Doktor Kim
Aktif Üye
- 17 Mar 2011
- 309
- 14,513
Milliyet Çocuk Dergisi Sayı 1972 / 05
Sevgili dostlarım Milliyet Çocuk Dergisi hakkında bir şeyler yazmak için biraz araştırma yapayım dedim, ama öyle güzel bir yazıya rastladım ki, öyle böyle değil, harika bir yazı, bütün söyleyeceklerime ve duygularıma tercüman oldu. Ben de yazıyı övmek için bu girişi yazmaktan* kendimi alamadım.
Ben hem ham hem de beyazlatılmış düzenleme yaptım. 3 ayrı siteye yükledim. Emek verip paylaşan arkadaşa çok teşekkür ederim.
Bizim Milliyet Çocuk’larımız vardı
Çocukluktan sıyrılmaya başladığımız zamanlarda ATARİ denen cihaz çıktı.
Arkadaşlarım önce ATARİ sonra COMMODORE 64, biraz daha kazıklaşınca AMIGA çocuğu oldular.
Daha sonra da kendi çocukları ile Playstation oymaya başladılar.
Okumaktan uzaklaşmaya başlayan bir kuşağın öyküsü böyle başladı.
Ama biz çocukken…
Milliyet çocuklarımız vardı.
Biz iyi çocuklardık.
* * * * * * * * * * ***********
Bilmem ki kaçıncı ev taşınmamızdı.
Defalarca evden eve taşınmış bir kiracı ailenin eşya taşımakla ilgili usanmışlığı ile, gidilecek yeni kira evine mümkün olduğu kadar zamanı dolmuş eşyayı ve hırdavatı taşımama gayretindeyle toparlanıyorduk.
Fatih’te oturduğumuz kira evi müteahhite kat karşılığı verilmişti.
Oda sayısı bol, tavanları hayli yüksek, zemini ahşap dışı yarı kagir bir binaydı.
Şimdilerde yerinde zevksiz bir sakalet abidesi yükselen bu güzel evin, o zamanlarda oturduğumuz katında cumbası bile vardı.
Mütevazi bir bahçesi, özenle bordürlenmiş çiçeklikleri ve her bir kat sakinine ait kömürlükleri ve rahmetli ev sahibimiz Murat amcanın vefatına yakın bir zamana kadar içinde tavuklarını beslediği bir kümesi bile vardı.
Evin kat karşılığı müteahhite verilmesiyle bize de kışkış denmesinden dolayı toparlanıyorduk.
Senelerin anılarına ve yaşanmışlıklarına müteahhit emri ile kazma vuracak ameleler hazır bekliyordu.
Kendimi ilk bildiğim sokağın o köşebaşını süsleyen narin yapılı Osmanlı evi yıktırılacak ve yerine bir zevksizlik abidesi yükselecekti.
Tamamını dolduracak kadar eşyamızın olmadığı o evde odalardan bir tanesi eski eşyaların konduğu ardiye durumundaydı.
Benim de yıllarca model model uçaklar yaptığım, minik elektrik deneyleri ile Edisonculuk oynadığım bir gizli sığınağımdı…
Eski kitaplarımı ve yıllardır biriktirdiğim tüm Milliyet Çocuk dergilerimi burada muhafaza ederdim.
Yaz sıcağının çok kavurduğunu sandığımız arnavut kaldırımlı sokaklarda kafa dengi arkadaş bulamadığım vakitlerde yaz tatillerini geçirdiğim tatil kampımdı bu oda.
Sokağından bir kamyon geçse, kamyonun gürültüsünden daha fazlasını evin içinde hissederdik.
Sallanırdık…* Normal birşeydi…
Ev sallanırdı. Zira yarı kagir yarı ahşaptı.
O evin sallanması kadar doğal bir şey olmadığından ufak tefek zelzelelerin çok ta umurumuzda olmadığını hatırlarım.
Evin ardiye olarak kullanılan o boş odasında yatılı okuldan arta kalan zamanlarda yaz aylarında bol miktarda kitap bitirdiğimi hatırlıyorum.
Ahşap zemine serili bir kilim üzerinde, şimdilerdeki gibi çok yakıcı gelmeyen yazların tam ortasında birkaç açık pencere cereyanında püfür püfür, taze meyve eşliğinde ne Aziz Nesin’ler ne Reşat Nuri’ler kalırdı okunmadık.
Ama tabi ki, çocukluk ve gençlik dönemimizin ayrılmaz parçası ve haftadan haftaya utana sıkıla para isteme sebebimiz olan Milliyet Çocuk çok farklı bir yerdeydi.
