Tokat

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,315
50,216
NeverLand
tokat1.jpg



GENEL BİLGİLER

Yüzölçümü: 9.958 km²

Nüfus: 828.027 (2000)

İl Trafik No: 60

M.Ö. 4000 yıllarından başlayarak 14 devlet ve birçok beyliğin yaşadığı ve egemen olduğu Tokat; geniş ve sulak vadilerle bunlar arasındaki geçitlerden oluşan bereketli alanların orta yerinde bulunmaktadır.

Kalkotik ve ilk tunç çağlarından sonra Büyük Hitit Devletinin doğu federasyonlarına bağlı birçok kentin, Yeşilırmak'ın kolları Kelkit, Tozanlı ve Çekerek kolu vadileri boyunca kurulması ile başlayan, Pers ve Pontus döneminde doruğa ulaşan derebeylik dönemi, Tokat, Niksar, Zile ve Turhal'da en tipik ve güçlü şeklini almıştır.

İlimiz toprakları üzerinde kurulan Hitit ve Frig yerleşim alanları, M.Ö. 2500 - 4000 yılları arasında, yüksek düzeyde sanat ve kültür yaşamına ulaşmıştır. İç Anadolu yaylalarını aşamayan İon Kültürünün M.Ö. 6. yüzyıldan itibaren, Kolonileri ile birlikte, Karadeniz'den Polemonion ( Ünye) ve Amisos (Samsun ) yolu ile Komana ya ( Tokat ) gelmiş, güneydeki geleneksel "Kapadokya " ve doğudan gelen Pers kültürü ile kaynaşmıştır.

Daha sonra uzun bir dönem içerisinde Roma ve Bizans Egemenliği altına giren Tokat, Danişmend ve Selçuklu Türklerinin siyasi üstünlükleriyle birlikte Maveraünnehir'den gelen Türk İslâm kültürü ile tanışmıştır. 900 yıldan beri de Türk Egemenliği altındadır.

Yeilrmakkopru.jpg


Selçuklular zamanında Anadolu'nun 6. büyük kenti olan Tokat, 12. yüzyılda Bizans ve Haçlı orduları, 1243 yılından itibaren de Moğol baskısı altında olmasına rağmen İlhanlı egemenliği sonuna kadar gelişmesini sürdürmüş, antik dönemlerde olduğu gibi ekonomi ve ticareti gelişmiş, doğu batı yönündeki büyük ticaret kervanlarının konakladığı hanlar, kervansaraylar ile düzenli yol ve köprüler inşa edilmiştir

tokat_kale2.jpg


Selçuklu Türklerinin Anadolu'da yarattığı, özü güzellik ve sabır olan bu uygarlığın kültür, sanat, mimarlık, bayındırlık eserleri ile Tokat'ta hemen yüz yüze gelinir. Moğolların yaptığı büyük tahribatın ardından 14. yüzyıl sonunda Osmanlı egemenliğine giren Tokat, yükselme döneminde bölgenin tarım ve sanayi merkezlerinden biri olmuştur.

Evliya Çelebi'nin uzun uzun anlattığı gibi "Tokat'ın bağ, bahçe ve ovaları Osmanlı Ordularının konaklama ve gıda ambarı olmuş, bakırcılık, ipekçilik, pamuklu dokuma ile çeşitli sanayi ve el sanatları gelişmiş, iş hanları ve çarşıları Bağdat, Bursa ve Halep'tekiler ile kıyaslanır olmuştur." ifadeleri bunun kanıtıdır.

eskitokat.jpg


17. yüzyılın bitimi ile beraber gerileyen imparatorluk döneminde, Tokat olumsuz etkilenmiş, gelişme ve canlılığını yitirmiştir. Osmanlı Devleti'nin gelişme devrinde önemini yitiren ve pek çok ekonomik sorunlarla karşılaşan Tokat, hiçbir gelişme gösterememiş, 1863'ten sonra Sivas'a bağlı bucak, 187S'de mutasarrıflık (sancak beyliği) 1920'de müstakil liva ve nihayet Cumhuriyetin ilanı ile beraber il olmuştur.

TARİHÇE

Tokat, Kelkit, Yeşilırmak ve Çekerek Nehri boyunca kurulan Hitit, Frig yerleşim alanları M.Ö. 4000- 2500 yılları arasında yüksek düzeyde kültür ve sanat yaşamına sahip olmuştur. Roma ve Bizans dönemlerinden sonra Danişmend, Selçuklu, İlhanlı ve Osmanlı dönemlerini yaşamıştır.

ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞINDA TOKAT'IN YERİ

Ulusal Kurtuluş Savaşımızda Tokat'ın önemli bir yen vardır. 16 Mayıs 1919 da Samsun'a hareket eden Bandırma Vapuru'nda Atatürk'ün yanında bulunan 18 kişiden birisi. Tokat'ın yerli eşraflarından Karargah komutanı Mustafa Vasfı Süsoy'dur.
Yeni bir Türkiye'nin tohumlarının atıldığı 26 Haziran 1919 günü, Amasya'dan Tokat'a hareket edildiğinde, Tokat girişinde Mustafa Kemal'i 20 kadar askeriyle bir binbaşı karşılar, Mustafa Kemal " Acaba bu binbaşı beni tevkif etmek için mi burada" düşünceleri içerisindeyken Binbaşının :" Paşam I Hoş geldiniz. Ben Askerlik Şubesi Reisi. 19 nefer, 1 çavuş ve 2 izinli ile emrındeyiz. " sözleri Mustafa Kemal'in kurtuluş aşkını, bir coşkuya dönüştürür.

eskitokat1.jpg


Düşman kuvvetlerinin Anadolu'yu işgalleri sırasında Tokat halkı da kurdukları örgütlerle bu işgale karşı tepkisini açıkça ortaya koymuştur. 15 MAYIS 1919'da Yunanlıların İzmir'i işgal etmeleri üzerine, Tokat ve ilçelerinde kurulan Redd-ı İlhak Cemıyetierl'nin girişimiyle 20 HAZİRAN 1919'da Niksar'da bir mitingi düzenlenir. Niksar halkı miting sonunda alınan kararları Rsdd-i İlhak Cemiyeti Başkanı Mahir Bey ımzastyia İtilaf Devletleri temsilcilerine ve A.B.D. Cumhurbaşkanı VVilson'a gönderir. Bu kararda " Biz Türk olan her vatan parçasının Türk kalmasını istiyoruz. Sız de buna söz verdiniz. Şimdi ise sözünüzde durmadığınızı görüyoruz. Anadolu'ya uzatılacak bir tecavüz, bİZi öldürmek için atılacak bir adımdır, insaniyet ve adalet namına suikasttan vazgeçiniz.,, denmektedir.

Büyük Önder Atatürk 26 HAZİRAN 1919 dışında, ilimizi 5 defa daha ziyaret etmişlerdir.

COĞRAFYA

Akdağ ve Çamlıbel dağlarının oluşturduğu vadiler arasında bulunan Tokat'ta, Deveci Dağı, Dumanlı Dağı, Canik Dağları olarak sıralayabileceğimiz dağlık alanlar mevcuttur. İlde bulunan ovalardan, Kazova, Turhal Ovası, Erbaa Ovası, Niksar Ovası, Omala Ovası, Artova Ovası ve Zile Ovalarında önemli ölçüde tarım meyve ve sebzecilik yapılmaktadır. Yapılan araştırmalarda kiraz ve vişnenin en önemli gen kaynaklarının Tokat yöresinde olduğu ve Tokat'a özgü "Cerasus İnkana" adlı kiraz türünün endemik bir bitki olduğu görülmüştür.

ValiKona.jpg


Tokat'ta iklim hem Karadeniz iklimi hem de İç Anadolu' daki kara ikliminin etkisi altındadır. İlde Tozanlı, Kelkit ve Çekerek Çayı akmaktadır. Zinav Gölü , Güllü Köy Gölü, Kaz Gölü ve Almus Baraj Gölleri ilin doğasına ayrı bir güzellik katmaktadır. Kaz Gölü kuş cenneti konumuna uygun bir göl olup, Almus Baraj Gölü de su sporları için ideal bir parkur alanı oluşturmaktadır.

Atatürk Evi

AtatrkEvi.jpg


Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün milli mücadele yılları, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin kuruluşu sırasında ilimizi teşriflerinde kalmış olduğu, 971.91 m² arsa ve 2 katlı ev Kültür ve Turizm Bakanlığınca 2001 yılında kamulaştırılmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığınca Atatürk evi Rölöve Restorasyon inşaatı tamamlanmış olup, teşhir ve tanzim işleri devam etmektedir.

Ballıca Mağarası

Ballca1.jpg


Doğanın gizemli gücünün en büyük örneği olan Ballıca Mağarası, Pazar ilçesinden Akdağ’ ın doruğuna kıvrım kıvrım uzanan yolun 8.km’ sinde yer almaktadır.680 metre boyu, 94 metre yüksekliği, mağara içindeki sarkıt, dikit, sütun, duvar ve örgü damlataşları, Mağara gülleri ve iğneleri, damlataş havuzları ve soğan sarkıtlarıyla dünyanın oluşum yönünden en zengin ve ve en güzel mağaralarından biri kabul edilen Ballıca Mağarası, gezenlerini büyülemektedir.Hele mağaranın ziyarete kapalı yerlerinin gezilen yerlerinden daha fazla olduğunu görenlerin şaşkınlığı bir inanılmazlığın ifadesi olmaktadır.Yaz kış mağara içerisindeki sıcaklığın 18-19 derece olması da insanı hayrete düşüren bir başka olaydır.1080 metre rakım yükseklikteki mağara girişi yanında Valiliğimizce yaptırılan tamamen doğayla uyum içerisindeki ahşap kafeterya ve dinlenme tesislerinde yayık ayranla çökelekli yemek mutluluğun ta kendisidir.

Sulusaray Kaplıcası

Sebastopolis antik kenti içerisindeki Nicepolis harabeleri arasında kaynayan Sulusaray Kaplıcası ilde ve bölgede en önemli olanıdır. Kaplıca suyu 55 °c.dir. Minarellerine göre tuzlu, sülfatlı-hafif acı su olarak isimlendirilmiştir.Sulusaray Kaplıcası şu an romatizmal hastalıklardan rahatsız olanlara şifa vermektedir.1962 yılından sonra modern tesislere kavuşmuş ve yıldan yıla ilaveler yapılmak suretiyle genişletilmiştir. Bugün iki oteli olan kaplıca; özel banyolu, sekiz kabine sahip, erkekler ve kadınlar için ayrı ayrı birer adet umumi havuzlu yıkanma yerleri olan hamamı, lokanta ve gazinosu ve 20 adet motelle hizmet vermektedir.

Reşadiye Kaplıcası

Ortalama sıcaklığı 40-41°C’dir. Romatizma, felçli hastalıklar ve kireçlenme gibi hastalıklara karşı tedavi edici bir özelliği vardır. Kaplıca son derece modern motel, yıkanma havuzları ve tesislere sahiptir. Kasabanın bitişiğindeki kaplıca belediye tarafından yaptırılan motel ile bütünleşmiştir. Motel ile 20 adet banyolu oda bulunmaktadır.

Niksar Ayvaz Suyu

Niksar’a 2 km. uzaklıkta bulunmaktadır. Membaa suyu 0.5 sertlik derecesine sahiptir. Safra Kesesi ve böbrek taşına yüksek tansiyon ve damar sertliği hastalıklarına iyi geldiği bilinmektedir.

Topçam Yaylası

Tokat'tan 15 km. uzaklıktaki bu yayla 1600 m. yüksekliktedir. Çam kokan havası ve yeşil görüntüsü etkilemektedir.

Selemen Yaylası

Reşadiye-Ordu sınırı arasında tarihi özelliği olan bir yayladır. 1514 yılında Çaldıran seferine çıkan Yavuz Sultan Selim ordusu ile birlikte bu bölgede konaklamış ve bir Cuma namazını bu yaylada kılmıştır. O günden günümüze kadar ilkbahardan itibaren ilk kar düşene kadar her Cuma günü bu yaylada geleneksel yayla pazarı kurulmaktadır. Tokat, Ordu, Samsun, Giresun, Sivas illerine bağlı bölgedeki ilçe insanları ürünlerini bu pazarda satmakta ve ihtiyaçlarını karşılamaktadır.

Batmantaş Yaylası

İl merkezine 48 km. uzaklıkta ve en yüksek tepesi 1850 m. olan bu yaylanın etekleri ormanlarla üst kısımları ise otlaklarla kaplıdır.

Dumanlı Yaylası

İl merkezine 70 km. uzaklıkta ve 2870 m. yükseklikteki bu yaylanın bir bölümü Sivas sınırları içerisindedir. Üzerinde tabii barınakları ve özellikle Suluova denilen bölgedeki dinlenme alanları ile kamp yapmak isteyenlerin ilgisini çekmektedir.

Boğalı Yaylası

Tokat ve Erbaa arasındadır. Tokat'a 50 km. uzaklıkta 1900 m. yüksekliktedir. Sakarat dağındaki otlaktan yöre halkı yararlanmaktadır. Ayrıca, Girlevik, Gümerek, Ceğet, Çamiçi ve Kızılcaören Yaylaları da ildeki önemli yaylalar arasındadır.

Pervane Hamamı

Kitabesi kayıp olan bu büyük hamam, Tokat kent merkezindeki 13. yüzyıl Selçuklu yapılarındandır. Pervane Darüşşifası’nı yaptıran Muineddin Pervane tarafından 1277 yılında yaptırılmış olduğu tahmin edilmektedir. Hamam, bugünkü toprak seviyesinin birkaç metre altında kalmış olduğundan batı yönünden bakıldığında cephe duvarları basık durumdadır.

Kadın ve erkek kısımlarını ayıran mimar, hamamı simetrik olarak planlamıştır. Kesme taşlardan yapılmıştır. 1951 yılında Belediye tarafından yaptırılan restorasyonda orijinal özelliklerini yitirmiştir.

Sultan Hamamı

Kent merkezindeki kitabesi olmayan bu hamamın yapılış tarihi bilinmemektedir. Ancak bazı malzemeleri mimari üslup bakımından Pervane Hamamına benzemektedir.

Paşa Hamamı

İvaz Paşa Mahallesi’nde, Paşa Han’ın hemen üzerindeki dört yol ağzındadır. II. Murat zamanında Yörgüç Paşa tarafından 1437 yılında yaptırılmıştır. Moloz taşlarla yapılmış hamam, 1948 yılında restore edilmiş olup günümüzde de işletilmektedir.

Ali Paşa Hamamı

1572 yılında Ali Paşa tarafından yaptırılan hamam Ali Paşa Camii’nin vakfiyelerindendir. Kadın ve erkek kısımları ayrı olan simetrik yapının, soyunma yeri kare, yıkanma yeri haç planlıdır. Karşılıklı dört eyvanı kubbeli ve beşik tonozlu olan yıkanma yerinin köşe halvetleri basık ve kubbelidir. Kesme taştan yapılmış olan mekân üzerinde sekizgen kasnak üzerine oturtulan büyük kubbeleri 1966 yılında kurşunla kaplanmıştır.

Çay Hamamı

Tek kubbeli, tek bölümlü olan hamam uzun yıllar depo olarak kullanılmıştır. Belediye tarafından 1956 yılında onarılmış olup, halen işletilmektedir.

Kültürel Detaylar

6000 yıllık tarihi boyunca üzerinde barındırdığı medeniyetlerin izlerini taşıyan Tokat; çok çeşitli ve zengin bir kültürel yapı ile yoğrulmuştur. Hititlerden günümüze kadar üzerinde yaşamış tüm medeniyetlerin izlerini ilimizde bulmak mümkündür. Maşat höyükte ki Hitit şehri, Roma, Bizans döneminden kalma Sebaptapolis yerleşim bölgesi, Tokat Kalesi, Taşhan, Beysokağı, Hıdırlık köprüsü, Alipaşa hamamı ve Ali paşa Camii gibi daha birçoklarını sayabileceğimiz tarihi ve kültürel zenginliklerimiz ilimizi daha da güzelleştirmektedir. Yüzyıllardır bozulmadan günümüze ulaşan gelenek ve göreneklerimiz, yemek kültürümüz, giyim kültürümüz, folklorik değerlerimiz, bakırcılık, yazmacılık, halı kilim ve kumaş dokumacılığı günümüzde de aynı disiplin ve aynı hevesle yapıla gelmektedir. Reşadiye’de bulunan Selemen Yayla Pazarında hala değiş tokuş usulü alışveriş yapılmaktadır.

Halkımızın sevincini, hüznünü, sıkıntılarını, mutluluğunu motif motif işleyen folklorik değerlerimiz, Omuz halayı, Geyik oyunu, Ellik halayı, Çekirge oyunu, Tokat ağırlaması, Maşat Halayı ve Semah oyunu gibi daha onlarcası bulunan oyunlarımızın her birinin arkasında bir sosyal olgu yatmaktadır. Orta Asya Türk giyim kültürünün hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmesi ve bu kültürün bazı köylerimizde hala devam etmesi Tokat’a bir ayrıcalık katmaktadır. Bindallı, Şalvar, Çarşaf, Yazma, Çorap Tokat kadın kıyafetlerinin en önemlileridir. Kadife atlas üzerine gümüş telle işlenmiş belden yukarısı dar alt kısmı geniş Bindallı denilen boy elbisesine özellikle kırsal kesimlerde sık sık rastlamak mümkündür. Bele takılan gümüş kemer bu kıyafetin bir aksesuarıdır.

Tokat’ın mahalli erkek kıyafetlerinde en çok dikkat çeken cepkendir. Önceleri gündüz kıyafeti olarak, sonraları düğünlerde ve özel günlerde giyilen cepken yelek boyunda önü düğmesiz etrafı sarma ve ortası kasnak işi ipek ile süslü altına gömlek giyilen bir kıyafettir. Ayrıca yakasız gömlek, pantolon ve bele sarılan kuşak, Tokat’lı erkeklerin mahalli giyim şeklidir.

İlimizin yemek kültürü de oldukça zengin ve iştah açıcıdır. Tokat Kebabı, etli dolma, bakla dolması, keşkek, gendüme çorbası, bacaklı çorba, cevizli çörek, bezli sucuk, bat gibi yemeklerin yanında Tokat şarabı da soframıza ayrı bir renk katmaktadır. Özellikle dünyada sadece Tokat’ta üretilen Mahlep şarabının içimi ayrı bir zevktir.

Tokat türküleri tüm ülkemizde zevkle dinlenen türkülerimizdir. Bu türkülerimizde aşkı, hüznü, kederi, neşeyi, felaketi, hoşgörüyü kısacası halkın tüm yaşam şeklini bulmamız mümkündür. “Sabahın seherinde ötüyor bülbül, Hey onbeşli onbeşli, burçak tarlası, Tokat yaylası “ gibi türkülerimiz ülkemiz folkloründe önemli bir yer tutmaktadır.

Günümüzde yeni bir teknoloji ve şehir kültürünün hızla gelişmiş olduğu çağımızda, ilimizde hala orta Asya kültürünün gelenek ve göreneklerinin bozulmadan devam ediyor olması önemli bir olgudur. Düğün geleneği, oda oyunları, maniler, orta oyunları, batıl inançlar, sosyal ve toplumsal dirliğin ayakta kalmasını sağlayan ahlaki ve insani adetler hala sosyal hayatımıza yön vermektedir.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,315
50,216
NeverLand
Sulu Han

Tokat kent merkezinde Sulu Sokakta, Bedesten yanında yer alan hanın kitabesi olmadığından yapılış tarihi bilinmemektedir. 1930 yılına kadar cezaevi olarak kullanılan han 1957 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiş olup, halen Belediye tarafından aşevi olarak kullanılmaktadır. Kuzey – güney yönünde dikdörtgen planlı ve iki katlı olan hanın orijinal özellikleri restorasyonu esnasında bozulmuştur.

Paşa Han

Tokat kent merkezinde, İvaz Paşa Mahallesi’nde, Sulu Sokak’ın sonundadır. 1. Sultan Mahmut zamanında Mehmet Paşa tarafından 1752 yılında yaptırılmıştır. Paşa Hanın kesme taştan yapılmış güzel bir portalı ve çevresi sağır duvarlarla kapalı bir avlusu vardır. Avlu içinde bugün hiç bir yapı izi kalmamıştır. Güney yönündeki orijinal servis kapısı yerinde korunmakta olup, portalın orijinal kapısı sökülmüştür. Portalin üst kısmının sağ ve solunda, zincirle ağaçlara bağlanmış iki hayvan rölyefi dikkat çekmektedir.

Taşhan

tashan-1.jpg


Tokat kent merkezinde, Gaziosmanpaşa Caddesi üzerindedir. "Voyvoda Han" da denilen yapı 1631 yılında yaptırılmış büyük bir Osmanlı anıt eseridir. Bir süre et ve sebze hali olarak kullanılan han, son yıllarda restore edilmiştir. Kuzey-güney konumunda, kesme taş ve tuğladan, dikdörtgen ve iki katlı inşa edilen hanın ortasında, büyük bir avlu yer almaktadır. 32 odası ve bir mescit mahalli bulunan hanın her iki katında, avluya bakan revaklar bulunmaktadır. Sadece doğu yönündeki blokun birinci katında revak yoktur. Kesme taştan yapılmış uzun ve güzel bir cephesi olan Taşhan'ın batı yönündeki dış duvarları sağırdır. Diğer üç yanındaki hücrelerde çeşitli meslekten ticarethaneler sıralanmıştır.

Develik Han

Takyeciler Camiinin güneyinde yer almaktadır. Kendi haline terk edilmiş olan hanın mimari planı ve yapı malzemesine göre, 15. veya 16. yüzyılda inşa edildiği tahmin edilmektedir. İki katlı revaklı avlusu olan han, kesme taş, moloz taş ve tuğladan yapılmıştır.

Bedesten ve Arasta

Sulu Sokakta, Takyeciler Camii’nin doğusundadır. Evliya Çelebi’nin "Sultan Çarşısı kadar güzel bir çarşıdır. Halep ve Bursa Çarşıları gibi gayet tertip üzere kurulmuştur" dediği bedestenleri İstanbul Kapalı Çarşı’nın bedesten bölümünü anımsatmaktadır. Tuğladan örülmüş tonozlar üzerinde on bir kubbenin yer aldığı bu Osmanlı ticaret merkezinin yapıldığı tarih belli değildir. 15. veya 16. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen Bedestenin güney ve kuzey yönlerinde karşılıklı birer kapısı vardır. İnce harçla örülmüş kolon ve tonozlarındaki ustalık son derece ileri düzeyde olan bedesten görülmeye değer bir mimari eserdir. Bedestenin doğu ve batı bitişiğine birer arasta ilave edilerek önemli bir yapı grubu oluşturulmuştur.

Mahperi Hatun Kervansarayı

Pazar ilçesinde bulunan kervansaray, 1238 yılında I. Alaattin Keykubat’ın eşi Mahperi Hatun tarafından yaptırılmıştır. Tamamen kesme taşlardan inşa edilmiş olan yapının çevresi 16 adet takviye kulesiyle güçlendirilmiştir. Çeşitli motiflerle bezenmiş görkemli portalinden içeri girildiğinde avlunun iki yanında revaklar göze çarpmaktadır. Tek nefli olan kapalı bölümünün sade bir portali vardır.

YAĞIBASAN MEDRESELERİ

Anadolu’nun ilk medreselerinden olan Niksar ve Tokat Yağıbasan Medreseleri 12. yy. ortalarında yapılmışlardır. Kapalı avlulu olan medreseler plan bakımından da birbirine çok benzemektedir. Yalnız Tokat Yağıbasan 3 eyvanlı, Niksar örneği ise 2 eyvanlıdır. Moloztaş malzemeyle yapılmışlardır. Tokat, Sulusokak mevkiindeki medresenin 1247 tarihli onarım kitabesi Müzede olup, Nizameddin Yağıbasan tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Nizameddin Yağıbasan, Danişmendlilerin Sivas kolunun 3. hükümdarıdır.

Kazanılan bir zaferin peşinden doğduğu için babası tarafından “Düşman Basan” anlamına gelen Yağıbasan ismi verilmiştir.

Bazı kaynaklarda yapılış tarihi olarak 552/1157 tarihi verilen Niksar Yağıbasan Medresesi, Niksar Kalesi üzerindedir. Bugün oldukça harap durumdadır.

TOKAT MÜZESİ

Arkeolojik, etnografik eserlerle sikkelerin sergilendiği müzemiz karma müzeler grubundadır. Yapı olarak 13. Yüzyılının ikinci yarısında bir Anadolu Selçuklu Dönemi eseridir. Açık avlulu, iki katlı, iki eyvanlıdır. Avlu, üç taraftan revaklarla çevrili olup, revaklar zemin katta devşirme sütunlar, üst katta dörtgen ayaklar taşımaktadır. Sütun başlıkları da devşirmedir. Doğu cephedeki taç kapı, yukarı ve dışa taşıntılıdır.

Cephenin 1/3’ünü kaplamaktadır ki, döneminin tipik özelliğidir. Bitkisel ve geometrik kademeli bordürlerle çevrili taç kapının mukarnas kavsalası üzerinde iki yanda pencere yer almaktadır. Bu durumuyla Anadolu Selçuklu mimarisinde özel yere sahiptir. Kitabe yeri boş bırakılmıştır.

Avluya bakan cepheleri gök mavisi ve patlıcan moru renklerden oluşan geometrik, bitkisel ve yazı (hat) karakterli süslemeye sahiptir. Gökmedrese ismini de gök mavisi renkli çinilerden almaktadır. Tıp eğitiminin verildiği yapı “Pervane Darüşşifası” olarak da bilinmektedir. Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yapılış amacına uygun olarak yıllarca sağlık hizmetinde kullanılmıştır.

1926 yılından itibaren H. Turgut CİNLİOĞLU’nun çevreden topladığı eserlerle depo müze olarak kuruluşuna başlanan müzemiz, 1974 yılına kadar sınırlı teşhir odalarıyla hizmet vermiş olup, 1974-1982 yılları arasında yapılan onarım ve çağdaş teşhir-tanzim anlayışıyla modern müzecilik faaliyetini sürdürmektedir.

Alt (zemin) ve üst kattaki odalarda eserler kronolojik tasnif göz önüne alınarak teşhir edilmektedir. M.Ö. 3000 yılı Eski Tunç Çağı’ndan itibaren, Hitit, Frig, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin eserleri sergilenmektedir. Kazı çalışmaları tamamlanan Maşat Höyük buluntuları ile Müze Müdürlüğü’nce yapılan kurtarma kazıları sonucu ele geçen eserler teşhirin ağırlıklı bölümünü oluşturmaktadır.

Girişin sağındaki İlk Tunç Çağı eserleri, takip eden odalarda Hitit; Frig (Demir Çağı) dönemi eserleri, kilise eşyaları sergilenmektedir. Müzenin bu bölümünün kubbeyle örtülü ve daha geniş tutulmuş mekanı olan son odasında ise Osmanlı dönemine ait Dini eserler ve yazı takımları teşhir edilmektedir.

Baş eyvanın kuzeyindeki mekan, medreseyi yaptıran Pervane Muiniddin Süleyman’ın aile mezarlığı olup, halk arasında “Kırkkızlar Türbesi” olarak bilinmektedir. Efsane değerinde başka kimliklerde yüklenen yirmi sandukalı mezar odası müze teşhirine tabii bir zenginlik katmaktadır.

Eyvanın güneyindeki mihrap nişli geniş mekanda ise (mescit) halılar, kilimler ve heybeler sergilenmektedir.

Mescitten sonra sırasıyla; bölgemizin geleneksel erkek giysileri, kadın giysileri, takılar, aydınlatma araçları, hamam eşyaları gibi etnografik karakterli eserler sergilenmektedir. Takip eden odalarda; ev dokuma tezgahı, el baskısı yazma örnekleri ve kalıpları, 19. yüzyıla ait barut kapları ile son odada bakırcılık zanaatının ürünleri olan bakır kaplar ve kapı tokmakları teşhir edilmektedir.

Üst katın bir bölümü idari hizmetler için kullanılmakta olup, güney revaka açılan odalarda sırasıyla; sikke ve altın süs eşyaları, Ulutepe kurtarma kazısı buluntuları, Roma dönemine ait pişmiş toprak, metal ve cam eserler ile son odada Bizans çağı eserleri sergilenmektedir.

Müzemiz avlusunda girişin bulunduğu ön bahçede ve kuzey bitişiğimdeki Anadolu Selçuklu Dönemi yapı temellerinin bulunduğu alanda, Hellenistik, Roma, Bizans, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait taş eserler teşhir edilmektedir.

LATİFOĞLU KONAĞI

Tokat’ın Gazi Osman Paşa Bulvarı üzerinde bulunan Latifoğlu Konağı planı ve süslemeleriyle 19. yy. ev mimarisinin özelliklerini taşımaktadır.

Konak “L” şeklinde bir plan üzerine iki katlı olarak ve ahşap karkas arası kerpiç dolgu malzeme kullanılarak inşa edilmiştir. Alaturka kiremit kaplı kırma çatı ile örtülüdür. Taş döşeli avluda bir havuz bulunmaktadır.

Türk evinin ana esaslarına ve kalabalık aile düzenine uygun olarak, ancak daha serbest bir plan anlayışı ile yapılan konağın odaları “L” şeklinde bir sofanın etrafında yer almaktadır.

Zemin kattaki tek kubbeli hamam, yapının dışına çıkma yapmaktadır. Kare planlı, dikdörtgen formlu taşlarla döşeli bu Türk Hamamı alttan ısıtılmaktadır. Burası küçük bir soğukluk-soyunmalık kısmına açılmaktadır. Yine bu bölümde ocaklı bir oturma odası-hamam odası bulunmaktadır.

Günlük işlerin yapıldığı, aynı zamanda mutfak olarak da kullanılan aşevi-işevi ile idare olarak kullanılan bölümde bu katta yer almaktadır.

Sofa, günümüzde danışma ve hatıra eşya satış yeri olarak düzenlenmiştir.

Üst katta; selamlık-paşa odası, harem-havuzbaşı odası, yatak odası ve bir depo odası mevcuttur. Sofada dört bölümlü bir vitrinde takılar, silahlar, porselen eşya ve elişleri teşhir edilmektedir.

Latifıoğlu Konağı ahşap, kaleişi ve alçı süslemeleriyle zengin bir görünüme sahiptir.

Paşa odası ahşap işçiliğin en güzel örneklerini sunmaktadır. Dıştan kare, içten dairesel bir form içindeki barok tavan göbeğinde ahşap, dantel gibi işlenmiştir. Dolap ve yüklük kapaklarında, kapılarda ahşap oymalar mevcuttur.

Havubaşı odasının duvarları kalemişi panolar halinde çiçek motifleri ve İstanbul Manzarası tasvirleri ile bezelidir. Tavan yaldız boyalı bitkisel motifler ve ahşap oymalarla süslenmiştir.

Hamam odasının kapısı, tavanı, yüklük ve dolap kapaklarında yine bitkisel motifli ahşap işçilik dikkati çekmektedir.

Alçı işçiliğinin güzel örneklerini ocak davlumbazları ile tepe pencerelerinde görmek mümkündür. Paşa odasının ocak davlumbazındaki plastik akantus yaprakları batı etkisini, havuzbaşı odasındaki ocağın kabartma alçı üzerine boya ile yapılmış karanfil, lale gibi çiçek motifleri klasik üslubun özelliklerini yansıtmaktadır. Tepe pencerelerinde alçılı vitray görülmektedir ve bunlarda kullanılan “Mühr-ü Süleyman” Türk süsleme sanatında sevilen motiflerden biridir.

Latifoğlu Konağı geçmişteki fonksiyonlarına göre yörenin eşyası ile donatılmış mankenlerle canlı ve gerçekçi bir teşhir yapılarak 1989 yılında müze-ev olarak hizmete açılmıştır.

Maşat Höyük

Zile ilçesi Yalınyazı köyünde yer alan Maşat Höyük ören yerinde 1973-1984 yılları arasında yapılan kazılar sonucunda Tokat tarihine ışık tutabilecek çok önemli eserler ortaya çıkarılmıştır. M.Ö. 3000’li yıllara tarihlenen höyükte bulunan önemli eserler arasında Hitit dönemine ait bir saray kalıntısı da mevcut olup diğer buluntular Tokat Müzesi’nde sergilenmektedir.

Horoztepe

Bölgede M.Ö 3. bine ait bir mezar ortaya çıkartılmıştır. Mezar buluntuları arasındaki en önemli eser olarak kabul edilen çocuğunu emziren kadın heykelciliği günümüzde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde teşhir edilmektedir.

Sebastopolis Antik Kenti

Tokat’ın 68 km. güneybatısında yer alan antik Sebastopolis kentinin kuruluşu henüz kesin olarak bilinmemektedir. Adının anlamı “büyük azametli şehir” olan kentin, bazı kaynaklara göre M.Ö. 1. yüzyılda kurulmuş olabileceği tahmin edilmektedir. Roma İmparatoru Traianus zamanında (M.S. 98-117) Kappadokia eyaletine dahil edilen kentin adının çeşitli kaynaklarda “Herakleopolis” olarak da kaydediğildiği bilinmektedir. 1987 yılında Tokat Müze Müdürlüğü’nce yapılan kurtarma ve sondaj kazıları sonucunda elde edilen verilerle, daha önce ortaya çıkmış bulunan mimari parçalar değerlendirildiğinde, kentin Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde önemli bir yerleşim alanı olduğu anlaşılmaktadır.

Artova Yeraltı Yerleşimi

Artova ilçesine bağlı Boyunpınar köyünün 500 m. kuzeyindeki Özündürük mevkiinde ana kaya blokuna oyularak yapılmıştır. Erken Hıristiyanlık dönemine ait bu yeraltı yerleşimi 1995 yılında Tokat Müzesi tarafından yapılan temizlik kazısı ile açılmış ve hizmete sunulmuştur. Bu yeraltı yerleşimi üç koridorlu ve üç katlı olup, salonlar, küçük odalar ve küçük bir tapınaktan oluşmaktadır.

Ulu Cami

ulucamii1.jpg


Tokat'ın en eski ve ilginç camilerinden biridir. Yapılış tarihi olarak geçen 1678, yapılış tarihi değil onarım tarihidir. Kitabesinden "Çün bu cami oldu cedit" ifadesi, caminin yenilendiğini göstermektedir. Ayrıca iç mekânlarda ve kuzey revaklarında kesme taştan yapılmış kemerli kolonları ile batı yönündeki son cemaat yerinin devşirme (Bizans) sütunları da caminin çok eski olduğunu göstermektedir. Yapı, Sultan IV. Mehmet zamanında restore edilmiş ve 1678 tarihli kitabe de o zaman takılmıştır. Tokat'ta orijinalliğini en fazla koruyan tarihi eserlerden biri olan ve 1950 yılından bu yana zaman zaman onarım gören Ulu Cami moloz ve kesme taşlardan yapılmıştır. Ahşap kirişli ve çıta süslemelerle kapatılmış mekânının üzeri dört köşe, kiremit bir çatıyla örtülüdür. Kesme taştan zarif bir minaresi olan Ulu Cami’nin güney batı köşesine bir kuş evi oyulmuştur. Kemer ve alınlıklarında Selçuklu çinilerindeki geçme Rumi motifler ve kemer içlerinde birbirine bağlı küçük panolar halinde 16 ve 17. yüzyıl İznik çini desenlerini anımsatan süslemeler yapılmıştır. Caminin ilginç özelliklerinden birisi de doğu ve batı yönlerindeki revakların, malzeme ve işçilik bakımından birbirinden ayrı olmasıdır.

Meydan Cami

Sultan II. Bayezit'in annesi Gülbahar Hatun adına yaptırdığı cami, kayıtlarda "Hatuniye Camii" olarak geçmektedir. Meydan Mahallesi’nde adını aldığı geniş bir alanda 1474 yılında yaptırılmıştır. Tokat’taki en güzel Osmanlı dönemi mimari eserlerinden birisidir. Ana mekân üzerinde tek kubbesi, tek minaresi ve altı mermer sütundan oluşan, beş kubbeli son cemaat yeri vardır. Eski tarihi kayıtlarda “caminin yapımı bittikten sonra küçük olduğu görülmüş ve iki yanına birer mescit daha inşa ettirilmiştir” denilmektedir. Ana mekân, revaklar ve minaresindeki rölyef süslemeleriyle, zarif ve uyumlu bir mimari yapıya sahiptir. Avlunun ortasında ahşaptan yapılmış orijinal olmayan bir şadırvan ve yanında Gülbahar Hatun Medresesi yer almaktadır. Meydan Camii’nin Selçuklu tarzı stalaktitlerle işlenmiş mermer portalı ve geçme ağaçtan yapılmış kapısı birer sanat şaheseridir. Ağaç kapıyı çevreleyen kemerin üzerinde kitabe yer almaktadır. Caminin duvarları, minaresi ve mescitler kireç taşından, kubbesi tuğladan örülmüştür. Mihrap ve minberi mermerden yapılmış olan caminin, iyi ışıklandırılmış bir mekânı ve kubbesinde “boya” süslemeler vardır.


Behzat Camii

behzat.jpg


Tokat'ın en karakteristik yerlerinden biri olan Behzat Çarşısı’nda Behzat Çayı yanındadır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında, Fakih Şirvan oğlu Hoca Behzat tarafından 1535 yılında yaptırılmıştır. Küçük ve kare biçimli olan cami binasına Sultan II. Abdülhamit zamanında, 1881 yılında vatandaşların bağışlarıyla ikinci bir kubbe daha yaptırılmıştır. Kesme taştan yapılmış güzel bir minaresi olan caminin 1535 tarihli Osmanlı sülüsüyle yazılmış kitabesi Hoca Behzat'a ait olup bulunan diğer kitabe tamir kitabesidir. Cami yanındaki mezar Hoca Behzat'a aittir.

Ali Paşa Camii

alipasa.jpg


Cumhuriyet Meydanı’nın güneyinde yükselen cami, Tokat'taki en büyük Osmanlı anıt eseridir. Sultan II. Selim zamanında Ali Paşa tarafından 1572 yılında yaptırılan caminin avlusunda Ali Paşa’nın eşi ve oğlu Mustafa Bey’in türbeleri de yer almaktadır. 16. yüzyıl Osmanlı cami mimarisinin özelliklerini taşıyan caminin kare olan ana mekânı üzerinde, tek kubbesi ve tek minaresi vardır. Tamamı kesme taştan yapılan camide, ana mekânın kıble dışında kalan diğer üç duvarında karşılıklı mahfiller yer almaktadır. Bunlardan kuzey yönündekiler oda şeklindedirler. Kesme taştan kemerli olarak yapılmış mahfillerin üst kısmında kadınlara ait bölümler vardır. Kubbe kaidesinde, sekizgen kasnakta ve duvarlarda pencereleri olan caminin stalaktitli mihrap ve minberi mermerden yapılmıştır.

Takyeciler Camii

Diğer camilere göre değişik mimari üslubu olan Takyeciler Camii’nin yapıldığı tarih bilinmemektedir. Sadece güney duvarının bedestene doğru olan köşesinde 1871 tarihli bir tamir kitabesi vardır. Ancak caminin bu tarihten çok evvel yapıldığı anlaşılmaktadır. Moloz ve kesme taştan yapılmış camide ana mekân ve sütunlar üzerinde dokuz kubbe bulunmaktadır.

Garipler Camii

Pazarcık Mahallesi’nde ve Tokat’ın en eski camisidir. Danişmend Gümüştekin Ahmet Gazi tarafından 1074 yılında yaptırılmıştır. Renkli çinilerle süslenen caminin orijinal olan minaresi 11. yüzyıl Türk tuğla işçiliğinin güzel örneklerinden birisi sayılmaktadır.

Niksar Ulu Camii

Niksar ilçe merkezi Ulu Cami Mahallesi’ndeki yapı, 1145 yılında Cepnizade Hasan Bey tarafından yaptırılmış bir Danişmendoğlu dönemi eseridir. Yapı dikdörtgen planlı olup, iç mekân dört sıra ayakla beş sahına ayrılmıştır. Anadolu’nun iyi durumda ayakta kalabilen ilk camilerinden biridir.

Silahtar Ömer Paşa Camii

Erbaa ilçesi, Akça kasabası merkezinde bulunan caminin kitabesi olmadığından, yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Silahtar Ömer Paşa tarafından 1688 yılı civarında yaptırıldığı sanılmaktadır. Dikdörtgen planlı yapı kagir dış duvarlara sahip olup, üst örtüsü ahşaptır. İç mekânı örten ahşap tavan ve minber kalem işi bezemesiyle dikkati çeken bir yapıdır. Cami dıştan oldukça yalın, içten çok zengin görünümlüdür.

Kazancılar Mescidi

Kent merkezinde, Sulu Sokak’tadır. Kapının çok üstünde saçağa yakın yerde yuvarlak bir kitabesi vardır. Bu kitabeye göre, Yavuz Sultan Selim zamanında 1518 yılında yapılmıştır.

Hacı Turhan Mescidi

Akkoyunlu Uzun Hasan’ın Tokat’ı yakmasından sonra, Fatih Sultan Mehmet zamanında Artukoğullarından Hacı Turhan tarafından 1474 yılında yaptırılmıştır. Sulu Sokak, Sultan Hamamı önünde bulunan mescit, moloz taştan yapılmış olup, kare planlı mekân üzerine sekizgen kubbe oturtulmuş küçük bir yapıdır.

Alaca Mescit

Kent merkezinde; Rüstem Çelebi Mahallesi’nde Plevne İlkokulu’nun yanındadır. Selçuklukların İlhanlı Sultanı Gazan Han ile ortak yönetimleri zamanında yapılmıştır. Daha sonra büyük bir tahribata uğrayan caminin minaresi dışında kalan bölümleri, Abdurrahman bin Ahi Eda'nın adına ithafen Abdülaziz bin İbrahim tarafından 1505 yılında yaptırılmıştır. Selçuklu döneminde yapılmış olan minaresinin tuğla işçiliği dikkat çekicidir.

Vezir Ahmet Paşa Mescit ve Türbesi

Meydan Mahallesi’nde bulunan mescidin 1288 yılında yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Üzerindeki kitabeden yapıyı Vezir Ahmet Paşa’nın tamir ettirdiği anlaşılmaktadır. Öndeki kubbeli oda türbedir.1939 yılındaki şiddetli depremde zarar gören mescit, yakın tarihlerde aslında uygun olarak onarılmıştır.

Sentimur Türbesi

Gaziosmanpaşa Caddesi üzerindedir. Moğol Emirlerinden Sentimur oğlu Nurettin'e aittir. 1314 yılında yapılan türbeye halk "Demirlengin oğlu (Timurleng benzetmesi) Türbesi" demektedir. 1935 yılında restore edilen türbe bugün yeşil ve çiçekli bir alan içindedir. Üç adet kitabenin bulunduğu türbe kesme taştan, olup kare mekân üzerine tuğladan örülmüş sekizgen yıldız planlı, tromplu külahla örtülüdür. Doğu yönündeki penceresi, barok karakterli palmet ve yazıları çevreleyen süsler ve renkli taşlarla işlenmiştir.

Acepşir Türbesi

İvaz Paşa Mahallesi’nde bulunan türbeye, "Baş Ağrısı Türbesi” de denilmektedir. Kitabesinin iki başı kırık olduğundan türbenin kime ait olduğu belli değildir. Ancak sağlam kalan bölümünden İlhanlıların son Hükümdarı olan Sultan Ebu Sait zamanında (1318) yapıldığı anlaşılmaktadır.

Şeyh Meknun Türbesi

Yeşilırmak Köprüsü başında yer alan türbenin 13. yüzyılda Mesut bin Keykavus tarafından imaret olarak yaptırıldığı tahmin edilmektedir. İçindeki mezarın kitabesi olmadığından burada yatan zatın kim olduğu bilinmemektedir. İki bölümden oluşan yapının duvarlarında çini süslemeler vardır.

Sümbül Baba Mescit ve Türbesi

Gaziosmanpaşa Caddesi üzerinde bulunan Sümbül Baba Mescit ve Türbesi, Muineddin Pervane'nin kızı Safiyeddin'in, bağışlanmış kölesi olan Hacı Sümbül tarafından 1292 yılında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi, Sümbül Babanın Hacı Bayram Veli'nin öğrencisi ve Hacı Bektaş Veli'nin halifesi olduğunu yazmaktadır. Selçuklular zamanında yazılmış kitabesine göre, Sultan II . Mesut zamanında inşa edilmiş olan yapının portal, mescit ve türbe bölümleri iyi korunmuştur. Selçuklu mimarisinde az rastlanan asimetrik planlı yapının en ilgi çekici bölümü olan mermerden yapılmış stalaktitli portalini, kenger yaprağı motifli bordür çevrelemektedir.

Sefer Paşa Mescit ve Türbesi

Camii Kebir Mahallesi’ndedir. Halkın "Kömlekli Baba" dediği türbe, 1251 yılında Ebu Bekir bin Lokman tarafından, yaptırılmıştır. Türbedeki mezarlarda kitabe olmadığından kimlerin yattığı anlaşılamamaktadır. Ancak bunlardan birinin Kasaphane çeşmesini yaptıran Sefer Paşaya ait olması muhtemeldir. Kesme taştan yapılmış ve üzerinin ahşap olduğu zannedilen mescit tamamen yıkılmıştır. Sekiz köşeli, piramit külahlı kesme taştan yapılmış türbe hala ayakta durmaktadır.

