Tom Sawyer

silence

Süper Üye
26 Mar 2009
2,346
1,721
TOM SAWYER

Kitapta, 19′uncu yüzyıl Amerika’sında büyüyen iki arkadaşın başından geçenler son derece keyifli, eğlenceli bir dille anlatılmaktadır.
Tom Sawyer, her türlü yaramazlıkları yapan, ele avuca sığ*mayan bir çocuktur. Missisipi ırmağı kıyısında bulunan St. Ptersburg kasabasında, kendisini çok sevdiğine inandığı Polly Teyze’sinin yanında yaşamaktadır. Bu yüzden teyzesinin kendisi*ni azarlamalarına ve zaman zaman kamçıyla dövmelerine aldırış etmez. Üvey kardeşi Sid, zaman zaman teyzesini kışkırtıp dayak yemesine sebep olduğu için, Tom onu hiç sevmemektedir. Ama teyzesinin kızı Mary’yi ise kendsine yakın bulmakta ve sevmek*tedir. Çünkü Mary ona karşı çok şefkatli davranmakta, onun her işinde yardımcı olmaktadır.
Yeni taşınan komşunun Becky Thatcher isimli güzel bir kız*ları vardır. Tom, daha önce sevdiği Amy Lawrens’i unutarak, bu kızla ilgilenmeye başlar.
Bir gün okula geç kalır. Öğretmen niçin geciktiğini sordu*ğunda, o da, doğruyu söyleyerek Huck isimli serseri bir çocukla dalaştığını anlatır. Bunun üzerine Öğretmen Tom’u döver ve ceza*landırmak için, kızlara ayrılan sıralardan birine oturmasını söyler. Tom da, başka boş yerler varken, hiç çekinmeden gidip Becky’nin yanına oturur. Kızın ilgisini çekecek hareketler yapar, örneğin, silginin üzerine “seni seviyorum” diye yazar. Kızla samimiyeti ilerletir. Dışarıda da buluşup, dolaşmaya başlarlar. Tom, kıza evlenme teklif eder. Kız da kabul eder. Ancak, Tom geçmişteki kız arkadaşlarından söz edince, aralan açılır.
Aynı gece Tom, yatak odasının penceresinin altına gelerek ıs*lıkla kendisini çağıran Huck’u görünce, hemen yanma koşar. Huck’un elinde ölü bir kedi vardır. Ölü kedinin siğilleri iyi edece*ğine inandıkları için, ellerindeki siğilli yerleri, Ölü kediye sürmek için mezarlığa giderler. Mezarlıkta, kasabanın tanıdığı Kızılderili Co, Muf Potter isimli iki haydutla, Roktor Robinson’u bir arada görürler. Baktıklarında, bir mezarı açarak, çıkardıkları cesedi soyduklarını görürler. Sonra da aralarında tartışma çıkar ve dok*toru öldürürler. Haydutlardan daha azılı olan Kızılderili Co, diğe*rine baskı yapar ve cinayeti üstlenmesini ister. O da kabul eder. Tom ve Huck, gördükleri olayların etkisiyle korku içinde evleri*nin yolunu tutarlar. Tom, bütün gece gördüğü olayları sayıklar. Teyzesi, hangi ilacı verdiyse faydası olmaz.
Becky de Tom’la tartıştıkları günden beri okula gelmemek*tedir. Hasta olduğu söylenmektedir. Kız okula geldiği vakit, karşı*laştıklarında Tom’a yüz vermez. Tom için, okul artık cazibesini yitirmiştir. Bu nedenle okuldan kaçarak, arkadaşı Huck ile birlikte korsancılık oynamayı aklına koyar. Joe Harper isimli arkadaşını alır ve Jackson’un adasına korsancılık oynamaya giderler.
Burası, Missisipi ırmağı üzerinde, küçücük bir adadır. Tom ve arkadaşları adada kamp kurup, yaşamaya başlarlar. Günler geçip, evlerine dönmeyince aileleri ve kasaba halkı meraklanarak aramaya başlarlar. Çocukların ırmakta boğulduklarını sanmakta*dırlar. Tom, teyzesinin kendisi için nasıl üzüldüğünü merak et*mektedir. Bir gün, gizlice eve yaklaşır ve onun ağladığını görür. Sonra da adaya döner. Bu arada, adada yaşamaktan bıkmış ve evlerine dönmek istemektedirler. Tom, bunu kabul eder. Ancak, cenaze törenlerinin nasıl yapıldığını görecek, sonra da birden bire ortaya çıkacaklardır.
