Makale - İtalyan medyası Wilma Montesi’yi nasıl öldürdü? - Sevil Atasoy

toxine

Onursal Üye
11 Mar 2013
997
3,280
Tespit edilemedi

İtalyan medyası Wilma Montesi’yi nasıl öldürdü?

Sevil Atasoy
10 Mayıs 2009

Prof. Dr. Sevil Atasoy kimdir?


İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi’nden mezun oldu. Biyokimya
alanında uzmanlık ve tıp bilimleri doktorası yapan Sevil Atasoy, 1976
senesinde biyokimya uzmanı oldu. İstanbul Üniversitesi Adli Tıp
Enstitüsü öğretim üyesi görevi yaptı.

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde öğretim üyeliğinin yanı sıra, 1980-93
arasında Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Kimyasal Tahliller İhtisas
Dairesi başkanlığı, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’nün 1987-
2005 yılları arasında müdürlüğünü yürüttü. Ayrıca 2009 senesine
kadar öğretim üyeliğini sürdürdü.

Sevil Atasoy, 2005-10 arasında Birleşmiş Milletler Uluslararası
Uyuşturucu Kontrol Kurulu'nun başkanlığını yaptı.

2016 senesinin Nisan ayında 2017-2022 dönemi için Uluslararası
Uyuşturucu Kontrol Kurulu üyeliğine tekrar seçildi.

Kitapları:
Bu Ayak İzi Senin DR. Watson
Labirent/ Adli Bilimlerin Gizemli Dünyası
Karanlığa Yolculuk
Yeraltındaki Melekler Yerüstündeki Şeytanlar
Her Çikolata Yenmez ve Başka Tatsız Öyküler
Acayip İşler

2005-2009 yılları arası, Hürriyet gazetesinde haftalık adli bilim
yazıları kaleme aldı. İngilizce, Almanca ve Fransızca bilen Atasoy,
Hürriyet gazetesinin Pazar ekinde “Delil Avcısı” adlı sayfada 250
kadar gerçek suç öyküsü yayınladı.

---

Delil Avcısı
İtalyan medyası Wilma Montesi’yi nasıl öldürdü?

Marangozun kızı kumsalda bulundu. Savcıya göre ölüm nedeni kazaydı.
Kızın ailesine göre cinayet. Medya katilin adını da koydu. Bir süper
tanık, yıllar süren bir dava... Fellini’nin La Dolce Vita filmine ilham
vermiş bir olay. Tam 56 yıl öncesi Roma’dan, ancak her dem taze bir
örnek.

Güneşli ama serin ve rüzgarlı bir cumartesi sabahıydı. 11 Nisan 1953.
Roma’nın 20 kilometre kadar uzağındaki plajların birinde çalı çırpı
toplayan temizlik işçisi Fortunato Bettini, soluklanmak için bir an
durdu, elindeki küreği kuma sapladı, torbasındaki yarım ekmeği çıkarttı,
ağzına götürürken denize doğru baktı. “Böyle boş olması ne güzel, ay
sonuna doğru iğne atsan yere düşmez bir hal alacak.” diye geçirdi
içinden. Aslında yanılıyordu. Bulunduğu yer, halka açık olmakla birlikte,
az ötedeki malikanelerde oturan zenginlerin tercih ettiği Torvajanica
plajıydı, orta halliler, 15 kilometre kuzey-batıda yer alan ve Roma’ya
daha yakın olan Lido di Ostia plajına doluşurdu.

İşçi Fortunato, bir anda elindeki ekmeği fırlatıp, tepe aşağı koşmaya
başladı, suyun kenarında bir cisim görmüştü. Gördüğü, bir kadın
cesediydi. Ailesinin iki gündür kentin her yerinde aradığı, bir polisle
nişanlı, 23 yaşındaki güzel Wilma Montesi’nin cesedi.

Olay yerine ilk gelen bir jandarma oldu. “Şaştım” diye anlatacaktı çok
sonra, “Bir karış denizde insan nasıl boğulur? Yarı bedenine kadar
suyun içindeydi, bacaklarından tutup kumsala çektim, sağ sola çevirdim,
kimlik aradım.” (Çevredeki ayakkabı ve otomobil lastik izlerininin bu
yüzden kaybolduğu iddia edilecekti.)

Genç kızın üzerindekiler, resmi kayıtlara “Boynundan tek düğmeli sarı
ceket, beyaz gömlek, üzerinde küçük ayı motifleri olan iç çamaşırı”
şeklinde geçti. “Ayakkabı yok, çorap yok, etek yok, çanta yok, saat
ya da başka takı yok.”

İlk ifadesinde ablası Wanda “Babamız marangozdur. Öğle yemeğinden
sonra kardeşimi alıp atölyesine döndü, annemle ben sinemaya gittik.
Wilma yeni ayakkabılarının vurduğundan, topuğunun su topladığından
şikayetçiydi, deniz suyunun iyi gelebileceğini söylüyordu” diye anlattı.
“Onu, saat 17:20’de gördüm” dedi komşu kapıcı, “Ostia trenine
yetişmeye çalışıyordu. Oysa, Ostia’ya son tren saat 17:30’dadır. Evle
garın arası, taksiyle bile on dakikadan fazla sürer.”

