Ben Bu Balta ile Hükmederim! - Bir Kull Öyküsü/ Fasıl 2

hüseyin aksakal

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
7 Eyl 2010
773
5,728
Kdz. Ereğli
BEN BU BALTA İLE HÜKMEDERİM!- bir önceki günden devam​


II
“O ZAMAN KURTARICI İDİM -YA ŞİMDİ?”​

Duvarlardaki zengin perdeler ve yerdeki kalın halılarla zıtlık oluşturan, tuhaf şekilde çıplak bir oda. Arkasında bir adam oturan ufak bir yazı masası… Bu adam, milyonluk bir kalabalıkta bile göze çarpardı. Bu nitelikleri de genel etkiye katkıda bulunsa da, nedeni sadece sıra dışı ölçüleri, boyu ve muazzam omuzları değildi bunun. Fakat esmer, kıpırtısız yüzü, bakışı çekiyor; kısık, gri gözleri de buzdan çekicilikleriyle bakanların azmini kırıyordu. Yaptığı her hareket, ne kadar hafif olursa olsun, çelik yay gibi kaslara ve o kasları mükemmel bir uyumla birleştiren bir beyne işaret ediyordu. Hareketlerinde ölçülüp biçilmiş hiçbir şey yoktu… Ya tamamen rahat, bronz bir heykel kadar kıpırtısızdı, ya da takip etmeye çalışanlarının bakışını bulandıran, kedi gibi bir çeviklikle hareket halindeydi. Şu anda bu adam çenesini yumruğuna, dirseğini masaya yaslamış, kasavetle karşısında oturan adamı süzüyordu. Bu adam göğüs zırhının bağcıklarını sıkmakla meşguldü o anda. Dahası, dalgın dalgın ıslık çalıyordu… Bir kralın huzurunda olduğu göz önünde bulundurulursa, tuhaf ve alışılmadık bir performanstı bu.

“Brule,” dedi kral, “Bu devlet idaresi meseleleri beni savaşırken hiç olmadığı kadar sıkıyor.”

“Oyunun bir parçası Kull,” diye cevapladı Brule. “Sen kralsın… Rolünü oynaman gerek.”

“Grondar’a seninle at sürebilmek isterdim,” dedi Kull gıptayla. “Dizlerimin arasında en son bir atım olduğundan bu yana çağlar geçmiş gibi geliyor —oysa Tu, evde benim varlığımı gerekli kılan işler olduğunu söylüyor. Lanet olsun ona!”

“Aylar, aylar önce,” Artan bir kasvetle, karşılık beklemeden, serbestçe devam etti. “Eski hanedanı devirip Valusia tahtını ele geçirdim —ki kabilemin topraklarında bir delikanlı olduğumdan beri düşlemiştim bunu. Bu kolay oldu. Şimdi geriye bakıyorum da, izlediğim uzun, zor yol üstündeki tüm o çaba, katliam ve çile günlerinin çoğu rüya gibi geliyor. Atlantis’te vahşi bir yerliyken, Lemuria kadırgalarından geçerek yükseldim. İki yıl boyunca kürekte bir forsa… Valusia tepelerinde bir haydut… Sonra zindanlarında bir tutsak… Arenalarında bir gladyatör… Ordularında bir asker… Bir komutan… Bir kral!

“Sorun bende Brule, yeterince uzağı hayal etmedim. Ben hep sadece tahtı ele geçirmeyi hayal ettim… Ötesine bakmadım. Kral Borna ayaklarımın dibinde ölü yattığı ve onun kanlı kafasından tacı kopardığımda, düşlerimin son sınırlarına varmıştım. Oradan sonrası bir yanılsama ve hatalar karmaşası oldu. Kendimi tahtı ele geçirmeye hazırladım, onu elde tutmaya değil.

“Borna’yı devirdiğim zaman halk beni çılgınca selamladı… O zaman Kurtarıcı idim… Şimdi arkamdan mırıldanarak kötü kötü bakıyorlar… Bakmadığımı zannettiklerinde de gölgeme tükürüyorlar. Yılan Mabedi’ne o ölü domuz Borna’nın heykelini koydular, halk da gidip onu kızıl elli bir barbar tarafından öldürülen aziz bir hükümdar diye selamlayarak önünde ağlıyor.Ordularını bir asker olarak zafere götürdüğüm vakit, Valusia bir yabancı olduğum gerçeğini görmezden geliyordu… Beni affedemiyor şimdi.

“Şimdi, Yılan Mabedi’nde Borna’nın hatırasına tütsüler yakmaya geliyorlar; cellâtlarının gözlerini oyup sakatladığı insanlar, oğulları zindanlarında ölen babalar, karıları onun haremine sürüklenen kocalar… Pöh! İnsanların hepsi aptal!”

“Başlıca sorumlu Ridondo,” diye cevapladı Pict kılıç kemerini bir diş daha sıkarak. “Söylediği şarkılar insanları çıldırtıyor. Onu soytarı giysileriyle şehrin en yüksek kulesinde sallandır. Bırak akbabalar için kafiye düzsün.”