Pazar günü, kilisenin çanları acı acı çalmaya başladı. Hemen hemen bütün kasaba halkı oradaydı. Çocukların anne babaları ve Polly Teyze’de hep karalar giyinmişlerdi. Rahip, duaya başlamış, çocukların iyi yanlarını birer birer anlatıyor, dinleyenler hıçkıra*rak gözyaşları döküyorlardı. O sırada kilisenin kapısı açıldı ve Tom önde olmak üzere üç çocuk birden İçeri girdiler. Üzüntü gözyaşları, bu defada yerini sevinç gözyaşlarına bırakmıştı.
Bir hafta sonra, kasabada Doktor Robenson’u Öldürdüğünü kabul eden, Muf Potter’in yargılanması başladı. Mahkeme salonu tıklım tıklımdı. Dinlenen tanıklar hep cinayeti Mut’un işlediğini söylüyorlardı. Mufun avukatı, Tom Sawyer’in de şahit olarak dinlenmesini istedi. Tom, ilk başlarda biraz çekinse de, mahkeme başkanının kendisini cesaretlendirmesi üzerine her şeyi açıkça anlattı. Bu arada cinayeti kendisinin işlediği açığa çıkan Kızılderili Co, bulunduğu yerden hızla koşarak, pencereden atlayıp kaçtı.
Gerçek katilin ortaya çıkmasını sağladığı için, Tom artık ka*sabada bir kahraman muamelesi görmektedir. Ancak, gündüzleri gayet memnun görünen Tom’un, geceleri ise katilin korkusundan dolayı bir kâbusa dönüşmektedir. Aradan günler geçip de, katil*den bir ses seda çıkmayınca, yavaş yavaş rahatlamaya, geceleri korkulu rüyalar görmemeye başladı.
Korkusu ortadan kalkınca, maceracı kimliği yine ön plana çıkan Tom, bu sefer de arkadaşları ile birlikte define aramanın peşine düşerler. Bu amaçla girdikleri perili evde dolaşırken, içeri*ye birilerinin girmesi üzerine hiç kıpırdamadan konuşmaları din*lediler. Konuşanlardan biri kaçak katil Kızılderili Co idi. Elinde altın dolu küçük bir sandık vardı ve “intikamımı almadan bir yere gitmem” diyordu. O ve yanındakiler oradan ayrıldıktan sonra, çocukları yine bir korku sarmıştı. Acaba Co kimden intikam ala*caktı?
Korkulu bekleyiş birkaç gün sürdü. Her hangi bir olay olma*dığı için çocuklar yine eski hallerine döndüler. Tom artık tamamiyle Becky ile ilgileniyor, onunla birlikte oluyordu.
Bir gün, Becky’in babasının önderliğinde bir kır gezisi yapı*lacaktı. Kiralanan vapurla, beş kilometre ötedeki sahile çıktılar. Çocuklar birlikte oynarlarken, ilerde gördükleri mağaralar gitmek için harekete geçtiler. Mağaranın içine girdiklerinde, dehlizleri çok geniş bir mağara olduğunu gördüler. Akşam olunca, yine herkes vapura doluşup, evlerine döndüler. Ancak, Tom ve Becky aralarında yoktu.
Polly Teyze ve Becky’nin annesi, ertesi gün bir araya geldik*lerinde durumu anladılar. Çünkü her biri, çocuğunun diğerinin evinde kaldığını sanıyordu. Aradan birkaç gün geçtiği halde, çocuklar ortaya çıkmayınca, kasaba halkı, bu dega da onlar için yas tutmaya başladı.
Tom ve Becky ise, mağarada kaybolmuşlardı. Bir de üstelik Kızılderili Co’yu da mağara görmüş olmaları, korkularını arttır*dıkça artırıyordu. Her ne kadar Tom, Becky’e belli etmemeye çalışsada, o da çok korkuyordu. Günler geçiyor, aç ve susuz mağaranın karanlık dehlizlerinde dolaşıp duruyorlardı. Günleri dahi unutmuşlardı. Nihayet, hafif bir güneş ışığının sızdığı yeri gören Tom, Becky’nin de yardımıyla çıkacakları kadar bir delik açtı ve kurtuldular. Evlerine vardıklarında ise vakit gece yansını geçi*yordu. Kasabayı yeniden bir sevinç dalgası sardı. Tom yeniden kahraman olmuştu. Çocuklar günlerce kendilerine gelemediler.
