Kit Ranger Ceylan Yayınları Sayı 18 - Körebe

caretta

Onursal Üye
24 Ağu 2011
2,945
23,732
Kıbrıs
Kit Ranger Ceylan Yayınları Sayı 18 - Körebe
kitranger001.jpg


24'lük Kit Ranger 18, orijinal 134.sayı olan "Körebe" isimli bu sayıda macera sona eriyor. Finalde öyle bir düello var ki ne gördünüz ne de duydunuz. Bu düello öyle iki rakibin sırt sırta vererek, belli bir mesafe gidip, dönerek tek atış yaptıkları düello değil. Ne de Teks, Zagor ve Swing'in yaptıkları klasik bıçaklı, baltalı, tabancalı, kılıçlı düello değil. Bu iki bilim adamının yaptıkları olağanüstü psişik düello! Yani iki dahinin zihinleri çarpışıyor ta ki birisi pes edene kadar! Yeni maceramız "Dok Marlowe" ise hain bir askeri doktorun nezdinde geri dönen ürkütücü "Ku-Klux-Klan" tarikatı. İyi okumalar...

Bu maceranın konusu tam forumumuzun psikiyatri uzmanı zamangezgini'ne uygun. Bu sayı da dostumuz Bayhun Öntürk'e armağan olsun.

 

savok

Admin
30 Eki 2009
19,991
83,645
Kasımpaşa
Bulunması oldukça zor bu seriye verdiği destek ve katkı için sevgili caretta'ya
güzel düzenleme için ertuğrul'a teşekkür ederim..
Saygılarımla..
 

recocore

Süper Üye
26 Nis 2009
1,563
847
Tamamlanması çok zor olan bu serinin bu sayısının bizlere ulaşmasında emeği geçen Caretta&Savok&Ertuğrul troykasına teşekkürler...
 

sarkomer

Yönetici
18 Ağu 2009
13,336
302,130
"Caretta", "Savok" ve "Ertuğrul" kardeşlerim,
emekleriniz gerçekten büyük...
Dostluklarınız ve gönülleriniz ise çok daha büyük...
Hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyor,
sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

bayrakzaf.gif
 

Bay_X

Onursal Üye
30 Haz 2012
1,672
17,185
Üç üstadıma da emeklerinden dolayı, sonsuz şükran ve saygılarımı sunarım.
 

machine_code

Kıdemli Üye
30 May 2015
150
703
2myw3lt.png



Kitap ve detaylı açıklamalar ve düzenleme için sevgili Caretta ve Ertuğrul' a çok teşekkür ediyoruz...


;********************************************************* I. P A R T ********************************************************


2d9v4i8.png



Bu kitapta, ' Psikoloji olsa neyse de...' Psikanalizden bahsedilmesi bize göre oldukça enteresandır...Neden_?...Çünkü,...

_ Psikanaliz kelimesi, Freud tarafından ilk kez fransızca bir dergide ' Revue Neurologique, IV, 6 ' yayınlanan Nevroz, Psikoz ve Sapkınlık /Kalıtım ve Nevrozların Etiolojisi adlı yazısında kullanılır ve tarihi de 1896' dır...

_ Dolayısıyla Kit Taylor, benzeri TomMiks ya da Teks gibi, XIX. yüzyıl rangerlerinin bir temsilcisi olduğundan, yaşanılan çağında psikanalizin bilinmesi, ya da bu tip psikanalitik mücadelelerin olması,...mümkün değildir...


Felsefe ve Psikanaliz ilişkisi...

_ Eli kanlı diktatöre göre vicdan;

" Yahudi icadıdır. Tıpkı onların sünneti gibi kusurludur. " / Robert G.L.Waite, The Psychopathic God-Adolf Hitler, Signet 1977, p.17

Bu yüzden de vicdansız ve acımasız olunmalıdır...

