Jose Saramago

AhmetCanal35

Süper Üye
29 Mar 2018
385
785
İzmir
16 Kasım 1922 tarihinde Lizbon kentinin kuzeyindeki küçük bir köy olan Azinhaga’da (Ribatejo) doğdu. Yoksul bir köylü ailenin oğlu olarak büyüdü. Ailesiyle birlikte taşındığı Lizbon’da öğrenim gördü. Öğrenimi sırasında kırsal kesimde çalıştı. Ekonomik sorunları nedeniyle okulu bıraktı. Makinistlik eğitimi aldı. Teknik ressamlıktan redaktörlüğe, editörlüğe ve çevirmenliğe kadar birçok işte çalıştı.
Bir yayınevinde, yayın hazırlığı ve üretim departmanında görev yaptı. Diario ve Lisboa gazetelerinde kültür editörü olarak çalıştı. Siyasi yorumlar yazdı. Portekiz Yazarlar Birliği’nin yönetim kurulunda görev üstlendi. 1976’dan sonra kendini tümüyle kitaplarına verdi.
1993’te Kanarya Adaları’nda Lanzarote’ye yerleşti. Pilar del Rio ile evlendi. İlk romanı Günah Ülkesi (Terra do Pecado) 1947’de yayınlandı.
Yazarın romanları ve denemelerinin yanı sıra iki şiir kitabı ve oyun kitapları da vardır. Saramago, 1998 Nobel Edebiyat Ödülü‘ü kazandı.
Yazarın biçemi gayet dikkate değerdir. Düz yazılarında, noktalama işareti olarak nokta ve virgülden başkasını kullanmaz. Anlatım dili de oldukça muzipçedir; bu da, okuyucuyu yazara bağlayan bir diğer etkendir.Ünlü yazar 87 yaşında (18 Haziran 2010 ) hayatını kaybetmiştir.


José Saramago (Azinhaga, 1922) yeni bir roman yayımladı. İsmi “Las Intermitencias de la Muerte” “Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş”. Bu kitabının Nobel’den beri yazdığı en iyi eseri olduğunu düşünüyor. Bu eserinde yazar, ölümsüz olmanın imkansızlığını nükteli bir dille anlatıyor: ölüm büyük bir iştir ama her zaman temiz olmaz; mükemmel bir yaşlılığı hayal etmek zordur, ama aslına bakarsanız Hıristiyanlık ölümden beslenen bir dindir, diyor Saramago.
83 yaşındaki José Saramago evini ve romanını ilk kez sevenlerine açtı. Lizbon’un merkezinde sessiz sakin bir sokakta yaşıyor ve evinin adı da Blimunda, Memorial Del Convento’daki unutulmaz kadın karakterin ismiyle aynı. Yeni romanının ismi “Las Intermitencias de la Muerte” ve bu eseri yayıma eş zamanlı olarak Portekizce, İspanyolca, İtalyanca ve Katalanca hazırladı. (İlk basımında 100.000 adet piyasaya sürüldü.) 1998’de “Alfaguara” adlı eseriyle Nobel ödülü alan yazar, (Katalanca yayımıyla 62 baskı yaptı) eserini Lizbonlulara bir günde iki ayrı seansla tanıttı. İlki sabah Cervantes Enstitüsü’nde video-konferans yöntemiyle gerçekleştirildi, ikincisinde ise öğleden sonra San Carlos Ulusal Tiyatrosu’nda, Saramago’nun kalabalık okuyucu kitlesinin izlenimlerini de canlı canlı görebildiği bir organizasyonla tanıtıldı. Bach’ın eserleri eşliğinde, aralarında eşi ve aynı zamanda çevirmeni de olan Pilar del Rio’nun da bulunduğu bir grup kadın kitaptan bölümler okudu. Saramago ise edebiyattan, hayattan, ölümden ve politikadan bahsetti.
“El Año de la Muerte de Ricardo Reis”in yazarının 1993 yılından beri Portekizle oldukça zorlu bir ilişkisi var, çünkü o yıl Kültür Bakanı Yardımcısı Cavaco Silva, “El Evangelio según Jesuscrito” adlı eserinin bir Avrupa Edebiyatı ödül töreninde tanıtılmasına engel olmuştu. Şimdi ise başkanlık seçimleri öncesinde yapılan kampanyalarda Cavaco gündemde ilk sıralarda yer alıyor. Saramago ise “Sansürcü”ye karşı ataklarını romanlarını yazarken kullandığı enerjinin bir benzerini harcayarak artırıyor ve bir yandan da yeni yazdığı romanını savunuyor, “belki de bu romanım Nobel’den beri yazdığım en iyi romanımdır” diye açıklamalarda bulunuyor.
“Las Intermitencias de la Muerte”, Saramago’nun diğer eserlerinde olduğu gibi mancınık benzeri bir mekanizmaya sahip bir düşünce sisteminin ürünü: hayal ürünü bir şehir ve aniden gelen an sıkıcı bir ölüm tarzı. Bunların yanı sıra hikaye ironik bir şekilde anlatılmış, nüktedan bir dil ile hümanist ve pesimist düşünceler bir arada işlenmiş ve bu arada geçici bir ölümsüzlüğün içinde bütün güçlülerle temiz kalpli insanlar başa çıkılması çok zor olan bir kaos durumu ortaya çıkmışcasına birbirine karışmış.

SORU: Kitap, “Bir ertesi gün hiç kimse ölmedi” cümlesiyle başlıyor ve aniden bir hicivle karşılaşıyoruz, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
CEVAP: Aslında bu tamamen hicivlerden oluşan bir kitap değil, yalnızca bazı bölümlerde hicivlere rastlıyorsunuz o kadar. Belki eleştirel bir eser olduğunu söylemek daha doğru olur; gelenekleri, kurumları, ölüm karşısında insanların verdiği tepkileri ve ölümün yanlış değerlendirilmesini anlatmaya çalıştım. Bence bu roman okuyucuya, “eğer ölümsüz ya da sonsuz olsaydık ne olurdu?” sorusunu sormaya yönlendiriyor.