Ali Tusi Türbesi

Halit Mahallesi’nde Sulu Sokak üzerindedir. 1233 yılında Selçukluların önemli devlet adamlarından birisi olan Ebul Kasım bin Ali el Tusi (Necmeddin Tusi de denilmektedir), sağlığında bu türbeyi kendisi için yaptırmıştır. Binanın cephesindeki sivri alınlıklı iki dikdörtgen pencereyi süsleyen geometrik motifli çini bezemeler ve üstlerinde yer alan çini ile yazılmış ayetler ilgili çekicidir.

Burgaç Hatun Türbesi

Ali Paşa Camii bahçesinin doğu tarafında yer alan türbe Selçuklu tuğla işçilik ve tekniğinin güzel örneklerinden birisidir. Kitabesi kayıp olan yapının 13. yüzyılda inşa edildiği tahmin edilmektedir.

Erenler Türbesi

Tokat'ın güneydoğusundaki tepede yer alan Erenler mezarlığının hemen yanındadır. Türbenin kesme taştan yapılmış kare mekânı üzerine tuğladan örülmüş kubbe oturtulmuştur.

Pir Ahmet Bey Türbesi

Meydan Mahallesi’nde, Meydan Camii’nin güneyinde yer almaktadır. İçerisinde Eretna (Ertena) Beylerinden Alaaddin Ali Beyin oğlu Pir Ahmet Bey ve ailesine ait biri ağaç ve onikisi mermer sanduka, türbe çökme tehlikesi gösterince müzeye kaldırılmış; daha sonra moloz taştan yapılmış kemerli çatı çökmüştür. Bir görüşe göre türbe, Şehzade Mehmet Çelebi'nin kardeşi Süleyman Çelebi ile yaptığı taht mücadeleleri sırasında ölen adamlarından Horozoğlu Ahmet Bey’e aittir.

Kırk Kızlar Türbesi

Niksar ilçe merkezinde modern kent yapıları arasında kalmış olan türbe tuğla ile örülmüş anıtsal bir kümbettir. Yapım tarihi kesin olarak bilinmekle birlikte, 13. yüzyıl başlarında yapıldığı tahmin edilmektedir. Özenli tuğla işçiliği ile dikkat çeken sekizgen planlı türbenin piramit külahı yıkılmış, saçak çıkıntıları ve tuğlu kubbesi kalmıştır.

Çukur Medrese

Sulu Sokak’ta Takyeciler Camiinin güneyindedir. Danişmendoğullarından Yağıbasan tarafından 1152 yılında yaptırılmıştır. En önemli özelliği 14 m. çapındaki tromplu kubbesinin ortasında 10 m’ye yakın açıklığın olmasıdır. Anadolu'da bu özelliği taşıyan üç medreseden birisidir. Moloz taştan sade ve süslemesiz olarak inşa edilen yapı, iki yandan da eyvanlar ve tonozlu odalarla çevrelenmiştir. Selçuklu Sultanı II. İzzettin Keykavus'un tahta çıkışı nedeniyle 1247 yılında restore edilmiştir. 1939 yılındaki yer sarsıntısı, kubbenin tonozlarında çökme ve çatlamalara yol açmış, kitabesi düşerek parçalanmıştır.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,315
50,216
NeverLand
El Sanatları

Her toplumun kendine özgü kültür birikimi, gelenek ve görenekleri, dili, karakteri olduğu gibi zanaatları da vardır. Müzik, oyun, edebiyatın yanı sıra özellikle zanaatlar o toplumun kendine has değerleridir. Kültürel birikimin renk, biçim ve çeşitli tekniklerle en içten ve en güzel yansıması zanaatlar, bir kişinin olmadığı için anonim olma özelliği taşırlar. Zanaatlar bizim kültürel kişiliğimizin en canlı belgeleridir. Gerek önceki dönemlerden kalan ve gerekse Orta Asya’dan getirdiğimiz kültürümüzde zanaatların önemli yeri vardır.

kultue.jpg


Etiler zamanından beri birçok tarih devirlerine sahne olan Tokat, doğu-batı ve kuzey-güney arasında ulaşımı sağlayan önemli yolların kavşağı olmuştur. Bu konumundan dolayı zanaatçı çeşitliliği bakımından oldukça zengindir. Keçecilik, kazzaz ve ipekçilik, mumculuk, boyacılık, sabunculuk, bezcilik ve taşçılık gibi zanaatlar toplumun ihtiyaçları karşısında yetersiz kalmasından dolayı artık günümüzde kaybolmuş olan sanatlarımızdandır. Ancak yazmacılık, bakırcılık, kalaycılık, dokumacılık (kumaş, kilim, cicim, halı, çorap), mutaflık, semercilik, çarıkçılık, yemenicilik, dericilik, küpçülük, süpürgecilik, demircilik, tenekecilik, iğne oyacılığı, müzik aletleri yapımcılığı(davul, zurna, bağlama, kaval) oymacılık, yayıkçılık, kuyumculuk ve folklorik elbise işlemeciliği gibi el sanatları halen günümüzde il, ilçe ve köylerimizde yapılmakta ve yaşatılmaktadır.

Yazmacılık

İnsanoğlunun bir örtünme aracı olarak kullandığı giyim eşyaları, medeniyetle birlikte estetik duygularla yapılmaya başlanmış ve sanatsal bir nitelik kazanmıştır. Bu tür sanatlardan bir tanesi de yazmacılıktır.

Günümüzde çeşitli nedenlerle şekil değiştirerek yaşama savaşı veren bir el sanatı türü olan yazmacılık, türünün en güzel örneklerini Tokat’ta vermiştir.

yazma.jpg


Yazma; oyulmuş ahşap kalıplar kullanarak çeşitli boyalarla, genellikle pamuklu bazen de ipek kumaşlar üzerine elle çizilip resmedilerek veya basılarak yapılan bir kumaş süsleme sanatıdır.

Bu el sanatının örnekleri çoğunlukla kadınların baş bağlamada kullandıkları baş örtülerinde görülür. Ayrıca bohça, sofra örtüsü, yorgan yüzü olarak da kullanılmaktadır.

Yazmalar genel olarak iki türde yapılır.

Kalem işi yazma ve baskı işi yazma. Kalem işi yazma fırça ile kumaş boyandığı için daha çok resim sanatına yakındır ve örnekleri çok azdır.

Baskı işi yazmalar üretime elverişlidir, örnekleri çoğaltılabilir. Bunun için yazmacılık denilince baskı işi yazma akla gelmektedir.

TokatYazmas.jpg


Baskı işi yazmaları; sulak yerde yetişmiş ıhlamur ağacından yapılmış ağaç kalıplar kullanılarak yapılmaktadır. Ihlamur ağacı yumuşak, kolay oyulabilir, dayanıklı, iyi zamk tutan bir ağaç cinsi olduğu için kalıp hazırlamaya çok uygundur. Bu ağaç üzerine desen sabit kalemle çizilir ve küçük “nakış bul” adı verilen bir bıçakla oyularak desen ortaya çıkarılır. Kaç desen ve renk kullanılacaksa o kadar kalıp hazırlanır.

tokat_yazmasi.jpg


Desen özelliğine göre; tek renkli desenler için tek kalıp hazırlanır. Elvan veya Elvan Baskı denilen çok renkli baskı içinse kullanılan her renk için ayrı bir kalıp hazırlanır. Bunun için kalıp oymacılık zor ama zevkli bir çalışmadır.

Kalıp oymacılık gibi yazmacılık da zor ve zevkli bir çalışmadır. Tokat’ta her bölgede kullanılan, her çeşit yazma basılmaktadır. Ancak Tokat yazmalarının en önemli özelliği Elvan Baskı oluşudur. Renkleri ve desenleri eşsiz güzelliktedir.

Tokat’a ait iki özgün desen vardır. bunlardan biri “Tokat İçi Dolusu” diğeri “Tokat Elmalısı” desenleridir. Bu desenlerden başka “Çengelköy” deseni de İstanbul menşeli bir desen olmasına rağmen Tokat’ta kullanılmaktadır.

Tokat’a ait Tokat içi dolusu ve Tokat elmalısı desenleri Tokat alı ya da Tokat kırmızısı denilen al bir zemin veya bu rengin karartılmışı olan kırmızı-mor bir zemin üzerine basılır.

Tokat içi dolusu deseninin bozularak değiştirilmiş bir şekli “Tokat Üzümlüsü”dür. Buna “Tokat Morlusu” da denir. Bu desen de çiçek motifi üzüm salkımı şeklindedir.

Tokat Elmalısı siyah zemine kırmızı veya kırmızı mor alarak basılmış elma motifleridir. Bu desen Zile dolaylarında kullanılmaktadır.

Bu desenin bozularak değiştirilmiş bir şekli “Tokat Yarım Elmalısı” dır. Renkler aynı olmakla birlikte elma motifleri küçük bozuk şekiller haline gelmiştir. Buna Aynalı da denilmektedir.

Tokat’a ait olmayan ancak Tokat’ta kullanılan bir desen “Çengelköy” desenidir. bu desen siyah zemin üzerine ve zemini tamamen dolduracak şekilde sarı, yeşil, kırmızı renklerle basılır. Bu desen Tozanlı köylerinde kullanılmaktadır.

yazma1.jpg


Tokat yazmalarında zemindeki al rengi sağlayan Alizarın red boyadır. Bu modern teknoloji ile Almanya’da yapılan bir boyadır. Ancak bitki kökünden elde edilmektedir.

Ali-zar’in (Alm.): Ruberythrinsöure adlı bitkiden gelen eski doğal sentetik kırmızı kök boya maddesi Anthrachinonsulfasaurem Natruim ile Natrıunhydroxyd ve Kalıunchlorat karıştırılarak elde edilir.

Alizarin red boya bugün talep olmadığı için fabrikası tarafından üretimden kaldırılmıştır.

Bu boya kullanılarak yapılan yazmaların yapım tekniği çok zordur. Sabırlı titiz bir sanatçının çalışmasına benzer. Boyanın az veya çok verilmesi, bekleme ve kaynama süresi hep dikkat ve titizlik gerektirir.

Alizarin kullanılarak yapılan yazmaların yapım tekniği kısaca şöyledir;

Önce Amerikan, mermerşahı vb. kumaşlar yıkanıp apresi giderilir, kurutulur. tezgah üzerinde kumaşa desenin dış çevreleri ve desen üzerindeki “tırnak”lar siyah renkle basılarak belirlenir.

Şap ve kara boya (güherçile) karışımı ile kumaşın zemin boyasının astar boyası vurulur. Bu astar boyalı karışım miktarına göre yazmalar kırmızı veya kırmızı-mor olur. Bunlar ahırlarda cereklere asılarak 15 gün bekletilir. Günümüzde amonyak verilmiş odalarda bir gün bekletilir.

Alizarin, ardıç kozaları, cehri ile hazırlanmış su dolu kazanlara kumaşlar basılır, altına odun ateşi yakılır. Isısı çok iyi ayarlanarak ve kumaşlar devamlı hareket ettirilerek boyayı emmesi sağlanır. Kumaşların boyayı emmesine alizarin kesme denir ve kumaşlar soğuk sularla durulanıp kurutulur. Kuruyunca üzerine elvanları renk, renk vurulur ve kurutulur.

Görüldüğü gibi çok zahmetli bir çalışmadır. Ancak çıkan desenin renkleri pırıl, pırıldır ve solmaz.

Tokat yazmaları renk, motif ve teknik özellikleri olan yazmalardır. Ancak bugün renk ve teknik özellikler yönünden Tokat yazmacılığı değişikliğe uğramıştır.

Alizarin boyanın kalkması ile renk maddesi olarak başka boyalar kullanılmaktadır. Ancak bu boyalar kök boya özelliği taşımadığı için yukarıdaki işlemleri gerektirmemektedir ve solmazlık özelliğini eski yazmalar niteliğinde taşımamaktadır. Ayrıca Tokat Alı rengini de vermemektedir.

Teknolojinin gelişmesi ile ağaç baskı tekniği de değişmiş seri üretime daha elverişli ve daha kolay olan serigrafi kullanılmaya başlanmıştır. Böylece Tokat’ın özgün yazmaları renk ve teknik özelliğini kaybetmiştir. Ancak yine de yaşama savaşı vermektedir.

Dokumacılık

İnsanoğlu yaradılışından itibaren başlayan yaşam mücadelesinde, giyim eşyalarına büyük önem vermiştir. Giyim kuşama verdiği bu önemi ilerleyen yıllardaki yeni kazanımlarıyla daha estetik ve sanatsal bir özelliğe kavuşturmuştur. Kimi zaman hemcinsleri içinde ayrıcalık kazanmak, kimi zaman da karşı cinsin ilgisini çekmek için, hep güzeli, farklıyı aramış ve bu konu çokça gündemi işgal etmiştir. Öyle ki bu amaçla kıtalararası ticari bir aktivite sağlanmış, bu uğurda can pahasına açmaya çalıştığı yolları, (İpek yolu) ihdas etmiştir. Bunun yan etkisi olarak bir çok sektörde gelişmeler olmuş, kültürel bağlar kurulmuştur.

Coğrafi konumu ve ülkelerarası ulaşım yollarının kavşak noktası olması bir çok medeniyetin gelişip, filizlendiği Tokat’ta dönemin en nadide tekstil ürünlerinin de üretimine imkan sağlamıştır. Sadece üretim noktasında kalmayıp şehirde konaklayan ve ticaret için Tokat’a gelen (Uzakdoğu, Afrika ve Avrupa) değişik renk ve kültürdeki yabancıların giyim, kuşamlarından ustalıkla faydalanıp, yeni ürün ve modellerin ortaya çıkarılması sağlanmıştır. Üretilen bu yeni model ve ürünler yine bu yolla diğer ülkelere taşınarak dünya tekstilinin gelişiminde önemli rol oynamıştır.

Evliya Çelebi bu konuyla ilgili olarak şunları zikrediyor: “Beyaz pembe bezi... diyar-ı lahorda (Hindistan) yapılmaz. Güya Altın gibi mücelladır. Kalemkar basma, yorgan yüzü, munakkaş perdeleri... gayet menduhdur.” diye bahseder.

Bu konu Tokat’ı gezmiş Avrupalı seyyahların dikkatini çekmiştir. Jean Taverner Tokat’tan geçen Ticaret yollarından bahisle “Tokat’ın en dikkate değer yanı Doğunun büyük transit merkezlerinden biri oluşudur. İran, Diyarbakır, Bağdat, İstanbul, İzmir vs. yerlerden hiç ardı arkası kesilmeden akan kervanlar, buradan geçerler.” Joseph Tournofort ise; “Tokat Küçük Asya Ticaretinin merkezi sayılmalıdır.” diye bahseder. Ayrıca İran başta olmak üzere ithal edilen ham ipeğin işlenip kumaş, kazzaziye, dikiş ipliği, düğme olarak 4000 kg. kullanıldığını kalanın ihraç edildiğini anlatır.

18. yy. da Kırım-Fransız Konsolosluğu yapan Charles de Peyysonel kitabında Fransız kumaşlarının satışında en büyük darbeyi Tokat’ta üretilen kumaşların sebep olduğuna sadece Kırım, Rusya ve Kafkasya’ya 500.000 top Tokat Kumaşı satıldığını anlatır. Bu konuda sayısız örnek vermek mümkündür.