Bilmem ki bu değersiz yazı parçasını okuyanlar içinde: "Ya hakikaten ne şanslıymışsınız. Keşke şimdilerde bizim de böyle bir dergimiz olsa…” diyebilecek birkaç genç çıkar mı?
Ya da ne bileyim: "İhtiyar… Bilmem farkında mısın? Ne okumak istersem internetten zaten bulurum." mu derler bana?
Ben şimdi birazcık anlatayım da…
Gelin bakın bakalım…
Bizler mi erken geldik dünyaya yoksa şimdikiler mi geç kaldı bizim tattıklarımızı aramaya…
İlk Milliyet Çocuk dergisinin eve nasıl girdiğini çok hatırlamıyorum.
Ama daha sonradan tarihlere baktığımda 1977 yılından dahi dergilerim vardı.
Eh… Okumaya 7 yaşında başladıysak ve 1979′a denk geliyorsa demek ki bir şekilde birileri tarafından elimize oyuncak niyetine bunlardan birkaç tane tutuşturulmuş okul öncesinde…
Derginin müdavimi olmam ve iyice tadını almaya başlamam üçüncü sınıfta başlamıştı.
Neye mi benzerdi bu dergi?
Haftalıktı.
Dergi için babadan para istemesi kolaydı.
"Al benim aslan oğlum" der ve verirdi.
Kısıtlı harçlıkla evi döndürme sanatını gösteren annemden bu fuzuli masraf için para koparmak çok ama çok zordu. Üstelik kendisini bu konuda ezip babamdan aldığım harçlıkla dahi dergi almam başlı başına suçtu çoğu zaman. Neylesin? Zor zamanlardı. Bir çocuk dergisi kaç ekmek ediyordu?
Ama her hafta o dergiyi almak üzere bakkala ya da gazete büfesine elinde o dergiyi almaya yetecek kadar para ile gitmek mutluluktu.
Evet…
Mutluluktu…
Şimdilerde her istediği yapılıp da sevinci ancak birkaç saat süren veletlerin mutsuzluklarını görüp üzülüyorum.
Alt tarafı 50 sayfalık bir dergiyi satın alabilmek ve sayfalarının kokusunu duya duya okumak ne büyük bir mutluluktu.
Benim çocukluğumda 67 milyonluk dev bir ülke de değildik. Nereden bakarsan bir 15 milyon daha azdık.
Ve!
Benim çocukluğumda bu ülkede neredeyse 10'a yakın çocuk dergisi yayınlanırdı.
Benim favorim olan Milliyet Çocuk ile birlikte, Tercüman Çocuk da vardı. Nedense ben pek sevmezdim. Milliyet Çocuk’un içeriği daha zengin ve her nedense özgüveni sağlam, hür insanlar yetiştiren bir misyona sahip gibi gelirdi bana. Seksen sonrasında, seksenlere imza atanların tam istediği biçimde insanları yetiştirecek türkiye çocuk dergisi de eklendi çocuk dergileri kervanına.
Bankalar çocuklara "alın harcayın babanız nasıl olsa öder " diye kredi kartı dağıtmaz, sosyal sorumluluk gereği kendi çıkarttıkları dergilerden dağıtırlardı hem de bedavadan. Biz yetişemedik ama Yapı Kredi’nin Doğan kardeş’i, İş Bankası’nın "Kumbara" isimli dergileri vardı.
Yani…
“Aman okusunlar” diye çaba gösterilen bir kuşaktık iyi ya da kötü…
Tommiks ve Teksaslar bize yasaktı.
Çaktırmadan bulduğumuz yerlerde onları da okurduk arada. Şimdikiler galiba onları da okumuyorlar.
“Hiç olmazsa bari Tommiks Teksas okusunlar.” diye çocuklarını playstation karşısından kurtarmaya çalışan ana babaları görüyor üzülüyorum.
Dönelim Milliyet Çocuk’a…
Neler hatırlayacağım bakalım…
Zihnimin sisli bulvarları arasında kalan birkaç anıyı yakalamaya gayret ediyorum.
Ardiye olarak kullandığımız o boş oda…
Neredeyse boyuma yakın dergi öbeği…
Yıllarca biriktirilmiş..
Gideceğimiz evde nereye koyulacak onca şey?
Gereksizleri almayacağız.
Eh artık çocukta değildik ki… Tam on altım bitmişti…
Sokakta oynayan çocukları çağırdığımı hatırlıyorum.
Beşer onar dağıtmıştım hepsini… İçim kan ağlayarak…
Günün birinde halbuki bu ülkede, sadece çocuklar için değil , büyükler için dahi böylesine dolu bir içeriği üretecek babayiğitlerin olmayacağını bilseydim bu kadar kolay vazgeçebilir miydim o biriktirilmiş dergilerden?
