Howard Phillips Lovecraft - Korku Edebiyatının Taçsız Kralı

AhmetCanal35

Süper Üye
29 Mar 2018
385
785
İzmir
20 Ağustos 1890’da Rhode Island, Providence’de doğdu. Pazarlamacı olan babası Winfield Scott Lovecraft ve annesi Sarah Susan Phillips Lovecraft’ın tek çocuğuydu. Anne ve babası, ikisi de otuzlu yaşlarındayken evlenmişlerdi. 1893 yılında Lovecraft henüz 3 yaşındayken, babası Chicago‘da bir iş gezisinde olduğu sırada kaldığı otel odasında ağır bir psikolojik rahatsızlık geçirdi. Providence’e geri getirilerek Butler Akıl Hastanesi’ne kaldırıldı. 1898 yılında bir sinir krizi sonucu geçirdiği felç yüzünden ölene dek burada kalacaktı. Babasının hastalığı ve ölümünün Lovecraft üzerinde oldukça büyük ve derin bir etkisi oldu.

Babasının ölümünden sonra annesi, iki teyzesi ve büyük babasıyla aynı evde yaşamaya devam eden Lovecraft, annesinin yoğun baskısı altında yetiştirildi. Annesi onu bir kız çocuğu gibi yetiştiriyor, dışarı çıkmasına izin vermiyordu. Zamanla bu, Lovecraft’ta psikolojik kaynaklı alerjiler gelişmesine neden oldu. Belli bir sıcaklıktan yüksek havada dışarı çıkamıyordu. Asosyal ve içe kapalı büyüyen Lovecraft ilk şiirlerini 6 yaşında yazmaya başladı. Büyükbabası tarafından desteklenen yazar, Arap mistizmine ve gotik korku öykülerine ilgi duymaya başladı. Yazdığı garip öyküler annesini endişelendiriyordu. Annesinin baskısı ve sürekli hastalanan Lovecraft 8 yaşına kadar okula gidemedi. Okula başladığı ilk sene de yine ara vermek zorunda kaldı. Zamanını evde okuyarak ve astroloji ve kimya üzerine araştırma yaparak geçirdi. 4 yıl sonra yeniden Hope Street Lisesi’ne yazıldı.

Büyükbabası 1904’te öldüğünde bu Lovecraft için büyük bir yıkım oldu, onun hayattaki tek arkadaşı ve destekçisiydi. Büyükbabası, arkasında birçok borçla fakirliğin kıyısında bir aile bıraktı. Aile, evlerinden ayrılıp çok daha küçük bir eve taşınmak zorunda kaldı. Doğduğu evden ayrılmak yazarı derinden etkiledi ve bu yüzden intihara kalkıştı. 1908’de liseden mezun olmadan hemen önce bir sinir krizi geçirdi ve diplomasını alamadı. Brown Üniversitesi’ne gitmek istiyordu fakat sağlık sorunları yüzünden başarılı olmadı.

1908 -1913 yılları arasında birçok bilimkurgu öykü yazdı. Bu yıllarda insanlarla ilişkisi annesiyle sınırlıydı. Ancak bu The Argosy dergisine yazdığı mektupla değişti. Yazısıyla, UAPA adında bir amatör yayın derneğinin başkanı olan Edward F. Dass’ın dikkatini çekti. Daas, 1914’te Lovecraft’ı derneğe katılmaya davet etti. UAPA, yazarı birçok şiir ve deneme yazması konusunda teşvik etti. 1917 yılında Mezar ve Dagon başta olmak üzere birçok bilimkurgu ve polisiye öykü yazdı.

Bu yıllarda birçok mektup arkadaşı edindi. Yazdığı uzun ve edebi mektuplar, onu yüzyılın en büyük mektup yazarı yaptı. Mektup arkadaşları arasında Psychonun yazarı Robert Bloch, Clark Ashton Smith ve Barbar Conan ‘ın yaratıcısı Robert E. Howard vardı. 1919’da geçirdiği depresyonun ardından Lovercraft’ın annesi de sinir krizi geçirerek Butler Akıl Hastanesi’ne kaldırıldı. Burada kaldığı süre boyunca oğluna birçok mektup yazdı. 21 Mayıs1921’de idrar kesesi ameliyatında hayata gözlerini kapadı. Lovercraft bir kez daha büyük bir yıkımla karşı karşıya kaldı. Annesinin ölümünden birkaç hafta sonra, Boston’da amatör gazeteciler kongresine katıldı. Burada yahudi Ukrayna kökenli bir aileden gelen Sonia Greene ile tanıştı.

