Kral Conan Macera Dizisi Cilt 1 - Bölüm 5 - Rakhamon'un Yüzüğü (Balonlama)

prospero

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
10 Kas 2014
248
11,317
Cildin son bölümünde arka kapak yazılarını Türkçeye çeviren Hüseyin Aksakal'a çok teşekkür ediyorum. Foruma eklediği altın değerindeki çeviriler için de ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Bu sayı kendisine hediyem olsun. Afiyetle okuyunuz...

prospero155__zpso6yhmpav.jpg


prospero157_zps7g4nae6j.jpg


prospero191_zps5xqbwtba.jpg


 
Moderatör tarafında düzenlendi:

hüseyin aksakal

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
7 Eyl 2010
773
5,727
Kdz. Ereğli
Ellerinize sağlık, çizgi roman çıtası sayenizde giderek yükseliyor. Kitap halinde siyah beyaz olarak okuduğumuzda bile heyecanlandığımız eserler, renkli üstün bir kalite ile yeniden bize ulaşıyor böylece...
Nazik ithaf için teşekkür ederim. Fakat kapağa ismimin konulması gereksiz olmuş. Sadece iki cümle çevirdim ki böyle şeylerde herkese yardımcı olabilirim. Günler-geceler boyu süren emeklerinize haksız yere ortak olmuş hissettim kendimi...
Ellerinize sağlık...

Bu macerada yaşanan olaylar, aslında bundan önceki dört bölümden öncesine ait. Muhtemelen telifte yaşanan sıkıntılar dolayısıyla Marvel bunu sonraya eklemiş. Tarihleme sorununu aşmak için de Trocero'nun ağzından Conn'a anlatılmak suretiyle bir backround yapılmış. Orijinal kitap böyle değil elbette. Burada başlayan öykü, kaçırılan kraliçenin peşinde, aynı zamanda kadim düşmanlarla (kimi zaman da Yasmina gibi dostlarla) hesapların kapatıldığı uzun bir ekspedisyona dönüşüyor ve kraliçenin kurtarılmasıyla sona eriyor.
 

hüseyin aksakal

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
7 Eyl 2010
773
5,727
Kdz. Ereğli
Madem kapağa adımı koydunuz, hak etmediğim bu jeste, bu öykünün birinci bölümünün bir kısmıyla teşekkür edeyim...

I. KARANLIĞIN KANATLARI

Tarantia’da kraliyet sarayının yasak duvarları kararan göğe karşı çentikli bir silüet halinde yükseliyordu. Bekçiler mazgarlı siperlerde balta omuzda, kılıç belde uzun adımlarla yürüyordu ama dikkatleri gevşemişti. Gözleri sık sık sarayın girişine doğru kayıyordu. İndirilen asma köprünün üstünden, kalkan parmaklık demirlerinin altından rengârenk giyimli şövalye ve soylular, hanımlarıyla birlikte giriyordu.

Keskin gözler, jüponunun üstüne altın sarısı Poitain Leoparları işlenmiş kızıl kadife elbisesi içinde, kralın generali ve sağ kolu Prospero’yu ayırt edebilirdi. Uzun bacakları en kaliteli Kordava derisinden yüksek konçlu çizmeleri içinde yürüyüşünü ayarlıyordu. Daha sonra çıkarmak üzere hafif zırh giymiş, Kara Ejderler komutanı Pallantides; narin beli ve dik duruşu saçlarındaki gümüşü yalanlayan kalıtsal Poitain Kontu Trocero; Manara ve Couthen kontları, Lor ve Imirus baronları ve çok daha fazlası vardı. Maiyetleri, efendilerini taşıyan tahtırevanları ve yaldızlı at arabalarını kaldırırken Hepsi pahalı ipekler ve satenler içindeki hoş hanımlarla giriyordu.

Barış hüküm sürüyordu Aquilonia’da. Krallığı Conan’dan koparıp almak için yeniden canlandırılan Acheronlu büyücü Xaltotun’dan yardım gören Nemedia kralının son girişiminden bu yana bir yıldan fazla zaman geçmişti. Yıllar önce almıştı Conan tahtında öldürdüğü tiran Numedides’in kanlı kafasından tacı.