İsimler hatırlıyorum…
Ülkü Tamer…
Şair Ülkü Tamer derginin yayıncı kurulundaydı.
Yalvaç Ural… Memlekette kendisini çocuk edebiyatına vakfetmiş bir abide…
Bu adamlar memleketin çocuklarına içeriği dolu bir dergi çıkartmak için uğraşırlardı bu ülkede…
Ülkü Tamer’i ya da Yalvaç Ural’ı bilen bir bol kot pantolonlu, rap müzik tutkunu, hamburger tüketicisi bir zibidi çıksın ben bu sitede bir daha ukalalık etmeyeceğim.
Mıstık, uzay çocuklarını çizerdi…
Hayal gücümüzde bir uzay gemisi ve tarihe yolculuk. Ne bir vurdu kırdı ne de fasaryadan efsane kahramanlar…
Bilgi… Eğlenirken dahi bilgi…
Sinan Gürdağcık, Mırnav ismindeki kedi karakterine can verirdi.. Eğlenirdik. Farkında olmadan da kedileri severdik belki de bu sayede.
Ne bileyim belki de kedileri çok matrak hayvanlar olarak görmem bu nedenledir.
Çünkü biz Garfield’dan evvel Mırnav’ı tanıdık.
Red Kit okuma sevdamızı da bu dergiden elde ettik.
Pahalı yabancı çizgi romanların teliflerini alıp Türk çocuğuna da bu şekilde düzgün tercümeler ile sunmuş olurlardı.
Yazdıkça çocuk hafızamın sisleri dağılıyor…
Bilmem kaçıncı yıla ait dünya kupasıydı acaba… 78 mi 82 mi?
Halit Kıvanç yazılar yazardı.
Müjdat Gezen yazardı…
Orhan Boran uzun kulaklı yuki tavşanı ile diyaloglarını anlatırdı her hafta.
Yaşar Kemal’in "ince memed"ini İsmail Gülgeç çizgileri ile yeniden yorumlardı. (İş bankasının kumbara dergisinde olsa gerek)
Şimdilerdeki gibi popstar peşinde telefon mesajı yağdırılmaz, gerçek starların sanat emekleri o sayfalarda yazı, öykü, şiir, çizgi roman olarak kendisini gösterirdi. Sabun köpüğü gibi patlayacak hevesler değildi yapılanlar. Adam gibi çınar gibi sağlam işlerdi.
Bir tarihe kadar da her hafta ünlü bir romanın çizgi romanının derginin tam ortasında ayrı bir dergi gibi verildiğini hatırlarım.
Nice ünlü romanların önce oralarda çizgi romanlarını okuyup sonradan da gerçeklerini o hevesle okuyup bitirdiğimi hatırlarım.
Robert M. Ballantyne tarafından kaleme alınmış Mercan Adası isimli mükemmel romanın çizgi romanını hatırladım şimdi. Onlarcası içinden en fazla aklımda kalan o olmuş demek ki?
Yıllar geçtikçe…
Milliyet Çocuk’ta okunabilir ve okunması halinde yüksek faydaların elde edilebileceği sayfalarda ciddi azalmalar oldu.
Belki artık kadro eksilmişti.
Belki de bizim de son anda ucundan yakalandığımız atari kuşağı daha az okur olmuştu.
Tonton hükümeti dönemiydi ve kağıda mürekkebe zam üstüne de zam gelince kalite de düşüyordu belkide…
Dedim ya ben de çocuk dergisi okuyacak yaşı da geçmiştim sanki…
Biriken dergileri mahallenin çocuklarına dağıtmış ve cumbalı evden de taşınmıştık.
Milliyet Çocuk ne zaman ve ne şekilde yayın hayatına son verdi hatırlamıyorum.
Sadece bir ara Çarşaf dergisine amatör karikatürlerim ile katılmaya gayret ettiğim dönemlerde derginin yeni bir anlayış ile tekrardan çıktığını duymuş ve bir örneğini incelemiştim.
Baştan sona tek bir yazılı sayfa olmayan ve çizgi roman dergisine dönüştürülmüş birşeydi…
Zaten atari’nin modası geçmiş ve şanslı evlerde Commodore 64′ler ve Amiga marka bilgisayarlar gözükmeye başlamıştı.
Evinde bilgisayar oyunu olmayanlar için atari salonları, ikinci üçüncü ve özel televizyon kanalları vardı…
Kim oturup okuyacaktı?
Okumadan yetişen kuşak şimdilerde okumak nedir hiç bilemeyen bir kuşak yetiştiriyor.
