Ben Bu Balta ile Hükmederim! - Bir Kull Öyküsü/ Fasıl 3

hüseyin aksakal

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
7 Eyl 2010
773
5,728
Kdz. Ereğli
III
“SİZİ KANA SUSAMIŞ BİR KAPLAN SANDIYDIM!”

Serin bir meltem yemyeşil ormanların arasında fısıldıyordu. Bir derenin gümüş yatağı, iri asmalar ve neşeli çiçekleriyle sarmaşıklar asılı muazzam ağaç gövdeleri arasında dolanıyordu. Bir kuş şarkı söylüyor, yaz sonunun yumuşak gün ışığı yeri kaplayan çimenlerin üstünde, altın ve kara kadife rengi desenler oluşturarak süzülüyordu iç içe geçen dalların arasından. Bu pastoral sessizliğin ortasında yüzünü yumuşak ak kollarının arasında almış küçük bir köle kız yatıyor, sanki küçük kalbi kırılmış gibi ağlıyordu. Kuş şarkı söylüyordu ama o sağırdı, dere ona sesleniyordu ama o dilsizdi; güneş parlıyordu ama o kördü… İçinde sadece acı ve gözyaşları gerçek olan simsiyah bir boşluktu tüm evren.

Bu yüzden ne hafif ayak seslerini duydu, ne de çalıların arasından çıkıp tepesinde dikilen uzun boylu, geniş omuzlu adamı gördü. Adam yanında diz çöküp bir kadınınki kadar kibar ellerle gözlerini silerek onu kaldırana dek varlığının farkında bile değildi.

Küçük köle kız, tuhaf şekilde yumuşak olan soğuk, kısık gözlere ve esmer, kıpırtısız bir yüze bakıyordu şu anda. Bu adamın görünüşünden Valusialı olmadığını anladı, bu sıkıntılı zamanlarda da küçük köle kızların ormanlarda yabancılara tek başına yakalanması iyi bir şey değildi, özellikle de dışarlıklı olanlara. Oysa kız korkmak için fazla perişandı, öte yandan adam da kibar görünüşlüydü.

“Derdin nedir çocuğum?” diye sordu, Aşırı keder içindeki bir kadın, kendisine ilgi ve şefkat gösteren herhangi birine derdini dökmeye meyilli olduğundan kız sızlandı:

“Ey beyim, ben zavallı bir kızım! Genç bir soyluyu seviyorum…”

“Seno val Dor mu?”

“Evet beyim.” Kız hayret içinde adama baktı. “Bunu nasıl bildiniz? Benimle evlenmek istiyor ve izin için başka her yere boşu boşuna başvurduktan sonra bugün bizzat krala kadar gitti. Fakat kral ona yardımı reddetti.”

Yabancının esmer yüzünden bir gölge geçti. “Seno kral reddetti mi diyor?”

“Hayır… Kral başdanışmanını çağırmış ve bir süre onunla tartışmış, fakat teslim olmuş. Oh,” hıçkırdı, “Bunun yararsız olduğunu biliyordum. Valusia kanunları değiştirilemez! Ne kadar zalim ve haksız bile olsa! Kraldan daha yüce onlar.”

Kız, kendisini tutan kollardaki kasların koca demir halatlar halinde kabarıp sertleştiğini hissetti. Yabancının yüzünden kederli, umutsuz bir ifade geçti.

“Öyle,” kendi kendine mırıldandı adam, “Valusia kanunları kraldan daha yüce...”

Sıkıntılarını anlatmanın kıza bir parça yardımı olmuştu; gözlerini kuruladı. Her ne kadar, alışılmadık şekilde hayatı boyunca ona nazik davranılmış olsa da, küçük köle kızlar eza ve cefaya alışkın olurdu.

“Seno kraldan nefret ediyor mu?” diye sordu yabancı.

Kız başını iki yana salladı. “Kralın çaresizliğinin farkında o.”

“Ya sen?”

“Ya ben ne?”

“Kraldan nefret ediyor musun?”

Gözleri parladı—şoktaydı. “Ben mi! Ey efendim, ben kimim ki kraldan nefret edeyim? Şey… Şey… Ben… Böyle bir şeyi asla düşünmem.”

“Buna sevindim,” dedi adam ağır ağır. ”Sonuçta küçüğüm, kral da sadece senin gibi bir köle, daha ağır zincirlerle bağlı.”

“Zavallı adam,” dedi tamamen anlamasa da merhametle. Sonra öfkeyle parladı. “Oysa insanların uyduğu zalim yasalardan nefret ediyorum! Yasalar niye değişmesin? Zaman asla durmuyor! Niye insanlar binlerce yıl önce barbar atalarımızın yaptığı kanunlara uymak zorunda olsun…” Ansızın durup, korkuyla etrafına baktı.

“Demeyin,” diye fısıldadı kafasını yoldaşının demir omzuna sevimli bir edayla koyarak. “Böyle sosyal meseleler üstünde görüşlerini bu kadar utanmazca belirtmek bir kadına, hele hele bir köle kıza yakışmaz. Hanımım veya efendim bunu duysa şamarı yerdim!”

Koca adam gülümsedi. “Rahat ol çocuk. Kralın kendisi bile senin duygularına gücenmezdi; aslında onun seninle aynı fikirde olduğuna inanıyorum.”

