Gordon 1.seri sayı 71 Tay yayınları Tek sayfa tarama

Doktor Kim

Aktif Üye
17 Mar 2011
325
14,124
Gordon 1.seri sayı 71 Tay yayınları Tek sayfa tarama


32 Kısım Tekmili Birden Flash Gordon'un Çizgi Roman Serüveni:

Eğer çocukluğunuzdan beri çizgi romana meraklıysanız ve bu açlığınızı ilk olarak gazete bantlanyla doyurmaya çalışmışsanız, mutlaka bu bantların bazı yerlerinde, hep Syndicate ile sonlanan bazı kelimelerin dikey ve minik harflerle yazılı olduğu gözünüzden kaçmamıştır. Hattâ büyük olasılıkla yıllar yılı bu kelimelerin ne manaya geldiği konusunda kafa bile patlatmışsınızdır. Akla hemen "Sendika" anlamını çağrıştıran bu kelime, basın camiasında farklı bir anlamda kullanılmaktadır. Bu tür kuruluşlar, gazetelere özel makale, fotoğraf, çizgi roman bantları gibi materyaller sağlarlar. Tıpkı gazetelere haber sağlayan haber ajansları gibi. Bu nedenle "Syndicate" kelimesi çizgi roman terminolojisi içinde "çizgi roman ajansı" anlamına gelmektedir. Bu çizgi roman ajanslarının geçmişi 1920'li yıllara kadar uzanmaktadır. King Features Syndicate, United Features Syndicate, Daily News Syndicate, bilinen en yaygın çizgi roman ajanslarındandır ama hiç kuşkusuz, Türkiye'de en çok göze çarpan çizgi roman ajansı bu verilen listenin en başındaki isimdir.

Yirmili ve otuzlu yıllar, İngilizce comic strip denilen bu çizgi roman bantlarının devridir. O zamanlar süreli yayın tarzında çizgi roman dergisi çıkmazdı. Bu nedenle gazetelerde pazar günleri renkli, hafta içinde de siyah-beyaz olarak yayımlanan bu çizgi roman bantları, o dönemin yegane ürünleriydi ve o günlerin okurları, bu ürünleri ilgiyle tüketiyorlardı. Hattâ pazar günleri insanların gazete seçme kıstasları, ilavedeki bu bantlara göre olabiliyordu. Okuyucunun tercihini çizgi roman yönünde kullanmasından dolayı, çizgi roman ajansları, harıl harıl gazetelere çizgi roman yetiştirmeye uğraşırdı. Bundan ötürü kendi bünyeleri içinde kadrolu çizer ve yazar bulundurmaktaydılar. Tabii gazetelerde çizgi romanların günlük yayımlanmasından dolayı çizerlerin çok hızlı (ve kaliteli) çalışması gerekiyordu. Kimi zaman ajanslar, bu çizerlerin yanına yardımcı çizerler de veriyordu ama bu hızlı tempo, bazen birçok hayalet çizerin de bu projelere katılmasına neden olabiliyordu. Bütün bu isimli, isimsiz kalabalık kadroya karşın genelde bant üzerinde sadece baş çizerin adı bulunurdu.

Çizgi romanın altın çağı olarak da kabul edilen otuzlu yıllarda çizgi roman ajanslarının çalışma temposu işte bu şekildeydi. Bunun yanı sıra birbirleriyle de rekabet halindeydiler. Genelde bir ajansın yeni oluşturduğu çizgi roman serisine diğer ajanslar, hemen aynı türde, onu çizgi ve konu olarak aşabilecek yönde, yeni çizgi roman seriyalleriyle karşılık verirlerdi.

Amerikan tarihinin gelmiş geçmiş en ünlü basın kralı William Hearst'e ait King Features Syndicate, bu rekabet içerisinde en aktif çizgi roman ajansıydı, Bunun başlıca sebebi de ajansın o dönemki başkanı Joe Connolly'nin hırslı kişiliğinde yatmaktadır. Böyle bir ortamda, otuzlu yılların başında, ajansın üç rakip çizgi romana karşı kendi ürünlerini hazırlama planları içerisinde olduğunu görmekteyiz. Bu çizgi romanlar (çizerleriyle birlikte) şunlardı: Dick Tracy (Chester Gould), Tarzan (Hal Foster) ve Buck Rogers in the 25th Century (Dick Calkins). Bunların her biri okurlarca çok tutulmuş ürünlerdi.