Miliyet Çocuk gibi bir dergi bir daha belki hiç olmayacak…
Onlarca dergi içinden aldığım bilgi kırıntılarının halen kafamın içinde olduğunu hatırlıyorum.
Üç kuruşluk derginin içinden her hafta fasikül fasikül verilen ansiklopedileri daha sonradan ciltlettirip kütüphanelerimize koymuşluğumuz da vardı.
Ne tesadüf ki bilgisayar namına bildiğim ilk şeyleri bu şekilde yayımlanan bir ansiklopediden öğrenmiştim.
Anlamasam dahi okuduğum ve okumaya gayret ettiğim o bilgiler, günün birinde bilgisayardan ekmek kazanmama imkan sağlayan ilk bilgiler olmuşlardı.
Ne tesadüf!
Milliyet çocuk, yeni çağa damgasını vuracak olan yeni teknolojiyi çocuklara anlatmaya ve öğretmeye çalışırken yeni çağın okuma sevmezliğine yenilmiş gibi…
Bir daha bu ülke’de Milliyet Çocuk gibi dergiler olmayacak korkarım.
Korkarım ki bir daha hiçbir çocuk her hafta koşa koşa gazete bayisine gidip bir önceki haftadan yarım kalan maceralarını takip edemeyecek Red Kit’in ya da Baytekin’in.
Bizim Milliyet Çocuk’larımız vardı…
Biz iyi çocuklardık…Fatih Özcan
********************************************
Tamer Yiğit, der ki;
Yazınızı yer yer ‘ah’ çekerek okusam da zaman yolculuğuna çıkıp keyif alarak okudum..o dönemi yakalayan şanslı çocuklardan biriydim.Milliyet Çocuk ve Tercüman Çocuk savaşları yaşanıyordu dönemimizde.savaşların nedeni de ideolojik nedenlerden oluyordu.Milliyet Çocuk Bilimsel Tezleri ile yanlış ve hurafe bilgilere de karşı duran bir çizgide yer alıyordu.Muhafazakar aileler ise Tercüman çocuk alırlardı çocuklarına.
çocukluğumun geçtiği mahallede elimizde Milliyet Çocuk dolaşırken derginin evine giremediği muhafazakar ailenin çocuğu sokakta okumak için ısrarla elimizdeki dergiyi isterdi bizden.Neyse ki bizim evimize Milliyet Çocuk giriyordu.
Erdem Şenol, dedi ki;
Ciltlettirip yıllardır özenle sakladığım 5 dev ciltlik Milliyet Çocuk çizgiroman setini çıkardım onları okuyordum ve aklıma geldi; benim kuşak benim gibi aynı dertten muzdarib olmuş muydu? Kiracı olup dergileri muhafaza edebilme savaşı, sedir altlarına istifleyip sobadan koruma çabaları v.b gibi. Hemen herkes olmuş. Eminim hepiniz aynı zamanda pul veya para kolleksiyonu da yaptınız benim gibi. Şimdikiler ne okuyor ne de biriktiriyor. Sadece tüketip günü yaşıyorlar… Ne güzel kokuyor bunlar!!! Eski günlerdeki gibi…
Fatih Özcan, son olarak diyor ki;
Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Hayat dergileri bambaşka bir dünyadır. Gerek “hayat” dergileri gerekse de “bütün dünya” Şevket Rado’nun Türk halkına kazandırdığı eşsiz kaynaklardı. İnsanların tek kanallı televizyonu bile günün sadece belli saatlerinde görebildiği zamanlarda gazete, dergi ve kitaptan başka eğlenceleri yoktu.
Galiba daha güzel zamanlardı.
“Çocuk kalbi” ise neredeyse her sayfası aklımda olan eşsiz bir abidedir.
Galiba iyi şeyler ile karşılaşmış şanslı bir kuşaktık.
Tekrar teşekkürler...
Milliyet Çocuk Dergisi Sayı 1972 / 05 Dznlnmş 14 mb Cbr:
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Milliyet Çocuk Dergisi Sayı 1972 / 05 Dznlnmş 14 mb Cbr:
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Milliyet Çocuk Dergisi Sayı 1972 / 05 Dznlnmş 14 mb Cbr:
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Milliyet Çocuk Dergisi Sayı 1972 / 05 Ham 15 mb Cbr:
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Milliyet Çocuk Dergisi Sayı 1972 / 05 Ham 15 mb Cbr:
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Milliyet Çocuk Dergisi Sayı 1972 / 05 Ham 15 mb Cbr:
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.








ZAMANGEZGİNİ
BAYHUN ÖNTÜRK
VAR ÜLKE'DEN
Moderatör tarafında düzenlendi: