Koyuyorum, "Merhume", Murat Uyurkulak

yeryüzü

Yönetici
3 Eki 2011
17,047
75,616
hiçbiryerde :)
"Yaşgünlerine koyayım...

Yaşgününü, sevgililer gününü, anneler gününü icat edenlere koyayım...

Mevzubahis günlerde tüketim infilak etsin diye kafa patlatan
ruh hastası reklamcılara koyayım...

Mevzubahis günlerde dolup taşan alışveriş merkezlerine, o
merkezlerdeki gözü kör eden parlak vitrinlerin arkasındaki
tezgahlarda iki kuruşa üç gömlek, dört külot, beş atlet satmak
için dil döken kederli gençlere, o gençlerin hemen yamacındaki
kasalarda oturup alttan alttan tomar tomar para sayan
salyalı pezevenk patronlara koyayım...

Büyük, orta, küçük burjuvalara, beyaz yakalılara, mavi yakalılara,
yakasızlara, donsuzlara koyayım...

Ruhta hal, canda mecal bırakmayan ne kadar mesai varsa
hepsine koyayım...

Ruhta sahte can, canda sathi mecal hâsıl eyleyen tatillere
koyayım...

Bir günü yirmi beş saatmiş, bir haftayı sekiz günmüş, bir ayı
beş haftaymış, bir yılı on üç aymış, bir ömrü çok lazımmış
gibi yutturanlara koyayım...

Bunları bana eski komünist, yeni sufi babam öğretti, babalar
gününe de koyayım...

Bunları her fırsatta yaza yaza nice yaş günleri kutlayıp nice
tatillere çıkan bana koyayım...

Yaş günlerinde hediye verenlerin cümlesine koyayım...

Vermeyenlere en âlâsından koyayım...

Hediyenin menşesi kadınsa düzüşme ihtimali nispetinde nice
acayip hediyelere methiyeler düzen dilime koyayım...

Dil demişken, diyalog haricinde koyayım kelimesini "koyim"
diye, koyacağım kelimesini "koyucam" diye, koyuyorum
kelimesini "koyuyom" diye, koyarım kelimesini "koyarım"
diye yazma cesareti bulamamamın sebebi olan bilumum
dilbilgisi kurallarına, imlâ kılavuzlarına, tuğla gibi lûgatlara
koyayım...

Dil devrimi diye diye çuvalla muhteşem ehil kelimeyi ziyan
eden Allahsız kitapsızlara koyayım...

O çuvalı eşeleyip bulduğu üç beş sikik kelimeyle seyran
eyleyen Allahlı kitaplılara koyayım...

Beleş diye iki saattir burnuma sek rakı yerine sulu bira
dayayan Devrim'e koyayım...

Biranın yanında getirdiği karışık çerez tabağındaki ucuz
soslu mısır yoğunluğuna, soslu mısırın tipinden de tadından
da tiksindiğimi çoktan unutan Devrim'e bir daha koyayım...

Sidik torbamdan kalkıp yavaş yavaş kasıklarıma yürüyen bu
ılık mecburiyete, bu saygısız, bu sabırsız gıdıklanma hissine
koyayım...

Bunca asır işetmeyen bira imal edemeyen zevata en
sağlamından koyayım...

Tuvaletten çıkarken omzuma çarpıp özür dilemeyen, üstüne
bir de yüzüme sırıtıp, "yine sana kara geceler, ha?" diye
dalga geçen Bahadır Ürkmez'e koyayım...

Bahadır puştunu "yeraltı edebiyatının genç öncüsü, öfkeli
kelimelerin, sert cümlelerin yeni ustası" diye takdim edip iki
satırda pabucumu arşa fırlatan Evren Tunga'ya, o yerin
altına üstüne koyayım...

Masaya otururken bardağımın dibinde kalan iki parmak
biranın sarhoş şerefsizin biri tarafından iç edildiğini görüp
atan asfalyalarıma koyayım...

Masada otururken ortalıkta fır dönen Eylem'in önüme bir
bardak bira daha koymasını helecanla bekleyen şahsiyetime,
Eylem'in bu eylemi hayata geçirmeye hiç niyeti olmadığını
anlayınca ruhuma teyellenen ağlama arzusuna koyayım...

Masadan kalkarken arkaya devrilen, ayyaş düşmanı şuursuz
sandalyelere koyayım...

Masaya çarpınca şımarık bir fütursuzluk halinde yere düşüp
parçalanan bu ince kaideli tombul hazneli balon bardaklara
koyayım...

Mekândan ayrılırken, çıkan gürültü sebebiyle dönüp kınar
gözlerle derya deniz bana bakan güzel hanımlara koyayım...

Cümle içinde merhum Ece Ayhan'a falan berbat atıflar
yapmadan duramayan üslubuma koyayım...