“Kralı görüyor muydunuz?” diye sordu çocukça merakı bir an için perişanlığını bastırırken.

“Sık sık.”

“İki buçuk metre boyunda mı?” diye sordu hevesle, “Avamdan insanların söylediği gibi tacının altında boynuzları var mı?”

“Neredeyse,” güldü. “Boyu bakımından senin tarifinden yaklaşık yarım metre eksiktir. Ölçü olarak benim ikizim gibi desem yeri var. Aramızda üç santimlik bile fark yok.”

“O da senin gibi kibar mıdır?”

“Kimi zaman; anlayamadığı bir devlet meselesi tarafından ve onu hiç anlayamayacak bir halkın kaprisleri tarafından deli edilmediği zamanlarda.”

“Bir barbar olduğu doğru mu?”

“Hep de çok doğru; ıssız Atlantis ülkesinde doğmuş ve ilk gençliğini kâfir barbarların arasında geçirmiş. Bir hayal kurdu ve onu yaşama geçirdi. Büyük bir savaşçı ve vahşi bir silahşör olması, gerçek savaş işlerindeki hüneri, Valusia ordularındaki paralı askerlerin onu sevmesi sayesinde kral oldu. O bir politikacı değil savaşçı olduğundan, silahşörlüğünün de ona şu an yardımı olmadığından tahtı altında sallanmakta.”

“Çok mutsuzdur o zaman.”

“Her zaman değil,” diye gülümsedi koca adam. “kimi zaman tek başına kaçarak, birkaç saatliğine ağaçların arasında tatile çıktığında enikonu mutludur. Özellikle de, güzel bir kızla karşılaştığında tıpkı…”

Kız adamın önünde dizleri üstüne çökerek ani bir dehşetle çığlık attı: ”Oh, haşmetmeap, efendimiz, merhamet edin! Bilmiyordum… Siz kralsınız!”

“Korkma.” Kull kızın yanında yeniden diz çöktü ve tepeden tırnağa titrediğini hissederek kolunu kıza sardı. “Nazik olduğumu söyledin ya…”

“Öylesiniz de haşmetmaapları,” diye fısıldadı halsizce. “Ben… Ben insanların söylediklerinden kana susamış bir kaplan sandıydım sizi; oysa siz kibar ve şefkatlisiniz… Fa–fakat –siz k-kralsınız, ben de…”

Birdenbire, tam bir kafa karışıklığı ve utanç acısı içinde ayağa fırlayarak kaçtı ve anında gözden kayboldu. Sadece bir gün uzaktan görmeyi düşlemiş olduğu kralın, gerçekte en acınası dertlerini anlattığı adam olduğu gerçeği üstüne çöküyor, bir küçüklük, neredeyse fiziksel bir dehşete varan bir utançla dolduruyordu içini.

Kull içini çekerek doğruldu. Saraydaki işler onu geri çağırmaktaydı; dönmeli ve ne idüğü hakkında sadece belirsiz bir fikri olan, çözümü hakkındaysa hiç bir fikri olmayan problemlerle güreşmeliydi


4 bölümden 4.sü pek yakında "ÖNCE KİM ÖLECEK?"​
 
Son düzenleme:

ulucak

Süper Üye
8 Eyl 2012
1,062
2,792
Yönetim zor zenaat azizim-hele işe yaramadığı halde hatta zararları görüldüğü halde değişemez nas gibi kanunlar varsa. anlaşılmaz ve denetlenemez bürokrasi varsa.kanunların üstünde olan veya kendini öyle gören kişi ve kurumlar varsa.millete rağmen baskıyla iktidarlarını sürdürme hevesinde olan varsa.adalet gözetmeyen kişi veya zümre diktatörlüğü varsa -hukuku adalet için değil kişisel emelleri için kullanan kişi veya kişiler varsa vs vs ... liste sayfalarca uzatılabilir.kısaca adalet yoksa yönetim zor zenaat .Kull bunları anladı ya boyun eğecek ya zincirleri kıracak.- Valusialı tebasının desteğini alarak ve yönetimdeki bir avuç üç kağıtçı kıymeti kendinden menkul soylu ve varsıl zümreye rağmen.
 
Son düzenleme:

hüseyin aksakal

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
7 Eyl 2010
773
5,728
Kdz. Ereğli
Kull maalesef Valusia halkının desteğini tam olarak hiçbir zaman alamıyor. Bir yandan yasaların sınırlaması, bir yandan Grondar gibi dış düşmanların sürekli tehdidi, diğer taraftan da Valusia içinde kendisine karşıt hiziplerle boğuşuyor ama bileğinin gücü sayesinde hiç birine pabuç bırakmıyor. Bu arada da sürekli olarak gerek bireysel varoluşunu, gerekse evrenin doğasını sorgulamayı sürdürüyor (Bkz. Tuzun Thune'nin aynaları). Kimi zaman bir ulusa karşı tek bir adam olarak hissediyor kendini...

Kull, Robert E. Howard'ın çıraklık dönemi karakterlerindendir. Kalfalık dönemi sayılan 1930 sıralarında tek yazdığı Kull öyküsü Gecenin Kralları'dır ama bu öyküde Bran Mak Morn'un yanında yan karakterlerden biri olarak ortaya çıkıyor.
 
Üst