SORU: Sanırım romanın ilk cevabı, eğer ölüm olmasaydı pek çok insan mahvolurdu, değil mi?
CEVAP: Ölüm gerçekten önemli ve büyük bir iştir ve her zaman da temiz değildir. Bu düşünce romanın anafikrini oluşturmuyor olsa da, eğer ölüm bir anda ortadan kaybolsaydı insanlarda panik başlardı: cenaze levazımatçılarının, sigortacıların, huzur evlerinin işleri son bulurdu. Ve böyle bir durumda, devlet emekli maaşlarını nasıl ödeyeceğini bilemez bir hale gelirdi.

SORU: Bu bir şaka gibi görünse de aslında durum çok ciddi, çünkü yaşlılık dönemi gün geçtikçe daha çok uzuyor, öyle değil mi?
CEVAP: Evet, bu gerçekten çok ciddi bir durum; emekli maaşları en fazla 2015’e kadar ödenirdi herhalde; bundan sonra da neler olabileceğini bilmiyoruz. Bu da aslında romandaki önemli konulardan biriydi, ama bu tür ciddi konuların neşeli bir havada anlatıldığını da unutmamak gerekiyor.

SORU: İroniyle, kara mizahla romanlarınıza bir yenilik getirdiğinizi söyleyebilir miyiz?
CEVAP: İroni benim eserlerime yeni eklediğim bir şey değil ki; biri olmazsa diğeri mutlaka oluyor zaten, öfkeli, hareketli, doğrudan ya da gizli olarak hep kullanıyorum, bu benim kendime has stilimin bir parçası. Bu eserimde yeni olan tek şey nükteli olarak kullandığım dil; bu da yazarın pek çok konuya eğlenceli bir bakış açısıyla bakmasından kaynaklanıyor, diğer tüm romanlarımdan çok daha fazla kendini gösteriyor, daha doğrusu okuyucularımın pek çoğu bu kitabımı okurken kahkahalar atacak gibi geliyor bana.

SORU: Aslında ölüm gibi anlaşılması zor bir konuyu nükteli bir dille anlatmak gerçekten iyi bir fikir.
CEVAP: Açıkçası ben bunu bilinçli olarak yapmadım, olaylar o şekilde gelişti demem daha doğru olur sanırım. Ama kabul etmeliyim ki ölüm kadar ciddi bir konuyu böyle yazmak beni de çok eğlendirdi. Bir taraftan da hiç kimsenin ölüm gibi bir konu hakkında çok fazla gülemeyeceğini biliyordum, çünkü ölüm gülümsemeyi bile herkesin dudağında donduran bir durum. Aslında en doğrusu ölümün bir son olmadığını düşünmek galiba, çünkü sonuçta hepimizi bekleyen bir an, fakat onu aramızda dolaşan bir kadın olarak düşünmek, her birimizin onun içinden geçeceğini ve bu şekilde onun bir parçası olacağımızı düşünmek daha iyi olur gibi geliyor bana.

SORU: Roman aynı zamanda ölümsüzlüğün imkansızlığını da göstermeye çalışıyor bize.
CEVAP: Evet, ölümsüzlük kabus gibi olurdu, çocukluk dönemi 20 yıl sürse, 50 yıl erişkinlik ve 80-90 yıl da yaşlılık, yine de yaşlılığın bir son bulması gerekir, aksi taktirde bir dram yaşanırdı, değil mi? Sonsuz bir yaşamı hayal edebiliyor musunuz? En iyisi bunu düşünmemek herhalde, aksi taktirde ölümü bir kahraman, bir kurtarıcı olarak düşünmemiz gerekirdi, belki de ancak bu şekilde onun olağan bir şey olduğunu anlayabiliriz. Bu da bir bakış açısı.

SORU: Bu Saramago’nun pesimist bakış açısının ortaya çıktığı bir durum mu?
CEVAP: Bunda pesimist bir durum yok bence, yalnızca olağan bir şeye boyun eğmek gerektiğini anlatmaya çalışıyorum.

SORU: Romanınızdaki viyolonselist, kim olduğunu bilmeden bir kadın kılığına bürünmüş olan ölüme aşık oluyor. Bu duyguyu hissettiğiniz bir şeyden yola çıkarak mı hissetmesini sağladınız?
CEVAP: Geriye dönüp baktığımda, tüm romanlarımdaki ana karakterlerin yalnız olduğunu görüyorum. Bu da öyle aslında, aynı zamanda çok da çekingen ve ailesi bile yok. Ben hiçbir zaman yalnız yaşamadım ve zaten kendi deneyimlerimi kitaplarıma aktarmaktan da nefret ederim.

SORU: Peki bu fikir nasıl ortaya çıktı?
CEVAP: Madrid’deydim, Rilke’yi yeniden okuyordum, ama bunun kitabıma doğrudan nasıl bir etkisi oldu, inanın bilmiyorum. Malte Laudris Brigge’nin Seyirdefteri’ni okuyordum. Okumayı bitirdiğimde bu fikir kafamda kendiliğinden oluşmuştu bile. Benim için her zaman böyle olur, bu yüzden de yazdığım her kitapta bunun benim son kitabım olabileceğini düşünürüm, çünkü yeni bir şeyler yazmadan önce bir fikrin gelip beni bulması, kafamda oluşması gerekir. O kitabı yeniden okurken de, “eğer ölüm önceden karar verdiği bir kişiyi öldüremezse ne olur?” diye düşünüyordum. Bu da fikrimin tohumu oldu, sonra bir ormana dönüştü. Başlangıçta, ölümün mükemmel bir şehirde büyük bir boşluk yaratabileceğini düşünmemiştim, düşüncelerimi geliştirdikçe romanın ilk kısımları oluşmaya başladı. Yani her şey ancak genel bir durum yarattıktan sonra ortaya çıkabildi.