17. yy başlarında Valide Sultanlara has Voyvodalık olan Tokat tekstil başta olmak üzere diğer sektörlerin gelişmesinde mesafe sağlamıştır. Valide Sultanlar başta olmak üzere tüm saray mensuplarının giysi ihtiyacının önemli kısmı Tokat atölyelerinde üretilmiştir. Birçok ülke saraylarına da hediye olarak gönderilmiştir. Zümrüt taşlar ile kaplı olan altın kuşaktan ipekli kumaşlara kadar bir çok tekstil ürününün Tokat’ta üretilip saraylarda kullanılmıştır.

Günümüzde halen bez dokumacılığı Merkez - Günevi Köyünde devam etmektedir.

Kilim, cicim ve halı dokumacılığı birçok köyümüzde sürdürülürken, çorap dokumacılığı özellikle Reşadiye ilçesinin Tozanlı Köylerinde yoğun bir şekilde yapılmaktadır.

Bakırcılık

Osmanlı İmparatorluğu döneminde Anadolu bakırcılık sanatını dünyaya duyuran ve sevdiren merkezlerin başında, Tokat’ta yapılan bakır eşya üretimi gelmektedir. 16. yüzyılda Orta Karadeniz Bölgesi’nde en zengin bakır yataklarına sahip Küre madenlerinden elde edilen bakır, bronz top dökümü dışında sosyal alanda kullanılmak üzere diğer şehirlerdeki atölyelerde olduğu gibi Tokat atölyelerinde de işlenmekteydi. Çok önemli ticaret yolları üzerinde bulunan Tokat bu bölgenin en büyük ticaret şehriydi. Orta Anadolu Bölgesi’nden gelen yollar, Tokat üzerinden Karadeniz’de bulunan liman kentlerine açılmaktaydı. Kuzeybatı İran ve Doğu Anadolu Bölgesi’nden gelen ticaret yolları da Bursa-İstanbul veya İzmir yönüne gitmek üzere Tokat’tan ayrılıyordu.

Bölgede zengin olarak bulunan bakır yataklarından elde edilen bakır, Tokat’taki atölyeler tarafından işlendiğinden, bakırcı ve kazancıların oluşturduğu iş kolu büyük bir sanayi halini almıştı. Bu iş kolunun Orta Çağdan beri çalıştığı ve bakır kap-kaçağı geleneksel olarak ürettikleri sanılmaktadır.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde de bu iş kolunun faal olduğunu, arşiv belgelerinden öğrenmekteyiz. 1568 yılında Küre Kadısı’na yazılan bir fermanda özetle şunlar yazılmıştır.

“Tokat’taki kazancılar bakır almak için madene geldiklerinde, sancak kadılarından ellerinde izin belgeleri getirmeleri ve giderken de ne kadar bakır aldıklarına dair ellerine belge verilmesi... ”

Tokat’ın bakır işletmekteki ünü ve Tokat bakırının çok geniş bir bölgede kullanım alanı bulmuş olması, destanlara konu olmuştur. Nitekim Köroğlu Destanı’na mal edilen şu dizeler, Tokat bakırcılığının Anadolu’da kazanmış olduğu ünü açıkça ifade etmektedir:

“Tokat kervanından aldım bakırı,
İncitmeyin fukarayı, fakiri”

Tokat atölyelerinde yapılan bakır kap-kaçak üretiminin 17. yüzyılı ikinci yarısında yüksek bir seviyeye ulaştığını Evliya Çelebinin yazmış olduğu şu cümleden de anlıyoruz.

“... Kazancı karından sahan ve tencereleri, kalemkâr evani işleri gayet memduhtur... ”

17. yüzyılın ikinci yarısı da Tokat bakırcılığının çok büyük bir sanayi halini almasında ve Anadolu bakır metalurji tarihinde haklı bir üne kavuşmasının temelinde, başka bölgelerden getirilen bakırın Tokat’ta bulunan “kalhaneler”de eritilerek tasfiye edilmesinin çok büyük bir etkisi vardır. Doğu Anadolu Bölgesi’nin en zengin bakır yataklarına sahip Ergani’den çıkarılan bakırın oldukça masraflı ve zor koşullar altında Tokat’a getirilerek buradaki kalhanelerde tasfiye edilmesinin en büyük sebebi ise, Ergani çevresinde orman alanlarının artık ortadan kalkması ve madeni eritecek odun kömürünün elde edilememesinden kaynaklanmaktaydı. Tokat kalhanelerinde tasfiye edilerek elde edilen saf bakırın bir kısmı yine kervanlarla, Amasya üzerinden Samsun’a buradan da deniz yoluyla İstanbul’a gönderilmiş, bir kısmı da şehirde genişlemeye devam eden bakır eşya üretiminin ihtiyacını karşılamak için tüccarlara ayrılmıştır. Örneğin 1743 yılına ait bir belge, kazancı esnafına satılan bakır konusunda açıkça bilgi vermektedir.

“Tokat’ta bulunan kazancı esnafının devletten satın aldıkları bakırın parasını bir birlerine kefil olarak geriye kalanını ödemeyi taahhüt ettikleri halde, şimdiye kadar ödemediklerinden, bir an önce yerinde tahsil edilmesi... ”

Anadolu’yu İzmir’den başlayarak Erzurum’a kadar dolaşan ünlü seyyah Josehp P. De Tournefort, 1701 yılında gözlemlerine dayanarak Tokat’taki bakır eşya üretiminin nasıl gelişmekte olduğunu şöyle anlatmaktadır:

“... Tokat’ın asıl büyük ticareti bakır eşya alanındadır. Tencere, tas, fener ve şamdanlar çok güzeldir. Gümüşhane ve Kastamonu’dan getirilen bakırdan imal ettikleri bu eşyayı İstanbul ve Mısır’a ihraç ederler... ”

1741 yılına ait bir arşiv belgesinden, Tokat’ta bulunan kalhanelerin hangi semtlerde yer almış olduğunu öğrenmekteyiz:

“... Tokat çarşısındaki bakır kalhane ocakları yangın tehlikesine karşı Medine Fukarasının vakfı menziliyle Mevlevîhâne Dervişinin Vakıf bahçelerine inşa edilerek işletmesi vakfa verilmekteyse de, sözü edilen yerlerde inşa edilen ocakların yıktırılması... ”

Tokat’taki bakırcı ve kazancılığın çok canlı ve kazançlı bir iş kolu haline dönüşmesinde, kentte bulunan kalhanelerin bu iş koluna ucuz, bol ve çok kaliteli hammadde sağlanmasından kaynaklanıyordu. 19. yüzyılın ilk yarısında kalhanelerde 1000 kadar işçi çalışmakta ve yılda 1000 ton civarında bakır üretilmekteydi.

Bakır eşya üretiminin Tokat’ın en büyük iş kolu haline dönüştüğünü, 18. yüzyılın sonlarında coğrafyacı İnciciyan’ın bizzat gözlemlerine dayanarak yazmış olduğu şu ilginç cümleleri de doğrulamaktadır.

“... Tokat’ı bakırcı veya kazancı şehri olarak tanımlamak yerinde olacaktır; çünkü orada yapılan bu imalat nefaseti ile bütün Osmanlı ülkelerinde şöhret kazanmış olup, Tokat’ın bakır kapları, sinileri, kazanları ve diğer eşyaları Erzurum’a, İstanbul’a, Amasya’ya, Samsun’a ve diğer şehirlere gönderilir... ”

Aşağıda özet olarak sunduğumuz 1785 yılına ait bir arşiv belgesi, Tokat atölyelerinde üretilerek Samsun limanına gönderilen bakır eşya miktarının ulaştığı boyutları açıkça göstermektedir.

“... Tokat atölyelerinde üretilen 47. 000 küsur kantar (yaklaşık 2. 651. 176 ton) bakır eşyanın Samsun’a gönderilmesi... ”

Bakırcılıkla ilgili iş alanının Tokat’ın en büyük sanayi kuruluşu haline gelmiş olduğunu, yabancı seyyahlar da belirtmektedir. 1808 yılında Tokat’ı dolaşan James Morier şunları yazmaktadır:

“... Tokat’ta faaliyette bulunan 300 imalathanenin, bütün Türkiye’de satılan mamulleri ile şehre ününü veren tek sanayi dalıdır... ”

Tokat Şeriye Sicilleri’nde, 1828 yılında, kentte 33 bakırcı, 55 kazancı, 7 dökmeci ve 14 kalaycı esnafının bulunduğu belirtilmektedir.

Bakır eşya üretiminin Tokat’ın en büyük sanayi dalı haline geldiğini, Fransa’nın Trabzon konsolosu V. Fontanier de belirtmiştir. 1826 yılında şiddetli bir vebanın hüküm sürdüğü bir sırada Tokat’a gelen konsolosun, veba korkusundan hemen herkesin kırsal bölgeler kaçarak terk ettiği ıssız şehirde, bir tek bakırcıların çalıştığını şöyle yazmaktadır:

“... Tokat’ta tek hayat belirtisi, kepenkler indirilmiş dükkanlarda çalışmaya devam eden bakırcıların çekiç seslerinden ibarettir... ”

Tokat bakırcıları Anadolu’nun çeşitli şehirlerindeki barut, boya vb. imalathanelerinin ihtiyaç duyduğu kazanları da yapmıştır. Örneğin, 1830 yılında Tokat bakırcıları, Konya’da kullanılacak 500 barut kazanı yapmışlardır.

1835 yılında Tokat’ta bakırcılığın önemine değinen ünlü seyyah C. Texier ise şunları yazmaktadır.

“... Tokat, Keban bakır yataklarının ambarıdır, maden ham olarak bu kente işlenmek üzere getirilir. Halkın büyük bir çoğunluğu bakır eşyalar, büyük tencereler, mangallar, mutfak kapları yapmakla uğraşır ve bu ev eşyalarını İstanbul’a kadar ihraç ederler... ”

Aynı yıllarda Tokat’ta bulunan W. F. Ainsworth da bakırcılık konusunda bilgi verirken, kente Ergani’den getirilen ham bakırın tasfiye edildiği kalhanelerden söz etmekte ve bu işin son yıllarda Viyana’dan gelen bir uzmanın denetimi altında yapılıdığına değinmektedir. Yine aynı yıllarda Tokat’a gelen F. R. Chesney’in verdiği bilgiye göre, Tokat’ta bulunan iki kalhanede Ergani’den getirilen bakır tasfiye edilmekte ve elde edilen bakır Samsun Limanından deniz yoluyla İstanbul’a gönderilmektedir.

Tokat kalhanelerinin 1840/41 yıllarında daha modern teknolojik koşullara ayak uydurularak değiştirilmesi, bakır eşya üretiminin artmasına ve Avrupa’ya ihraç edilmesine yol açmıştır. Öyle ki artan talep karşısında işleyecek bakır bulmakta güçlük çeken üretici, 1853 yılında Babıâli’ye başvurarak, kendilerine daha fazla bakır tahsis edilmesini istemişlerdir. bakır eşya üreticilerine yıllık 25. 6 tonluk bir kontenjanın ayrılmasıyla, geçici de olsa bakır bulma güçlüğü aşılabilmiştir.

Tokat kalhanelerinin değişen teknolojik koşullara göre çalıştığını, Türkiye madenleri üzerinde araştırmalarıyla tanınan Pierre de Tchihatcheff’in 1850 yılında yazmış olduğu şu cümle de doğrulamaktadır. :

“... Tokat kalhaneleri, Anadolu’da gerçekten ileri teknolojiyle çalışan tek metalurjik tesistir…”

Tokat kalhanelerinde tasfiye edilerek başka bölgelere gönderilen bakır hakkında H. J. Lennep 1864 yılında oldukça ayrıntılı bilgi vermektedir:

“... Kentin güneybatı yönündeki dış mahallesinde bulunan kalhanede bakır tasfiye edilmekte ve devlet tarafından bakırcılara dağıtılmaktaydı. Ancak şimdi bakır işlenmeye hazır hale getirildikten sonra İstanbul’a gönderildiğinden, Tokat’taki bakırcılar için dağıtılan miktar yeterli olmamakta ve dükkanlardaki üretimin sürekliliğini sağlayamamaktadır. Bu kalhane bir Alman mühendis ile madenci tarafından kurulmuş ileri teknolojiyle çalışan güvenilir bir işletmedir. Ancak mühendis başkente şikayet edilip görevden alındığından, kalhanenin işletilmesi bugün Türklerin elinde bulunmaktadır. İşletme için ödenen ücretler çok yüksek, işletmeden elde edilen bakır çok iyi kalite olduğu halde, gelen işlenmemiş bakır yeterli olmadığından, kalhane sürekli olarak çalışmamakta, burada bulunan görevlilere ise iş yapmadan para ödenmektedir. Maden yatakları Ergani yakınındadır, her yer bakır cevheriyle dolu olduğu halde yakıt kıttır. Bakır cevherinin işlenmesinde sürecin bir kısmı çıkarıldığı yerde tamamlanmakta, sonra develerle süreç tamamlanmak üzere Tokat’a taşınmaktadır. Tokat ile maden arasındaki yolda özellikle kışın ulaşım koşulları çok güçtür. Sürücülere çok düşük taşıma ücreti ödenmesi ve düzenli ödeme yapılmaması nedeniyle, taşınabilen bakır cevheri miktarı kalhaneyi ancak yılın yarısında çalıştırabilecek kadardır... ”

19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren değişen ekonomik ve teknolojik koşullara paralel olarak, Tokat kalhaneleri de eski canlı ve başarılı faaliyetlerini devam ettirememeye başladı. Dünya bakır fiyatlarındaki düşüş, Ergani’den develerle Tokat’a getirilerek eritilen bakırın çok yüksek fiyatlara mal olması zararına çalışma sonucunu doğurduğundan, Tokat kalhaneleri 1880 yılından itibaren kapanmaya başlamıştır. Nitekim 1890 yılında Tokat’taki sanayi ile ilgili bilgi veren Vital Cuinet, kentte bulunan kalhanelerin en büyüklerinin son 3 yıldan beri kapalı olduğunu yazmaktadır.

Ünlü Tokat atölyelerinde büyük bir beceriyle yapılan bakraç ve taslarda hem dövme, hem de kabartma tekniği başarılı bir şekilde uygulanmıştır. Bakır tepsilerin ön yüzüne dövme ve kazıma tekniğiyle yapılan yazı, bitki ve geometrik motiflerden oluşan bezemeler, olağanüstü bir sanat zevkini yansıtmaktadır. Büyük bir özenle bu tür bezemelerin yapıldığı tepsiler, gerçek anlamda bakırdan yapılmış bir tabloya dönüşmüştür. Yüzlerce yıldan beri üretilen ve yetkin biçimini alan armut gövdeli Tokat ibrikleri, Orta Anadolu, Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki atölyelerde üretilen ibriklerden ayrımlı özelliklere sahiptir. İbriklerin gövdesi düz veya delikli olmasına karşın, kapağı diğer bölgelerdeki atölyelerde üretilen ibrik kapaklarından farklılık gösterir. Tokat ibriklerindeki basık kapağın hoca sarığına benzemesinden dolayı, bölgede “Hoca İbriği” olarak da adlandırılmaktadır. Ayrıca Eskiçağ’da ünlü Frig onfoloslu kap formunu geleneksel olarak devam ettiren en büyük merkezlerden biri de, Tokat atölyeleridir. Tokat hamam taşının biçimiyle Frif onfoloslu tasları arasında şaşılacak kadar büyük bir benzerlik görülmektedir.