" Biz Nasyonal Sosyalistler... barbarız. Barbar olmak istiyoruz. Bu onurlu bir ünvan ve bununla dünyayı gençleştireceğiz. " / Rauschning, H., The Revolution of Nihilism, Alliance Book Corp., New York, 1939

Psikanalizdeki İd, ' altbenlik ', Ego ' benlik ' ve Süperego ' üstbenlik ' kavramları düşünülürse, olasılıkla Freud kastedilmektedir...Çünkü Freud, bu kavramı ' vicdan /üstbenlik /süperego ' tanımlayan ilk kişidir ve bir Yahudidir...

_ Nazi Almanyası' nda yıkıcı ve zararlı yayınlar oldukları gerekçesiyle komünist, sosyalist, anarşist, liberal,... yazarların ve Freud' un kitapları, 10 Mayıs 1933' de Berlin' de yakılır...

_ Nazi Almanyası' nın Avusturya' yı ilhakından ' L'Anchluss / 1938 Mart ' bir kaç ay sonra, haziran ayında Freud, Avusturya' yı terketmek zorunda kalır...' İngiltere' ye zorunlu sürgün... '

_ Psikanalizinin neredeyse bütünüyle bastırılmış arzular ve libido açısından bir çözümleme olması ağır eleştirilere maruz kalmasına neden olmuştur...Pratik bir örnek vermek gerekirse,...

' Leonardo' nun yapıtları ile sorunlu çocukluğunu aynı paydaya bağlayan Freud' un, her şeyi bastırılmış arzular açısından çözümlemeye kalkışması gibi... '

_ Freud' un bu tezlerine karşı oluşan tepkilerden ilk ve en önemlisi, 1913 yılında Jung' dan gelir; Kollektif bilinçdışı kavramıyla ortaya çıkan bu fikir ayrılığı, Jung' un sembol yorumu için hayati önem taşımaktadır...

Freud' da her şeyin libidoya indirgenmesini eleştiren Jung, psişik enerjideki henüz bilinmeyenin salt biyolojik gereksinmeler ile açıklanamayacağı düşüncesindedir; çünkü buradaki gereksinmeler, daha köklü bir güce ait olup, herkesin ortaklaşa paylaştığı, bir başka duygu ve biçimle bağlantılıdır...

Sanat eseri olan yapıt, psişik çatışmaların semptomu olarak belirlenip açıklanırsa, gerçek anlam ve işlev yitirilir ve sanatçı ve yapıtın incelenilmesiyle varılan sonuçlar hiç bir zaman kesin olmayabilir...

_ 1960 yılında yayınlanan Diyalektik Usun Eleştirisi adlı yapıtının önsözünde, Sartre, Marxist şemalaştıranlar ile psikanalizmin filozoflarını aynı kefeye koyup bir kenara atar ve " Psikanalizin ilkesi yok " diye yazar, kitabın sonraki bölümlerinde ise çok net bir hor görme vardır..." kuramsal temel yok; Freud' un kimi yapıtlarıyla, Jung' ta, kesinlikle zararsız bir mitologya görülür olsa olsa. "

_ Benzeri, hatta özdeş eleştiriler, savaş öncesinde oluşmakta olan genç psikanalistler kuşağı tarafından da dile getirilmekteydi...

_ Freud Senaryosu' na yazdığı önsözde J. B. Pontalis, Sartre' ın şu sözünü alıntılar: " Yahu, baksanıza, sizin şu Freud, iliğine kadar nevrozluymuş meğer."

J. B. Pontalis göre, psikanalizin ortaya çıkış nedeni, " Freud' un derdi olan kadınlarla ilişkide olmasındandır. "

_ Materyalist Felsefe' nin duayenlerinden Georges Politzer' de psikoloji sorunlarıyla çok yakından ilgilenmekteydi...Başlangıçta, psikolojik işlevleri ayrı ayrı dergilerde, canlı insanı bütünüyle inceleme eğiliminden ötürü kendisine çekici gelen Freud' un psikanaliz yönteminin bir ölçüde etkisine girmişti... Fakat çok geçmeden, 1928'den sonra, Freud' un psikanalizinde kabul edilmez yanlar olduğunu kavradı ve Psikolojinin Temellerinin Eleştirisi adlı yapıtıyla bu akımdan ayrıldı...