SORU: Sizce Kilisenin gücünü sürekli ayakta tutabilmek konusunda ölümün ne gibi bir katkısı var?
CEVAP: Aslında bence bir katkıdan çok daha fazlası var. Kiliselerin problemi ayakta durabilmek için ölümü kullanıyor olmaları, çünkü yeniden doğuş diye bir kavram var. Hristiyanlık tamamen ölümden besleniyor. Kilisenin yönetici, ideolojik, teolojik ve olayları önleyici yapısının temel taşıdır aslında ölüm ve bu kavramın üzerine oturtulmuş bir bina ölümü var olmanın yolu olarak kullanıyor. Bu yüzden de romandaki piskoposlar ölüm geri dönsün diye bir tepeye çıkıp dualar ediyorlar. Zalimlik gibi görünüyor değil mi, ama ölüm ve yeniden doğuş olmadan, bir sonraki hayatımızda sonsuzluğu yakalayabilmek için iyi davranmamız gerektiğini söyleyebilecek dinler olamazdı. Eğer orada da sonsuz yaşam diye bir şey varsa tabii…

KİTAPLARI

1. Lizbon Kuşatmasının Tarihi

ccpj4z.jpg

Düzeltmen Raimundo Silva, üzerinde çalıştığı tarih kitabının bir cümlesini değiştirir. Olumsuzluk takısı eklediği fiil, 1147 yılında gerçekleşen Lizbon Kuşatması’nın tarihini tümüyle altüst eder. Metinde bile isteye yaptığı bu hata, göreve yeni atanan yayın koordinatörü Maria Sara’nın dikkatini çeker. Merakı kamçılanan Sara, düzeltmene alternatif bir tarihsel roman yazmasını önerir. Raimundo Silva sonu belli bu tarihsel olayı bambaşka gözlerle anlatan kurmaca bir metin inşa ederken, yayın koordinatörü Maria Sara’yla başlayan tutkulu ilişkisi roman kahramanlarının öyküsüne yansır. José Saramago’nun kaleminden bir kuşatmanın, kuşatmaya dönüşen bir aşkın hikâyesinin anlatıldığı, Lizbon’un dünüyle bugününün iç içe geçtiği gizemli bir roman.
Tarih yazımı, yaratıcılık ve ”tarihin içine yerleştirilmiş öyküler” üzerine derin bir düşünüşün ürünü olan Lizbon Kuşatmasının Tarihi, ilk kez Portekizce özgün metinden yapılan titiz çevirisiyle okurlarla buluşuyor.
“Bu başdöndürücü masal, tarihin, dilin ve hayal gücünün sınırlarında gezinen eğlenceli bir haşarılık örneği.”

2. Mızraklar, Mızraklar Tüfekler, Tüfekler

nK3cFM.jpg

“Silah sanayinde neden hiç grev olmaz?” Saramago, ömrünün sonlarına doğru kafasını kurcalayan bu soruya yanıt aramak için, tamamlayamadığı bu son romanına başlıyor. Romanın çıkış sorusu son derece yaşamsal ve güncel bir etik anlam taşımaktadır: Silah üreten fabrikaların karanlık geçmişi, her türlü grev girişiminin kanlı bir şekilde bastırıldığını göstermektedir. Silah fabrikalarında hiç durmayan ve zorla sürdürülen bu üretim, aslında dünyada asla bitmeyen savaşları da temsil etmektedir.
Bir silah fabrikasında çalışan ve ağır silahlar bölümüne terfi etmek dışında bir amacı olmayan Artur, acaba idealist karısı Felícia’nın peşinden gidip, görev aşkıyla çalıştığı fabrikanın İspanya İç Savaşı’nda oynadığı karanlık rolü deşifre edecek midir? Yani Saramago’nun metinlerinde sıkça vurguladığı bir ilkeyi, “çöküş koşullarında bir erdem isyanı başlatmayı” başarabilecek midir?
Saramago’nun romanı yazma sürecinde aldığı notlar, usta bir yazarın romanını kurgularken aklından geçenlere ışık tutuyor ve kitapta yer alan Saramago üzerine yazılmış diğer metinlerle birlikte, okuru romanı tamamlamaya, sorulan etik soruların peşinden gitmeye davet ediyor.

3. Ölümlü Nesneler

mvvUfn.jpg

José Saramago’nun Portekiz’de Salazar diktatörlüğü altında yaşadığı dönemde yazdığı öykülerden oluşan, ülkesinde ilk defa 1975 yılında yayımlanmış Ölümlü Nesneler, büyük ustanın dünya çapında ünlenmesine ve Nobel Ödülü’nün kendisine layık görülmesine sebep olan müthiş ironisinin, muazzam öngörüsünün ve zekice geliştirdiği özgün felsefi mantığının erken dönem örneklerini okurlara sunar. Bir sandalyenin diktatörlükteki kader değiştirici önemi; bütün bir ülkeyi tek bir mezara gömmeye çalışan bir lider; kendi idaresini ele geçirmek isteyen bir araba ya da kimsenin itiraz etmediği baskıcı bir düzene isyan eden nesneler etrafında kurduğu bu öyküler, Saramago’nun külliyatındaki, Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş ya da Körlük gibi okurların büyük hayranlık duyduğu başyapıtlarının tohumlarını da barındırır. “Saramago da tıpkı Faulkner gibi, kendi kaynaklarına ve nihai hedefine o kadar güveniyor ki imkânsız olan herhangi bir şeye can verebilir.” John Updike, New Yorker

4. Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş

0HXLqf.jpg

Adı bilinmeyen bir ülkede, dünya kuruldu kurulalı görülmemiş bir olay gerçekleşir: Ölüm, o güne kadar yerine getirdiği görevinden vazgeçer ve hiç kimse ölmez. Bir anda ülkeye dalga dalga yayılan sevinç çok geçmeden yerini hayalkırıklığı ve kaosa bırakır.

İnsanların ölmemesi zamanın durduğu anlamına gelmemektedir, ezeli bir yaşlılıktır artık onları bekleyen. Hükümetten kiliseye, sağlık kurumlarından ailelere, şirketlerden mafyaya kadar herkes ölümün ortadan kalkmasının getirdiği sonuçlarla mücadele etmek zorundadır. Ancak ölüm, beklenmedik bir kimlikle ve umulmadık duygularla insanların arasına geri döner.