Ajans, bu çizgi romanlara karşı kendi çizgi romanlarını ancak 1934'de üretebildi. Fakat işin ilginç yanı, bu seri bantların çizimlerinin tek bir kişinin elinden çıkmış olmasıdır. Alex Raymond adlı bu çizer, daha önceleri ajans içinde Blondie (Fatoş) çizgi bantlarında baş çizer Chic Young'a yardımcılık eden isimsiz çizerlerdendi. Daha sonra Chic'in kardeşi Lyman'ın da yardımcılığını yapan Raymond kendisine fırsat tanınması sonucu sadece bu üç çizgi roman bantlarını yaparak ajansı memnun etmekle kalmadı ama aynı zamanda çizim tarzıyla çizgi roman dünyasında ekol de oluşturdu.

Alex Raymond, Dick Tracy'ye karşı Secret Agent X-9, Tarzan'a karşı da Jungle Jim'i yaratmıştı, ama asıl önemlisi Buck Rogers'a karşı meydana getirdiği çizgi romandı. Bu çizgi roman, bu yazının da asıl konusunu teşkil eden Flash Gordon'du.

Flash Gordon'un oluşumuna neden olan Buck Rogers in the 25th Century, Philip Francis Nowlan'in 1928'de Amazing Stories dergisinde tefrika olarak yayımlanan Armageddon - 2419 A.D. romanından uyarlanmış bir çizgi romandı. Serinin kahramanı Anthony 'Buck' Rogers, Birinci Dünya Savaşı esnasında savaş pilotu olarak savaşmış bir gazidir ve 1927de çöken bir mağara içerisinde radyoaktif bir gaza maruz kalarak 500 yıllık bir uykuya dalmıştır. Uyandığında karşılaştığı dünya oldukça farklıdır: Amerika ve Dünya, Katil Kane adında bir diktatöre karşı savaşmaktadır. Tabii Buck Rogers hemen Amerikanın safında yer alarak Kane'e karşı çarpışır arada pilotluk tecrübesi ona orduda uzay olma payesini de kazandırır.

Buck Rogers çizgi romanının çıktığı 1929'dan önce çizgi romanda asla bilimkurgusal olaylara yer verilmezdi. Elbette uzayda geçen tek tük örneklere rastlamak mümkündür ama bunu hepsinin sonunda mutlaka her şeyin rüya olduğu anlaşılırdı. Nedense, o dönem yazılı edebiyattaki bilim-kurgu patlamasına karşın, çizgi roman kendi hayal aleminin içerisinde bilim-kurgusal unsurların oluşmasına asla izin vermemişti. 1929'da bu geleneğin kırılmasını çizgi roman tarihçileri genelde Amerika'nın o sıralar içinde bulunduğu ekonomik şartlara bağlamaktadırlar: Artık günün yıkıcı ve bunaltıcı ortamından okuyucuları uzaklaştırmak için onları çok... çook uzaklara götürmek gerekmektedir.

Buck Rogers'ın ardından, 1933'te Brick Bradford (Clarence Gray) çizgi romanı ortaya çıkmıştır. Birincisi ilk adımın atılmasını sağlamış, diğeri ise daha fantastik konular içermesiyle birlikte, bilimkurgunun çizgi roman içinde kalmasını pekiştirmiştir. 1934'de çıkan Flash Gordon ise, bu yeni oluşturulmuş zemin üzerinden çizgi roman dünyasını bilinmeyen evrenlere doğru taşımaya başlamıştır. Dolayısıyla Flash Gordon ilk bilimkurgu çizgi romanı değilse bile, çerçevesi içerisinde ona bilim-kurgu ile çizgi roman ortaklığının en önemli ürünü olarak bakılmaktadır.

İlk olarak 7 Ocak 1934'de New York World'ün pazar ilavesinde renkli ve haftalık olarak başlayan Flash Gordon'un konusunun baş tarafı, yıllar sonra George Pal tarafından sinemaya da uyarlanan, Philip Wylie ile Edwin Balmer'in kaleme aldıkları When World Collides romanını anımsatmaktadır: Yeni keşfedilmiş bilinmeyen bir gezegen dünyaya doğru yaklaşmaktadır ve hesaplamalara göre çarpışma kaçınılmazdır. Ancak bu benzerlik çizgi romanın sadece ilk on karesi içinde mevcuttur. Ünlü bir polo oyuncusu (ve Yale mezunu) Flash Gordon, insanların panikte olduğu bu ortamda bir yolcu uçağı içerisinde bulunmaktadır. Uçak kendisi dışında Dale Arden adında bir kadın yolcu da taşımaktadır. Uçak, yaklaşan gezegenden kaynaklanan bir meteor yağmuruna tutularak hasar görür ve düşmeye başlar. Paraşütle atlayarak kurtulmayı başaran Gordon ve Dale, bir gizem evinin bulunduğu bir araziye inerler. Bu arazi aslında çılgın bilim adamı Hans Zarkov'a aittir ve dünyayı kurtarmak üzere bir roket yapmıştır. Bu roketi yaklaşan gezegene çarptırarak gezegenin rotasını değiştirmeyi ummaktadır. Arazisine düşen Tanrı misafirlerinin planını bozmaması için onları silah zoruyla rokete sokar ve kendisi de içeri girerek, gezegene doğru uçurtmaya başlar. Fakat Zarkov son anda paniğe kapılır ve Gordon'un da araya girmesi sonucunda roket çarpmadan gezegene iner. İşte asıl
maceralar bundan sonra başlar. Bu gezende aslında hayat vardır. Sakinlerinin Mongo adını verdikleri bu gezegen Zalim Ming adında bir diktatör tarafından idare edilmektedir. Tabii ki Gordon, Ming'i yok etmek üzere mücadeleye girer.