Tokat kalhanelerinin kapanmasından sonra, kentin en büyük iş kolunu oluşturan bakır eşya üretimi de gerilemeye başlamıştır. Gerek Anadolu, gerekse Avrupa’ya ihraç edilen bakır eşya üretiminin Tokat’a sağladığı büyük gelir kaynağının azalması sonucunda kent artık eski canlılığını ve refahını kaybetmeye başlamıştır. Seyyah ve araştırıcılar tarafından büyük bir övgüyle anlatılan atölyeleri artık günümüzde Tokat’ta görmek mümkün değildir. Şehrin sanayi çarşısına taşınan birkaç bakırcı ve kazancı dükkanı, eski bakırcılık geleneğini devam ettirmektedirler. Tokat bakırcılarının yapmış oldukları ibrik, hamamtası, bakraç ve kazanlar, bu bölgede halen yaygın olarak kullanılmaktadır.
 

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,315
50,216
NeverLand
ALİPAŞA CAMİ

Cumhuriyet Meydanının güneyinde yükselen cami, Tokat’taki en büyük Osmanlı anıt eseridir. Sultan 2. Selim zamanında Ali Paşa tarafından 1572 yılında yaptırılmıştır. Ali Paşanın Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Beyazıt’ın Damadı olduğu söylenmektedir. Ali Paşanın eşi ve Oğlu Mustafa Bey’in türbeleri de cami avlusundadır. 16. yüzyıl Osmanlı cami mimarisinin özelliklerini taşıyan ve Mimar Sinan ekolünde yapılan camiinin kare olan ana mekanı üzerinde tek kubbesi ve tek minaresi vardır.

Alipaa.jpg


Tamamı kesme taştan yapılan cami, Cumhuriyet alanında toplu ve büyük bir blok olarak göze çarpar. 8 kolon üzerinde 7 kubbeli son cemaat yeri, avlusunda Ali Paşanın eşi ve Oğlu’na ait 2 türbe bulunmaktadır.

Alipaaturbe.jpg


Ana mekanın kıble dışında kalan diğer 3 duvarında karşılıklı mahfiller yer alır. Bunların kuzey yönündekiler oda şeklindedir. Kesme taştan kemerli olarak yapılmış mahfillerin üst kısmında kadınlara ait bölümler vardır. Kubbe kaidesinde 8 gen kasnakta ve duvarlarda pencereler olan camiinin stalaktitli mihrap ve minberi sarı ve gök mermerden yapılmıştır. 19. yüzyıl boyama buket desenleriyle yapılan iç süsleme (kalem işi) camiinin yapıldığı 16. yüzyıl ile bağdaşmamaktadır. Osmanlı geleneğine göre öldürülen Devlet adamlarının yaptırdıkları eserler için kitabe konulmazdı, bu nedenle camide kitabe yoktur. Ancak Ali Paşa avluya yaptırdığı türbesine mezar kitabeleri koydurarak ismini dolaylı olarak camiye mal etmiştir.

GÖK MEDRESE

Anadolu Selçuklularının önemli yapıları arasında sayılan Gök Medrese’nin kitabesi yoktur. Ancak, Muiniddin Süleyman Pervane’nin etkin olduğu dönem göz önünde bulundurularak yapımının 13. yüzyılın üçüncü çeyreğinde yapılmış olduğu kabul edilmektedir.

İbni Bibi, Pervane için şunları söylemektedir: 1243 Kösedağ Savaşı yılında Selçuklu ordusu yenilince Moğollarla Muiniddin Süleyman Pervane diplomatik ilişki kurmuştur. Moğollar onu çok beğenmiş ve başka kimseyle muhatap olmamıştır.

Selçuklu sultanları ile Moğollar arasında devlet işlerini yöneten vezir Pervane, bilginleri ve şeyhleri korumuş, hatta "Mevlana Celaleddin-i Rumi ile dostluk kurmuş bir kişi" olarak tanımlanmaktadır. Bu dostluğun ileri bir düzeyde olduğu Menakib-ül Arifin ve Fi-hi Mafih adlı kitaplardan anlaşılmaktadır. Mevlevilikle ilgili en eski iki kaynak olan bu kitaplarda Muiniddin Süleyman Pervaneye Mevlana Hazretlerinin övgülerini ve Pervanenin talebi üzerine Hazreti Mevlananın Fahreddin-i Iraki isimli bir halifesini Tokat’a gönderdiği onun için bir dergâh yapıldığı ve Mevleviliğin henüz Mevlana hayattayken bu kente ulaştığı ifade edilmektedir.

Gök Medresenin Şifahane olarak 18. yüzyıla kadar kullanıldığı vakfiye kayıtlarından anlaşılmaktadır. Medrese halk arasında Pervane Medresesi, Kırkkızlar Medresesi, Darüşşifa, Bimarhane gibi adlarla anılmıştır.

TOKAT KALESİ

Tokat Kalesi’nin kuruluş tarihine ve ilk kullanım dönemlerine ilişkin elde kesin bilgiler bulunmamaktadır. Fakat konumundan, plan özelliklerinden, yapım tekniği ve adının geçtiği kimi tarihsel olaylardan yola çıkılarak, yapının MS 5. ya da 6. yüzyıllarda yapılmış olduğu sonucuna varılmaktadır. Bu bulgulara ve çıkarımlara kalenin Evdoksia, Endoksia, Dokia gibi adlarla anılması eşlik etmektedir.

kale2-1.jpg


Surların üzerinde yükseldiği sarp kayalık aslında doğal bir kaledir. Bugün kim olduklarını bilmediğimiz ilk yerleşimcilerini ve Komana Pontika’dan (Gümenek) göçen kimi Hıristiyan grupları buraya yerleşmek için çeken de bu özellik olmalı.
Komana’nın 9 km batısındaki bu sarp kayalık, bir yandan Sivas yönündeki dar Kızıliniş Geçidini kontrol ettiği, öte yandan da dik Gıjgıj Tepe sayesinde kaleye ulaşan yolu kolayca denetleme olanağı verdiği için oldukça güvenli bir noktadır. Buna, kayalığın doğal yıkımlara dayanıklı görünümünü de eklemek gerek.

kale_02.jpg


Kalenin günümüze ulaşan mimarisi birçok bakımdan Ortaçağ izlerini taşımaktadır. Kesme ve moloz taş kullanılan sur duvarları dış ve iç surlar olmak üzere kademeli biçimde doğu ve batı yönlerindeki kaya kütlelerinin üzerine oturmuştur. Kalenin planı, kuzey yönündeki doğal kayanın kapı olarak kullanılmasına olanak verecek biçimde oluşturulmuştur. Beşgen planlı yapı on sekiz burçla güçlendirilmiş ve batıda "Ceylan Yolu" da denilen 362 basamaklı sarnıç kuşatmalar esnasında ortaya çıkan su ihtiyacını karşılamak üzere yapılmıştır. Kuleleri, burçları, mazgalları ve sur duvarlarının bir bölümü günümüze ulaşabilmiştir. İçinde çok sayıda mekân bulunmaktadır. Tonozlu yapılar ve bugün de görülebilirken, diğer mekânların sadece temelleri izlenebilmektedir. Kuzey ve güney yönündeki duvarları depremlerden ve onarım eksikliğinden ötürü büyük ölçüde yıkılmıştır. Bu yönde sadece bir burç ve ana kaya üzerindeki surlar ayaktadır.
Yalnızca uzaktan bakınca değil, içten gördükten sonra da şunu söyleyebiliriz: yapının günümüze ulaşan kesimleri bile, onun yüzyıllar boyunca uğradığı ihmale ve tahribata karşın görkemini anlatmaya yeter.

Yazılı tarih, kalenin kuruluşundan sonra uzun yıllar Bizanslıların elinde kaldığını gösterir. Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde savunma amacıyla onarılıp yenilenen kale, bir de dönem dönem kimi isyancılara ve yöneticilere hapishane ve sığınak olmasıyla ünlenmiştir. Kaleye en son hükmeden Osmanlılar da sanırız bu özelliğini vurgulamak için, "Çardak-ı Bedevi" demiş kaleye. 1277 yılında Memluk sultanı Baybars’ın Kayseri’ye ilerlemesinden sonra, Muineddin Pervane’nin II. Gıyaseddin Keyhüsrev’i kaçırmasını Ebu’l Fereç, "Sultanı alarak Doqia Kalesi’ne kaçtı." diye yazmaktadır. Bu sözler, kentin adının o günkü söylenişlerinden birini verdiği için de önemlidir.

TAŞ HAN ( Voyvoda)

Tokat İli, Merkezde Gazi Osman Paşa caddesi üzerinde yer alan Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait olan Taşhan Osmanlılar döneminde 17.yyın ilk yarısında yapılmış dikdörtgen planlı, açık avlulu, iki katlı "Şehir Hanları" tarzında inşa edilmiştir.Zemin katta avlu etrafında sıralanmış 43 oda ve wc bölümü vardır. Güney ve batı yönlerindeki odaların önüne revak yapılmıştır.diğer odalar doğrudan doğruya avluya açılmaktadır.

LATİFOĞLU KONAĞI


Tokat il merkezinde, Gazi Osman Paşa Bulvarında yer alan konak, 18. yüzyılda Osmanlı Barok üslubunda inşa edilmiştir. Konak 2 katlıdır. İçerisinde bulunduğu ahşap oymaları ve kalem işi süslemeleri ile türünün ender örneklerindendir. 1988 yılında Tokat müzesi bünyesinde tanzim edilerek, Müze Ev olarak hizmete açılmıştır.

MEVLEVİHANE

mevlevi.jpg


Mevlevilikle ilgili en eski kaynak olan Menakıb-ül Arifin kitabından anlaşıldığı üzere mevlevilik ilk defa Hazreti Mevlana hayattayken Muineddin Süleyman Pervane’nin isteği üzerine Fahreddini Iraki isimli halifesini Tokat’a göndermiş ve Pervane’nin 13. yüzyılda yaptırdığı zaviyede Mevlevilik Tokat’ta yayılmaya başlamıştır.

mev12.jpg


Muhtemelen bu zaviye 15. yüzyılın sonunda Uzun Hasan’ın Tokat’ı yakması esnasında yok olmuş ve ikinci defa Bey Sokağı girişinde bulunan arsaya Sultan III. Ahmed döneminde Yeniçeri ağası Sülün Mustafa Paşa tarafından 1638’de yaptırılmıştır. Bu yapı tümüyle varlığını günümüze kadar sürdürememiştir. Yandaki bugün özel mülkiyette bulunan Mevlana hamamı girişteki taş kapı ve konaktaki hamam ve bitişiğindeki oda o dönemden kalmıştır. Bugün son onarımlarla 19. yüzyıl Tokat evlerinin mimari özelliklerini yansıtır.

mev1.jpg


İki katlı yapının zemin katı , "L" biçimli bir koridor çevresindeki odalardan oluşan bir plana sahiptir. İkinci kat, büyük tek salon olarak planlanmıştır. Semahane olarak kullnaılan bu bölüm kubbe ile örtülmüştür, kubbenin ortası ise bitkisel motiflerle bezenmiştir. Yapı, ahşap karkas arası kerpiç dolgu kullanılarak bağdadi tarzında inşa edilmiştir.

Saat Kulesi

saat.jpg


Behzat semtinde kentin her yerinden görülecek şekilde, 1902 yılında yapılmıştır. Kapısı güney yönünde olup yüksekliği 33 metrededir. Kesme taştan yapılmıştır. 2. Abdulhamet’in Padişah oluşunun 25. yılı için halkın yardımlarıyla, mutasarrıf Bekir Paşa ve Belediye Reisi Mütevellioğlu Enver Bey tarafından yaptırılmıştır. 1917 yılında Alafrangaya çevrilen saat kısmı, dört yöne büyük kadranlarla her yarım ve saat başlarında iki dakika ara ile tam çalar durumdadır. Sesi kentin her semtinden rahatlıkla duyulabilmektedir.

BALLICA MAĞARASI

Ziyarete açılan 8 salonu 680 m. uzunluğunda ve 95 m. yüksekliğinde olan Ballıca Mağarası, dünyanın en büyük ve en görkemli mağaralarından biri. Bu doğa harikası, henüz ziyarete açılmayan ve keşfedilmemiş bölümleri ile gizemini korumayı sürdürüyor.

ballca21.jpg


Ballıca Mağarası'ndaki oluşumları izlemek, doğal bir müzeyi gezmek gibi. Yaşı yaklaşık 3.4 milyon yıl olarak tespit edilen Ballıca Mağarası, şimdiye kadar tespit edilen tüm mağara oluşumlarına sahip olmanın yanı sıra, özgün Soğan Sarkıtları ile de uluslararası önem taşıyor. Mağaranın ziyarete açılan bölümlerinde dolaşmak, her adımda hayrete düşüren, heyecan veren gizemli bir yolculuğa çıkmak gibi.

Ballca.jpg


Ballıca Mağarası, Tokat'ın 26 km. güney batısında yer alan Pazar ilçesinin Ballıca Köyü'nde, deniz seviyesine göre 1.085 m. rakımda yer alıyor. Pazar ilçesinden Ballıca Mağarası'na ulaşan 8 km'lik yol, Kral Yolu'na bağlanan Selçuklu Dönemi'ne ait bir köprünün yanından geçiyor. Yapımı 1238 yılına tarihlenen ve 2006 yılında restorasyon çalışmalarına başlanan Mahperi Sultan Kervansarayı da Mağara yolu üzerinde yer alıyor.

1987 yılında başlayan araştırma ve haritalandırma çalışmalarını 1995 yılında yapılan yürüme yolları ve ışıklandırma çalışmaları izlemiştir. Ballıca Mağarası, kristalleşmiş kireçtaşlarından meydana gelmiştir ve ziyarete açılan bölümlerinde 8 salon gezilebilir. Ortalama sıcaklığı 18 C ve ortalama nem oranı % 54 olan mağaranın bol oksijenli havası nefes almayı kolaylaştırmaktadır.

Havuzlu Salon

Girişin hemen ardında yer alan Havuzlu Salon'daki yüksek sıcaklık ( 20°C ) ve düşük nem oranı, damlataşları oluşturan kalsit kristalleri arasındaki bağı zayıflatmış, pul pul kabarmış bir görünüme büründürmüştür. Havuzlu Salon'da harç kullanılarak oluşturulmuş dikdörtgen bir yapı yer almaktadır. Harçlı yapı, mağaranın geçmiş dönemlerde kullanıldığına işaret etmektedir.

Büyük Damlataşlar Salonu

ballca11.jpg


Havuzlu Salon, sütun ve sarkıtlardan oluşan dar bir geçitten sonra mağaranın en geniş alanı olan Büyük Damlataşlar Salonu'na açılır. Kırık hatlar boyunca oluşan sütunlar doğrusal bir yapı gösterir. Salondaki küçük havuzlar, mağara incileri ile kaplıdır. Salonda nem oranı yüksektir ve açık havaya oranla 4 kat daha fazla oksijen bulunmaktadır. Dev boyutlu sarkıt ve dikitler ve izlenen kırmızı, sarı, yeşil ve mavi renkleri görkemli bir görünüm oluşturmaktadır. Bu muhteşem salondan kuzey ve kuzey doğu yönünde ilerleyen yürüme yolu, Çamurlu Salon, Fosil Salon ve Yarasalar Salonu'na ulaşır.