Ölüm ve ölümsüzlük karşısında insanın şaşkınlığını, çelişkili tepkilerini ve ahlaki çöküşünü, edebi, toplumsal ve felsefi anlamda derinlikli bir biçimde işleyen José Saramago, geçici olanla ebedi olanı birbirinden ayıran kısa mesafenin meseli sayılacak Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş’u, başladığı gibi bitiriyor: “Ertesi gün hiç kimse ölmedi.”

5. Kopyalanmış Adam - (Filmi: Enemy(2013) - )

MAZOCp.jpg

Tertuliano Máximo Afonso boşanmış, karamsarlık içinde tekdüze bir yaşam süren
bir tarih öğretmenidir.
Keyfi biraz yerine gelsin diye arkadaşlarının önerdiği bir filmi videoda izlemek üzere alır. Aynı gece evdeki gürültülere uyanınca filmin videoda kendi kendine oynadığını görür. Filmdeki figüranlardan biri kendisinin beş yıl önceki haline tıpatıp, ikiz gibi benzemektedir. Tertuliano bu adamın izini sürmeye çalışır; saplantıya dönüşen arayışının tedirgin edici, hatta dehşet verici sonuçlara ulaşacağını anladığında ve adamın kim olduğunu öğrendiğinde garip bir hikâye gibi başlayan olay, kimlik ve benlik üzerine karmaşık bir düşünceler silsilesine dönüşecektir. José Saramago’nun lirik bir anlatımla sunduğu bilinç akışı yöntemiyle okur, metropol yaşamının birey üzerindeki etkisini de bu olağanüstü hikâyenin katmanlarında buluyor.
Kopyalanmış Adam sinemaya da Düşman adıyla uyarlanmıştır.

6. Dünyanın En Büyük Çiçeği

gFNtzq.jpg

“Tepeyi tırmanmaya koyulmuş ve yukarı vardığında karşısına ne çıkmış dersiniz? Karşısında yalnızca bir çiçek varmış. Ama öyle solgun, öyle bitkinmiş ki, çocuk çiçeğe yaklaşınca kendi yorgunluğunu hatırlamış.”

Bir gün evinin yakınındaki ormanda gezintiye çıkan çocuk, tırmandığı tepede kurumak üzere olan bir çiçek görür. Onu hemen sulamak ister ama nehir çok uzaktadır. Çocuk, defalarca o uzaktaki nehre gidip gelir, küçük avcuyla çiçeğe su taşır. Akşam olunca da yorgunluktan oracıkta uyuyakalır.

Nobel ödüllü usta yazar José Saramago’nun çocuklar için kaleme aldığı bu sıcak öykü, umut ve özveriyle her şeyin üstesinden gelinebileceğini en güzel şekilde anlatıyor.

7. Defterler

EDv6Zx.jpg

“22 Kasım 2007 gecesi, sabahın dördünde ‘öldüm’ ve yalnızca dokuz saat sonra ‘yeniden dirildim.’ Tam bir organik çöküş, beden fonksiyonlarında beni hayatın son eşiğine, o vedalar için çok geç olan yere götüren bir duruş. Hiçbir şey hatırlamıyorum. Pilar oradaydı, yengem María da oradaydı, ikisi de, devinimsiz, tüm güçlerin terk ettiği ve ruhu çekilip gitmiş gibi görünen, yaşıyor olmaktan çok çare bulunamaz bir kadavraya dönmüş bir bedenin önünde. O saatlerin nasıl olduğunu bugün bana anlatanlar onlar. Ana, torunum, sonraki günün akşamı geldi. Baba ve büyükbaba, hâlâ kendi solumasının rüzgârıyla tükenmekle tehdit eden bir mumun alevi gibi solgundu. Sonra bedenimin kitaplarla, şöyle söyleyelim, başka çiçeklerle çevrili halde kütüphaneye konulacağını anladım. Kaçtım. Yavaş, çok yavaş bir kendine geliş yılı, doktorların söyledikleri gibi, bana sağlığımı, enerjimi, düşünce çevikliğini geri verdi, bana aynı zamanda evrensel bir çare olan işi de geri verdi. Ölüme değil, yaşama doğru kendi ‘Fil Yolculuğumu’ yaptım, ve buradayım. Emrinize amade.”

“Saramago’nun Defterler’i hüzünlü bir kitap değil [...] öfkeli bir kitap değil, sadece, bir veda.”
Pilar del Río (eşi)

8. Bilinmeyen Adanın Öyküsü

5qIdXG.jpg

“Bir adam kralın kapısını çalmış ve ona demiş ki, Bana bir tekne ver.”
Bilinmeyen adaların kalmadığına inanılan bir dönemde bilinmeyen ada arama cesaretine sahip bir adamla böyle bir cesareti görüp hayatını değiştirebileceğine inanan bir kadının büyük usta Saramago’nun eşsiz anlatısında edebiyat tarihine geçen yolculukları böyle başlar. Emrah İmre’nin Portekizceden çevirisi ve Birol Bayram’ın desenleriyle okurun minör başyapıtlarından olacaktır Bilinmeyen Adanın Öyküsü.

“(...) ben bilinmeyen adayı bulmak istiyorum, o adaya ayak bastığımda kim olduğumu öğrenmek istiyorum, Bilmiyor musun ki, Kendinden dışarı çıkıp kendine bakmadıkça kim olduğunu asla bilemezsin, (...)”