Oysa Nemedia tertipleri başarısız olmuştu. Ağır zararlar meydana gelmiş, ölü Xaltotun’un kurumuş mumyası gizemli savaş arabasında karanlık ve meçhule götürülmüştü. Kral Conan’ın iktidarı güçlendikçe güçlenmiş, halkının çoğu yönetimindeki bilgelik ve adaletin farkına varmaya başlamıştı. Tek düzensizlik batı sınırındaki vahşi Pictlerin aralıklı akınlarıydı. Bunlar da Thunder Nehri’ndeki tecrübeli birlikler tarafından kontrol altında tutuluyordu nasıl olsa.

Bu bir şölen gecesiydi. Meşaleler kapının etrafında sıra sıra yakılmış, Turan’dan rengârenk halılar kaba döşeme taşlarını örtmüştü. Renkli giyimli uşaklar başhahyalardan bağırışlarla yönetilip mahmuzlanarak etrafta koşturuyordu. Bu Kral Conan’ın, bir zamanlar Nemedia kralının hareminde bir köle kız olan kraliçesi Zenobia’nın onuruna bir kraliyet balosu verdiği geceydi. O Belverus zindanlarında bir mahkûm olarak yatarken, kaçması için Conan’a yardım etmişti ve batı ülkelerinde bir kadına sunulabilecek en yüce onur ile ödüllendirilmişti. O Turan’ın batısındaki en güçlü krallık olan Aquilonia’nın kraliçesi olmuştu.

Işıltılı konuk kalabalığı, hükümdarlarını birbirine bağlayan coşkulu aşkı pekâlâ gözlemleyebilirdi. Conan’ın barbar kanı muhtemelen onu uygar ikiyüzlülüğünden uzaklaşmaya ve sevgili kraliçesini kollarında ezmeye zorlasa da, jestlerinde, tutumlarında, konuşmalarından belliydi bu. Bunun yerine selamlar ve reveranslara doğal görünen, oysa sadece son zamanlarda edinilmiş bir rahatlıkla karşılık vererek, bir kol boyu mesafede duruyordu kadınından.

Ara sıra da olsa, kralın gözleri muhteşem bir silah sırasının asılı olduğu uzak duvara doğru kayıyordu—kılıçlar, mızraklar, gürzler ve kargılar. Barbar mirasının kızıl kanın akışını görme, ağır enli kılıcının ağzının altında düşmanın zırhının ve kemiklerinin çatırdadığını hissetme dürtüsünü frenlemek gerekmese, kral halkını buradan görmeyi bir o kadar daha fazla sevebilirdi. Fakat şimdi barışçı meşgaleler vaktiydi. Conan gözlerini önünde reverans yapan güzel kontese bir anlığına bakmak için geri çevirdi.

Şirindi hanımlar; bir hakem de bir güzellik yarışmasında karar vermekte fena halde zorlanırdı—en azından konuklar arasında seçim yapmakta. Zira gerçekte kraliçe hepsinden daha güzeldi. Bedeninin mükemmelliği, giydiği düşük boyunlu, üstüne yapışan giysiyle belirginleşiyor, dalgalı köpük köpük kara saç kütlesi sadece gümüş bir taçla toplanıyordu. Dahası mükemmel biçimli yüzü, o zamanlarda nadiren görülen doğuştan bir asalet ve kibarlıkla ışıldıyordu.

Her ne kadar kral dostlarınca talihli sayılıyorsa, kraliçe Zenobia hanımlar tarafından o kadar kıskanılıyordu. Conan siyah pantolon içindeki bacakları, yumuşak, siyah deriden çizmeli ayaklarıyla, basit, siyah tuniği içinde etkileyici bir figürdü. Altın Aquilonia aslanı parlıyordu göğsünde. Bunun dışında tek süsü düz kesilmiş kara yelesindeki ince altın çemberdi. İri omuzlarının muazzam genişliğine, ince bel ve kalçalarına ve bir kaplanın ölümcül kudretiyle kaslanmış bacaklarına bakan biri bunun uygar doğmuş bir adam olmadığını görebilirdi.