Sonia, Lovecraft’tan 8 yaş büyüktü. Buna rağmen çift 1924 yılında evlenerek New York’a taşındı. Yazarın teyzeleri bu evlilikten memnun kalmadı. Sonia’nın yahudi ve çalışan bir kadın olmasını onaylamıyorlardı. Lovercraft, New York’taki göz alıcı yaşamdan büyülenmişti ancak kısa sürede geçim sıkıntısı ve finansal problemlerle yüzleşmek zorunda kaldılar. Sonia, sahibi olduğu şapka dükkanını kaybetti, Lovecraft da bir türlü iş bulamıyordu. Bunun üzerine Sonia, çalışmak için Cleveland’a taşındı. Lovecraft, öykülerine konu olan Red Hook mahallesinde tek başına kalmıştı.

Yazarın en verimli dönemi, yaşamının son on yılında Providence’e döndükten sonra başladı. En bilinen kısa öyküsü Charles Dexter Ward Vakası ve Deliliğin Doruklarındayı bu dönemde yazdı. Alonzo Typer’ın Günlüğü, Tümsek, Kanatlı Ölüm gibi birçok hayalet öyküsünü edebiyat dünyasına tanıttı. En üretken olduğu bu yıllarda iyice yoksullaşan yazar hayatta kalan teyzesiyle küçük bir pansiyona taşınmak zorunda kaldı.

1936’da yazara bağırsak kanseri teşhisi kondu. Yetersiz beslenme yüzünden durumu iyice ağarlaşan Lovecraft, 15 Mart 1937 yılında Providence’de yaşama veda etti.

H.P. Lovecraft adı, 1926 yılında yazdığı korku romanı Cthulhu Mitosu’yla ölümsüzleşti. Bu roman, birçok filme, besteye ve çizgi romana esin kaynağı oldu. Günümüzde de yaşamını sürdüren aralarında Stephen King, Bentley Little, Joe R. Lansdale ve Neil Gaiman’ın bulunduğu birçok bilimkurgu yazarına esin kaynağı oldu.



Temaları
Lovecraft’ın hikayelerinde tekrar eden birkaç tema:

Yasak bilgi
Yasak, karanlık ve ezoterik bir şekilde gizlenen bilgiler Lovecraft’ın birçok eserinde ana temadır. Çoğu karakterini bu bilgilere merak veya bilimsel çaba iter ve birçok hikayesinde açığa çıkarılan bilgiler doğadaki Promethean’a bir kanıttır. Böylece bilgiyi arayan kişi ya öğrendikleri yüzünden pişmanlık duyar, fiziksel olarak harap olur ya da bilgiyi elinde tutan kişi tamamen yok olur. Bazı eleştirmenler bu temanın Lovecraft’ın onu ilham ve bilgi için kendi içine bakmasına zorlayan, çevresindeki dünyayı hor görmesinin bir yansıması olduğunu savunurlar.

İnsanlık üzerindeki insandışı etkiler
Lovecraft’ın mitosundaki varlıklar genellikle insan hizmetçilere sahiptir; örneğin Cthulhu’ya Grönland Eskimoları, Louisiana vudu tarikatları ve dünya üzerindeki birçok başka kesim farklı isimlerle taparlar. Bu inananlar Lovecraft’ın anlatımına büyük katkıda bulunurlar. Mitosun çoğu varlığı insanlar tarafından yok edilmek için fazla güçlüydü ve onların doğrudan bilgisi sahip olana sadece delilik getirecek kadar korkunçtu. Böyle varlıkları ele alırken Lovecraft’ın açıklama sağlayabilecek ve gerilimi artırırken hikayeyi erken sonlandırmasını engelleyecek bir yola ihtiyacı vardı. İnsan takipçiler onların tanrıları hakkında seyreltilmiş bilgi verme imkanı sundu ve baş karakterlerin ufak zaferler kazanmasını mümkün kıldı. Lovecraft, çağdaşları gibi, yabani insanları doğaüstü varlıklara uygar insanlardan daha yakın bir yere koydu.