Gordon için bundan sonra bir prototip gösterilmesi gerekiyorsa bu herhalde Edgar Rice Burroughs'un Barsoom dizisi ya da bilinen diğer adıyla John Carter dizisi olabilir. Ülkemizde daha çok Tarzan'ın yaratıcısı olarak bilinen Burroughs, dünyanın merkezinde geçen Pellicidar, yemyeşil ormanlarda geçen Venüs ve Mars'ın çöllerinde geçen Barsoom dizileriyle de aslında üretken bir yazardır, kimi zaman bu ayrı ayrı serileri iç içe geçirdiği bile olmuştur (örneğin Tarzan Pellicidar'a gider ve bu macera çizgi roman olarak da mevcuttur).

1912 yılında A Princess of Mars ile başlattığı Barsoom serisinin baş kahramanı John Carter, iç savaş sonrasında Batı'da altın arayıcılığına soyunan bir maceracıdır. Bir gün Apaçilerden saklanmak üzere bir mağaraya sığınır ve uyandığında kendini Mars'da bulur. Önce insana asla benzemeyen canlılar arasında ortama alışmaya çalışan Carter, çok geçmeden Barsoom'da (Marslılar gezegenlerini bu adla çağırmaktadırlar) kırmızı tenli de olsa, kendi türünden canlıların da bulunduğunu keşfeder. Kendi cinslerinin arasına girip askeri bilgisini ve yeteneğini ortaya koyarak, Mars hiyerarşisinde dikey olarak tırmanışa geçer, sonunda savaş komutanı olur ve kendisine eş olarak da güzel bir prenses seçer. Burroughs romanın sonunda kahramanını dünyaya getirmişse de sonraları tekrar Mars'a geri göndererek, Carter'a bir sürü macera daha yaşatmıştır.

Bu anlatılan Carter öyküsü ile Buck Rogers arasında hemen paralellikler kurmak mümkündür. İkisi de zaman-mekân sıçrayışlarını mağara vasıtasıyla yaparlar. İkisi de bu yabancı ortamda askerlik becerilerini kullanırlar. İkisi de diktatörlere karşı savaşırlar. Zaten sıradan bir insanın garip bir olay sonucu (bu bir yıldırım çarpması, zihinsel olarak bedenlerin değişimi, yüzyıllar boyunca derin uykuya dalma vs. olabilir) yabancı bir mekâna ya da geleceğe gitmesi ve orada kendisini bir savaşın içinde bulup hemen taraf seçmesi, her uzay operasının vazgeçilmez bir şablonudur. Ama Carter maceralarını Buck ile diğer uzay operası ürünlerinden ayıran en önemli özellik egzotik yanıdır ve işte bu özellik aynı zamanda John Carter ile Flash Gordon'un ortak noktalarıdır. Burroughs'un başı kurbağa şeklinde, on bacaklı köpekler, süt sağılan bitkiler, kılsız beyaz renkli maymun adamlar gibi ilginç yaratıklarla oluşturduğu Mars'ın egzotik anlatımını ise çizgilerle Raymond verebilmiştir. Mongo dünyasında da canavarlar vardır ve hattâ kertenkele adamlardan, aslan adamlara, şahin adamlardan suda krallık kurmuş balık insanlara kadar her tür canlı bu küçük gezegende bulunmaktadır. Ne var ki ekzotizm her açıdan Burroughs'da daha zengindir. Burroughs'un uzaylılarının çoğu insansı görünümden uzakken Raymond'un uzaylıları için bunu söylemek çok zordur.

Burroughs, Carter maceralarını yazarken asla bilimin arkasına sığınmamış hep fanteziyi yeğlemiştir. John Carter'in Mars'a nasıl gittiği konusuna hiç açıklama getirmez. Gerektiğinde bilimsel temelleri bile görmezliğe gelir; örneğin Mars'da beyaz ışığın dokuz ana renkten meydana geldiğini savunur (!). Flash Gordon bantları için de aynı şey söylenebilir. Bu açıdan Alex Raymond çizimli Flash Gordon aslında bilimkurgu görünüşlü bir fanteziden başka bir şey değildir.

Carter ile Gordon'un bir diğer ortak yönü ise ikisinin de savaş komutanı olmalarıdır. Gordon, Ming ile ilk karşılaşmasının ardından çok geçmeden diktatör, kahramanımıza Mongo gezegeninde bir krallık verir ve bu bölgeye yerleştirir. Bu maceralardan itibaren Burroughs etkisi de azalır ve konular daha çok ortaçağ derebeylik hikâyelerine dönüşmeye başlar. Gordon her macerada komşu ülkeleri fetheder ya da yandaşlar kazanır. Sonunda istediği güce ulaştığında Ming'e karşı savaşmaya başlar. Bu kısımlar için de bir prototip aranacaksa hiç kuşkusuz bu Hal Foster'in çizimlerini yaptığı ünlü Prince Valiant'dan başkası olmayacaktır.

Alex Raymond'un ilk macera için yaptığı çizimler acemicedir ama her hafta kendisini aşmayı becerebilmiş ve sonunda kendine özgü bir üslûp geliştirebilmiştir. Çizimleri genelde detaylı olup tarama ile çok güzel ve ölçülü şekilde gölgelendirilmiştir. Renklendirme de ilk başlarda çok aşırı iken sonraları daha pastel bir tona bürünmüştür. Ne var ki, Alex Raymond'un konu açısından aynı özeni gösterdiği pek söylenemez. Örneğin Gordon'un Mongo'ya ayak basması ile birlikte gezegenin dünya ile çarpışma tehlikesi bir daha gündeme gelmez (Daha sonraları Ming'in bilim adamlarının bu sorunu kendi yüksek teknolojileri ile hallettiği belirtilir). Olay akış hızı ile resimlerin akış hızı bir türlü aynı olmaz. Bu nedenle her resim karesi içinde uzun açıklamalarla aksiyonların anlatılma gereği bulunur. Ama karelerin seyirlik nitelikte olması, bu kusuru ve hatta konuların yavanlığını bile unutturabilmektedir.

Gordon karelerini seyredilir kılan bir başka unsur da kadınlardır. İster prenses, ister cariye, islerse Gordon'un sevgilisi olsun, narin, yüksek topuklu çizmeler, bacaklarını tümüyle açığa çıkartacak şekilde yırtmaçlı etekler (ve hatta kimi zaman kısa pantolon), omuzları açıkta bırakan giysiler, Gordon çizgi romanlarındaki kadınların vazgeçilmez aksesuarlarıdır. 1935 yılına ait Witch Queen of Mongo bölümü, bu açıdan en zengin maceradır. Ortalıkla yukarıda anlatılan şekilde bir sürü kadın gezinir. Bunun dışında kraliçenin kadınları kırbaçlaması gibi sado-mazohist sahneler de bulunmaktadır.

Buck Rogers'da iki yan karakter daha vardır: Wilma Deering ve bilim adamı Doktor Huer. Flash Gordon'un da aynı şekilde iki yandaşı bulunmaktadır: Sevgilisi Dale Arden ve bilim adamı Hans Zarkov. Zarkov ilk başta çılgın ve zayıf bir kişilik olarak verilirken sonradan oturaklı, sakin bir kişiliğe dönüşür. Bu değişim büyük bir olasılıkla çizgi romanların konusunun düzenli bir şekilde hazırlanmamasından kaynaklanmaktadır. Buna benzer bir dönüşüm, Arboria ormanlarının hakimi Prens Barin karakterinde de gözlenir. İlk iki macera içerisinde Gordon'a karşı düşman konumunda olan Barin, Tournaments of Mongo macerasından itibaren kahramanımızın en büyük destekçilerinden biri olur. Bu ana kadar Barin kel kafalı, çirkin, irice biridir. Okuyucuyu bu karaktere karşı ısındırmak isteğinden olsa gerek, Gordon'un yandaşı olarak Barin, artık asker tıraşlı, yakışıklı birine dönüşür.
Gordon'un görünüşü de zamanla değişmiştir. Ming adının çağrıştırdığı gibi, alt-metin olarak çizgi roman Doğu-Batı çatışmasını vermektedir. Ming'in Çinli görünüşüne karşılık Gordon'un bir Batılı olarak sarışın, mavi gözlü, uzun boylu biri olması hiç şaşırtıcı değildir. Bu şekliyle Gordon aynı zamanda Aryan ırkını temsil etmektedir, ilk çizgilerde yüzü çok fazla belirgin olamayan Gordon'un daha sonraki ayrıntılı çizimlerinde ise Gary Cooper'u anımsattığı söylenebilir.