Fakat Conan’ın en etkileyici özelliği esmer, yaralı yüzdeki kimsenin nüfuz edemediği derinlikte, anlaşılmaz, için için yanan mavi gözleriydi. Bu renkli kalabalığın hayalinden geçmeyen şeyler gören aynı gözler, ezilmiş cesetler saçılı savaş alanlarına, kandan kıpkırmızı güvertelere, barbarca infazlara ve canavar ilahların sunaklarındaki gizli ayinlere bakmıştı. Güçlü elleri batının enli kılıcını, Zuagir tulwarını, Zhaibar bıçağını, Turanlı yatağanını, bir ormancının baltasını aynı yıkıcı hüner ve güçle, tüm kavimlerden insanlara ve karanlık ve meçhul krallıklardan insanüstü varlıklara karşı kullanmıştı. Uygarlık örtüsü barbar ruhunun üstünde incecik uzanıyordu.

Balo başladı. Aquilonia minüetinin ilk karmaşık adımları içinde, kraliçesiyle birlikte Kral Conan açtı onu. Dansın daha karmaşık figürlerinde uzman olmasa da, barbarın ilkel içgüdüsü melodinin ritmini saraydaki terletici tören eğitimleriyle geçen haftalar esnasında verilen aceleci derslerin sonucu olarak artan bir kolaylık ve akıcılıkla yakalıyordu. Işıltılı kalabalıktaki herkes örneği takip etti. Az sonra çiftler mozayik zeminde rengârenk dönüyordu.

Kalın mumlar salonun üstüne sıcak, hafif bir ışık atıyordu. Kimse bir şamdandaki alevlerin ürperip titremesine yol açarak havada süzülmeye başlayan sessiz müsveddeyi fark etmedi. Hiç kimse, bir pencere girintisinden kalabalığın üserine aç bir bakışla tarayarak kötü kötü bakan, yakıcı gözleri de fark etmedi. Bakışlar, kralın kollarındaki narin, gümüş kaplı figüre odaklanmıştı. Sadece yanan gözler görülebilir haldeydi ama yumuşak, haset kıkırtısı karanlığın içinde fısıldadı. Sonra gözler kayboldu ve pencerenin kanadı kapandı.

Salonun sonundaki büyük bronz gong, bir molayı ilan ederek gümledi. Dans etmekten hararet basan konuklar kendilerini buzlu şarap ve Turan şerbetiyle tazelemek için oturdu.

Conan! Bir yudum taze hava istiyorum; tüm bu danstan hararet bastı.” Kraliçe geniş balkonun şu an açık duran kapılarına doğru yol alırken, sözcükleri omzunun üzerinden savurdu.

Kral izlemeye davrandı ama ona erken yaşamını onlara anlatması için yalvaran sürüyle hanım tarafından alıkonulmuştu. Himelian dağlarındaki yarı efsanevi Ghulistan’daki vahşi çetelerden birinin şefliğini yapmakta olduğu doğru muydu? Paralı Asker Yüzbaşısı Constantius’un Shemli Yağmacılarından Khauran krallığını tek bir cüretkâr darbede kurtaran o muydu? Bir zamanlar korsanlık yapmış mıydı?

Bunlar gibi sorular dolu gibi yağıyordu. Conan onlara kısaca veya baştan savma cevaplar verdi. Barbar içgüdüleri onu huzursuz ediyordu. Onu balkona çıkıp, korumak için Zenobia’ya eşlik etmeye teşvik ediyorlardı. Gerçi burada, başkentinde, kendi kalesinde, dostları ve sadık askerleriyle çevriliyken sevgili hayat arkadaşını hiçbir tehlike tehdit edemezdi.

Yine de huzursuzluk hissediyordu. Kanının içinde yakın bir tehlike ve ölüm duygusu vardı. Hayvani içgüdülerine güvenerek, sevgili maiyetinin yalvaran feryatlarına rağmen, balkon kapılarına doğru yol almaya başladı.

Bir kralın olduğundan bir parça daha kabaca dirsekleriyle yolunu açan Conan Zenobia’nın gümüş bedeninin görüntüsünü yakaladı. Sırtı ona doğru dönük, saçı uysal, serin meltemde dalgalanıyordu. Rahatlamayla homurdandı. Bu sefer, sezgileri onu yanıltmış gibi görünüyordu. Bununla birlikte ilerlemeyi sürdürdü.