Miras kalan suç
Lovecraft’ın hikayelerinde tekrar eden bir diğer tema; bir neslin, atalarının işlediği suçların izinden asla kaçamayacakları fikridir, en azından yeterince gaddar olan suçların. Nesli sürdürenler suçtan hem yer hem de zaman (ve hatta kusur) bakımından çok uzakta olabilirler fakat yine de geçmiş onların yakasını bırakmaz. Örneğin “Duvarlardaki Fareler”, “Gizlenen Korku”, “Arthur Jermyn”, “Simyacı”, “Innsmouth Üzerindeki Gölge”, “Sarnath’ın Ölüm Hükmü” ve “Charles Dexter Ward Vakası”.

Kader
Sıklıkla, baş karakter ya hareketlerinde özgür değildir ya da olayların akışını değiştirmenin imkansızlığıyla karşı karşıyadır. Çoğu karakteri sadece kaçmayı başarabilse tehlikeden kurtulabilir durumdadır, fakat bu kaçma şansı ortaya çıkmaz veya “Uzaydan Düşen Renk” ile “Cadı Evindeki Düşler”de olduğu gibi dış güçler tarafından engellenir. Genellikle karakterler kötü veya kayıtsız dış güçlerin zorlayıcı etkisi altındadırlar. Atalarından uzaklaşamamak ve hatta basitçe kaçamamak veya ölümün ta kendisi bile güvenlik sunmaz. Bazen de bu kıyamet tüm insanlığı tehdit eder ve kaçış mümkün değildir (“Uzaydan Düşen Gölge”).

Tehdit altındaki medeniyet
Lovecraft; Batı kültürünün çöküşü hakkında karamsar tezi, kendi modernlik karşıtı dünya görüşünde önemli etkiye sahip olan tutucu-devrimci Alman teorist Oswald Spengler’in çalışmalarına aşinaydı. Spengelerci dögüsel çöküş fikri bilhassa “Deliliğin Dağlarında” öyküsünde göze çarpar. S.T. Joshi, H.P. Lovecraft: Batı’nın Reddi adlı eserinde Lovecraft’ın politik ve felsefi düşüncelerini irdelerken Spengler’i odak noktasına koyar.

Lovecraft 1927’de Clark Ashton Smith’e yazdığı mektubunda şöyle der: “Spengler üzerine akademik kanıt koymadan çok önce de benim düşüncem şuydu ki, mekanik ve endüstriyel çağımız apaçık bir çöküş içerisinde”. Lovecraft ayrıca çöküş konusunu ele alan bir başka Alman filozofun düşüncelerine de aşinaydı: Friedrich Nietzsche.

Lovecraft; karanlık, ilkel barbarlıkla mücadele eden medeniyet fikrini sıklıkla ele aldı. Bazı hikayelerinde bu mücadele bireysel seviyededir; birçok baş karakteri belirsiz ve korkulan bir etkiyle yozlaşmış kültürlü, eğitimli insanlardır.

Böyle hikayelerinde “lanet” genellikle ırsidir, insandışı varlılkarla melezlenme sonucu (“Arthur Jermyn”, “Innsmouth Üzerindeki Gölge”) veya doğrudan büyü etkisiyledir (“Charles Dexter Ward Vakası”). Fiziksel ve zihinsel bozulma genelse bir arada gelir; bu “lanetli kan” teması Lovecraft’ın kendi aile tarihine olan ilgisini temsil ediyor olabilir, özellikle de Lovecraft’ın frengiden kuşkulanabileceği babasının erken ölümü.

Diğer öykülerinde bütün bir toplum barbarlık tehditi altındadır. Bazen barbarlık harici bir tehdit olarak bulunur, savaşta yok edilen medeni bir ırk gibi (“Kutupyıldızı”). Bazen soyutlanmış bir grup insan kendi iradeleriyle çöküşe ve atacılığa sürüklenir (“Gizlenen Korku”). Fakat bu tür hikayeler sıklıkla insandışı güçlerin etkisindeki kötü niyetli aşağı sınıfın uygar bi kültürün aşamalı bir şekilde altını kazmasını içerir.

Lovecraft’ın dünya görüşü üzerinde İngiltere’nin önemini aşama aşama kaybetmesinin ve bunla ilgili çatışmaların (Boer Savaşı, Hindistan, Birinci Dünya Savaşı) etkisi olup olmadığı hakkında analiz eksikliği vardır. Günlük hayatın temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan ve hala karanlık biri olan ve New York City’de Batılı olmayan göçmenleri gören Lovecraft’ı “kükreyen yirmiler”in düş kırıklığına uğratmış olması muhtemeldir.