Atfı bir sonraki cümlede faş etme, faş eder etmez kâh bir
marifet eylediğimi ümit, kâh bir kabahat işlediğimi
vehmetme huyuma koyayım...

Sinek sürüsü gibi etrafımı çeviren bütün bu selpakçı
çocukların müsebbiplerine koyayım...

Aniden kolunu omzuma atıp beş lira isteyen bu ayı gibi
korkutucu, kertenkele kadar çirkin, Azrail kadar tehlikeli
tinerciye koyayım...

Param olmadığını söylerken korkuyla kısılan sesime, hafifçe
seğiren gözüme koyayım...

Meçhul bir yerlerden yetişip beni küçük bir veletmişim gibi
arkasına saklayan, tinerciyi "Defol lan it" diye savarken sesi
hiç kısılmayıp gözü zerre seğirmeyen iri yarı, yakışıklı gence
koyayım...

Lise yıllarından beri sadık okurum olduğunu, yeni kitabımı
ne zamandır sabırsızlıkla beklediğini söylediğinde yüzüme
çaresizce yerleşen şaşkınlığa, hem korunmaktan hem
hatırlanmaktan mütevellit içime sıcak sıcak yayılan minnet
hissine koyayım...

Koyayım koyayım en çok da o hisse foş diye eşlik ediveren
gözyaşlarıma koyayım."

"Merhume", Murat Uyurkulak

 
Son düzenleme:

hüseyin aksakal

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
7 Eyl 2010
773
5,728
Kdz. Ereğli
Sufi baba hayatı hızlı anlatmış... Sindirerek anlataydı bu travma yaşanmazdı bence... Yine de bu tepki biçimini Diyar dediğimiz platforma yakıştıramadım. Paylaşımı belleyen yönetici... Kime şikayet edeceksin?
 

yeryüzü

Yönetici
3 Eki 2011
17,047
75,616
hiçbiryerde :)
Yukarıdaki alıntılar iki sanat eserinin birbiriyle buluştuğu
noktalar. İlk alıntı roman, ikincisi filmdeki kahramanımızın
tükendiği, çaresizce isyanının benzer şekilde yansımaları...



Bir kaç yıl önce diyeceğim ama bir kaç yıldan biraz fazla
geçmiş olsa da ilk romanıyla çarpıldığım yazarlardan biri
de Murat Uyurkulak'tı. Tarzı, tıpkı İhsan Oktay Anar'ın
'Puslu Kıtalar Atlası' ile yaptığı gibi bambaşkadır ve
Türkiye edebiyatını etkilemiş olması kaçınılmazdır diye
düşünüyorum.



Madem öyle, son olarak Zaytung'dan aldığım seçenekler efendim, basınız isterseniz :)

 

Motion

Kıdemli Üye
31 Mar 2013
612
3,372
Bahadır puştunu "yeraltı edebiyatının genç öncüsü, öfkeli
kelimelerin, sert cümlelerin yeni ustası" diye takdim edip iki
satırda pabucumu arşa fırlatan Evren Tunga'ya, o yerin
altına üstüne koyayım...

Sorunlu bir yazar Murat Uyurkulak, "Hüseyin Aksakal" üstadım!

Kitap baştan şartlı, bildiğimiz okuru hedeflemiyor yani demli çayını
yanına alıp
, sessiz bir köşeye çekilip "biraz kitap okuyayım"
diyen tiplere hitâp etmiyor!

Diğer romanlarında olduğu gibi ‘Merhume’de de dil keskin
ve tabii ki arızalı ama ayakları yere basan bir kurmaca
sunuyor bize. İncelediğim kadarıyla bir polisiye olma iddiası
da yok
ama tam da yaptığı bu aslında ve bir cinayet
romanı
olma iddiası da yok... polisiye kalıplarının dışına çıkmak
okyanus'da kendinizi gemiden atmaya benzer ama gördüğüm kadarıyla bu
Murat Uyurkulak
'ın umrunda bile değil!

ve belki de onun için sevdi
bu hergele yazarı
edebiyat dünyası!

GzXREb.jpg

Yeraltı edebiyatı (ki çoğu kişi bu tanımı reddeder)
tam da yaptığı bu Murat Uyurkulak'ın...

Her şeyle bir sorunu var belki biraz obsesif
ama modern bir yaklaşımı da var sorunlara... Kelimelere agresifliği de
katarak en başta insanla, dünyayla, kötülük ve iyilikle olan
sorununu yansıtıyor aslında okura...

Acaba gündelik hayatta reddettiğimiz veya görmezden
geldiğimiz dertleri
gözümüzün içine soktuğu için mi acaba
iyi geliyor bize bu tip kitaplar...

Ya da o her şeye "koyarken" çevresini de mi rahatlatıyor
anlamak güç...