İkinci Dünya Savaşı'nın çıkması ve ardından Amerika'nın da savaşa girmesi çizgi roman içeriklerini de dolaylı olarak etkilemiştir. Artık yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlayan çizgi roman dergilerinde yer alan süper kahramanlar Amerika'nın gerçek düşmanlarıyla savaşmaya başlarlar. Ama çizgi roman kahramanlanndan biri eksiktir daha doğrusu dünyaya daha gelememiştir; çünkü kendisi hâlâ Mongo gezegeninde bulunmaktadır.
Böylesi ciddi bir zamanda artık Gordon'un da dönmesi gerekiyordu. Bu şekilde 1941'de nihayet Gordon-Ming savaşının Gordon lehine sonuçlanmasıyla birlikte dünyalılarımız kendi gezegenlerine gelebildiler. Ne var ki, dünyada kendilerine uygun bir görev verilemeyince (!) kahramanlarımız tekrar Mongo'ya dönerek, gezegendeki düzeni korumaya çalışırlar.

Bu arada 1940'da King Features Syndicate, çizgi romanın başarısından daha çok kazanma amacı güderek, günlük olarak başka Gordon maceralarının da yayınlanması kararını almıştır. Fakat Alex Raymond, günlük maceralarının çizim işine pek sıcak bakmadığından, çizme işi Raymond'un yardımcı çizeri Austin Briggs'e verilir. Bu şekilde artık Gordon, biri günlük, biri de haftalık olmak üzere iki ayrı macera dizisine dönüşmüş oluyordu.

1944'de ise Alex Raymond'un askere çağrılması sonucu Gordon çizgi romanları üzerinde değişim rüzgarları esmeye başladı. Maceraların yazım işleri Don Moore'a ve haftalık çizimler de yine Austin Briggs'e verildi. Briggs kısa süre günlük çizimleri tamamıyla bırakınca Gordon maceraları tekrar haftalık maceralara dönüştü.

Briggs'in çizgileri Raymond'un çizgileriyle karşılaştırıldığında aşırı gölgeli ve hafif sert görünümlüydü. Bir sene sonra savaş bitip de asıl ressamımız döndügünde, belki Gordon tekrar eski yumuşaklığına kavuşabilirdi. Ne var ki King Features'un Briggs ile yaptığı sözleşmenin vadeli olması bunu imkânsız kılmaktaydı. Ajans bu büyük ressamı başka ajans kaptırmamak için ondan başka bir çizgi roman karakteri yaratmasını istedi. Raymond'da bunu kabul ederek dördüncü ünlü roman karakteri Rip Kirby'yi yaratmış oldu. Bizde Dedektif Nik olarak bilinen bu karaktere ısınan Raymond, diğer eski karakterleriyle asla ilgilenmedi ve 1956'da geçirdiği bir araba kazasında genç yaşta ölmesiyle birlikte, Flash Gordon'un tekrar eski ellerden çizilmesi olasılığı tamamiyle imkânsız hale gelmiş oldu.

1948'de Gordon'un pazar maceralarının çizim işi Mac Raboy'a geçti. Daha önceleri Captain Marvel, Jr. ile Green Lama'yı çizmiş bulunan Raboy'un çizimleri belki de tüm Gordon çizimleri arasında en soğuk görünüşlü ama bir o kadar da etkileyicidir. Aşırı taramalar, kemiksi yüzler, Raboy'un çizimlerinde hemen fark edilen unsurlardır. Bu arada Gordon yavaş yavaş Mongo gezegenine gidip gelmekten kurtulur ve daha çok kendisini uzay araştırmalarına verir. Bu araştırmalarda genellikle deneme pilotu olarak görev alır. Kimi zaman da özel kişiler tarafından pilot olarak kiralanır. Ayrıca Raboy'un maceralarında Gordon'un pipo içtiğini, ortalıkta bir "entel" gibi dolaştığını da görmekteyiz. Yukarıda da belirtildiği gibi ilk macerada zaten onun bir Yale mezunu olduğu, sıradan bir kişi olmadığı çizgi romanda ısrarla belirtilmiştir. Maceralarda yavaş yavaş billim-kurguya doğru bir kayış gözlenir. Bu arada Raymond karelerinde göze çarpan olay akış hızı/resim akış hızı farklılığının yeni Gordon maceralarında dengeli bir şekle girdiğini de ekleyelim.