Irk, etnisite ve sınıf
Irkçılık, Lovecraft eserlerinin “Lovecraft’ı modern insanlara sevdirmeyen” en tartışmalı özelliğidir ve eserlerinde Anglo-Sakson olmayan çeşitli ırklara ve kültürlere karşı küçük düşürücü birçok yorum göze çarpar. Anglo-Sakson ırkçılığının ortaya çıkardığı ilk dünya görüşünün sert özellikleri Lovecraft yaşlandıkça yumuşayarak kendini metaforik bir üstün ırka yükselten sıradan bir insana dair evrensel bir sınıfçılık veya elitistliğe dönüştü.

Lovecraft başlangıçta tüm beyaz insanları diğerlerine göre iyi saymadı; fakat Anglo-Nordik halkı, özellikle de İngiliz soyundan gelenleri diğerlerinden üstün tuttu. Irkçı perspektifi inkar edilemez bulunurken çoğu eleştirmen Lovecraft’ın saygı uyandıran felsefi eserler yaratma yeteneğinden hiçbir şey eksiltmediğini söylüyor. Erken dönem makalelerinde, özel mektuplarında ve kişisel ifadelerinde ırksal bir sınırı, ırkların ve kültürlerin korunması için, şiddetli bir şekilde savunmuştur. Bu argümanlar gazetecilik çalışmalarında ve kişisel yazışmalarında farklı ırklara karşı doğrudan ifadeler şeklinde yer bulurken alegorik bir şekilde eserindeki insandışı ırklarda da yer buluyor olabilir. Lovecraft’ın eserleri daha dikkatli bir şekilde okunursa onun ırklara karşı tutumu vahşice bir biyolojik bakıştan ziyade kültürel bir şekilde karşımıza çıkar. Lovecraft’ın ırklar hakkındaki tutumu doğrudan zamanının etkisi altında, yaşadığı New England toplumunun bir yansıması olarak gözükse de bu açıklama New England’ın kölelik karşıtı aktivitelerde oynadığı merkezi role gönderme yapmaz. Geçmiş çağların atmosferini becerikli bir şekilde yaratıyor da olsa Lovecraft istekli bir şekilde New England tarihinin çoğuna cahil kaldı ve ırkçılığı zamanının popüler görüşlerinden daha sertti. Bazı araştırmacılar ayrıca zamanındaki sosyal değişim sırasında görüşünün değişmeyi başaramadığını not düşer.

Bilim çağının riskleri
Yirminci yüzyılın sonunda insanın bilime olan güveni hem yeni dünyalar açıyordu, hem de insanın onları kavramaya olan yaklaşımını pekiştiriyordu. Lovecraft insanın evreni kavrayışındaki bu boşluk potansiyelini potansiyel bir korku olarak tasvir ediyordu. En dikkate değer şekilde “Uzaydan Düşen Renk”te, bilimin kirletici bir meteoriti anlamadaki yetersizliği korkuya yol açıyor.

James F. Morton’a 1923’te yazdığı mektubunda Lovecraft, özellikle Einstein’ın görelilik kuramının dünyayı kaosa fırlattığından ve kozmosa bir jest yaptığından bahseder. Ve 1929’da Woodburn Harris’e yazdığı bir mektubunda teknolojik konforların bilimsel yıkım riski taşıdığını söyler. Gerçekten de insanların bilimi sınırsız ve kudretli olarak gördüğü zamanlarda Lovecraft, hayalinde alternatif bir potansiyel ve korkutucu sonuçlar gördü. “Cthulhu’nun Çağrısı”nda karakterler “bizimkilerden farklı olan, anormal, Öklid geometrisine ait olmayan ve tiksindirici bir kokuya sahip çemberler ve boyutlar”a sahip bir mimariyle karşılaşırlar. Öklid-dışı geometri, Einstein’ın genel görelilik kuramının matematiksel dili ve arka planıdır ve Lovecraft uzaylı arkeolojisini keşfederken sıklıkla ondan yararlanır.

