Suat Turgut Oğan Kandemiroğlu - Ben Aziz Sancar

Otacı

Süper Üye
5 Tem 2016
782
11,931
Suat Turgut Oğan Kandemiroğlu - Ben Aziz Sancar

(Nobel Ödüllü Biliminsanımızın Başarı Öyküsü)

e9119cb633f.jpeg


40caa7bda86.jpeg



Aziz Sancar'ın Başarı Öyküsü Pdf:


b4cbb9f3090.jpeg


cb570ee3103.jpeg


Dostlara;
Nobel Ödüllü Bilim Adamımız Aziz Sancar'ın Başarı Öyküsünü, Unutulmayacak bir Çizgi Hikaye Olarak hazırladık...

Okuyun, Okutun, Çocuklarımıza Esin Kaynağı Olması İçin, Kopyalayıp Okul Duvarlarında Köşe Yapın!

Akıllı Tahtalara Yansıtıp,Sayfa Sayfa Öğretin!

Başarının Tesadüf Olmadığını Anlasınlar!

Bir Kurtarıcı Beklemeden, Kendinden Başlamayı Öğrensinler!

Türk Milletine, Dünya İnsanlığına Işık Olabileceklerini Bilsinler!

Unutturulmaya Çalışılan BİZDEN BİRİNİ Unutulmaz Kılalım!

Yarınlarımız Olan Çocuklarımız Şunu Anlasın:

BİZDEN ADAM OLUR!
İMKANSIZ YOKTUR!

Tarihe Işık Şaçan Bilim Adamlarımız Sadece Mazide Kalmadı!

BUGÜN DE, YARINDA BÜYÜK İŞLER BAŞARACAĞIZ!

Ustam Ogan Kandemiroglu'nun ellerine sağlık...

Ne Mutlu Türk'üm Diyene!

Suat Turgut
 

Otacı

Süper Üye
5 Tem 2016
782
11,931
www.kahramanlar.org 'dan Adam Olmuş Çocuklar Kitaplarını İnceleyebilirsiniz.

Sayın Suat Turgut bir arkadaşıma bu ve başka bu dizideki diğerlerinin resimlerini göndermiş ve pdf dosya yapılarak serbestçe paylaşılmasını istemiş... arkadaşımda benden rica etti ve pdf dosya olarak düzenleyip sosyal medyada paylaştım... sonuçta on binlerce kez indirildi. Altta Sayın Suat Turgut ile yapılmış olan röportajı veriyorum.

Çizgi romanlarınızın gençler açısından amacı nedir?
SUAT TURGUT:
Bu çizgi romanlar kendi köklerinden, kendi değerlerinden beslenen, milli bilinç sahibi öz güvenli bir neslin yetişmesi için hazırlandı…
Ayrıca evrensel insani değerleri de işledik.
Örneğin bir düşman askeri yaralı…
”Ona dokunma! O yaralı!…” diyen bir Mehmetçik…
Örneğin Fransız gemisi bir top atışıyla batarken bir yandan zafer çığlığı atılırken, diğer yandan:
”Gönül isterdi ki bu savaş hiç olmasın!.. Onlarda ana baba kuzusu…
Baksana nasıl çırpınıyorlar!…” diyen bir Mehmetçik…
Özetle vatan savunmasında ölümü göze alan Kahraman Mehmetçik,..
Merhamet, Adalet, Paylaşım gibi evrensel değerlere saygılı Mehmetçik;
Aman dileyene el kaldırmayan, yiyeceğini esiriyle paylaşan bir Mehmetçik var…
Sanal ve sahte kahramanlardan önce, gençliğimizin gerçek kahramanları tanıyarak yetişmelerini sağlamak, gençliğimizi ortak değerlerde buluşturmak için hazırlandı diyebilirim.
Bir Sosyal Antropolog olarak Çizgi Roman işine girmenizin öyküsü var mı?.
SUAT TURGUT:
Hayatı ”Bir Varmış, Bir Yokmuş!…” diye başlayan masallara benzetirim.
Milyarlarca yılla ifade edilen zaman boyutunda; hatta milyarlarca ışık yılı boyutta insan hayatının hayal içinde bir hayal olduğuna inanarak yaşadım.
Bu düşünceyle çok iş ve meslek değiştirdim. Antropolojiyi tamamladıktan sonra Felsefe, Güzel sanatlar, daha sonra Taksi Şoförlüğü, Öğretmenlik, Sonra Tavukçuluk, Turizmcilik; reklamcılık…
Daha fazla saymayayım. Kısaca ”Tutarsız Adam!’ adını almayı hak edecek kadar meslek değiştirdim!…
Ben ise tutunacak bir şey değil, kısacık hayatta anlamlı olanı arıyordum.
Hiç bir şey bana anlamlı gelmiyordu.
Tarih, geçmişin geleceğe haykırışıdır!
Eğer o haykırışı duymaz ve o haykırışa cevabımızı unutursak, tarihin acı sayfalarını yeniden yaşamaya mahkûm oluruz.