Ansızın kraliçenin narin bedeni gecenin içinde örtülmüştü. Siyah bir örtü eşinin üstüne çöktü. Boyalı dudaklar ve sakallı ağızlar tarafından mendillerinin içine gizemli sözcükler mırıldandanmıştı. Ölümün buzdan nefesi salonda esti. Yer gökgürültüsüyle ürperdi. Kraliçe çığlık attı.

Karanlık çöktüğünde Conan bir panter gibi, soylu konuklarını ve şarap yüklü masaları altüst ederek balkon kapılarına atıldı. Başka bir çığlık işitildi. Ses, sanki Zenobia uzağa taşınmaktaymış gibi azalıyordu. Kral balkona varınca boş buldu. Conan’ın bakışı sarayın tırmanılamaz duvarlarını taradı ve hiçbir şey görmedi. Sonra bakışını kaldırdı. Orada, ayın aydınlattığı göğe karşı fantastik bir biçim gördü—sevgili karısı olan gümüş ışıltısına yapışan dehşetli, insansı bir kabus. Yarasa kanatlarının güçlü vuruşlarıyla taşınan canavar, doğu ufkunde bir leke olana dek büzüldü. Conan bir an, siyah çelikten bir heykel gibi durdu. Buzdan bir öfke ve müthiş bir umutsuzlukla, sadece gözleri yaşıyor gibi görünüyordu. Bakışını hazıruna çevirdiğinde sanki o kraliçesini kaçıran canavara dönüşmüş gibi geri çekildiler. Tek kelime etmeden, önündeki insanları, masaları ve sandalyeleri ayırt etmeden dağıtarak salondan çıktı. Çıkışta silah yüklü duvarın önünde durdu ve birçok seferde ona gayet iyi hizmet eden düz ama ağır kılıcı asılarak indirdi. Kılıcı kaldırırken, duygudan kalınlaşmış bir sesle söyledi sözcükleri:

“Bu saatten itibaren, kaçırılan kraliçemle dönünceye kadar artık kralınız değilim. Eğer kendi eşimi savunamazsam, yönetmeye uygun değilimdir. Fakat Crom adına, bu hırsızı arayacak ve intikamımı alacağım ondan, isterse dünyanın tüm silahlı ordularınca korunuyor olsun!”
 

ertuğrul

Admin
5 Nis 2009
24,847
136,854
Paylaşım çok değerli,
fakat açıklamalar kitap kadar önemli.
Emek veren dostlara teşekkür ederim.
 

timed

Onursal Üye
19 Eki 2009
2,330
9,482
Dostlar harikasınız.
Emekleriniz ve paylaşımlarınız için çok çok teşekkür ediyorum.
 

The_DarknesS

Yönetici
Çeviri & Balonlama
17 Nis 2010
9,538
28,575
İzmir
En sevdiğim Kral Conan maceralarının başında gelir.
Adam sevdiği kadın için tahtını bırakıp dünyanın bir ucuna gidiyor.


Paylaşım ve emekleriniz için teşekkürler.
 

Tarantula

Onursal Üye
9 Ağu 2010
663
2,941
Teşekkürler Sevgili Prospero, Shoryuken ve çevirileriyle katkıda bulunan Hüseyin Aksakal.

Benim bir ricam olacak yöneticilerden. Hüseyin Aksakal'ın yapmış olduğu tüm cevirileri ve diğer Conan hakkında yazılmış bilgileri üst başlıkta ayrı bir yere sabitlenebilir mi ? doğrudan ulaşma imkanı olur böylece. Hyboria Haritaları da bu başlığa eklenebilir mesela Sevgili The_DarknesS açmıştı o başlığı. Tekrar teşekkürler.
 

BRAN MAK MORN

Çeviri & Balonlama
13 Tem 2011
193
2,213
Kral Conan maceralarının en beğendiğim sayılarını bu hız ve titizlikle paylaşmanızdan dolayı ne kadar teşekkür etsem azdır, emekleriniz ödenmez. Ellerinize sağlık.
 
Üst