Din
Lovecraft’ın eserlerine insanlara aktif bir şekilde düşman olan veya insanlara karşı kayıtsız yaklaşan birkaç belirgin tanrı panteonu (alsında insanlar tarafından tanrı şeklinde ibadet edilen uzaylılar) hakimdir. Lovecraft’ın asıl felsefesi “kozmik kayıtsızlık” olarak adlandırılır ve eserlerinde bu ifade açıklanmıştır. Eski Olanlarla (Cthulhu mitosundaki uzaylı varlıklar) ilgili birçok öykü insanların kökenine dair varolan dinlerdeki yaratılış mitlerine karşılık olarak alternatif mitler sunar. Örneğin “Deliliğin Dağlarında”da insanlığın aslında Eski Olanlar tarafından bir köle ırkı olarak yaratıldığını öne sürer. Baş karakterler genelde eğitimli kimselerdir ve inançsızlıklarını desteklemek için bilimsel ve rasyonel kanıtlar kullanırlar. Herbet West-Yeniden Canlandırıcı, akademik çevreler arasında ateizmin yaygınlığını aksettirir. “Gümüş Anahtar”da Randolph Carter hayal etme yeteneğini kaybeder ve dinde, özellikle de Congregationalist kilisede, teselli arar ama bulamaz ve en sonunda inancını kaybeder.

Yaşamının erken dönemlerinde Lovecraft ateist bir duruşu benimsemiştir. 1932’de bir mektupta Robert E. Howard’a şöyle yazar: “Tüm dediğim şudur ki bir ruhlar aleminin, merkezi bir kozmik iradenin veya bir kişiliğinin sonsuz kalıcılığının varlığı fazlasıyla olanaksızdır. Bunlar evren hakkında yapılabilecek tahminlerin en mantıksız, en haksız olanlarıdır ve ben onları önemsiz boş laflar olarak saymak için yeterince kılı kırk yaran bir kişi değilim. Teoride agnostiğim ama radikal bir delilin ortaya çıkşına kadar, pratik ve geçici bir şekilde, ateist sayılmalıyım.”

Eserleri

Laneti Uyandırma

fsGipb.jpg

H.P. Lovecraft'ın korku edebiyatının hala aşılamamış bir kalemi olması şüphe götürmeyen bir gerçektir.
Stephen King

Korku edebiyatının gelmiş geçmiş en büyük ustalarından biri olduğu kabul edilen Lovecraft sıklıkla birçok yazarı etkilemiş hatta taklit edilmiştir. Korku ve gerilim romanlarına yeni bir boyut getiren Lovecraft klasik hayalet ve cadılar yerine insanoğlunu fena bir şekilde aklıselimliliğini yitirmesini, karmakarışık ve kötü niyetli evrenin merkezinden uzak zavallı bir yaratık olarak işliyor. Lovecraft'ın tüyler ürperten bu kitabının etkisinden kolay kolay kurtulamayacaksınız.

Innsmouth’un Üzerindeki Gölge

J5DJxT.jpg

Innsmouth’un Üzerindeki Gölge, modern insanın çöküşünün, çürümesinin ve yozlaşmasının ilkel ve yabani geçmişimizle ilişkisini gösteren, gotik köklere sadık bir yolculuk, dönüşüm ve cinnet öyküsü.

Lovecraft’ın 1930’ların başında kaleme aldığı ve sağlığında bir kitap halinde yayımlanan tek eseri olan Innsmouth’un Üzerindeki Gölge, genç ve isimsiz bir kahramanın kadim ve isimsiz bir dehşetle yüzleşmesinin öyküsünü anlatıyor. Innsmouth’un tuhaf görünümlü insanlarının geçmişine indikçe, tekinsiz bir uygarlığın tüyler ürpertici efsaneleri şehrin sokaklarına sızıyor, insanların gölgelerine yansıyor. Kadim varlıklara kurban edilen, karada başlayıp denizin dibinde biten yaşamların öyküsü, bu uğursuz kasabadan kaçmaya çalışan kahramanımızın sürükleyici macerasıyla sona erse de, Derinlerde Yaşayanlar ve Eskiler’in dehşeti hüküm sürmeye devam ediyor.

Arkham’a kalkan son otobüse yetişmenin, eve dönmenin bir faydası yok. Artık her aynada bir Innsmouthlu var çünkü…

Dunwich Dehşeti

UBkxPw.jpg

New England’ın küçük bir kasabasında gizemli bir şekilde dünyaya gelen oldukça tuhaf bir çocuk; Necronomicon’un büyülü ve kuvvetli sözcükleriyle yayılan lanet ve bu laneti ortadan kaldırmaya çalışan bir grup insan... “Cthulhu Mitosu”ndan parçalar taşıyan Dunwich Dehşeti’nin olağanüstü âlemine korku edebiyatının en çarpıcı metinleriyle girin.

Karanlıkta Fısıldayan

uLYRuN.jpg

Profesör Alberth Wilmarth’ın anlattığı, büyük sel sonrasında Vermont civarındaki tuhaf ve ürkütücü olayları konu edinen Karanlıkta Fısıldayan'da, H. P. Lovecraft'ın "bilinmeyenin korkusu"na dair tutkusu kendini yine gösteriyor.