Bu düşünüre göre, ' idealist felsefelerin tersine ' bilinç; öznel değil, nesnel bilgilerden oluşur, içgüdü, kin,... bilincin ya da bilinçaltının öznel fonksiyonları değildir, bilinçaltı denilen gizemli ve kuvvetin, gizli eğilimleriyle insan ve toplumun olayları açıklanılamaz ve ruh ya da can, bilinçten ayrı, bağımsız, öznel değildir, her ne kadar üstün bir ruhun varlığı yadsınılsa da ' Freud' a göre din, herkesi kendi mutluluk kazanımı ve acıdan korunma yoluna aynı ölçüde zorladığından bir ruhsal çocuksuluk durumunu da zorlar ve bir kitle kuruntusunun içine çekerek birçok insanı nevrozdan kurtarmayı başarsa bile eninde sonunda kendisi bir yanılsama, bir nevrozdur...Çünkü üstün ruh, yüceltilmiş babaya duyulan özlemin bir sonucudur... ' Bilimsel materyalist anlayışa başvurulmadığından dualizm' e ve en yavan idealizme düşülmekten kurtulanılamaz...Bütün bu nedenlerden dolayı kilise ve can çekişmekte olan burjuvazi, nesnel idealizmin bu formlarından ' materyalist felsefenin aksine ' pek korkmaz, çünkü sürüden arasıra ayrılınsa bile geri dönüleceği bilinmektedir,...etc...

; ************************************** Felsefenin Temel İlkeleri ************************************

Pavlov, beyin etkinliğinin esas süreçlerinin, belirli koşullar altında oluşan, dıştan gelme olduğu kadar içten gelme duyumların harekete geçirdiği şartlı refleksler olduğunu buldu. Bu duyumların, canlı organizmanın bütün eylemi için işaret hizmeti gördüklerini gösterdi.

İkinci olarak, sözcüklerin de, içerikleriyle, anlamlarıyla, kendi belirttikleri nesnelerin sağladığı duyumların yerine geçebildiklerini, ve bu sözcüklerin de, sırasında, şartlı reflekslere, ister organik, ister sözlü olsun yanıtlamalara neden olabildiklerini buldu. Böylece sözcükler, işaretlerin işaretlerini, yani birincisi üzerinde oluşan ve insana özgü olan ikinci bir işaretleşme sistemi oluştururlar.

Böylece, dil, insanın üst eyleminin, toplumsal eyleminin koşulu, şu anda varolan duyumu aşan soyut düşüncenin dayanağı, düşünmenin dayanağı oluyor. İnsana, gerçeği azami kesinlikle yansıtmak olanağını sağlayan, dildir.

Böylece Pavlov, aynı buluşla insan bilincini en başta belirleyen şeyin, kaba materyalistlerin ve psikanalistlerin sandıkları gibi, insan organizması ve biyolojik koşullar olmadığını, tersine, içinde yaşadıkları toplum ve toplum hakkında sahip oldukları bilgi olduğunu göstermiş oldu. İnsanda biyolojik olan, toplumsal olana bağımlıdır.Yaşamın toplumsal koşulları, organik ve ussal yaşamın gerçek düzenleyicisidir.Düşünce, doğası gereği, toplumsal bir olaydır.


; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

UNESCO'nun bazı broşürlerinde, barışın ancak "barış zihniyetinin kafalarda yeralması" ile sağlanabileceği, onun için de savaştan kurtulmak isteniyorsa, onu, insanların kafalarında öldürmek gerektiğini okuyoruz. Kısaca, savaşların nedeni özneldir. Ya da, psikanalistlerin diyeceği gibi, her insanın bilincinde saklı bulunan "saldırganlık içgüdüsüdür." Ya da "soydan geçme kin"dir.

Savaşın nedenlerini böyle düşünen bir anlayış, idealist bir anlayıştır.