Hayatın anlamını çizgi roman yapmakta mı buldunuz yani?
SUAT TURGUT:
Sorunuza şu şekilde bir cevap verebilirim.
Bir gün Çanakkale İle ilgili bir proje yarışması geldi önüme.
Ekip arkadaşlarımla birlikte 56 proje hazırladık. Yüzlerce ajans içinde Birinci olduk.
Çanakkale Savaşı beni derinden etkiledi.
Sahada araştırmalar yaparken gece vakti siperleri dolaşıyorduk.
Çok ürperticiydi. 15 yaşındaki liseli bir gencin cepheye gönüllü gelip ölümü göze alışı inanılmaz sarsmıştı beni.
O anki hislerimi ve yaşadıklarımı anlatamam.
Galatasaray Lisesinin 86 yiğidinin öyküsü, İstanbul Erkek lisesi, Kayseri Lisesi, Trabzon Lisesi, Tıp Fakülteleri, diğer Üniversitelerin son sınıf öğrencileri vatan savunmasında can vermişler.
Hem de Çanakkale’nin dayanılmaz rüzgarı, soğuğu karşısında yetersiz kıyafetlerle.
Hem de yarı aç, hem yarı çıplak…
Sonuçta kendimle yüzleştiğim bir an yaşadım.
Kendi kendime ”Suat Turgut, analar 15 yaşındaki yavrularının saçlarına kına yakıp vatana kurban göndermişler.
Bugün özgür isen, bugün varsan o yiğitler canlarını verdiler ve sen onların hayatlarını verişiyle bugün nefes alıyorsun!
Peki…Sen Ülken için ne yaptın?!
Sen eğitimcisin! Gençlik için ne yaptın?
Bunun yanıtını verememek çok ağır geldi bana.
Sonradan kendime soruyu şu şekilde sordum.
Ben ne yapabilirim?!
Ve bu çizgi romanlar oluşmaya başladı.
Bu çizgi romanlar, o yiğitlerin, kahramanların anısına bir adımdır sadece.
Mehmet Akif’in şiirindeki bir satırla ifade etmeye çalışacak olursak:
”Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana!…” diyebileceğimiz bir adımdır.
Hayata, zamana inanmayan biri olarak savaşı işlemeniz ilginç değil mi?
Hayatla ilgili düşüncelerime ters değil bu.
Evet.. Bu hayatta kimse bir şey götürmeyecek!
Ama bir şey götürmeyişimiz değil; ne bıraktığımız önemli!
Ben de o kahramanların bıraktığı ölümsüz anlamı idrak ettim.
Onun için bu konu bana Aşk oldu.
Onları genç kuşaklara tanıtmak görev oldu.
Bu konu ile ilgili uğraşırken, senaryolarını oluştururken o kadar etkilendim ki, bir çocuk gibi sebepsiz ağladığım anlar oldu.
Tarihi öğrenmek neden gereklidir sizce?
Geçmişi olmayanın geleceği olmaz derler!
Tarih, geçmişe ait hikayeler olarak ele alınmamalıdır.
Tarih, Geleceğe yürüdüğümüz yolda, bize rehber olacak olgulardır; tecrübelerdir!
Tarih, geçmişin geleceğe haykırışıdır!
Eğer o haykırışı duymaz ve o haykırışa cevabımızı unutursak, tarihin acı sayfalarını yeniden yaşamaya mahkum oluruz.
Tarihi bilmek, işte bu sebeplerle çok gereklidir.
Çünkü ”Bir damla Petrol, Bir damla kandan daha değerlidir!..”
diyen zihniyetin merhametine sığınılmaz!
Savaş yerine barışı işlemek daha doğru değil mi?
SUAT TURGUT:
Ben savaşa karşıyım demekle savaş karşıtlığı olmaz!
Koyun, zararsız bir hayvan olduğu için, kurdun dişlerinden kurtulmaz!
Güçlü olmadığınız zaman, kötülerin amacına yem olmakla karşı karşıya kalırsınız.
Çünkü ”Bir damla Petrol, Bir damla kandan daha değerlidir!..”
diyen zihniyetin merhametine sığınılmaz!
Bu söze karşılık ”Mecbur Kalmadıkça savaş en büyük bir cinayettir!..” diyen Atatürk’ü doğru anlamamız gerek!
Konumuzla ilgili olan Atatürk’ün şu iki sözü çok şey anlatıyor:
”Milli Benliğini Bilmeyen Milletler, Başka Milletlerin avı olurlar!..”
‘’Türk Çocuğu Ecdadını Tanıdıkça, Daha Büyük İşler Yapmak İçin Kendinde Kuvvet Bulacaktır!..’’
Bence tarihi bilmek, barışı korumanın, tarihten ders çıkarmak ise geleceği tasarlamanın anahtarıdır.
Şu ana kadar toplam kaç eser ürettiniz?
SUAT TURGUT:
Toplam basılı olan çizgi romanlar 28 adet.
Bunlardan 15 tanesi Çanakkale Destanı Serisi olarak hazırlandı.
5 tanesi İstiklal Harbinde Kadın Kahramanlarımızla ilgili.
Üç tanesi vatan savunmasında Kahraman futbolcularımızla ilgili Üç Büyüklerin Çanakkale Destanı.