Bölgedeki Akeley çiftliğinde yalnız yaşayıp bu ürkütücü olayları araştıran, esrarengiz Henry Akeley'nin Wilmarth'a yolladığı mektuplarda değindiği korkunç detaylardan ve "gizli ırk" ile ilgili bahsettiklerinden sonra Akeley, geceleri gizli güçler tarafından rahatsız edilir. Bunun ardından Profesör Wilmarth olayları çözmek için Akeley çiftliğine tehlikeli bir yolculuğa çıkacaktır.

Karanlıkta Fısıldayan, Lovecraft'ın yazdığı en uzun metinlerden biri olmasının yanında Cthulhu Mitosu'nun da bir parçası. Bu dehşet dolu eserle kozmik korkuyu iliklerinize kadar hissedeceksiniz.

Sarı Kral Öyküleri

xD8qKx.jpg

“Sarı Kral Öyküleri’nde, aralarında koca bir Victoria dönemi bulunan Poe’dan Lovecraft’a giden sayısız yoldan birini seçtik. Ölümün kaçınılmazlığından, zamanın tiranlığından, insanı umursamayan tanrıların gazabından, dünyada sinsice kol gezen akıl almaz bir tehditten ve üzerine mutabık kalınmış gerçeklikle, bu gerçekliğin makul kurallarıyla ilgisi bulunmayan boyutlardan geçen bir yol...”
F. Cihan Akkartal’ın derleyip Türkçeye çevirdiği Sarı Kral Öyküleri, E.A. Poe’dan Ambrose Bierce’a, Robert W. Chambers’tan H.P. Lovecraft’a uzanan bir mitosun geçit törenine sahne oluyor. Chambers’ın, tüm dünyada True Detective dizisi sayesinde yeniden gündeme gelen ve edebiyatın tavan arasından çıkarılıp “klasikler” arasına yerleştirilen Sarı Kral derlemesindeki öykülerine, türün diğer ustalarının Sarı Kral mitosu çerçevesindeki metinleri eşlik ediyor.
Sarı Kral Öyküleri, zamanın Poe’ya, mekânın Lovecraft’a, kahramanların Chambers’a, tanrıların Bierce’e göre ayarlandığı bir edebiyatın, korku edebiyatının arkeolojisine davet ediyor bizi…

Edebiyatta Doğaüstü Korku

NTTRE0.jpg

Öykülerinde yaratmış olduğu atmosfer ve Cthulhu Mitosu ile bugün edebiyattan sinemaya kadar birçok alanda insanları etkilemiştir. Weird Fiction (Tuhaf Kurgu) tarzını kullanarak yazdığı eserleriyle kendine has bir okur kitlesi oluşturmuştur. Genel olarak öyküleriyle bilinen ama çok yönlü bir yazar olan Lovecraft özellikle mektup, şiir yanı sıra; felsefe, bilim ve edebiyat incelemeleri yazmıştır.
“Edebiyatta Doğaüstü Korku” adlı incelemesi korku edebiyatında kendine has, önemli bir yeri olan çalışmadır. Korku edebiyatının kökenlerinden kendi çağdaşlarına kadar korku türünü çalışmasına konu edinmiştir.
Ann Radcliffe, E. F. Benson, Edgar Allan Poe, Horace Walpole, Lord Dunsany , William Beckford ve diğerleri..

Erich Zann’ın Müziği

SPiguC.jpg

“Bizi korkutacağından emin olduğumuz çok az canavar vardır”
Andre Gide
Müzik, edebiyatın içine çok az eserde bu denli kusursuz ve tedirgin edici biçimde girebilmiştir. Lovecraft bize benzersiz bir müziği dinleterek, ruhumuzu korkunun doruklarında dolaştırıyor. Bu müziğin büyüleyici etkisiyle ayaklarımız yerden kesiliyor, başımız dönüyor. Korkunun bütün yardımcıları iş başında.

Deliliğin Dağlarında

oepadF.jpg

Miskatonic Üniversitesi'nden bir ekip araştırma için Antartika'ya gider. Yaptıkları sondajlarda jeolojik bulgulardan çok daha fazlasına rastlarlar.
Çağlardır ölü olan bu kıta, insanın gezegen üzerinde ilk yürüyüsünden yıllar yıllar önce yaşayan varlıkların görkemli izlerini korumaktadır derinliklerinde.
Lovecraft'ın en başarılı yapıtları arasında gösterilen bu kitapta, Cthulhu Mitosu'nun 'kurucu öğesi' Eskiler'in tarihini bulacaksınız.

