba olmakla birlikte, kelime oyunlarını bu eksen üzerinde kuruyor. Çoklukla da "homo" ilişkileri imâ ediyordu.)
Ahmet Vefik Paşa, Sadrazam olduktan sonra, bir gün Mısır Sefiri kendisinden mülakat talep etmiş. Belli günde gelmiş. Kalemi Mahsus'ta -Özel Kalem- Paşa’nın çağırmasına intizar ediyor.
Kalemi Mahsus’ta birtakım adamlar da bekliyorlarmış. Kıyafetleri, hâl-ü etvarları Sefirin tuhafına gitmiş. Onları biraz dinlemiş. Bakmış: Ahmet Vefik Paşa'nın tahrir ettiği piyeslerden falan bahsediyorlar.
Sefir, Türkçeye de vâkıfmış.
(Önemli bir açıklama: Bu adamlar Bursa’dan gelmiş olan tiyatrocular. Ahmet Vefik Paşa, Bursa Valisiyken,
ünlü Moliere uyarlamalarını yapıyor, Bursa’da tiyatro kuruyor. Türk tiyatrosuna büyük katkıları olan bir devlet adamı. Tam bir sahne gönüllüsü. Dört dörtlük bir "Tiyatrocu".)
Mısır Sefiri Kebirinin merakını mucip olmuş. Tahammül edememiş, sormuş:
'Beyefendiler Ben Sefir-i Kebir-i Mısrîyim!'
Adamlar ayağa kalkmışlar (5-6 kişi) ceketlerinin önlerini ilikleyip, temenna etmişler:
'Müşerref olduk Sefir hazretleri.
'Allah ömürler versin efendim1 demişler.
Oturmuşlar. Gayet terbiyeli duruyorlar. Sefir, gene sormuş:
'Affınıza mağruren, beyefendiler. Merakımı mucib oldu da: Sual edebilir miyim? Beyefendiler, ne meslekle iştigal ederler?'
Adamlar birbirlerine bakmışlar. İçlerinden en yaşlıcası cevap vermiş:
'Biz Puştuz!'
(Tabii hikâyenin burasında bir es daha koymak gerek. O zamanlar tiyatroculuğun ciddiye alınmadığı bir devir. Sahne sanatlarıyla uğraşanlara pek iyi gözle bakılmıyor. Ahmet Vefik Paşa gibi ileri görüşlü, sanat edebiyat meraklısı aydınlar ender.)
Mısır Sefiri bir an donakalmış: 'Acaba yanlış mı duydum?' diye tezekkür etmiş. 'Herhalde yanlış duydum. Başka bir şey demiş olmalılar,' Tükçesi iyi, bu terimi de biliyor ama, gene de emin olmak için sorusunu tekrarlamış. Sussana artık kardeşim!
'Duyamadım beyefendi. Ne iş yaparsınız?’
ilk cevabı veren yaşlı zat susmuş. Gayet ciddi oturuyor. Onun yanındaki cevap vermiş bu sefer:
'Söyledik ya Sefir Beyefendi. Biz puştuz.'
Bundan sonra kimse konuşmamış. Sefir mosmor oturuyor. Öbürlerinin dudaklarında memnun bir ifade. Zavallı Kalemi Mahsus Müdürü, belki de koltuğundan düştü bu arada.
Sefiri içeri buyur ediyorlar. Sadrazam Ahmet Vefik Paşa’ya temennalar. 'Hoşâmed' sözleri. Ne içeceği soruluyor.
Ahmet Vefik Paşa:
'Maksadı ziyaretiniz neydi Muhterem Sefir?’
'Pasa hazretleri, onu arzetmeden evvel bir hususu sual etmeme müsaade buyurur musunuz?'
'Buyrun.
Sefir, Özel Kalem'deki adamları anlatıyor. Sorduğu soruyu, aldığı cevabı/cevapları tekrarlıyor.
Ahmet Vefik Paşa O (meş'um) kelimeyi duyunca bir an duralıyor. Sonra gülümsüyor. Bursa'dan tiyatro heyeti geleceğini biliyor. Onların marifeti olduğunu anlıyor. Biraz sonra gülümseme, gülmeye, o da kahkahaya dönüyor. Ve., diyor ki:
'Doğrudur! Doğrudur! Ustaları da benim!'"
Üstad Ulunay fıkrayı bitirince, ekledi:
"Mizah budur efendim. Nerde şimdi böyle ince nükteler!"
 

scanfan

Yönetici
25 Eyl 2013
7,211
75,311
Dosya hasarlı diyor. yenisini eklemeniz mümkün mü?

Sayın "amelie", dosyada bir sorun yok. Biraz önce tekrar indirdim ve kontrol ettim.

Sorun devam ediyorsa başka bir okuyucu yazılımla tekrar deneyin. En çok kullanılanlar "CDisplay" ve "CDisplayEx"tir.
 
Üst