Bir tanesi ise Cumhuriyetin ilanı ile ilgili Bir Güneşin Doğuşu Gazi Kovan adlı eser.
Ve yerel Kurtuluş mücadelelerimizin anlatıldığı; Yiğit Adana, Şanlı Urfa, Kahraman Maraş ve Gazi Antep Destanları…
Bitmiş olan ve henüz basılamayan 10 kadar eser daha var.
İmkânlar paralelinde basacağız.
Çizgi roman yapmak ile kitap yazmak arasında ne gibi bir fark var?
Çizgi roman tek bir kişinin eseri olarak kolayca ortaya çıkmaz.
Her ne kadar projeleri benden çıksa da bu iş bir ekip işidir.
Çizgi roman bir filim yapmaya benzer.
Hatta bir filmin alt yapısıdır.
Hikâye gerekir. Hikâyeler gerçeklere dayanıyorsa belgelere uygun olması gerekir.
Bu hikâyelerin senaryoları gerekir.
Duygu ve düşüncelerin doğru çizgilerle güçlendirilmesi gerekir.
Renklendirme dâhil, Çizgi Roman üretmek gerçekten sanattır.
Kitap yazılan şey ise, çizgi romanı bir ekiple üretilen şey olarak adlandırabiliriz.
Bir sosyal antropolog olarak bu çalışmalarınızın Toplumsal bütünlüğümüze etkisinden söz eder misiniz?
SUAT TURGUT:
Kişinin karakter kazanma süreci çocukluk, gençlik yıllarında olur.
İlk kayıtlar o kadar önemlidir ki, birçok karakter taşımız bu ilk kayıtlarla örülür.
Davranışlarımızı, düşüncelerimizi şekillendiren algılama biçimlerimizdir.
Bir toplumu, algılarıyla oynayarak pasifize edebilirsiniz.
Algıları değiştirerek huzur içindeki bir toplumu, birbirini öldüren toplum haline getirebilirsiniz.
Bir toplumda ortak algılar oluşturarak birlik ve beraberlik duygularını pekiştirebilirsiniz.
Çanakkale Savaşları Türkiye’de yaşayan herkesin saygı ile andığı ortak bir değerdir.
Bu değer, birlik ve beraberliğimizin en önemli tutkalı olacaktır.
Birlik ve Beraberlikten söz edenler, ayrılıkçı unsurları öne çıkarmak yerine, ortak değerlerimizi öne çıkarmalıdırlar.
Bizi birbirimizden ayıran sunni unsurlar değil, bizi BİZ yapan ortak değerlerimiz işlenmelidir.
Doğuda terör bölgesinde görev yapmış emekli bir asker, ”Suat Bey, bu çizgi romanlar yirmi yıl önce bütün Anadolu’da çocuklarımıza okutulsaydı 40.000 insanımız ölmeyecekti…” şeklinde içtenlikle söylediği söz de şu anda aklıma gelen ve beni etkileyen bir geri bildirim.
Çizgi Romanlarınızı okuyanlardan sizi etkileyen geri bildirimler aldınız mı?
SUAT TURGUT:
Oldukça fazla.
Bu çizgi romanları okuyup bize yazan öğrencilerin mektuplarını okuduğunuzda gözlerinizden yaş gelmemesi mümkün değil.
Beni en çok etkileyenlerden biri Ümraniye’de 18 yaş altı suçlu çocuklarla ilgili bir sonuç…
İstiklal Harbi Kadın Kahramanlarımız Çizgi roman takımını, bir Üniversite öğrencisine armağan etmiştim. Sonradan öğrendim ki, o öğrenci bu ceza evinde gönüllü öğretmenlik yapıyormuş.
Bir gün bana bir ileti attı.
”Suat Bey, Ceza evinde suçlu çocuklar arasında etnik ayrımcılık vardı. Ve bizler bunu bir türlü önleyemiyorduk.
Vanlı Kara Fatma’yı, Kastamonulu Erkek Halime’yi, Toros Kartalı Kılavuz Hatice’yi, Erzurumlu Nene Hatunu, İlk İstiklal Madalyalı Küçük Kahraman Onbaşı Nezahat’ı okuyan çocuklar kendiliğinden:
”Bu Anneler bizim Anne babalarımız! Bu vatan bizim Vatanımız! Bu Bayrak bizim Bayrağımız!..” şeklinde konuşmalar yapmaya başladılar. Bize çok yardımcı oldu. Diğerlerini de istiyoruz..” dedi.
Doğuda terör bölgesinde görev yapmış emekli bir asker, ”Suat Bey, bu çizgi romanlar yirmi yıl önce bütün Anadolu’da çocuklarımıza okutulsaydı 40.000 insanımız ölmeyecekti…” şeklinde içtenlikle söylediği söz de şu anda aklıma gelen ve beni etkileyen bir geri bildirim.
Galatasaraylı Hasnun Galip ve Robenson’ların bir hikayesi var.
Robenson’lar Ailesi 1890’larda İngilizlerin Hindistan’ı işgal ettiği yıllarda, burada olanlardan rahatsız oluyorlar ve İstanbul’a geliyorlar.
Sarah Robenson, üç oğlunu Galatasaray Lisesinde okutuyor.