Bilinmeyen Kadath’a Düş Yolculuğu

46npBH.jpg

"Randolph Carter o olağanüstü kenti üç kez düşünde gördü ve üçünde de kentin üst tarafındaki yüksek taraçada dururken birden kapılıp uzaklara götürülüverdi.”
Randolph Carter zengin ve gizemli günbatımı kentin peşinde, uyku duvarının ötesindeki dünyaya doğru epik bir arayışa koyulur. Bu büyülü kentin kendisine bilinir kılınması için düş tanrılarına dua ettiğinde yanıt alamadığı gibi düş de göremez olur artık. Cesur bir kararla, tanrıların yaşadığı Kadath'a gidip bizzat yalvarmaya karar verir. Ama daha önce kimse Kadath'a gitmemiştir, hatta kimse nasıl gidileceğini bilmiyordur. Randolph Carter yine de denemekten vazgeçmeyecektir.
Lovecraft bu kısa romanına 1926'da "Gümüş Anahtar" öyküsünü yazdığı sıralarda başlamıştı. Randolph Carter'in aradığı "günbatımı kenti" düşler diyarında değil, Lovecraft'ın yaşadığı Boston'daki gerçek hayatına dair anılarındaydı.

"Lovecraft modern korku edebiyatının köşetaşlarından birisidir."
– Clive Barker

Charles Dexter Ward Vakası

swb9mz.jpg

Korku edebiyatının en önemli isimlerinden H. P Lovecraft, Char*les Dexter Ward Vakası'm 1927'nin başlarında yazdı, ama kısa roman ancak yazarın ölümünden sonra yayımlandı. Lovecraft'm doğum yeri olan Providence'ta geçen Charles Dexter Ward Vakası uzak bir akrabasıyla ilgili korkunç sırları keşfetmeye çalışan genç Ward'm başına gelenleri anlatıyor, ama her Lovecraft hikayesin*de olduğu gibi bazı sırlar hiç keşfedilmemeli, bazı kapılar hiç açılmamalıdır. Karanlık mahzenler, esrarengiz bir akraba, karabüyü, yıldızların ötesinden gelen isimsiz kötülük. H. E Lovecraft'm dünyasına hoş geldiniz...

Herbert West: Diriltici

08GCsL.jpg

Öykülere, çizgi romanlara ve filmlere ilham veren Herbert West: Diriltici pek çok yerde Frankenstein'a da atıfta bulunuyor. İlk olarak bir dergide tefrika halinde yayımlanan bu öykü, hayatını ölüleri diriltmeye adamış çılgın bilim adamı Herbert West'in bilim adına yapabileceklerinin sınırsızlığını gözler önüne seriyor. Lovecraft’ın eşsiz zombi tasvirleriyle canlanıp kontrol edilemeyen vahşi yaratıkların dehşetiyle karşı karşıyayız bu defa.
Herbert West: Diriltici ve diğer öyküleri Hasan Fehmi Nemli çevirdi.

"İnsanın içini tiksinti ve nefretle dolduran anormalliklere olan ilgisi korkunç ve sapkın bir bağımlılığa dönüştü; çoğu sağlıklı insanı tiksindirecek, korkudan düşüp ölmesine neden olacak ucubeleri zevk alarak, sakin bir tavırla seyrediyordu; silik entelektüalizminin gerisinde fiziksel deneylerin güç beğenir Baudelaire’i –mezarların bezgin Heliogabalos’u– gizlenmişti."


İki Novella Inssmouth Üzerindeki Gölge – Zamanın Uçurumunda

Dagon

YtaS3z.jpg

Karanlık nedir?
Eve ve içe kapanık olarak bilinen, kadınlardan neredeyse uzak duran, en sağlam dostluklarını sayası yüz bini aşana mektupları aracılığıyla kuran ve bu konuda haklı bir ün edinen, yaşarken öykülerinin toplu basımını göremeyen, oldukça çıkık çeneli, tuhaf ve donuk bakışlı bir adam: H. P. Lovecraft.
Ve onun; doğaüstü yaratıkların, uykunun ve ötesinin dehlizlerinin, ölülerin, kabirlerin, yeniden dirilenlerin, garip bir sayaçekim takıntısının, uzayın derinliklerinin, kuzeye bakan pencerelerden göz kırpan yıldızların, bilinmeyen ülkelerin, kilitli kapıların, gizemli vadilerin içinde, içinden, arasından, odasından 'kurduğu' öyküler...
Ölüm gerçekten bir yorgunluk hali olabilirmi?