Kapıcı onu gerçekten saat 17:20’de mi, yoksa daha önce mi gördü,
bilinmez. Ostia treninde rastladığını söyleyen bir tanık da, daha sonra
benzetmiş olabileceğini kabul etti. Aslında, izleyen yıllarda ortaya çıkan
200 kadar tanığın, hangisinin doğru, hangisinin yalan söylediği de pek
anlaşılamadı. Ancak Roma adli tabibinin, kızın ayağında su toplamasına
ilişkin bir ize rastlamadığı muhakkak.

İyi de, kız Ostia plajına gittiyse ve ayakkabılarını, çoraplarını çıkartıp
ayaklarını suya soktuysa, cesedi 15 kilometre güneydeki Torvajanica
plajına nasıl gelmişti?

“Onu bunu anlamam” dedi annesi, “Haydi, ayakkabısını, çorabını, eteğini
çıkarttı, bir kenara bıraktığı çantasını, saatini dalgalar götürdü ya da
çaldılar diyelim, peki çoraplarını tutturduğu siyah saten jartiyeri
nerede? Onu takmadan sokağa çıktığı görülmemiştir.” Baba Rodolfo
da jartiyerin enini, boyunu, şeklini, şemailini en ince ayrıntılarına
varıncaya dek biliyordu. Kısacası aile, Wilma’nın öldürüldüğüne emindi.

GAGASINDA SİYAH JARTİYER TAŞIYAN GÜVERCİN

Halbuki, Roma Adli Tıp Enstitüsü’nün otopsi raporuna göre, herhangi bir
darp, cebir izi yoktu, ırza geçme ya da teşebbüs belirtisi yoktu,
midesinde alkol ya da herhangi bir uyutucu - uyuşturucu madde kalıntısı
yoktu. Akciğerindeki tuzlu su, suda boğulduğunun; vücut
boşluklarındaki kum, sığ sularda kaldığının işaretiydi. Suda boğulmasının
nedeni “sincope dovuta ad un pediluvio” şeklinde açıklanıyordu.
Türkçesi, “ayak banyosuna bağlı senkop”.

Senkop, adli tıp uzmanlarının işin içinden çıkamadıklarında sarıldıkları
sihirli bir sözcük. Kan görme’den, yakası sıkı gömlek baskısı’na;
korku’dan kan şekeri düşmesi’ne kadar çeşitli durumlarda (tabii, beyin
tümörlerinde, beyin damarlarındaki kusurlarda da) ortaya çıkan, birden
beliren geçici bilinç kaybı, bayılma olarak tanımlanır.

Polis başlangıçta, “Ya intihar, ya kaza” açıklamasında bulundu.
Soruşturmayı ilerlettikçe, “Pek yakında bir meslektaşımızla
evlenecekmiş, gayet mutlu ve neşeliymiş, sabah iç çamaşırlarını yıkamış,
üstelik evin anahtarlarını alıp çıkmış. İntihar etmek isteseydi, bunca
uzağa neden yolculuk etsin, bütün kızlar gibi Tiber nehrine atlardı”
diyerek, intihar olasılığını bir yana bıraktı. “Regl döneminin son
günleriydi, karnı açtı, ayağındaki yarayı deniz suyuyla ovalamak için
yere eğildiğinde, başı dönüp düşmüş, yüzme bilmediğinden boğulmuş
olmalı, dalgalar iki günde bedenini Ostia’dan Torvajanica kumsalına
sürüklemiş” senaryosunu tercih etti.

Kızın yarısı tamamlanmış gelinliğinin örttüğü tabut, daha morgdan
çıkarken başladı dedikodular. “Aile haklı, kaza da, intihar da olamaz, bu
mutlaka cinayettir” diye fısıldaşanlar oldu. “Ostia’da boğulduysa,
ceset 15 kilometre ötede nasıl karaya vurdu? Rüzgar da yok, akıntı
da. Torvajanica kıyısında, sosyetenin ve siyasetçi çocuklarının gece
partileri düzenlediğini herkes biliyor. İçki içip, uyuşturucu kullanıyorlar,
zavallı kızcağıza bir madde vermiş, kendinden geçince tecavüz etmiş,
sonra suya atıp boğmuş olmalılar.” Birkaç güne varmadan, “Polis,
savcı, adli tabip birlik olmuş, gerçeklerin üzerini örtüyor” noktasına
varıldı.

4 Mayıs 1953’te, Napoli’de çıkan bir tabloid gazete “Polis, Wilma
Montesi’nin ölümüne neden sessiz kalıyor?” başlıklı bir yazı yayınladı ve
cesedin bulunmasından on gün önce kızın Torvajanica plajında “ileri
gelen bir siyasetçinin oğluyla” birlikte görüldüğünü dile getirdi. Bu
siyasetçinin kim olabileceğine ilişkin spekülasyonlar sürerken, politik
mizah dergisi Il Merlo Giallo, bu soruyu bir karikatürle yanıtladı:
Gagasında siyah jartiyer taşıyan güvercin.