“Saramago görünüşte sade bir öyküyü basit bir dille ve masum karakterlerle aktarıyor; okurlar, hayalperestler ve âşıklar psikolojik, romantik ve toplumsal altmetinleri fark edecektir.”
Publishers Weekly

9. Baltasar ile Blimunda

oLTbwS.jpg

18. yu¨zyılda, savaşların ve salgın hastalıkların sarstığı Portekiz’de geçen Baltasar ile Blimunda’da, Nobel ödu¨llu¨ yazar José Saramago, etkileyici bir aşkı anlatırken tarihsel gerçeklerle dokunmuş iki farklı hikâyeyi de romana ustalıkla katıyor: Bekledikleri veliahtın doğumunu kutlamak için manastır inşa ettiren kraliyet ailesi; insanın uçmasını sağlayacak ilk aleti, Passarola’yı yapmaya çalışan Peder Bartolomeu; ve iki âşık: sol kolunu savaşta kaybeden Baltasar ile sıradan insanların göremediklerini görebilen, annesi cadı diye engizisyon tarafından yakılan gu¨zel Blimunda. İktidarın projesi olan Mafra Manastırı ile insan iradesinin projesi olan Passarola da romanın iki önemli kahramanı olarak öne çıkıyor. Deha ile çılgınlık arasındaki ince çizgiyi gösteren ve gerçek olayları bu¨yu¨lu¨ bir anlatımın içinde yoğuran Baltasar ile Blimunda, zekâ ve heyecan dolu, unutulmaz bir başyapıt. José Saramago, ustalıklı kurgusu, yoğun ironisi ve karakterlerinin felsefi sorgulamalarıyla, okurlarına bir şölen hazırlamış.

10. Filin Yolculuğu

ZiOfNC.jpg

Kıta Avrupası’nın en batısından, Lizbon’dan Viyana’ya doğru yola çıkan bir fil ile bakıcısı yoksul Subhro’nun ve bu tuhaf yolculuğun hikâyesidir Filin Yolculuğu. 16. yüzyılda, Portekiz kralı III. João, kuzeni Kutsal Roma-Germen İmparatoru II. Maximilian’a hediye olarak gönderir fil Süleyman’ı. Süleyman ile Subhro, yanlarında kendilerine eşlik eden Portekiz kralının korumaları ve yardımcı ırgatlarla zorlu yolculuklarına başlarlar. Portekiz’i, İtalya’yı, Alpler’i geçerken hayatlarında ilk kez bir Hintliyle karşılaşan, ilk kez bir fil gören köylüleri ve kasabalıları şaşırtır ve etkilerler. Yolculuğun ikinci bölümünde bizzat İmparator Maximilian ve karısı Maria tarafından karşılanır ve Viyana’ya onlarla birlikte giderler. José Saramago’nun bu en eğlenceli romanında, fil terbiyecisi Subhro’nun erdemi, pasifist felsefesi ve yaşama bakışındaki doğallık ve Süleyman’ın emir kabul etmeyen doğası, yolculuğun ritmini belirlerken, insanların ruhlarında değişimlere yol açar. Hinduizm, mistisizm ve Hıristiyanlık hikâyeleriyle, mucizelerle renklenen romanda Süleyman ve Subhro’nun dokunduğu insanlar, kilisenin söz verdiği türden bir mucizeyle karşılaşmazlar ama bu yabancılar onların ruhlarında derin izler bırakır. Saramago her zamanki ince mizahıyla, muhteşem metaforlarıyla ve insana dair gözlemleriyle olağanüstü bir yolculuğu anlatıyor.

11. Suların Sessizliği

CayNKX.jpg

“Kıyıya geri döndüğümde güneş batmıştı bile, oltamı attım, bekledim. Dünyada suyun sessizliğinden daha derin bir sessizlik olduğunu sanmıyorum.O saatte onu hissettim ve asla unutmadım.”

Tijo Nehri’nin kıyısında bir çocuk saatlerce büyük bir balık yakalamaya çalışır. Sonunda oltasına bir balık takılır ama çocuk onu elinden kaçırır.
Nobel Ödüllü usta yazar José Saramago bu olağanüstü güzel ve bilgelik dolu masalı bir çocukluk anısından esinlenerek kaleme aldı.
Suların Sessizliği, okumaya yeni başlayan çocuklara edebiyatın keyifli dünyasıyla tanışma fırsatı sunuyor.

12. Bütün İsimler

tzcBiC.jpg

Don José, yirmi beş yıldır Nüfus Kayıt Merkez Arşivi’nde çalışmaktadır. Sağların ve ölenlerin kayıtlarının tutulduğu, hiyerarşik bir düzenin uygulandığı Arşiv’de, günlerini doğum, evlilik, boşanma ve ölüm belgeleriyle geçirir. Ancak Don José’nin herkesten sakladığı bir tutkusu vardır: Gazete ve dergilerden kestiği, ünlü kişilerle ilgili kupürleri biriktirmek. Koleksiyonuna eklemek için Arşiv’den gizlice aldığı dosyaların arasına meçhul bir kadının fişinin karışmasıyla Don José’nin sıradan hayatı yön değiştirir. Don José, bu kadının hayatıyla ilgili her şeyi öğrenme isteğiyle yanıp tutuşur. Neredeyse saplantıya dönüşen bu tutkudan çılgına dönen Don José, bilinmezlerle dolu, karanlık bir yola sapar. Araştırmaya devam ettikçe meçhul kadınla ve kendisiyle ilgili sarsıcı şeyler öğrenir.

Nobel Edebiyat Ödülü sahibi José Saramago, bu absürd, ürpertici, gerçeküstü ve büyüleyici metinle, okurlarına, insanların yalnızlığını, tesadüflerin gücü ve etkisini, yaşayanlarla ölüler arasındaki o ince çizgiyi özgün bir anlatımla aktarıyor.

“Kışkırtıcı bir roman, değişken ve tedirgin edici, metaforik labirentlerle ve okuru yanıltan ipuçlarıyla dolu.”
The Herald

13. Çatıdaki Pencere

ZRC6Nl.jpg

“Ölmek varolmuş olmak ve artık olmamaktır,” derdi José Saramago. O öldü, artık yok, ama Çatıdaki Pencere Portekiz’de ve Brezilya’da, anadilinin vatanlarında basılır basılmaz insanlar yeni kitabı elden ele dolaştırdılar ve yepyeni bir heyecanla okuduklarını, şaşkınlıklarını dile getirdiler. Saramago bir kitap daha yayımlamıştı, duyarlılıklarımıza nüfuz eden, hayret ve hayranlıkla kalakalmamıza neden olan taze ve aydınlık bir kitap; ve anladık, sonunda anladık ki bu artık kesinlikle varolmayan ama paylaşmaya devam etmek isteyen yazarın ardında bıraktığı bir armağandır. Bıktırana kadar şu cümle yinelendi: Bu kitap bir mücevher, Saramago nasıl olup da o yaşında bu bilgeliğe sahipti, insanları böylesine incelikle, kusursuzca ve anlatıyı uzatmadan betimleyebiliyordu? Nasıl olup da sıradan ve önemsiz ama bir o kadar da evrensel durumları dile getirebilecek, bu kadar dingin bir şiddetle köhne değer yargılarına karşı gelecek kapasiteye sahipti?”
Pilar del Rio