Pazar maceraları sürmekte iken 1951'de Gordon'un günlük maceralarına yeniden el atılır. Bu sefer çizme işi Dan Barry'ye verilir. Çizimleri Raymond'un klasik anlayışına uygun ve yumuşak bir tarzda olan Barry, diğer çizerler arasında en uzun süre Gordon çizen çizer unvanını taşımaktadır. Bu şekildeki iki farklı çizim tekniğiyle Gordon tekrar iki ayrı macerada "rol" almaya başlar. 1967'de Raboy'un ölmesiyle Barry pazar çizimlerini üstlenir fakat günlük köşesini de bırakmaz. Tabii böyle bir durumda ajans Barry'nin yanına bir sürü yardımcı çizer katmayı ihmal etmemiştir. Bu çizerler arasında Fred Kida, Bob Fujitani, Harry Harrison gibi isimlerin yanı sıra Al Williamson, Frank Frazetta gibi ünlü isimlere de rastlarız. Yine çizim açısından Alex Raymond'un takipçisi kabul edebileceğimiz Al Williamson sonradan 1980'de, Dino de Laurentis'in yapımcılığını üstlendiği Flash Gordon'un film senaryosuna bağlı kalınarak bir Gordon macerası hazırlamıştır. Dan Barry çizimli maceralarda Gordon ve Dale arasındaki ilişkiler daha duygusaldır. Hattâ 1959'da günlük olarak yayımlanmış "Flash without Dale" macerasında Dale, Gordon'u terkeder ve kahramanımız uzun bir süre kendi ayaklalrı üzerinde durmaya çalışır. Elbette birkaç macera sonunda ikisi tekrar bir araya geleceklerdi.

Raboy zamanından kalma pipo alışkanlığının yavaş yavaş kaybolduğu Barry çizimlerinde ayrıca Gordon'un yüzü genelde hep güleçtir. Zaten maceralar içerisinde yavaş yavaş mizah duygusu da yerleşmeye başlamıştır. Bu amaçla çeşitli yan karakterler eklenmiştir. Willie, Run, Bum Bum ve Mikrop adlı dört afacan çocuk ya da topluca, bunlara verilen isimle "uzay izcileri" birçok macerada rol alırlar ve afacanlıklarıyla ortalığı birbirine katarlar. Tabii ortalığı düzeltme işi hep Gordon'a kalmaktadır. Buradan da görüleceği üzere çizgi bantlarda artık yetişkinlerden ziyade ,çocuk okurlara doğru bir kayış söz konusudur. Hatta Raymond'daki egzotizm tamamıyla kaybolmuş ve bilim-kurgusal unsurlar daha ön plana çıkmaya başlamış, gerektiğinde bunları inandırıcı kılabilmek amacıyla bantlar arasına araç gereçle-çalışma prensiplerini gösteren diyagramlar yerleştirilmiştir. Ancak 1970'den itibaren güneş sistemimiz üzerindeki esrar perdesinin ortadan yavaş yavaş kalkmasıyla birlikte, Gordon maceraları da aynı hızda inanılırlığını kaybediyordu. Özellikle Gordon evrenindeki Venüs ve Mars'ın yaşanılır yüzeylerinde yerleşmiş insan kolonileri ile katı gerçeğe ait Venüs ve Mars görüntüleri, birbirleriyle tamamıyla çelişen gerçeklerdi. Genelde her popüler kültür ürününde olduğu gibi Flash Gordon da bu gerçekleri göz ardı ederek, maceralarını devam ettirmeye sürdürdü. Tıpkı Mike Hammer TV dizisinde dedektifin seksenli yıllarda hâlâ fötr şapkayla dolaşması gibi. Ne var ki, okurlar Gordon'un bu yapay gerçekliğini kolay kolay kabul edemediler ve sonunda seksenli yıllardan itibaren Gordon maceraları güneş sisteminin gerçekleriyle çelişmeyecek tek bir yerde, Mongo gezegeni içinde geçmeye başladı.

Dan Barry bu zaman içinde kesintisiz olarak hem pazar hem de günlük maceraları sürdürmeyi başardı, fakat seksenli yıllardan itibaren Bob Fujitani ile birlikte çizdikleri maceralardaki çizimlerin değişimi artık Barry'nin bantlara pek katkıda bulunmadığını göstermekledir. 1990'da Ajans ile Barry arasında sözleşme konusunda bir anlaşmazlık çıkması sonucu çizer, hem ajansı hem de Flash Gordon'u terk etmiş oldu.

Barry'nin ardından çizim işi Ralph Reese'e verildi. İşler sıkıştığında arada Gray Morrow'a ve Buenos Aires stüdyosu artistlerine de iş düşmekteydi. Fakat tüm bu çizerlerin ürünleri kesinlikle klasik tarzdan uzak çizgilerden oluşmakta, Flash Gordon'un o eski havasını asla verememekteydi.