Kull aslan başını iki yana salladı. “Hayır, Brule. Benim gücümün ötesinde o. Büyük bir şair, herhangi bir kraldan daha yücedir. Benden nefret ediyor, yine de dostluğunu kazanabilirdim. Onun türküleri asamdan güçlü… Benim için şarkı söylerken kalbim defalarca kez göğsümden kopacak gibi oldu. Ben ölüp unutulmuş olacağım, onun şarkıları ise sonsuza dek yaşayacak.”

Pict omuzlarını silkti. “Nasıl istersen; sen hala kralsın ve halk seni yerinden edemez. Kızıl Katiller tek vücut halinde senin, tüm Pict ülkesi de arkanda. Yaşamımızın çoğu bu ülkede geçmiş olsa da barbarız biz. Artık gideyim. Bir suikast girişimi dışında korkacağın bir şey yok. Ki gece gündüz bir Kızıl Katil mangasınca korunuyor olduğun göz önüne alınırsa, korkacak hiçbir şey yok.”

Kull bir veda hareketiyle elini kaldırdı ve Pict çınlayarak odadan çıktı.



Şimdi başka bir adam, Kull’a bir kralın vaktinin asla kendisinin olmadığını hatırlatarak ilgisini diliyordu.

Bu adam, Seno Val Dor adında, kentten genç bir soyluydu. Bu ünlü genç silahşör ve serseri, kendini epey bir akıl karışıklığının açık kanıtlarıyla sunuyordu kralın önüne. Kadife takkesi buruşuktu, sorgucu sefilce sarkarak diz çökerken de yere düşürdü onu. Süslü kılığında, katlandığı acılar yüzünden bir süredir kişisel görünüşüne aldırış etmediğini gösteren lekeler görünüyordu.

“Kralım, Kral beyim,” dedi derin samimiyet taşıyan bir sesle. “Eğer ailemin şanlı isminin majesteleri için bir anlamı varsa, eğer sadakatimin bir anlamı varsa, Valka aşkına isteğimi bahşedin.”

“Adını söyle.”

“Kral beyim, bir hizmetçiyi seviyorum… Onsuz yaşayamam. O da ben olmadan ölür. Onu düşünmekten yemek yiyemiyorum, uyuyamıyorum. Güzelliği gece gündüz aklımdan çıkmıyor… İlahi güzellikte ışıl ışıl bir görüntü.”

Kull huzursuzca kıpırdandı. Asla bir sevgili olmamıştı o.
“O zaman, Valka adına, evlen onunla!”

“Ah,” diye ağladı delikanlı. “Pürüz burada. O bir köle, adı Ala, Karaban Kontu Volmana diye birine ait. Siyah Valusia yasa tabletlerinde, bir soylunun bir köleyle evlenemeyeceği yazıyor. Bu hep böyle olmuş. Elimden gelen her şeyi yaptım ve hep aynı karşılığı aldım. ‘Soylu ve köle asla evlenemez.’ Bu korkutucu. Bana imparatorluk tarihinde bir soylu bir köleyle evlenmeyi hiç istemedi dediler. Bana ne bundan? Son bir çare diye size başvurdum!”

“Şu Volmana onu satmaz mı?”

“Satar ama bu durum sorunu pek az değiştirir. Ala yine bir köle olur ve bir erkek kendi kölesiyle evlenemez. Sadece bir zevce olarak istiyorum onu. Diğer tüm yollar boş bir taklit olacaktır. Ben onu dünyada herkese göstermek, Val Dor’un karısının kürkleri ve mücevherleriyle donatmak istiyorum. Fakat siz bana yardım etmedikçe bu olamaz. O yüz kuşaklık bir köle soyundan bir köle, yaşadığı sürece kendisi, sonra da çocukları köle olacak. Bu yüzden de özgür bir insanla evlenemez.”

“O zaman sen de onunla birlikte köle ol,” diye önerdi Kull, kısık gözlerle genci süzerek.

“Bunu da istedim,” diye cevapladı Seno. Öyle içtendi ki Kull anında inandı ona. “Volmana’ya giderek, ‘sevdiğim bir kölen var; onunla evlenmek istiyorum. Beni de kölen olarak al, böylece hep onun yanında olabileyim’ dedim. Beni dehşetle reddetti; kızı bana satar veya verirdi ama beni köle etmeye razı değildi. Babam da köleliği kabul edip Val Dor adını küçük düşürürsem, beni öldürmek için İhlal Edilmez Yemin’i etti. Hayır, Kral Beyim, bana sadece siz yardım edebilirsiniz.”

Kull Tu’yu çağırttı ve meseleyi ona açtı. Başdanışman Tu, kafasını iki yana salladı. “Büyük demir kuşaklı kitaplarda Seno’nun söylediği gibi yazıyor. Bu hep yasamız olmuştur, hep de olacaktır. Bir soylu bir köleyle evlenemez.”