Bu arada, Kızılderili Co’nun arkadaşlarının cesedi Missisipi nehrinde bulunmuştu. On beş gün sonra tamamen iyileşmiş olan Tom, bu haberi duyunca, Kızılderili Co’yu mağarada gördüklerini hatırladı ve bunu Mahkeme Başkanı olan Becky’nin babasına anlattı. Hemen, elli atmış kişilik bir erkek grubu kayıklara binerek mağaranın yolunu tuttular. Aralarında Tom’da vardı.
Mağara’nın sonradan yapılmış kapısını açtıklarında, Kızılde*rili Co’nun cesedini gördüler. Artık, Tom ve arkadaşları için hiçbir tehlike kalmamıştı. Bu sefer, Co’nun hazinesini bulmaya karar verdiler. Bu defa, tedbirli oldukları için yanlarında mum, ip, vs. getirmişlerdi. Bir müddet sonra, hazineyi buldular. Sonra da, hazine ile birlikte kasabaya dönüp, altınları Huck’u evlatlık almış bulunan Bayan Daglıs’m samanlığına sakladılar.
Bu arada, kendilerini arıyorlardı. Bayan Daglıs’m evinde ka*sabanın bütün ileri gelenleri toplanmışlardı. Bayan Daglıs her şeyini Huck’a bıraktığını açıkladı. Tom arkadaşının paraya ihtiya*cı olmadığını, şu an kasabanın en zengin insanı olduğunu açıkla*dı. Toplanan insanların sevinçleri daha da artmıştı.
Ancak, bu ev yaşamı Huck’a göre değildi. Bu nedenle evden kaçmıştı. Kaç gündür ortalıkta görünmüyordu. Tom, onu bir sa*manlıkta buldu ve yeniden Bayan Daglıs’m evine dönmesi için ikna etti. Birlikte, ilerde yeni maceralar peşinde koşacaklarına dair birbirlerine söz verip, yürüdüler.
Mark Twain ( 1835)- (1906)
Mark Twain,(asıl adı Samuel Langhorne Clemens) 1835'te ABD'nin Missouri eyaletine bağlı çok küçük bir köy olan Florida'da doğdu. Dört yaşındayken Clemens ailesi başka bir küçük köye, Mississippi ırmağı kıyısındaki Hannibal'e yerleşti. Esnaflık ve avukatlık yaparken politikaya atılan babası on bir yaşındayken ölünce Samuel okuldan ayrılıp bir matbaada çırak olarak çalışmak zorunda kaldı. Ardından ağabeyinin çıkardığı Hannibal Journal adlı yerel gazetede dizgiciliğe başladı. Aynı gazeteye ve Boston'da çıkan mizah dergisi The Carpet-Bag'e mizah yazıları yazdı. Dizgicilikten sıkılınca dört yıl boyunca Mississippi nehrinde çalışan buharlı gemilerden birinde kaptanlık yaptı. Kuzey-Güney savaşı nedeniyle ayrılmak zorunda kaldığı bu meslek en sevdiği iş oldu. Abisiyle batıya gitti; gazete muhabiri olarak çalışmaya başladı. Mark Twain adını ilk kez 1863'te mizahi bir gezi yazısında kullandı. "Mark Twain" (İngilizcede "ikiyi işaretle") geminin dibe oturmaması için gerekli su derinliğini ölçen bir gemici terimiydi. 1867'de ilk kitabı The Celebrated Jumping Frog of Calaveras County (Calaveras İlçesinin Ünlü Sıçrayan Kurbağası) yayımlandı. Güneybatıya özgü mizah anlayışını taşıyan bu öyküyle adını ülke çapında duyurdu. 1870'te kısa ve özlü bir biçimde yaptığı konuşmalarıyla ününü tazeledi. Aynı yıl evlenerek Connecticut'ta Hartford'a yerleşti, üç kızı oldu. Çocuklar ve gençlere yönelik en iyi romanlardan biri sayılan Tom Sawyer'ın Maceraları'nın ardından başyapıtı Huckleberry Finn'in Maceraları'nı yazdı. 1880'lerde bir dizgi makinesine yatırım yaptı ama iflas etti. Kitaplarının geliri ve birçok ülkede yaptığı konuşmalarla borçlarını ödeyebildi. 1906'da başladığı otobiyografisini bitiremeden öldü.

ESERLERİ:
Tom Sawyer'ın Maceraları (1876); Huckleberry Finn'in Maceraları (1884); Adem ile Havva'nın Cennet Günlüğü (1905); Çalınan Taç (1881), Yurtdışında Bir Serseri (1880) , Mississippi'de Yaşam (1883).

Alıntıdır

edebiyat.Tc
biyoğrafi.net
 
Üst