Güvercinin İtalyancası “piccione”dir, çoğulu “piccioni” ve Piccioni,
Hristiyan-Demokrat Parti’nin kurucu ve ileri gelenlerinden, birkaç yıl
öncesinin adalet bakanı, bir ay sonra yapılacak seçimde başbakanlığa
oynayan Attilio’nun soyadıydı.

MEDYAYA GÖRE KATİLLER BELLİ

Birisinin başı, takılı olmayan bir jartiyer yüzünden belaya girmek
üzereydi. Wilma Montesi, o gün evden çıkarken belki çorap bile
giymemişti. Dolayısıyla jartiyer takmamıştı. Savcıya göre, ölüm nedeni
kazaydı. Jartiyer evde miydi, değil miydi diye bir kaygısı olmamıştı.
Sokaktaki durum ise farklıydı. Dalgaların gücü jartiyeri yerinden
sökmeye yetmeyeceğine göre, kötü emeller besleyen biri çıkartmıştı.
Muhtemelen, bakan Attilio Piccioni’nin caz piyanisti, etek düşkünü oğlu
Piero! İtalya’nın irili ufaklı ne kadar gazetesi varsa, yaz boyu hep bu
kuşkuyu dile getirdi.

Dananın kuyruğu 6 Ekim 1953’te koptu. 24 yaşındaki gazeteci
Silvano Muto, yayıncısı olduğu Attualita adlı tabloid gazetede, “Wilma
Montesi’nin ölümünün ardındaki gerçek” başlığını taşıyan bir yazı
yayınladı. “Adı bende saklı, herşeyi bilen iki genç hanıma göre, Wilma
Montesi, marki Ugo Montana’nın Capocotta malikanesinde düzenlenen
sosyete partisinde, aşırı uyuşturucudan fenalaşıp ölmüş. Çıplakmış.
Gömleğini, ceketini, külodunu giydirip yakınlardaki Torvajanica plajına
bırakmışlar, boğulma süsü vermişler.” Halkın gözünde şüpheli sayısı ikiye
çıkmıştı. Piero Piccioni ve marki Ugo Montana.

“Olay yerine ilk gelen jandarma, cesedi evirip çevirmiş, etrafında dolaşıp
durmuş. Böylelikle katillerin ayak izini silmiş” dedi birileri. “Otopsi
raporunda, midesinde alkol ve uyuşturucu kalıntısı bulunmadığı yazılıydı.
Bunların midede değil, kanda ve idrarda aranması gerektiğini çocuklar
bile bilir.” “Ağzını, burnunu anladık da, vajinasında bile kum bulunmuş,
kızlık zarı sağlamsa, içeriye kum nasıl girer?”

Haklıydılar doğrusu. Olay yeri incelemesi de, otopsi de özensizdi.
Ancak, bazı genç kızların sağlam zarlarının, değil kum tanesi, erkeğin
cinsel organını bile geçirebilecek elastikiyette olduğunu söylemeye
kimse cesaret edemedi. Sosyete aleminde masum ve tertemiz bir kızın
ırzına geçildiğine, uyuşturucu verilip öldürüldüğüne inananların sayısı çığ
gibi artıyordu.

MAKSAT ÜZÜM YEMEK DEĞİL, BAĞCIYI DÖVMEK

Beyaz saçlı marki Ugo Montana, kendisini seks ve uyuşturucu
alemlerinin düzenleyicisi, vergi ve uyuşturucu kaçakçısı, ayrıca Alman
casusu olarak suçlayan gazeteciden davacı oldu. Silvano Muto haber
kaynaklarının adını açıklamak zorunda kaldı: Adriana Concetta Bisacca
ve Anna Maria Moneta Caglio. Adriana, artist olmak umuduyla
başkente taşınan taşralı bir kızdı. Uzun boynu, siyah saçları yüzünden,
medyanın “Kara Kuğu” adını takdığı Anna ise, ünlü bir avukatın kızıydı,
markinin eski sevgilisiydi ve genç İtalya Cumhuriyeti’nin ilk “süper
tanık”ı olarak tarihe geçecekti.

Bir genç kızın ölümünü aydınlatmaktan çok, farklı siyasi görüşlerin
çatıştığı bir arenaya dönüşen, Hıristiyan-Demokrat Parti’nin yaşlı
kuşağını tasfiyede kullanılan Wilma Montesi meselesine, gelecek hafta
devam edeceğim.

---

Prof. Dr. Sevil Atasoy - Delil Avcısı - Diğer Makaleler
Zor ve gizemli bir dünyaya hoş geldiniz
Maynuşların dünyasına düşen Madrid bombası
Pensin ucundaki 5.2.1.1 kodlu pubik kıl

---
 
Son düzenleme:
Üst