“Niye o yasayı değiştiremiyorum?” diye sorguladı Kull.

Tu yasanın kabartma harflerle işlendiği taş bir tablet koydu önüne.

“Çünkü binlerce yıldır bu yasa var… Bak Kull, ilk kanun koyucular tarafından taşa kazınmış. Bu o kadar asır önce ki, bir adam bütün gece saya saya bitiremez. Ne sen ne de başka herhangi bir kral değiştirebilir bunu.”

Kull, son zamanlarda üstüne çökmeye başlayan mutlak çaresizliğin mide bulandırıcı, güçsüzleştiren duygusunu hissetti birden. Krallık, köleliğin başka bir biçimiymiş gibi geliyordu ona… Koca kılıcıyla düşmanları arasında bir yol açmak suretiyle ilerlemişti hep… Önünde eğilerek pohpohlayan ve herhangi bir yenilik veya değişim karşısında adamant taşı kesilen kaygılı, hürmetkâr dostlara karşı nasıl galip gelebilirdi?

“Git,” dedi elinin bezgin bir hareketiyle, “Üzgünüm. Fakat sana yardım edemiyorum.”

Seno val Dor, odadan çıkarak uzaklaştı. Yıkılmış bir adamdı o. Öne düşen başı, eğik omuzlar, donuk bakışlar ve sürüklenen adımlar her şeyi anlatıyordu sanki.


4 Bölümden 3.'sü pek yakında
 
Son düzenleme:

ulucak

Süper Üye
8 Eyl 2012
1,062
2,792
“Niye o yasayı değiştiremiyorum?” diye sorguladı Kull.

Tu yasanın kabartma harflerle işlendiği taş bir tablet koydu önüne.

“Çünkü binlerce yıldır bu yasa var… Bak Kull, ilk kanun koyucular tarafından taşa kazınmış. Bu o kadar asır önce ki, bir adam bütün gece saya saya bitiremez. Ne sen ne de başka herhangi bir kral değiştirebilir bunu.”

Kull, son zamanlarda üstüne çökmeye başlayan mutlak çaresizliğin mide bulandırıcı, güçsüzleştiren duygusunu hissetti birden. Krallık, köleliğin başka bir biçimiymiş gibi geliyordu ona
12 eylül evren paşa ? :)
 

hüseyin aksakal

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
7 Eyl 2010
773
5,728
Kdz. Ereğli
Conan öyküsü 'Kılıçtaki Anka'da bu bölüm Prospero'nun çıkışıyla sona eriyor. İlk Conan öyküsü olması itibarıyla bu bölümde Hyboria Çağı'nın haritası ve halkları üzerine paha biçilmez bilgiler de barındırıyor.

Kull öyküsünde Seno Val Dor'un girişiyle başlayan bölüm, iki öykünün birbirinden ayrılmaya başladığı noktayı temsil ediyor. İmkan olup Kılıçtaki Anka'yı paylaşabilirsem (Bu sıralar onun üzerinde çalışıyorum) aradaki farklar net olarak anlaşılabilir.

İki öyküde komplocuların isimleri büyük oranda aynı. Kull öyküsündeki Ridondo'nun yerini, Conan öyküsünde Rinaldo alıyor. İki karakter de sadece şairler doğaları itibarıyla iktidara düşman olduğu için krallara karşı komplolarda yer alıyor. Kull da Conan'da ozanlara büyük değer veren İrlanda-İskoç geleneğinin izini sürüyor.
 
Son düzenleme:

BRAN MAK MORN

Çeviri & Balonlama
13 Tem 2011
193
2,219
Belki de hiç bir zaman bu haliyle Türkçe olarak okuyamayacağımız, değerli paylaşımlarına eklemiş olduğun Kull'un eşsiz başyapıtı için bir kez daha teşekkür ederim, hakkını helal et...
 

hüseyin aksakal

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
7 Eyl 2010
773
5,728
Kdz. Ereğli
Kull'un eşsiz başyapıtı için bir kez daha teşekkür ederim, hakkını helal et...

Burası sadece soğuk paylaşımların diyarı değil bence. Selam ve teşekkürlerin, hatta eleştirilerin içinden insan kokusu sızıyor. Ne kadar kusurlu da olsalar, bunları görmezden geliyor, emeği ön plana çıkarıyorsunuz. Sadece benimkiler için değil, tüm paylaşımlar için. Bundan ötürü asıl teşekkür etmesi gereken benim...

Bu bölüm, Kılıçtaki Anka adındaki Conan öyküsünden kesin bir farklılık yaratıyor. Kılıçtaki Anka'da herhangi bir şekilde kadınlardan veya gönül ilişkileri görülmez. Bu bölüm sayesinde Kull öyküsü Conan öyküsünden tamamen farklı bir sonuca ilerleme imkanı buluyor.
 
Son düzenleme:
Üst