Çatıdaki Pencere, José Saramago’nun yazarlığının erken döneminde yazdığı, ama ölümünden sonra yayımlanan romanı. Eşi Pilar del Rio’nun dediği gibi, Çatıdaki Pencere Saramago’ya giriş kapısıdır ve her okur için bir keşif olacaktır. Sanki mükemmel bir halka tamamlanıyormuş gibi. Sanki ölüm yokmuş gibi.

14. Kabil

VM0ElK.jpg

José Saramago ölümünden önce yazdığı ve yayımlandığı ülkelerde büyük tartışmalara yol açan son romanında insanlığın kutsal kitaplardaki başlangıcına geri dönüyor.
Adem ile Havva’nın oğlu, kardeş katili, “sürgün ve gezgin” Kabil’le çıkılan bu yolculuk, Eski Ahit’in loş ve tekinsiz diyarlarında, zaman ve mekân kavramlarını altüst ederek, süreğen bir şimdiki zaman içinde, edebiyatla felsefenin kesiştiği dar alanlarda dolaştırıyor okuru.
Suç, ceza, adalet, nefret, ihtiras gibi insana özgü kavramlar ile savaşlar, katliamlar, cinayetler, boyun eğmeler ve isyanlar gibi insana özgü eylemler arasında gidip gelirken, İbrahim’den Nuh’a, Adem ile Havva’dan Eyüb’e, Lilith’e kadar bütün kadim şahsiyetler de beklenmedik anlarda ve yerlerde karşımıza çıkıp insanlık panoramasını tamamlıyorlar.
Gerçeğin ironik, yalın ve dolaysız dilini kullanan Saramago bu son romanıyla bize tüm zamanların sorusunu miras bırakmış oluyor: İnsan türü evrendeki yerini ve varlığını hak etmiş midir?

15. İsa’ya Göre İncil

jeTLfr.jpg

Nobel Edebiyat Ödülü sahibi José Saramago, tartışmalara yol açan romanı İsa’ya Göre İncil’de İsa’nın yaşamını ve Hıristiyanlığın hikâyesini kutsal kitaplardaki kronolojiye sadık kalarak, ancak farklı bir bakış açısıyla anlatıyor. Anne rahmine düşmesinden başlayarak bir çocuk, bir genç olarak zayıflıklarını, öfkelerini, heyecanlarını, kararsızlıklarını ve Mecdelli Meryem’le olan aşk ilişkisini romanına yansıtırken İsa’yı, Tanrı’nın oğlu ve bir peygamberden ziyade insan olarak gösteriyor. İsa’nın ve Tanrı’nın üzerindeki kutsallık örtüsünü kaldırıyor ve böylelikle soru sormanın, sorgulamanın önünü açıyor. Din ve inanç adına yapılan şiddet dolu eylemlerle karanlık bir mesel; şaşırtıcı zenginlikleriyle ve derinlikleriyle dünyevi bir İncil olan bu roman, Saramago’nun ülkesini terk etmesine yol açmıştı.
“Orijinal, vahşi ve çok güzel bir kitap.”
John Butt, Times Literary Supplement
“Yazarın en iyi kitabı... Saramago’nun romanı, insanlığın ıstırabına karşı yoğun bir şefkatle dolu, olağanüstü, dokunaklı, inanışlara ters düşen bir anlatı.”
James Wood, New Republic
“Vahşi bir zekâyla, yumuşak bir tutkuyla ve şiirsellikle aydınlatılmış.”
Los Angeles
Times Book Review

16. Yitik Adanın Öyküsü

PopiDr.jpg

İber Yarımadası anlaşılmaz bir şekilde anakaradan ayrılmıştır. Du¨nyanın her yerindeki gazeteler Yarımada’nın o tarihi fotoğrafını kocaman manşetlerle yayınlarken birbirinden ilginç rastlantılarla bir araya gelen beş kişinin her biri de bu kopuşun kendi davranışlarının sonucu olduğunu düşünmektedir.

İki atla bir köpeği de yanlarına alarak koyuldukları seru¨vende, bir karaağaç dalı ile toprağa şekiller çizen Joana Carda, yerin sarsıldığını duyan Pedro Orce, su¨rekli sığırcıklar tarafından takip edilen José Anaiço, çok ağır bir taşı denize attığının nasıl
göru¨ldu¨ğu¨ne bir tu¨rlu¨ akıl erdiremeyen Joaquim Sassa ve tavan arasında bulduğu bir çorapla uğraşıp duran Maria Guavaira, bizi hayali bir du¨nyaya doğru yola çıkartırken bir yandan da yaşamla ilgili pek çok gerçekle yu¨zleştiriyor.

Nobel Edebiyat Ödu¨llu¨ yazar José Saramago bu romanında şiirsel u¨slubu ve ironik yaklaşımı ile siyaseti, kimlikleri, coğrafyayı, sınırları, insan ruhunu, varoluşu, yeniden sorgulatıyor. “Don Quijote geleneğinden gelen Yitik Adanın Öyku¨su¨,

Saramago’nun belki de en iyi kitabı . ”
Los Angeles Times

“İnanılmaz eğlenceli – ara ara karşımıza çıkan metafizik dokundurmalar ve yazarın zekice anlatımıyla önu¨mu¨ze muhteşem bir du¨nya seriliyor.”
Publishers Weekly

17. Mağara

MUKLMw.jpg

Kentlerde giderek yayılan dev alışveriş merkezlerinin ve yaşam sitelerinin hayatımızda yarattığı değişiklikler üzerine, Saramago’nun her zamanki incelikli üslubuyla kotardığı bir roman

MAĞARA

Günümüz dünyasının yükselen trendleri olan tüketim ve steril yaşam mekânlarının sembolü olan bir ‘Merkez’le, basit, geleneksel ama hakiki duygularla dolu üretken yaşamın sembolü yaşlı bir çömlekçiyi karşı karşıya getiren büyük usta Saramago, basit bir durumu hayranlık uyandıran felsefi bir alegoriye dönüştürüyor:

Sıcak masalsı anlatısı ve sempatik karakterleri, devasa reklam kampanyalarıyla birer harikalar diyarı olarak sunulan yaşam projelerinin insan ruhunun platonik mağarasından öteye geçemeyeceğini gösteriyor.