...dolayısıyla sorunlu bir yazar Murat Uyurkulak, "Hüseyin Aksakal" üstadım!
Sevgilerimle...
 
Son düzenleme:

hüseyin aksakal

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
7 Eyl 2010
773
5,728
Kdz. Ereğli
Kendisini okumadım, tanımam, meyhane muhabbeti hariç tüm tepkilerine katılırım. Yeşilaycı olmamama rağmen, alkollü içkileri dost muhabbetinin bedeli olarak katlanma babından tattığımdan o da... Kazak Abdal'ın "Münkir münafıkın soyu..." diye başlayan dörtlüğü ve Charles Bukowski'nin "Pis Moruğun Notları arası bir tat bırakıyor... Bir yere not alayım da bir kitabını bulursam alayım. Yine de en kabağı tarladan alıp yemek yerine, lezzetli kılmak için bir miktar şekere ihtiyaç olur diye düşünürüm.

Ha... Arkadaşlara laf etmek haddim değil. Tanımadığım bir yazara dikkat çektikleri için sağ olsunlar. Bizimkisi mizah olsun neticede...
 

mustibey

Süper Üye
23 Ara 2010
2,166
4,981
Rahmetli Can Yücel' de okumuş mudur bu satırları acep?!!..Hani insan kıvrım kıvrım kıvrandıkça şu günlerde... Diline beynine sağlık. Başka ne denir?
 

serdary67

Onursal Üye
18 Eki 2009
8,731
25,954
ordu-turkey
Ben iki murat uyurkulak kitabı koyayım da isteyen önce incelesin sonra isterse orjnalini alsın.


Bu arada gelmiş geçmiş tüm siyasiler zaten hepimize koyuyor.Hatta bazılarının adamları açıkça millete koyduğunu söylüyor.Ama bu devran birgün değişecek işte o gün varya..................
 

KARAOĞLAN

Onursal Üye
2 Şub 2010
3,004
20,647
Gaziantep
Biraya dayanamadığı belli. :)
Biraz fazla kaçırınca zıvanadan çıkmış.
Baş taraftakilerin bazıları çok hoş.
Mustibey'in tesbiti gibi, okuyunca aklıma hemen Can Yücel geldi.
 

hadramut

Aktif Üye
19 Eyl 2009
387
862
selam

neyzen Tevfik in
(sansürsüz) kitabından alıntılar zannetmiştim.
sanki yıllar önce talebelik yıllarında mektuplarda(mektup kelimesinin ne olduğu hakkında lütfen lügat-bunun içinde -lara bakmanızı rica ederim)birbirimize gönderirdik de ordan mülhem gibime geldi. her ne ise....

selam
 

yeryüzü

Yönetici
3 Eki 2011
17,047
75,616
hiçbiryerde :)


Tabii biraz "tepki" alacağını bildiğim (ki
ilk tepkiyi kitabın bu bölümüne gelir gelmez
etkilenip konuyu açmakla kendim vermişim)
yukarıdaki alıntının 25. Saat filmindeki sahne
ile benzerliğini vurgulamak istemiştim daha çok.

25. Saat filminin yönetmeni, sevdiğim bir kaç
yönetmenden biri: Spike Lee. Irkçılık, uyuşturucu
sorunu, suç konularında eğlenceyi ihmal etmeyen!
filmler yapıyor yönetmen (en sevdiğim şey:))
Filmlerindeki atmosfer beni çok etkiledi hep, bu
atmosferin bileşenlerinin, iyi bir hikaye, iyi oyuncular,
iyi bir bakış açısı ve tabii olmazsa olmaz iyi müzikler
olduğunu düşünmem doğru olur herhalde...

Bu iki kişi, Spike Lee ve Murat Uyurkulak; arıza
da denilebilir buna, farklı ya da başka şeyler ama
sonuçta benim için ikisi de doğru bildiğini söyleyen,
hayatıma güzellikler katıp yaşanır kılan, iki başarılı
edebiyatçı ve sanatçı, iki güzel insan.

Uzatmadan, vurgulamak istediğim, "kurgu gereği" olan,
kitabın ve filmin son çeyreği gibi diyelim, karakterlerin
bu deşarj anları çok keyifliydi :). Tabii bütünden ayrı
bakmamız yanıltıcı olabiliyor, mesela Montgomery Brogan
(Edward Norton), aslında bu ettiği küfürleri çok hissederek
söylemiyor, hayvan sevgisi olan, kimseye tepeden bakmayan
bir karakter ama -spoiler olmasın diye söylemiyorum- özel
bir nedenden dolayı, farklı bir psikoloji ile bu sahnedeki
monologu duyuyoruz ondan :

www.youtube.com/watch?v=mSvPzTCVNHo

Sevgi ve saygılar...
 
Üst