Bu üç çocuktan biri olan Abdurahman Robenson Kafkas Cephesinde donarak şehit olanlardan. Yakup Robenson ise Yemen cephesinde ingilizlere karşı savaşta şehit olmuş.
Ahmet Robenson da savaşlara katılmış ama sağ kalmış. Daha sonra 1925 de Galatasaray Kulüp başkanı olmuş.
Bir gün Ahmet Robenson’un yeğeni Gülperi Hanım aradı:
”Suat Bey, Ailemize verilmiş en büyük armağanı sizden almış olduk!..”
Nasıl bir duygu bu, anlatamam…
Devletten gereken ilgiyi göremediniz mi?!
Soruların en zoruna geldik. Rahmetli Kemal Sunal’ın bir filmindeki sözüyle yanıt vereyim.
Hem Evet! Hem Hayır!…
Evet derken: Bir çok kurumdan, devlet büyüğünden, ulaşabildiğimiz yazarlardan takdir ve teşekkür aldık.
Hayır derken: Bunların hiç biri değerli gördükleri bu çalışmaya sahip çıkarak el atmadı.
Burada Sayın Milli Eğitim Bakanının, Sayın Başbakanın dikkatini çekmek istediğim bir konu var.
Can Dündar’ın GENÇLİK NEREYE GİDİYOR? Başlıklı bir yazısını okumuştum.
Eminim ki Sayın Başbakan, Milli Eğitim Bakanı bu tabloyu biliyordur.
Gençliğin geleceğinden sorumlu anne babalar dahil, eserimiz olan bu yeni neslin biz öğretmenleri dahil, herkes bilmeli bu gerçekleri.
Sayın Can Dündar’ın ”Dinlediklerime inanamadım!…” diyerek çizdiği tabloyu burada anlatmaya yer ve zaman yok.
Uyuşturucunun ilköğretim seviyelerine indiğini de biliyoruz.
Geleceğimiz olan çocuklarımızın önce kafasını doyuralım!
Tabiatın kuralıdır; Ne ekerseniz onu biçersiniz!
Köklerinden beslenmeyen bir ağacın dalları da olmaz!
Kendi hayal ve hedefi olmayanlar, başkalarının hayal ve hedeflerinin figüranı olurlar.
Ekleyeceğim uyarı şudur:
Davranışları tetikleyen sebeplerdir!
Kişi işlediği cinayeti bile inandığı bir sebep ile işler.
Sevmemiz sebep iledir.
Çalışmamız, üretmemiz bir sebep ile ortaya çıkar.
Tersine davranışlar da sebep ile şekillenir.
Terörist de, inandığı ya da inandırıldığı bir sebep ile terörist olur.
Bu vatanda özgürce yaşayan biri, özgürlüğünü, varlığını, maalesef benim önceleri oyun havası sandığım ”Hey on beşli, On beşli…’’ gibi annelerin yaktığı Ağıtlarla canlarını feda eden yiğitlere borçlu olduğunu bilmelidir.
Van’da vatan savunmasında 120 çocuğun hayatlarını feda edişinin sebebini bilmelidir!
Antep savunmasında annelerinin, babalarının düşman işgaline karşı aç susuz onurlu direnişinin sebebini bilmelidir!
Bilirse ne olur sizce?
Bilirse ne olur?…
Bilirse Bayrağına düşman olmaz!
Polisine taş atmaz, askerine kurşun sıkmaz!
Marka ayakkabıyı alamadığı için hayatı kararmaz!
Çalışmadan, üretmeden kolay yolla ulaşacağını sandığı pembe düşlere kapılarak evinden kaçmaz! Aldatılmaya açık olmaz!
Başkasına yem olmaz!
Sayın Can Dündar’ın makalesinde söz ettiği 14-15 yaşlarındaki kızlarımız, oyuncaklarıyla oynama çağındayken, 12 yaşında Gediz Cephesinde zafer kazandıran Kahraman Atası Onbaşı Nezahat’ı tanısaydı, ince dudaklarını kalınlaştırmak için ailesinden gizli estetik uzmanına gitmezdi!
Kimse ”benim çocuğum yem olmaz!..” demesin.
Bugün diğeri ise, yarın benimki yem olacaktır!
Lütfen diyorum:
Hayatı boyunca çizgi dışı yaşayan biri olarak diyorum:
Bu konularla en son ilgilenecek kişilerden biriydim.
Benim bir sebebim oldu ve bunları ürettim.
Bu sorumluluğu duymasaydım şimdi köyümde organik hıyar yetiştiriyor olacaktım.
7 den 77 ye ilgili ve ilgisizlere sesleniyorum:
Geleceğimiz olan çocuklarımızın önce kafasını doyuralım!
Tabiatın kuralıdır; Ne ekerseniz onu biçersiniz!
Köklerinden beslenmeyen bir ağacın dalları da olmaz!
Kendi hayal ve hedefi olmayanlar, başkalarının hayal ve hedeflerinin figüranı olurlar. Hayatımıza yön veren algılarımızı, sebeplerimizi doğru şekillendirmek için, hem milli, hem evrensel değerleri öne çıkaralım.
Yarınımız olan gençliğimize sahip çıkalım… SUAT TURGUT…