“Proust’ta olduğu gibi, Saramago’nun cümlelerinden birinin içine çekilmek de, bir dolambaçtan biçim alan bir dünyaya çekilmektir.”
The New York Times Book Review

“Hayatta kalma mücadelesi veren sıradan insanlara heyecanlı, muhteşem yazılmış, son derece büyüleyici, eski moda denebilecek kadar romantik, yer yer de çarpıcı bir bakış.”
Book Magazine

18. Görmek

09F6up.jpg

Körlük’ün adı bilinmeyen ülkenin adı bilinmeyen kentindeyiz yine. Üstelik yaşanan trajedinin üzerinden çok da geçmemiş, uyandırdığı dehşetin hatırası taze, mağdurları da hâlâ sağken yeni bir felaket, daha doğrusu olağandışı bir hal geliyor kentin başına. Seçim yapılıyor, sandıklar kuruluyor. Ancak beklenmedik bir şey oluyor ve oyların büyük çoğunluğu boş çıkıyor. Hükümet bir komplo şüphesiyle derhal teyakkuza geçerek bu beklenmedik durumu siyasal düzenin çarkları içinde öğütmeye çalışıyor; sonuç alamayınca da çareyi sıkıyönetim ilan ederek kenti terk etmekte buluyor. Fakat beklentinin aksine, düzenin yokluğunda düzensizlik baş göstermeyince, onu çıkarmak da yine siyasal erke düşüyor.
Saramago, hiciv ile alegoriyi derin bir kavrayış ve keskin bir görüyle harmanladığı, o muazzam dil cambazlığıyla devamlı eşeleyerek zihnimizde karıncalanmadık yer bırakmadığı bu unutulmaz eserinde, hamaset denen düşünce fukaralığının ve onun kovuklarında yuvalanan güç saplantısının ipliğini pazara çıkarıyor. Fars hiç bu kadar trajik anlatılmamıştı.

19. Körlük

7ZDGd8.jpg

Adı bilinmeyen bir ülkenin adı bilinmeyen bir kentinde, arabasının direksiyonunda trafik ışığının yeşile dönmesini bekleyen bir adam ansızın kör olur. Ancak karanlıklara değil, bembeyaz bir boşluğa gömülür. Arkasından, körlük salgını bütün kente, hatta bütün ülkeye yayılır. Ne yönetim kalır ülkede, ne de düzen; bütün körler karantinaya alınır. Hayal bile edilemeyecek bir kaos, pislik, açlık ve zorbalık hüküm sürmektedir artık. Yaşam durmuştur, insanların tek çabası, ne pahasına olursa olsun hayatta kalmaktır. Roman, kentteki akıl hastanesinde karantinaya alınan, oradan kurtulunca da birbirinden ayrılmayan, biri çocuk yedi kişiye odaklanır. Aralarında, bütün kentte gözleri gören tek kişi olan ve gruptakilere rehberlik eden bir kadın da vardır. Bu yedi kişi, cehenneme dönen bu kentte, hayatta kalabilmek için inanılmaz bir mücadele verir. Saramago’nun müthiş bir gözlem gücüyle betimlediği bu kaotik dünya, insanın karanlık yüzünün simgesi.

Körlük, ürkütücü bir roman, beklenmedik bir felaketi yaşayan bir toplumun nasıl çöktüğünün, nasıl bencilleştiğinin ve değer yargılarını yitirdiğinin hikâyesi. Konusunun ürkütücülüğüne rağmen olağanüstü bir şiirsellikle anlatılmış bu unutulmaz roman, usta yazarın belki de en etkileyici yapıtı.

20. Kısırdöngü

jObYdq.jpg

Saramago'nun bu kitabının kahramanları eşyalar; Saramago devrilen bir sandalyeyle birlikte son bulan bir yaşamı, sürücüsünü rehin alan bir arabayı, saldırgan kapıları ve insanlardan köşe bucak saklanan posta kutularını, park sıralarını, asansörleri... Anlatıyor. Esiri olduğumuz eşyalardan yola çıkıyor ve sevinçleriyle, acılarıyla, umutları ve hayal kırıklıklarıyla yaşam denen kısırdöngüyü anlatıyor büyük yazar. Ölümden kaçmak isteyen, mezar taşı görmeye tahammülü olmayan bir kralın öyküsü de var bu kısacık kitapta; türünün son temsilcisi bir sentorun günümüz dünyasında yaşadıkları da... Saramago'nun olağanüstü düş gücüne, keskin mizahına hayran olacağınız mükemmel bir yapıt...

21. Küçük Anılar

JdgOVr.jpg

1998’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülen José Saramago’nun çocukluk ve ilkgençlik anılarından oluşuyor. Saramago, o kendine özgü şiirsel anlatımıyla ve hiç yakınmadan, büyük bir yoksulluk içinde geçen çocukluk çağını anlatıyor. Hayal gücünün genişliği dışında yazar Saramago’ya hiçbir gönderme yapmadan, yoksul bir çocuğun önce köyünde, sonra büyük kentin kenar mahallesindeki yaşamını betimliyor. Ama yine de, Küçük Anılar, sıkıntıları ve büyülü anlarıyla, Saramago’yu büyük bir yazar olmaya götüren kişisel zenginliği gözler önüne seriyor.