Çamurlu Salon

Yatay bir geçitle ulaşılan salon, blok, sarkıt, dikit ve küçük havuzlardan oluşmaktadır.

ballca3.jpg


Fosil Salon

Mağaranın en üst noktasında bulunan salonda sıcaklık 24°C'ye kadar ulaşır. Mağaranın en yaşlı salonlarından olan bu salonda mutlak nem % 40'tır.

Yarasalı Salon

Cüce Yarasaların yaşam alanı olan Yarasalı Salon'a ip kullanmadan inmek mümkün değildir. Uzunluğu 25- 35 m. , genişliği ise 8-20 m'dir. Gelişim halindeki sarkıtları, mağara gülleri, mağara iğneleri ve damlataş havuzu ile mağaranın genç salonlarındandır.

ballica_magarasi.jpg


Çöküntü Salon

Kuzey - Güney yönünde bulunan, Muhteşem Galeri olarak da adlandırılan galeriye bağlanır. Salon, adını tabanında bulunan iri bloklardan alır. Bloklar arasında bulunan derin kuyular mağaranın alt katlarında bağlantılıdır. Tavandan 3 m. yukarda bulunan kalsit oluşumların sınırları, yeraltı suyunun geçmişteki seviyesini gösterir.

Sütunlar Salonu

Çöküntü Salon ve Bloklu Mahzen'den sonra, geçilen bir köprü ile Sütunlar Salonu'na ulaşılır. Mağaranın en büyük sütunu olan, 18 m. boyunda ve 8 m. çapındaki sütun bu salonda yer almaktadır. Sütunlarla odalara ayrılmış büyük bir galeri görünümü veren salonun tavan yüksekliği yer yer 15 m'yi bulur.
İkiye ayrılan yürüme yolunun kuzey yönü, Mantarlı Salon'a, güney yönü ise Yeni Salon'a ulaşır.

Ballca2.jpg


Mantarlı Salon

İri soğan sarkıtlar ve salona adını veren mantar şeklinde gelişmiş dikitler etkileyici bir görüntü yaratır. Damlalık sarkıtların en güzel örnekleri bu salonda bulunmaktadır.

Yeni Salon

Mağaranın en genç salonu olan Yeni Salon'da yer alan büyük sarkıt, dikit ve havuzların yanı sıra, yaprak, perde ve pırasa şeklindeki oluşumlar büyüleyici görüntüler oluşturmaktadır. Salonun sonuna doğru, 65 m. derinlikte yer alan göle, mağara suyunun aktığı Sifon yer almaktadır. Mağaranın gezilebilen son bölümünde ise renkleri ve oluşumlarıyla şaşırtan genç soğan sarkıtlar yer almaktadır.

Sebastapolis Antik Kent

Sulusaray ilçe merkezinde yer alan Antik kent tarihi ilk Tunç Çağında başlayan büyük bir höyük üzerine kurulmuştur. Antik Sebastapolis Kentinin kuruluş tarihi henüz kesin olarak bilinmemektedir. Bazı kaynaklarda M.Ö. 1. yüzyılda kurulmuş olduğu kaydedilmektedir. Roma İmparatoru Traianus zamanında ( M.S. 98 - 117 ) Pontus Galaticus‘la , Polemoniacus Eyaletlerinden ayrılarak Kapadokia eyaletine dahil edilmiştir. Bu konuya ilişkin kitabe Kapadokia Valisi Arrian adına şehrin ileri gelenleri ve halkı tarafından dikilmiştir. Sebastapolis kelime olarak Latincedir. ( Sebasto ; büyük, ulu,azametli, polis; şehir ) " Büyük azametli şehir " denmektedir.

Sebastopolis.jpg


Bazı kaynaklarda Herakleopolis olarak geçmektedir. Heraklaopolis, Herakles Şehri anlamına gelmektedir. Herakles Yunan ve Roma Mitilojisinde gücü kuvveti simgeleyen yarı tanrı bir varlıktır. Bu adı ile de Sebastapolis ile aynı manayı taşımaktadır. 1987 yılında Tokat Müze Müdürlüğünce yapılan kurtarma ve sondaj kazıları sonucunda elde edilen verilerle, daha önce ortaya çıkmış bulunan mimari parçalar değerlendirildiğinde kentin, Helenistik, Roma ve Bizans Dönemlerinde önemli bir yerleşim alanı olduğu anlaşılmaktadır. Comana Pontica’ da( Antik Tokat ) yapılan yüzey araştırmaları sonucu ele geçen buluntular Sebastapolis buluntuları ile büyük benzerlikler göstermektedir. Bu da söz konusu 2 şehrin aralarında yakın ilişkiler bulunan çağdaş 2 yerleşim alanı olduklarını ortaya koymaktadır.

SULUSARAY KAPLICASI

Tarihi Nicepolis harabeleri arasında kaynayan Sulusaray Kaplıcası ilde ve bölgede en önemli olanıdır. 1962 yılından sonra modern tesislere kavuşmuş ve yıldan yıla ilaveler yapılmak suretiyle genişletilmiştir. Bugün 2 oteli olan kaplıca; özel banyolu, 8 kabine sahip, erkekler ve kadınlar için ayrı ayrı birer adet umumi havuzlu yıkanma yerleri olan hamamı lokanta ve gazinosu ve 20 adet motelle hizmet vermekte ise de ihtiyaca cevap verememektedir.

Tesislerin 12 ay hizmet verebilecek kapasiteye getirilebilmesi çalışmaları devam etmektedir. Kaplıca suyuna ait ilk analiz 1933 yılında yapılmış birçok özellikleri yanında 55 C olduğu tespit edilmiştir. Minarellerine göre tuzlu, sülfatlı ve hafif acı su olarak sınıflandırılmıştır. Sulusaray Kaplıcası şu an romatizmal hastalıklardan rahatsız olanlara şifa vermektedir. Atıl kapasite de çalışan kaplıcanın değerlendirilmesi halinde lokal uygulama, rehabilitasyon, metabolizma, karaciğer, safra kesesi, böbrek, mide, bağırsak, kadın hastalıklarından kür uzmanı hekim kontrolünde geniş endikasyon alanı kazandırması beklenmektedir. Kaplıcanın bulunduğu yerde sezon süresince verilen pansiyon ve konaklama yerleri, çadırları ile gelerek kamp kurmak isteyenlere de güvenliği sağlanmış kamp yerleri verilmektedir.

REŞADİYE KAPLICALARI

İlçede sağaltım özellikleri taşıyan kaynaklar ilçe turizminin önemli bir parçasıdır.

Reşadiye İçmesuyu için, İstanbul Üniversitesi Tıbbi Ekoloji ve Hidro-Klimatoloji Araştırma Merkezi’nce verilen tıbbi raporda analiz sonuçları şöyledir: "48 derecede hipertermal ısı, litrede 4 gr'ın üzerinde yüksek mineral içeren kaplıcada her türlü romatizma hastalığı, ortopedik (kırık çıkık) rahatsızlıklar, ameliyat sonu sekmeler ve kadın iç hastalıkları tedavisi mümkündür."


Suyu hafif tuzlu, ekşi, kokusuz ve renksiz olan Reşadiye Çermiği 40 - 49°C sıcaklığa sahiptir. Romatizma, çeşitli ağrılı hastalıklar ve deri hastalıklarına iyi geldiği belirtilmektedir.

TOKAT MÜZESİ

mzetokat.jpg


Tokat Müzesi; 1926 yılında emekli öğretmen Halis Cinlioğlu’nun çabalarıyla toplanan tarihi eserlerin, Gazi Osman Paşa Bulvarı üzerinde yer alan ve, Muiniddin Süleyman Pervane tarafından 13. yüzyıl üçüncü çeyreğinde yaptırılmış olan Gök Medrese’de toplanmasıyla kurulmuştur.

mzetokat1.jpg


Müzenin günümüzde de içinde faaliyet gösterdiği bu anıt iki katlı, iki eyvanlı, revaklı, ortası açık avlulu plan tipine girmektedir. Bina 1976 yılında çevresindeki yapıların kamulaştırılmasıyla genişletilmiş ve 1982 yılında tekrar ziyarete açılmıştır.

Mzesi-2.jpg


Sergileme odalarında Maşat Höyük kazı eserleri, Hanözü sondaj kazısı eserleri ile Hıristiyanlık eserleri ve etnografya temelli eserler önemli bir yer tutar.

mzetokat5.jpg


Tarihi değerleri anlamında çok önemli olan sikkeler ve süs eşyaları da müzenin nadide eserleri arasında bulunmaktadır. Tokat Müzesi çeşitlilik ve sayısal bakımdan değerlendirildiğinde çok zengin bir sikke koleksiyonuna sahiptir. Müzede ayrıca, çeşitli Anadolu medeniyetlerine ait eserler ile Ulutepe kazısı buluntuları da görülebilir.

mzetokt4.jpg


Gök Medrese’nin yanında yer alan kalıntıda, dış bahçe ve iç bahçede çok sayıda steller, kitabeler, çeşitli İslami dönemlere ait mezar taşları, kabartma bezemeli taş eserler sergilenmektedir.

mzetokat2.jpg


HIDIRLIK KÖPRÜSÜ

Batıda Amasya ve Turhal’dan gelen yolları doğuya, Karadeniz’den gelen yolları da Orta Anadolu’ya bağlayan bir kavşak olan 700 yaşındaki Hıdırlık Köprüsü 5 gözlüdür. 151 m. uzunluğunda, 7 m. genişliğindeki köprü kesme taşla yapılmıştır.

kopru.jpg


Bu Selçuklu eseri, yazıtlarıyla da dönemin bir olayını aydınlatmaktadır. Eskiden üzerinde mermer bir küre bulunan kitabede, II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in üç yıl boyunca çatışmış üç oğlu, İzzeddin, Rukneddin ve Alaeddin’in isimleri birlikte yazılmıştır. Zamanın bilginleri çatışan üç kardeşi bir eserle barıştırmayı amaçlamış, bunu da başarmıştır.

Köprünün yanındaki Hıdırlık çayırı yüzyıllardır Tokat’ın mesiresidir. Buraya, "Kümsük Sultan Tekkesi Mesiresi" diyen Evliya Çelebi, şöyle devam eder: "Cümle halk, haneleri ve yakınlarıyla gelip sefa eder."

Köprünün yanında yer alan ve bakımsızlıktan hayli yıpranmış olan türbe, içindeki kazıma tekniği ile yapılmış bezemelerle hem geçmiş çağlara, hem de Anadolu tarikatlar tarihine ilişkin çağrışımlar yarattığı için önemlidir.

YAZMACILAR HANI VE YAZMACILIK

Sulusokak’a çıkarken yol üstünde göreceğimiz Gazioğlu Hanı’nın adı, buradaki özel bir üretimle birlikte değişmiştir. Bu yapı neredeyse elli yıldır Yazmacılar Hanı’dır. Bundan kırk yıl önce Tokat’ta yazmacılık başka hanlarda da yapılırdı. Tokat, o zamanlar bu alanda gerçekten çok ünlüydü. Bölgenin meyve ve bitki bereketinin simgesi olan elma, üzüm, kiraz gibi desenlerin yanında çiçek ve bitki desenlerini de sıkça görebiliriz.

Desenler ıhlamur ağacından kalıplara oyulur ve doğal boylarla bezlere baskı yapılır. Böylece yazmanın kumaşı eskir ama renkler asla yıpranmaz. Karakalem ve elvan olarak iki tip yazma basılmaktadır. Ancak; adı yazmacılıkla özdeşleşen Gazioğlu Hanı son yıllarda kapalıdır. Yazmacılar, kentin dışında sayılabilecek yeni sanayi sitesinde bir hana taşınmışlardır. Fakat, geleneksel yazmacılığı sürdürebilen esnaf sayısı da yok denecek denli azalmıştır. Tokat Cezaevi atölyesi ve Taş Han’da faaliyet gösteren Yurdanur ile Birdane kardeşler kişisel çabalarıyla gerek kalıp oymacılığı gerekse baskı çalışmalarıyla 600 yıllık bir geçmişi olan bu sanatı gençlere verdikleri kurslarla geleceğe taşımaya, ayakta tutmaya çalışmaktadırlar.

MEHPERİ HATUN KERVANSARAYI


mehperi.jpg


Anadolu Selçukluları döneminde İç Anadolu’yu Karadeniz’e bağlayan Sivas-Tokat-Amasya-Samsun/Sinop kervan yolu üzerindedir. Pazar ilçe merkezinde bulunmaktadır. Sultan Hanları plan tipinde açık ve kapalı bölümlerden oluşan bir yapıya ve kesme taş kaplamalı blokaj duvar sistemine sahiptir. Dış duvarlarına payandalar konularak kale görünümü verilmiştir. Açık bölüm kuzey bloğundaki odalarla, doğu ve batı yönde dörtgen ayaklara oturan ikişer revaktan ibarettir.

ytugcu_Mahperi_Hatun_Kervansarayi_I.jpg


Bugün üst örtüsü tamamen ortadan kalkmış olan kapalı bölümü iki sıra ayakla üçgene ayrılmış durumdadır. Abidevi taç kapısı, Anadolu Selçuklu klasik özelliklerini taşımaktadır. Taç kapı ile kapalı bölüm giriş kapısı üzerinde birer kitabe vardır. Kitabelerine göre yapı I.Alaaddin Keykubad’ın eşi ve hayırsever birisi olan Mahperi Hatun (Huand-Hunad) tarafından yaptırılmıştır.

İNANÇ TURİZMİ

( Ebu Şems Hanegahı – Vezir Ahmet Paşa Mescid ve Türbesi )

EbuemsHanegah.jpg


Meydan Mahallesi Mahkemeönü semtinde toprağa gömülü bir harabe olarak yıllarca durmuştur. Belediyenin burada yapacağı yer altı çarşısı inşaatı nedeniyle, çevresi açılmış ve mescidin yapı kalıntıları ortaya çıkmıştır. Vezir Ahmet Paşa adıyla bilinen Hanegâh 1288 yılında yaptırılmıştır. Hanegâh kesme taşlarla ; türbe ve diğer bölümler ise moloz taşlarla örülmüştür. 1939 yılındaki şiddetli yer sarsıntısından zarar gören tarihi yapı, zamanla kendi haline terkedilmiş, yakın tarihlerde aslına uygun olarak onarılmıştır.

Sentimur Türbesi

Gazi Osman Paşa Bulvarı üzerindedir. Moğol Emirlerinden Esentimur oğlu Nurettin ‘ e aittir. 1314 yılında yapılan türbeye halk “ Demirlengin oğlu ( Timurleng’in bozulmuş şekli olarak ) Türbesi de “ demektedir. Türbe 1935 yılında restore edilmiştir Türbede 1 adet kitabe vardır. Türbe kesme taştan, kare mekan üzerine tuğladan örülmüş 8 gen yıldız planlı pramidal bir külahla örtülüdür. Doğu yönündeki penceresi barok karakterli Palmet ve yazıları çevreleyen süsler ve renkli taşlarla işlenmiştir.

Açepşir Türbesi

İvaz Paşa Mahallesindedir. “ Baş ağrısı” Tekkesi de denilir. Kitabesinin iki başı kırık olduğundan, türbenin kime ait olduğu belli değildir. Ancak sağlam kalan bölümünden Sultan Ebu Sait Bahadır Han zamanında ( 1318 ) yapıldığı anlaşılmaktadır.