Marksist materyalizmin durumu bambaşkadır: savaşların nedeni,toplumların nesnel gerçeklerindedir. Emperyalizm çağında, savaşların kökeninde, zor yoluyla yeni pazarlar elde etmeye çalışmasına neden olan iktisadi bunalımlar yatar. Nesnel bir yasa olan azami kâr yasası, savaşları böyle açıklar. Öznel sürece (savaş fikrine, kine, saldırganlık içgüdüsüne) gelince, bunun kökeninde, nesnel bir savaş durumu yaratan maddi çelişkiler vardır. Öznel sürecin ortaya çıkışını açıklayan nesnel gerçektir, nesnel gerçeği açıklayan öznel süreç değildir.


; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Şu halde görülüyor ki, bütün bu filozoflara göre, dünya ancak, görünüşe göre maddidir; son tahlilde, onun derin gerçeği başka yerdedir, onun derin nedenini ruhun varlığında aramak gerekir.Bu ruh bizim bireysel insan bilincimizden bağımsızdır: onun için bu filozoflara nesnel idealizm grubunda yer verilir. Şunu da kaydedebiliriz ki, insana gelince, nesnel idealizm, çok kez, can (ruh, âme) ile bedeni birbirinden ayırdetmeye varır,birincisini manevi dünyaya, ikincisini ise maddi dünyaya bağlar.

Hıristiyan idealizminde de aynen böyledir. İnsanın böyle iki ilkeye bağlı olmasını isteyen görüşe, ikicilik (dualisme) denir. İnsanı konu alan bilimlerde, ikicilik idealizmden esinlenir.

a) çünkü ikicilik, doğanın bir varlığını, bu varlığın içindeki bir "can" ile açıklar. Bu, canlıcılığa bağlanır;

b) çünkü ikicilik, kısaca bu "can"ı bir üstün ruhun varlığına bağlar.Zaten, eğer onu maddi ilkeye bağlamış olsaydı, artık ikici (dualiste) değil, birci (moniste) olurdu.

Bununla görülüyor ki, kaba tanrıtanımazlık tamamen ikicilikten çıkmaktadır; tanrının varlığını yadsır, ama bilimsel materyalist anlayışa başvurmadan; "insan ruhundan", "insan bilincinden",sanki bu ruh, farklı ve bağımsız bir ilkeymiş gibi sözeder; böylece en yavan idealizme bağlı kalır. Bizim üniversiteli filozoflarımızın, laiklikten yana olan ya da olmayan filozoflarımızın durumu böyledir. Kilise, Napoleon devrindeki Maine de Biran gibi, emperyalizm çağındaki Bergson, Freud ya da Camus gibi idealist tanrıtanımazlardan o kadar çok korkmuyor. Haklı olarak onların sürüden ayrılmış koyunlar olduklarını biliyor ve söylüyor. Ve gerçekten de, bir kez kariyerini yaptıktan sonra ağıla dönen koyunlar sık sık görülmektedir.

Nesnel idealizm, bazı çağlarda, usa-uygun bir çekirdeği olan büyük felsefeler doğurabildiyse de, cançekişen burjuvazinin her çareye başvurarak yığınların dikkatini dünyanın materyalist açıklamasından çevirmeye gerek duyduğu çağımızda -emperyalizm çağında- idealizm, açıkça, usa-aykırı, gerici bir durum alır.

Örneğin Freud, insanı ve toplumsal yaşamın olaylarını, insanda maddi olmayan bir kuvvetin "bilinçaltı" dediği gizemli bir kuvvetin gizli "eğilimleri"nin varlığıyla açıklar. İyi niyetli insanların safdilliklerini kötüye kullanmaya kararlı şarlatanlar için güzel bir nimet. Bilinçaltı, gerçekte, canlıcılığın, dünyada maddi olmayan güçlerin varlığına inancın en son biçimidir.

; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .



İ ç t e n l i k l e...

Sevgiyle...
 
Son düzenleme:
Üst