Barbar Kral KULL Alfa Yayınları Sayı 01 - Bir Kral Geliyor

sbasak

banned
7 Mar 2015
449
2,849
Bu seriyi de sonlandırıp arşive atalım. İyi okumalar...

Barbar_Kral_KULL_Alfa_Yay_nlar_Say_01_Bir_Kr.jpg


 
Moderatör tarafında düzenlendi:

savok

Admin
30 Eki 2009
19,991
83,653
Kasımpaşa
Resimi de benden olsun o zaman.
Büyük minnettarlık duyuyorum sevgili sbasak.
Kısa ama sağlam bir seri oldu.
Teşekkürler, saygılar.
 

hüseyin aksakal

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
7 Eyl 2010
773
5,728
Kdz. Ereğli
Kull... Gölge krallik'tan

I
BİR KRAL GELİYOR
Trompetlerin bangır bangır sesi; derin, altın bir med-cezir dalgası, gümüş Valusia sahillerine vuran sabah dalgalarının uysal gümlemesi gibi yükseliyordu. Kalabalık bağrışıyor, gümüş nalların ahenkli çınlaması yaklaşıp, kudretli safların ilki altın minareli Görkem Kulesi’nin kavisli köşesini dolanan geniş ak caddede görünürken kadınlar çatılardan güller atıyordu.
Önden uzun narin trompetlerinin bir salınışıyla at süren, kızıllara bürünmüş narin gençler olan trompetçiler geliyordu. Sonra dağların uzun adamlarından okçu piyadeler; bunların arkasından da geniş kalkanları ahenkle çınlayan, uzun mızrakları uzun adımlarla yürüyüşlerine mükemmelen uyan ağır zırhlı piyadeler. Onların peşinden de, görkemli atlar üstünde tolgalarından mahmuzlarına kadar kızıl zırhlar giyen, dünyanın en güçlü askeri birliği Kızıl Katiller geliyordu. Ne sağa, ne sola bakmadan, mağrurca oturuyorlardı bineklere; yine de tüm o tezahüratların farkındaydılar. Bronz heykeller gibiydiler; tepelerinde yükselen mızrak ormanı içinde en ufak bir bocalama yoktu.
O mağrur, korkunç safların arkasından, Mu, Kaa-u, doğu tepeleri ve batı adalarından azgın, vahşi görünüşlü savaşçılardan oluşan karmakarışık paralı asker birlikleri geliyordu. Mızrak ve ağır kılıçlar taşıyorlardı; bir parça uzakta yürüyen yekpare bir grup da Lemurialı okçulardı. Sonra yerli halktan hafif piyadeler, daha geriden de acemi trompetçiler geliyordu.
Şahane bir görüntü; Valusia Kralı Kull’un ruhunda ateşli bir heyecan uyandıran bir görüntüydü bu. Saltanatın Görkem Kulesi’nin ön cephesindeki Topaz Tahtı’nda değil, muazzam bir aygırın üstündeki eyerde oturan gerçek bir savaşçı kraldı Kull. Ordular geçerken, güçlü kolu selamlara karşılık vermek için yukarı kalktı. Vahşi bakışları muhteşem trompetçileri üstünkörü geçip, peşlerindeki askeri birliklere odaklandı uzun uzun. Kızıl Katiller bir silah çınlaması ve atlarının şahlanışıyla önünde durup kraliyet selamını sunarken gözleri vahşi bir ışıkla parladı. Paralı askerler uzun adımlarla geçerken de kısıldı. Kimseyi selamlamazdı paralı askerler. Geriye attıkları omuzlarıyla, Kull’u ne kadar belli bir beğeniyle de olsa, küstahça ve dimdik süzerek yürüdüler; azgın, kırpılmayan gözler; kabarık yelelerle gür kaşların altından bakan yabanıl gözler.
Kull da benzer bir bakışla karşılık verdi. Cesur adamları çok takdir ederdi ve dünyada hatta onu mensubu saymayan vahşi kabilesi arasında bile daha cesuru yoktu. Oysa böyle şeylere büyük bir sevgi beslemek için fazlasıyla vahşiydi Kull. Çok fazla hasmı vardı. Çoğu Kull’un halkının ezeli düşmanıydı; Kull ismi şu anda halkının dağ ve vadilerinde lanetli bir sözcük olsa da, Kull onları aklından kovmuş olsa da, eski nefretlerle kadim tutkular hala duruyordu. Zira Kull Valusialı değil, bir Atlantisliydi.
Ordular Görkem Kulesi’nin mücevherler parlayan sırtında görüş alanından çıkınca, Kull aygırını dizginleyip onunla at süren komutanlarla beraber, az ama öz cümlelerle teftişi tartışarak sarayın yolunu tuttu.
“Ordu bir kılıç gibidir,” dedi Kull. “Ve paslanmasına izin verilmemesi gerek.” Böylece caddenin aşağısına sürdüler atlarını. Kull caddeleri hıncahınç dolduran kalabalıklardan kulağına çalınan fısıltıların hiç birini dikkate almadı.
“İşte Kull, bakın! Valka! Ne kral ama! Ne erkek! Kollarına bak! Omuzlarına!”
Ve daha uğursuz bir fısıltıların alçak tonu: “Kull! Hah, pagan adalarından kahrolası bir gaspçı”—“Evet, Krallar Tahtı’nda bir barbarın oturuyor olması Valusia için utanç verici.”…
Kull önemsemedi. Kadim Valusia’nın çürümüş tahtını ele ağır ellerine geçirmiş, daha ağır bir elle de tutmaktaydı o; bir ulusa karşı bir adam.
 
Üst