Uyku Duvarının Ötesinde

UqgVcR.jpg
Ürkütücü derinliklerin içlerine doğru indirilen bir meşale...
Dehşet verici intikamları sürdürebilmek için yüzyıllar boyunca gizli ilimleri kullanarak yaşayan insanlar...
Rüyasız uykunun özgürlüğünde isimsizce yaşayan ışık kardeşlerin...
Binlerce yıldır unutulmuş yollarda yürüyecek ilk kişi olmak istemiyorsan,
geri kalan her şeyi bırak ve kaç! Bu senin tek şansın...
Gerçekler ve deneyim bunu başaramıyorsa, güzelliği hayaller ve yanılsamalarda ara.

Lanetin Uyanışı

9WtxYx.jpg

Unutulmuş tanrılar ve yüzyıllardır dile gelmeyi bekleyen lanetlerle dolu kapkaranlık bir evren. Çağlar boyunca ürpertinin ve yalnızlığın beşiği olmuş diyarlardan sökün eden beddualı ruhlar. Yolunu kaybetmiş sahipsiz bedenler, mezarlıkların donuk ışığıyla aydınlanan uçsuz bucaksız yeryüzü. Korku edebiyatının gelmiş geçmiş en büyük ustalarından biri olduğu kabul edilen H. P. Lovecraft öykülerle tüyler ürperten bir gerçeğin peşine düşüyor.

Cthulhu'nun Çağrısı

E46lAw.jpg

Lovecraft’ın neden korku edebiyatının ustası olarak anılması gerektiğini gösteren; yabancılığın, dehşetin, tekinsizliğin anlatıldığı toplam sekiz öykü var bu kitapta.
Korku ancak gördüğümüzde bilebildiğimiz bir şey midir? Yoksa bilmediğimizi gördüğümüz şey midir? Belli ki Lovecraft bunu sorguluyordu bu öyküleri yazdığı sırada. Hep korkularımızdan ve bilmediklerimizden bahsetmeye çalıştı. Çalıştı diyoruz, çünkü asla tam olarak bahsedilemeyeceğini biliyordu. Tıpkı bu öykülerde olduğu gibi, dehşeti tarif etmek mümkün değildi. Tarif eden ya mezarlığa düştü ya da akıl hastanesine; ya müzisyen oldu ya da ressam; ya aynaya baktığında başkasını gördü ya da denizin dibinde buldu kendisini.
Bu kitap bir dehşet davetiyesi, bir delilik güzellemesi.
Bu, Lovecraft’ın çağrısı…

H.P. Lovecraft’dan Üç Öykü

jyIaGB.jpg

"Tuhaf öyküler seçmemdeki neden eğilimlerime en çok onların uyuyor olmalarıdır... En güçlü ve inatçı dileklerimin başında, geçici bir an için de olsa bizi ebediyen tutsak alan ve kozmik boşluğa yönelik meraklarımızı hüsrana uğratan zaman, mekân ve doğa yasalarının sınırlarının askıya alınması ya da parçalanması gelir..."
 

abolardis

Onursal Üye
12 Şub 2011
6,630
24,352
Gotik edebiyatın aşılmaz dahisi.Yarattığı evrenler ile korku edebiyatında devrim yapmıştır.Bu değerli çalışma için çok teşekkür ederim.Ülkemizde üç harfliler dışında örneği sadece masallarda yaşayan bakir bir alan.
 

GüvenGüven

Süper Üye
19 Ocak 2010
1,093
5,323
Bandırma
Sayın AhmetCanal35,

H.P. Lovecraft'ı ben de en az sizin kadar sevmekle beraber kullandığınız yazıda pek çok tercüme hatası var; hatta eser isimlerine bile yansımış. Çalışma size ait değil de alıntı mı ?
 

AhmetCanal35

Süper Üye
29 Mar 2018
385
785
İzmir
Sayın AhmetCanal35,

H.P. Lovecraft'ı ben de en az sizin kadar sevmekle beraber kullandığınız yazıda pek çok tercüme hatası var; hatta eser isimlerine bile yansımış. Çalışma size ait değil de alıntı mı ?

Derleme yaptığım bir yazıdır. Hatalarımı söylerseniz düzeltmek isterim.
 
Üst