22. Ricardo Reis’in Öldüğü Yıl

WBxikO.jpg

Harold Bloom’a göre Batı edebiyatının parametrelerini belirleyen yazarlardan biri olan Portekizli yazar, şair Fernando Pessoa, 30 Kasım 1935’te Lizbon’da hayata gözlerini yumduğunda, kaybın büyüklüğü pek anlaşılmamıştı.
Ne zaman ki “sandık” açıldı, günlükler, gerçek ya da hayali mektuplar ve notlardan oluşan o sonu gelmez yapıt gün yüzüne çıktı, ancak o zaman Bloom’un tespitinde ne denli haklı olduğu anlaşıldı. Pessoa’nın alametifarikası, yarattığı çoklu kimliklerdir; hayata bakışları, geçmişleri, inançları ve idealleriyle “takma adın” ötesine geçen o dış benliklerdir. Ricardo Reis de bu kimliklerin başında gelir.
José Saramago, Pessoa’nın ölüm haberi üzerine, on altı yıl aradan sonra ülkesine geri dönen Ricardo Reis karakteriyle işte bu çoğul evrene ışık tutuyor. Aynı zamanda, daldan dala konan neşeli üslubuyla, Salazar’ın iktidara yükseldiği Portekiz’de ve genel olarak Avrupa’da esmeye başlayan faşizm rüzgârının sinir uçlarına dokunuyor.

23. Ressamın Günlüğü

5HuhKk.jpg

H. bir portre ressamıdır. Yeteneğinin sınırlarının farkındadır ama bununla barışık olduğu söylenemez. Tanınmış bir işadamının portresini yapmak için görevlendirilir. Ancak onun gözü işte değil oynaştadır. Portre bir türlü istediği sonucu vermeyince, büyük ressamların tablolarından esinlenmek için İtalya’ya gider. Tam bu sırada arkadaşı, Salazar rejiminin gizli polisi tarafından tutuklanır.

Resim, cinsellik ve siyaset üçgeni içinde hayatını sorgulayan bir ressamın kendi dilinden hikâyesi. Saramago’nun da ilk romanı.

24. Umut Tarlaları

O82TEn.jpg

Umut tarlaları, Nobel ödüllü yazar Jose Saramago'nun yeni bir romanı. Evrensel boyutlardaki toplumsal sorunlara parmak basan bir politik-tarihi roman, yazarın keskin gözlem gücüyle özgün ve unutulmaz bir romana dönüşmüş.

25. Toprağın Uyanışı

OIcWOA.jpg

José Saramago’nun çocukluk deneyimlerinden taşıdığı izlerle tartışmasız en kişisel, en mahrem yapıtı. Hayal dünyasının yatağını oluşturan anıların kök tuttuğu amansız bir coğrafyanın insanlarını anlatıyor. Yirminci yüzyılın başında Portekiz’in güneyindeki Alentejo eyaletinde yaşayan Mau-Tempo ailesinin üç kuşak süren hikâyesi boyunca, hayat mücadelesi veren yoksul ve topraksız köylülerin maruz kaldıkları sömürüye ve uğradıkları onca zulüm ve işkenceye rağmen hiç kaybetmedikleri isyan ve direniş ruhuna tanıklık ediyoruz.
Saramago’nun deyimiyle “yaşam karşısında takınılan doğal ağırbaşlılık” Alentejo’nun uçsuz bucaksız düzlüklerindeki çetin koşullar içinde başlı başına bir erdeme dönüşüyor.

26. Belki De Neşe

uh6kiy.jpg

“Hayat, en uzunu, sakalı nehri andıran en uzun ömürlü ihtiyarınki
De dâhil olmak üzere, ardında her zaman karanlık
Suskunluklar, küle dönmeyen harabeler, meçhul
Adalar bırakır. Altmış yıl değil, akla hayale sığmayacak altı
Yüz yıl daha geçse bile, bu süre adaları yaşanır kılmaya,
Harabeleri kül etmeye yetmez; insan karanlıklardan bahsetme
Mecburiyetinden gene kurtulamaz.”
 

balkan

Onursal Üye
27 Şub 2016
2,839
28,008
Üstat @AhmetCanal35 Saramago ve eserleri hakkında detaylı bilgiyi vermiş. Bende arşivimde olan kitapları ilgilenenlerle paylaşayayım dedim.

GÖRMEK


KABİL


KÖRLÜK


BİLİNMEYEN ADAMIN ÖYKÜSÜ


DEMOKRASİ ÖLDÜ MÜ?


FİLİN YOLCULUĞU


KÜÇÜK ANILAR


BÜTÜN İSİMLER


ÇATIDAKİ PENCERE


İNCİL'DEKİ İKİNCİ İSA


İSA'YA GÖRE İNCİL


KISIR DÖNGÜ


KOPYALANMIŞ ADAM


RESSAMIN EL KİTABI


RİCARDO REİS'İN ÖLDÜĞÜ YIL


UMUT TARLALARI
 

Meminca

Aktif Üye
24 Kas 2017
421
1,398
Ankara
Üstat @AhmetCanal35 Saramago ve eserleri hakkında detaylı bilgiyi vermiş. Bende arşivimde olan kitapları ilgilenenlerle paylaşayayım dedim.

GÖRMEK


KABİL


KÖRLÜK


BİLİNMEYEN ADAMIN ÖYKÜSÜ


DEMOKRASİ ÖLDÜ MÜ?


FİLİN YOLCULUĞU


KÜÇÜK ANILAR


BÜTÜN İSİMLER


ÇATIDAKİ PENCERE


İNCİL'DEKİ İKİNCİ İSA


İSA'YA GÖRE İNCİL


KISIR DÖNGÜ


KOPYALANMIŞ ADAM


RESSAMIN EL KİTABI


RİCARDO REİS'İN ÖLDÜĞÜ YIL


UMUT TARLALARI
Balkan Üstadım muhteşem bir paylaşım. Saramago'nun bütün kitaplarını zevkle okumuş birisi olarak bir de pdf'lerine sahip olmak çok güzel. AhmetCanal35 ve sizin Saramago ile ilgili lütfedip paylaşacağınız açıklamaların tadından yenmez diye düşünüyorum. Sağlıcakla kalın...
 
Üst