King Features Syndicate sonuçlardan memnun kalmayarak Gordon'un günlük maceralarına son verilmesi kararını aldı ve 3 Temmuz 1993'de yayımlanan The Bean Men of Mumbo macerasının son karesinde Gordon "Her halde balık avlamaya gideceğim" diyerek veda etti. Pazar maceraları ise şu ana kadar Jim Keefe tarafından devam ettirilmektedir. Keefe'nin çizimleri eskiye dönüş şeklinde gibi gözükse de, yer yer günümüzün çizim tarzlarını da taşımaktadır.

Bunun dışında Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı yüzünden Amerika ile bağlantısı kesilen ülkelerin kendi başına çizdikleri Gordon maceraları da mevcuttur Örneğin İtalya'da Federico Fellini'nin kopyaladığı/çizdiği Kızılmaske ve Mandrake maceraları dışında Gordon maceraları da bulunmaktadır.

Bizdeki Gordon serüvenine gelince:

Gordon ülkemize Amerika'daki çıkışından çok fazla zaman geçmeden, 13 Mayıs 1935'de Çocuk Sesi dergisinde Baytekin adıyla yayımlanmaya başladı. Kahramanların isimlerinin Türkçeleştirilmesi o dönemler yaygın bir alışkanlıktı ve aynı şekilde Dale Arden'in adı Yıldız, Zarkov'un adı da Çetinel olmuştu. Bunun dışında yine o zamanların bir başka alışkanlığıyla bu çizgi romanların altına ayrıca açıklama yazıları konmuştur. Çizgi romanın etkisi gerçekten de beklenenden büyük oldu. 1936'da çekilen Flash Gordon seriyal filmleri Türkiye'de oynatılırken, karakterlerin isimlerinin Türkçe isimli çizgi romana uygun olmasına özen gösterilmiştir.

Gerek çizgi roman olarak gerekse seriyal filmler olarak Baytekin o dönemin genç neslini oldukça etkilemiştir. Bu tutkunun bir sebebi de belki Türkiye'de bu tarz bir kahramanın ilk kez gözükmesi olsa gerek. Baytekin'in bu büyük etkisi yüzünden, başrolü yine aynı kişinin, yani Buster Crabbe'nin, oynamasından faydalanarak, film işletmecileri, Buck Rogers seriyallerini de Türk seyircisine bir başka Baytekin olarak yutturmuştur.

Çocuk Sesi dergisinin Afacan ile birleşmesi ile Baytekin maceraları Çocuk Sesi-Afacan'da devam etmeyi sürdürmüş ama derginin kapanışıyla birlikte 1940'da sona ermiştir.
Ne var ki, Baytekin'e karşı olan ilgi, daha sonraları Türk çizgi roman okurlarının Superman'in üstün güçleriyle, Mandrake'nin sihirleriyle, Kızılmaske'nin yumruğuyla, Zagor'un baltasıyla ve hele seksenli yıllarda Conan'ın kılıcıyla karşılaşması sonucu asla ilk seviyesini bulamamıştır.
1955'den itibaren başta Hürriyet olmak üzere çeşitli gazetelerde çizgi bant olarak ve artık özgün adıyla (daha doğrusu Flash ön eki atılmış haliyle) yayımlanan Gordon, daha sonraları 1971'de Uzay Yayınları tarafından Süper Gordon adıyla haftalık olarak çıkmaya başlamıştır. Yayınevinin Gordon okurlarına bakış açısı ilginçtir. Sanki onlara geleceğin pilotları ve belki de astronotları gözüyle bakmaktadır. Sayfaların altında hep "İstikbal Göklerdedir", "Kendi Uçağını Kendin Yap", "Türk Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfına Yardım Ediniz", "Hava Kuvvetlerini Güçlendirelim" gibi yazılar yer almakta, bunun yanı sıra, uzay ile ilgili bilgiler, Okat Yayınları'nın o sıralar çıkartmakla olduğu bilim-kurgu serisine ait etapların reklamları bulunmaktadır. 1972 tarihinde Uzay Yayınları diziye son verir.

1974'den itibaren Gordon dizisinin haftalık olarak çıkartılması Tay Yayınları na geçer ve o da bir sene sonra diziyi keser fakat biri yetmişlerin sonlarında, diğeri de seksenli yıllar olmak üzere iki girişimde daha bulunur. Ama her ikisinin de ömürleri asla iki seneyi geçmez.

Alex Raymond imzalı Baytekin dizisi dışında ülkemizde yayımlanan Gordon'lar Mac Raboy ve Dan Barry imzalı maceralar olmuştur. Bir ara Tay Yayınları son denemesinde Dan Barry'nin Fujitani ile birlikte çizdikleri yeni maceraları yayımlamaya başlamışsa da birkaç sayı sonra tekrar ellili ve 60'lı yıllara ait maceralara dönmüştür.