Şeyh Meknun İmareti ( Açık Baş Zaviyesi )

Yeşilırmak köprüsü başında yer alan türbenin 13. yüzyılda Mesut Bin Keykavus zamanında imaret olarak yaptırıldığı kitabesinden anlaşılmaktadır. İçindeki mezarın kitabesi olmadığından burada yatan zatın kim olduğu bilinmemektedir.

Sümbül Baba Zaviye ve Türbesi

Gazi Osman Paşa Caddesi üzerinde bulunan Sümbül Baba Zaviyesi, Muineddin Pervane’ nin kızına ait bağışlanmış bir köle olan Hacı Sümbül tarafından, 1292 yılında yaptırıldığı kitabesinden anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi, Sümbül Babanın Hacı Bayram Veli’nin öğrencisi ve Hacı Bektaş Velinin Halifesi olduğunu yazmaktadır. Selçuk hattıyla, Arapça yazılmış Kitabesine göre, Sultan 2. Mesut zamanında yapılan zaviyenin portal, Mescit ve Türbe bölümleri iyi korunmuştur.

Gök Medrese ( Pervane Darüşşifası )

Meydan Mahallesinde bulunan ve günümüzde müze olarak kullanılan bu tarihi anıt, üzerinde çok tartışılan Selçuklu eserlerinden birisidir. Kitabesi konulmayan yapı, 13. yüzyılda ( 1277 ) Muineddin Pervane Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Anadolu Selçuklu mimarlık ve sanatının en belirgin özelliklerini taşımaktadır.

00017693.jpg


Gök Medrese iki katlı 2 eyvanlı, ortası açık avlulu ve revaklı plan tipindedir. Bizans Dönemi mermer sütunlarından oluşan revaklı 2 katın çevrelediği avluda, karşılıklı 2 eyvan yer almaktadır. Muineddin son Selçuklu Pervanelerinden biridir. Tokat’ta yaşaması nedeniyle buranın imarına önem vermiştir. Osmanlılar zamanında 18. yüzyıla kadar medrese, bimarhane ve bir odası türbe olarak kullanılan yapı, daha sonraları şifahane ve göçmen barınağı olarak kullanılmıştır. Halk arasında “ Gökmedrese “, “ Pervane Medresesi “ , “ Kırk Kızlar Medresesi “ , “ Darüşşifa “ , “ Bimarhane Tekkesi “ denilmesinin nedeni buradan kaynaklanmaktadır. Bahçesinde Sadrazam Konyalı Çarhancı Alipaşa, Vezir Çeçenzade Hacı Hasan Paşa, Vezir İbrahim Paşa, Tokat Mutasarrıfı Abdüllatif Bey gibi 19. yüzyıl ve daha önce ki Osmanlı Paşalarına ait mezar taşları sergilenmektedir.Bu mezar taşları 1933 yılında Meydan Camiinden buraya getirilmiştir.

Sefer Paşa Mescit ve Türbesi

Camii Kebir Mahallesindedir. Halkın “ Kömlekli Baba “ dediği Türbe 1251 yılında Ebu Bekir Bin Lokman tarafından, Selçuklu 3 kardeşin (İzzetin Keykavus,IV. Ruknettin Kılıçarslan, II.Alaaddin Keykubat ) ortak yönetimi zamanında yapılmıştır. Türbedeki mezarlarda kitabe olmadığından kimlerin yattığı anlaşılamamıştır. Ancak bunlardan birinin Kasaphane Çeşmesini yaptıran Sefer Paşa’ ya ait olması muhtemeldir. Kesme taştan yapılmış ve üzerinin ahşap olduğu zannedilen Mescit tamamen yıkılmıştır. 8 köşeli Piramit Külahlı kesme taştan yapılmış türbe hale ayakta durmaktadır.

Ali Tusi Türbesi

AliTusiTrbesi.jpg


Halit Mahallesinde Sulu sokak üzerindedir. 1233 yılında Ebul Kasım Bin Ali Tusi ( Necmeddin Tusi’de denilmektedir.) sağlığında bu türbeyi kendisi için yaptırmıştır.

Burgaç Hatun Türbesi

Ali Paşa Cami bahçesinin doğu tarafında yer alan türbe, İlhanlı tuğla işçilik ve tekniğinin güzel örneklerinden birisidir. Halkının Burgaç Hatun dediği yapının kitabesi yoktur.

Erenler Türbesi

Tokat’ın güneydoğusundaki tepede yer alan Erenler Mezarlığının hemen yanındadır. Türbenin kesme taştan yapılmış kare mekanı üzerine tuğladan örülmüş kubbe oturtulmuştur.

Sevdakâr Türbesi

Dokuztaşlar Semtindeki türbenin kitabesi yoktur. Tipik Selçuk türbe mimarisine göre planlanmış eyvan türbe tarzındadır. Moloz taşlı dört köşe mekan üzerinde tuğla ile örülmüş kubbesi vardır. Restore edilerek koruma altına alınmıştır.

Pir Ahmet Bey Türbesi

Meydan Mahallesinde, Meydan Camiinin güneyinde, Horozoğlu zaviyesinin önündedir. İçerisinde bulunan Ertana Beylerinden Alaattin Ali Bey’in oğlu Pir Ahmet Bey ve ailesine ait biri ağaç 12 si mermer sanduka türbe çökme tehlikesi gösterince müze ye kaldırılmış ve sonra moloz taştan yapılmış kemerli çatı çökmüştür. Bir görüşe göre türbe Şehzade Mehmet Çelebi’nin kardeşi Süleyman Çelebi ile yaptığı taht mücadeleleri sırasında ölen adamlarından Horozoğlu Ahmet Beye aittir.

Hacı Turhan Mescidi

Akkoyunlu Uzun Hasan’ın Tokat’ı yakmasından sonra Fatih Sultan Mehmet zamanında Hacı Turhan tarafından 1478 yılında yaptırılmıştır. Eski kazancılar içinde bulunan mescit, moloz taştan yapılmıştır.

Alaca Mescit

Rüstem Çelebi Mahallesinde Plevne İlköğretim Okulunun yanındadır. İlk yapısı Anadolu Selçukluları Dönemine aittir. Daha sonra büyük bir tahribata uğrayan caminin minaresi dışında kalan bölümleri Abdurrahman Bin Ahi Eda adına ithafen Abdülaziz Bin İbrahim tarafından 1505 yılında yaptırılmıştır.

Meydan Cami

Hatuniye_Camii.jpg


Sultan 2. Beyazıt’ın Annesi Gülbahar Hatun adına yaptırdığı cami kayıtlarda “ Hatuniye Cami “ olarak geçmektedir. Meydan mahallesinde adını aldığı geniş bir alanda 1485 yılında yaptırılmıştır. Tokat’ta yapılan en güzel Osmanlı eserlerinden biridir. Kesme taştan yapılmış, ana mekan üzerinde tek kubbesi, tek minaresi ve 6 sütundan oluşan 5 kubbeli son cemaat yeri vardır. Sonradan yer sarsıntılarına karşı doğu ve batı yönlerine yapılan payandalar mimari estetiğini bozmaktadır. Avlunun ortası da ahşaptan yapılmış orijinal olmayan bir şadırvan ve yanında Gülbahar Hatun Medresesi yer alır. Tokatlıların “ Ali Paşa’nın yapısı, Meydanın kapısı “ dedikleri yakıştırma sebepsiz değildir. Meydan Camiinin Selçuk tarzı stalaktitlerle işlenmiş mermer portalı ve künde kari tekniğinde yapılmış ahşap kapı kanatları birer sanat şaheseridir. Ağaç kapıyı çevreleyen sarı ve siyah renkli mermerlerden yapılmış kemerin üzerinde Arapça yazılmış kitabe yer almaktadır. Camii, duvarları, minaresi ve mescitler kireç taştan tromplu kubbesi tuğladan örülmüştür. Son cemaat yerindeki bronz çemberli altı sütun mermerdir. Mihrap ve minberi mermerden yapılmış olan camiinin iyi ışıklandırılmış bir mekanı ve kubbesinde kalem işi süslemeler vardır.

Kazancılar Mescidi

Sulusokaktadır, kapının çok üstünde saçağa yakın yerde yuvarlak bir kitabesi vardır. Bu kitabeye göre yapılış tarihi Yavuz Sultan Selim zamanına rastlamaktadır.

Behzat Cami

behzat.jpg


Tokat’ın karakteristik yerlerinden biri olan Behzat çarşısında Behzat çayı yanındadır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında Hoca Behzat tarafından 1535 yılında yaptırılmıştır. Küçük ve kare biçimli olan camii binasına Sultan 2. Abdülhamit zamanında ( 1881 ) yılında vatandaşların bağışlarıyla 2. bir kubbe daha yaptırılmıştır. Kesme taştan yapılmış güzel bir minaresi olan camiinin 1535 tarihli Osmanlı Sülüsüyle yazılmış kitabesi Hoca Behzat ‘a aittir. Diğeri tamir kitabesidir. Camii yanındaki mezar Hoca Behzat’a aittir.

Ali Paşa Cami

AliPaaCamii.jpg


Cumhuriyet Meydanının güneyinde yükselen cami, Tokat’taki en büyük Osmanlı anıt eseridir. Sultan 2. Selim zamanında Ali Paşa tarafından 1572 yılında yaptırılmıştır. Ali Paşanın Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Beyazıt’ın Damadı olduğu söylenmektedir. Ali Paşanın eşi ve Oğlu Mustafa Bey’in türbeleri de cami avlusundadır. 16. yüzyıl Osmanlı cami mimarisinin özelliklerini taşıyan ve Mimar Sinan ekolünde yapılan camiinin kare olan ana mekanı üzerinde tek kubbesi ve tek minaresi vardır.

Alipaa.jpg


Tamamı kesme taştan yapılan cami, Cumhuriyet alanında toplu ve büyük bir blok olarak göze çarpar. 8 kolon üzerinde 7 kubbeli son cemaat yeri, avlusunda Ali Paşanın eşi ve Oğlu’na ait 2 türbe bulunmaktadır. Ana mekanın kıble dışında kalan diğer 3 duvarında karşılıklı mahfiller yer alır. Bunların kuzey yönündekiler oda şeklindedir. Kesme taştan kemerli olarak yapılmış mahfillerin üst kısmında kadınlara ait bölümler vardır. Kubbe kaidesinde 8 gen kasnakta ve duvarlarda pencereler olan camiinin stalaktitli mihrap ve minberi sarı ve gök mermerden yapılmıştır. 19. yüzyıl boyama buket desenleriyle yapılan iç süsleme (kalem işi) camiinin yapıldığı 16. yüzyıl ile bağdaşmamaktadır.

alipasasa.jpg


Osmanlı geleneğine göre öldürülen Devlet adamlarının yaptırdıkları eserler için kitabe konulmazdı, bu nedenle camide kitabe yoktur. Ancak Ali Paşa avluya yaptırdığı türbesine mezar kitabeleri koydurarak ismini dolaylı olarak camiye mal etmiştir.

Ulu Cami

Tokat’ın eski ve ilginç camilerinden biridir. Yapılış tarihi tam olarak bilinmemektedir. Miladi 1678 yapılış tarihi değil onarım tarihidir. Kitabesinden “ Çün bu cami oldu cedit “ ifadesi, camiinin yenilendiğini göstermektedir. Ayrıca iç mekanlarda ve kuzey revaklarında kesme taştan yapılmış kemerli kolanları ile batı yönündeki son cemaat yerinin devşirme ( Bizans ) sütunları da caminin eski olduğunu göstermektedir. Her hangi bir nedenle hasar gören cami Sultan Avcı Mehmet zamanında restore edilmiş ve 1678 tarihli kitabede o zaman konulmuştur. 1. Dünya Savaşında asker iskan edilen cami,daha sonra kendi haline terk edilmiş ve harap olmuştur. 1950 yılından itibaren Vakıflar Genel Müdürlüğünce onarım gören camii ibadete açılmıştır. Tokat’ta orijinalliğini en fazla koruyan tarihi eserlerden biri olan Ulu Cami, moloz ve kesme taşlardan yapılmıştır. Ahşap kirişli ve çıta süslemelerle kapatılmış mekanının üzeri 4 köşe kiremit bir çatıyla örtülüdür. Kesme taştan zarif bir minaresi olan Ulu Caminin güney batı köşesine bir kuş evi oyulmuştur.

Üst örtüyü taşıyan dörtgen ayak ve ayakları birbirine bağlayan kemer yüzeylerinde orijinal kalem işi süslemeler yer almaktadır. Ahşap üst örtüde künde kare tekniğinde yazılmış ahşap panolar ve yaldız boyalı bezemeler muhteşem görüntüye sahiptir. Camiinin ilginç özelliklerinden biriside doğu ve batı yönlerindeki revakların malzeme ve işçilik bakımından birbirinden ayrı olmasıdır.

Takyeciler Cami

Diğer Camilere göre değişik üslubu olan Takyeciler Camiinin yapıldığı tarihi bilinmemektedir. Sadece güney duvarının Bedestene doğru olan köşesinde, 1871 tarihli (Sultan Aziz Zamanı ) bir tamir kitabesi vardır, ancak caminin bu tarihten çok evvel yapıldığı anlaşılmaktadır. Camii de moloz ve kesme taştan yapılmış mekan ve kolonlar üzerinde dokuz kubbe bulunmaktadır. Tokat’ta her döneme ait özellikleri taşıyan camiler görmek mümkündür. Halen il merkezinde ibadete açık olan 19 cami ve mescidin 39 tanesi Osmanlılar zamanında yapılmıştır.

Garipler Cami

Pazarcık Mahallesinde ve Tokat’ın en eski camiidir. Danişmend Gümüştekin Ahmet Gazi Tokat’ta 1074 yılında bu camiyi yaptırmıştır. Orijinal minaresi 11. yüzyıl Türk tuğla işçiliğinin güzel örneklerinden biridir. Renkli Çinilerle süslenmiştir.

Niksar Ulu Cami

İlçe merkezi Ulu Cami Mahallesindeki yapı 1145 yılında Cepnizade Hasan Bey tarafından yaptırılmış bir Danişmendli Dönemi eseridir. Dikdörtgen planlı olup iç mekan 4 sıra ayakla 5 sahına ayrılmıştır. Anadolu’nun iyi durumda ayakta kalabilen ilk camilerinden biridir.

Ömer Paşa Cami

Erbaa ilçesi Akça Kasabası kasaba merkezinde bulunan caminin kitabesi olmadığından, yapım tarihi tam olarak bilinmemektedir. Silahtar Ömer Paşa tarafından 1688 yılı civarında yapıldığı sanılmaktadır. Dikdörtgen planlı yapı kargir dış duvarlara sahip olup, üst örtüsü ahşaptır. İç mekanı örten ahşap tavan ve ahşap minber kalem işi bezemesiyle dikkati çeken önemeli bir yapıdır. Süslemenin kalitesi zenginliği ve kompozisyon düzenlemesi mükemmeldir.
 

Nekkare

Aktif Üye
23 Ara 2009
356
231
Tokat-Niksar'lı olarak bu paylaşımın beni sevindirdi ve bilgilendirdi. Teşekkür ederim
 
Üst