Oğan Kandemiroğlu kimdir?

Oğan Kandemiroğlu. Grafik sanatçısı, bilgisayar oyunu ve simülasyon tasarımcısı. 1965 yılında İstanbul’da doğdu. Amerika ve Avrupa’da, çeşitli askeri ve sivil simülasyon çalışmalarına imza attı, film afişleri yaptı ve çeşitli firmalar için çizgi romanlar çizdi. 32 yıldır profesyonel ressam olarak çalışan sanatçı Avrupa’da 60’ın üzerinde bilgisayar oyununda görev aldı, yazılım ve simülasyon çalışmalarına katıldı. Türkiye’de birçok eğitim cd’si, illüstrasyon ve çizgi roman gerçekleştirmiştir.
 

abdullahersoy

Aktif Üye
19 Ocak 2012
311
667
Sayın Suat Turgut ve Oğan Kandemiroğlu
Sevinçle ifade ederek bizimde çizgi roman kültürümüz olduğunu isbatladınız.
Daha yenileri mutlaka gelecektir.
Bu çığır açılmıştır.
Hey gidi günler hey ! Bana ilkokulda Teksas diye çağırırlardı.
Hem gururlanır hemde biryandan içimde bir eziklik duyardım. İsterdimki benden bir isim olsun, bana uyan, bizim değerlerimizi temsil eden bir isim olsun .
Sonta Nihal Atsızı okudum. 'Kurtkaya elini çöz' sözü kırk yılı aşkın zamandır kulaklarımda çınlar.
işte şimdi kendi kahramanlarımızı çocuklarımıza ulaştırabilecek imkânlar doğdu,
Hem sizde bir kahramansınız.
Öyle mütevazi olmayın, Kahramanlar kolay yetişmiyor.
Selam ve sevgilerle ...
'Başarı, başaracağına inananlarındır !...
 
Üst