Sözü Türkiye'ye getirmişken, sahte Gordon çizgi romanlanmızdan da bahsetmeden geçmeyelim: Uzay Yayınları, 30 Ağustos 1971 tarihli 28 numaralı sayısından itibaren Öfkeli Tessie adında bir macera yayımlamıştır. Gerek çizgi açısından gerekse konu açısından her haliyle sahteliği sırıtan bir çizgi romandır bu. İmzasız bu çizgi romanın bazı kareleri bize Yüzbaşı Volkan'ın çizgilerini anımsatmaktadır. 20 Eylül 1971 tarihli 31 numaralı sayıdan itibaren "455 Kaçıyor" adıyla yayımlanan bir başka sahte Gordon macerası ise İngiliz kaynaklı olması muhtemel bir çizgi roman üzerinde oynama suretiyle meydana getirilmiştir. Orijinal çizimdeki kafaların yerine Gordon'un ve Türk çizerimizin oluşturduğu diğer suratlar yerleştirilmiştir. Beden ile kafa arasındaki orantı tutturulamadığı için çizgi roman komik bir görünüme bürünmüştür.

SADİ KONURALP


Gordon 1.seri sayı 71 Tay yayınları Tek sayfa tarama(16.6mb)cbr:

PDF LİNK BAYTEKİN-FLASH GORDON HAKKINDA BİLGİLER VE GÖRSELLER:

New_PDF_Document3_pdf_000_Cizgi_Diyari0_Page_1.jpg


/TARAMA VE DÜZENLEMEM EPEY VAKİT VE EMEK GEREKTİRDİ.
AMA BU ÇİZGİROMANIN BENİM OLMASINI SAĞLAMIYOR. BENİM OLAN TARADIĞIM ELİMDEKİ GERÇEK KİTAPTIR.
BU NEDENDEN BEN PAYLAŞIMIMI SAHİPLENEMEM.İSTEYEN
İSTEDİĞİ YERDE,İSTEDİĞİ ŞEKİLDE PAYLAŞABİLİR.İSTER
ZAMANGEZGİNİ'NDEN BAHSEDER,İSTERSE KENDİ TARAMIŞ GİBİ PAYLAŞIR.ASLOLAN BU SAYININ DAHA ÇOK KİŞİYE ULAŞMASIDIR.../


BAYHUN ÖNTÜRK_ZAMANGEZGİNİ
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

büyük beyaz

Yönetici
Çeviri & Balonlama
E-Dergi Takımı
17 Ağu 2009
17,734
44,007
denize sıfır
ben taramayı görünce bu zamangezgini ustanın işi diye tanıyorum.bilgilerde çok açıklayıcıydı gerçekten şölen havasında bir paylaşım olmuş.eline sağlık güzel insan.:)mars senin olsun..
 

kartal

Onursal Üye
17 Şub 2011
4,294
4,474
Canım kardeşim neydi o tanıtım yazısı öyle,vallahi okumayı gözüm yemedi şu anda,ama yarın öğle arası kesin okuyacağım...
Sevgili kardeşim ellerine sağlık,emeğinin hakkı ödenmez,gönlüne sağlık.
Bu güzel Gordon'u okumadan yatmam.Çok ama çok teşekkürler ederim.
 

lotoloto

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
6 Kas 2009
4,132
20,709
sevgili zaman gezgini ;altın kitaplarından bir tane
daha .paylaşım mükemmel. ben dört gözle bunları
bekliyorum.ayrıca okuduğum anlatımının bu işe
ne kadar gönülden yaklaştığını bizlere gösteriyor.
teşekkür az geliyor .sağolasın kardeşim.
 

savok

Admin
30 Eki 2009
19,991
83,653
Kasımpaşa
Bana göre;
en yakışıklı Gordon'u Aslan ŞÜKÜR çiziyor..
en doyurucu ve en ayrıntılı sunum yazısını da zaman gezgini yazıyor..
Sağol gezgin..
 

silence

Süper Üye
26 Mar 2009
2,345
1,724
Teşekkür ederim sevgili zamangezgini,

Çok kıymetli bir seri Çizgi Diyarı'nda bir araya toplanıyor.
 

revolver

Yeni Üye
13 Haz 2011
10
14
Sadi Konuralp'in çizgiroman dünyamıza katkıları yadsınmaz ama özellikle Gordon konusunda uzmanmış bildiğim kadarıyla. Çok güzel, bir o kadar da berrak bir yazı.

Paylaşım için çok teşekkürler Zamangezgini.
 

ccahitkar

Onursal Üye
30 Eki 2010
4,805
2,618
metu
Paylaşımınız ve sonraki yazdığınız güzel yazıdan dolayı sizi kutlarım.Bunca verdiğiniz emekdeki amaç, insanların çizgi roman okuması olduğu açıkca anlaşılıyor,sağolun varolun.
 
Üst