Ayşe Göktürk - Mi Taku Oyasin - Kızılderili Hikmetleri PDF

Doktor Kim

Aktif Üye
17 Mar 2011
325
14,064
Ayşe Göktürk Tunceroğlu _ Mi Taku Oyasin _ Kızılderili Hikmetleri _ PDF​
mi_taku_oyasin_k_zldrli_resimli_01.jpg

Eski Yunan ve Roma'nın şehir devletleri kurulmamıştı henüz. Mısır piramitlerinin dikilmesine daha çok zaman vardı. Dünya; Sümer, Babil, Asur, İskit, Hitit adlarını tanımamıştı. Belki 15.000, belki 25.000 sene önceydi. Dünya Buz Çağı'nı yaşıyordu. Asya ve adı konmamış Amerika kıtası arasında, bugün Bering Boğazı dediğimiz su yolu, o vakitler 1600 kilometre genişliğinde bir karayolu köprüsüydü. Doğu Asyalı avcılar, av hayvanı sürülerinin peşi sıra yola düştüler, Bering Köprüsü'nden geçip Alaska'ya geldiklerinde yollarını buz duvarları kesti, daha öteye gitmek mümkün değildi. Kimileri "Bu kadar macera yeter!" deyip anavatana geri döndü, kimileri "Ok yaydan çıktı!" diyerek orada yerleşti. Çocukları, torunları oldu, çoğaldılar, nesiller birbiri ardınca geldi, geçti.Yıllar yılları, yüzyıllar yüzyılları, binyıllar binyılları kovaladı.12.000 sene önce yerkürenin ısısı yükselmeye, buz duvarları erimeye başladı. Bering Köprüsü'ndeki buz dağlarının ortasında çayırlı çimenli bir koridor açıldı. Ergenekon'dan çıkış vakti gelmişti! Binlerce yıldır buz duvarları arasında bekleyen Asyalılar bu koridordan geçerek yeni bir dünyaya ayak bastılar.


mitaku_oyasin_k_zldrli_byz_02.jpg

Bu paylaşımı sevgili dostum​
Yeryüzü'ne armağan ediyorum. Zaten tarama ona ait ben yeniden düzenledim.


Keşke Amerikan Yerlileri gelen beyazlara evine dön diyebilseydi!

Amerika kıtası, 12 Ekim 1492'ye kadar, üzerinde güneşin batmadığı bir ülkeydi. Coşkun akarsularla kuşatılmış bu verimli topraklar üzerinde, yeryüzünün büyük medeniyetlerini kurmuş, doğayı katletmeden ondan faydalanmasını öğrenmiş, silahı ve savaşı tanımayan insanlar yaşıyordu.
"Avrupa uygarlığı, eski dünya, Kolomb'un şahsında, sonradan Amerika adını alacak yeni dünyaya ilk adımını attığında, 'Yeni Dünya Uygarlığı'nın farklı gelişmişlik derecesine sahip birimleri, üretim araçları ve üretim ilişkilerindeki gelişme düzeyi bakımından Avrupalı kaşiflerin 'komünallık' aşamasından çıkarak 'devletli toplum' olma yoluna giren atalarının bulundukları noktaya henüz yeni adım atıyordu. Şimdiki Meksika'da, Orta Amerika ve Antiler de, And Dağları'nın Kuzey ve Orta kısımlarında yaşayan halklar, Avrupalı fatihler tarafından yok edilmeye başlandıkları sırada, 'altın çağ'ında bulunan uygarlıklara sahiptiler. Meksika'nın yüksek yaylalarında Toltek ve Aztek, Yucatan Yarımadası'nda Maya, Antiller'de Karaib, şimdi Kolombiya adı ile anılan topraklarda Chibcha, Peru ve Bolivya Adalarında İnka uygarlıkları kurulmuştu. Bu uygarlıkların bir bölümü, yoğun nüfuslu, halkı toprağa bağlı ve tarımsal kentlere sahip uygarlıklar, siyasal örgütlülük düzeyi bakımından devlet, hatta bir kısmı imparatorluk aşamasına kadar evrimleşmişti. Daha geri ve 'ilkel uygarlıklar' ise avcı, yiyecek toplayan göçebe veya yarı göçebe, bazı yerlerde de ilkel bir tarımcılık aşamasına gelmiş dağınık kabilelerden oluşuyordu.
Araştırmacıların tahmini hesaplarına göre, Kolomb'un Hint Adaları sandığıAntil adalarına ayak bastığı tarihte bütün Amerika kıtasının nüfusu 30-50 milyon arasındaydı. En kötümser tahminciler, bu sayıyı 10 milyon rakamı ile sınırlandırıyor. 'Eski dünya'nın fatihleri tarafından yokedilmeden önce kentleri ve tapınaklarıyla, mimarisi ve matematik bilimi ile 'yeni dünya', Avrupa uygarlığından habersiz ve onu epeyce geriden izlemesine karşın, kendi iç evrimiyle gelişmeye devam eden Atlantik ötesi bir uygarlık merkeziydi."(*)
Amerika kıtasının yerli halkının, gerek Kolomb'a gerekse ondan sonra gelen diğer Avrupalılara karşı gösterdiği misafirperver ve cömert tavır onları adeta büyülemişti.
"..Kristof Kolomb, seyahatleri boyunca bir seyir günlüğü tutmuştu.
Bu günlük çok şey açıklıyordu. Bahamalarda karaya çıktığında, kendisini ve adamlarını iyi niyetle karşılayan Kızılderililerden söz ediyordu. Bunlar, Tainolar diye de adlandırılan Arawak yerlileriydi. İspanyolları başka dünyalardan gelmiş yaratıklar gibi gören Kızılderililer, sığ kıyıda, denizde yürüyerek teknelere yaklaşmış, ilk karşılaştıkları yabancılara çeşitli hediyeler sunmuşlardı. Kolomb, Arawakların barışçı ve yumuşak huylu insanlar olduğunu yazıyor ve 'silah taşımıyorlardı' diyor. 'Silahın ne olduğunu da bilmiyorlar. Onlara bir kılıç gösterdim, keskin tarafından tuttular ve ellerini yaraladılar.'
Sonraki aylar boyunca Kolomb, günlüğünde yerli Amerikalılardan saygılı bir hayranlıkla söz ediyor: 'Bu yerliler, dünyanın en iyi, en nazik insanları,' diye yazıyor. 'Kötülüğün ne olduğunu bilmiyorlar, çalmıyorlar, öldürmüyorlar.
(*) Hovard Zinn-Manning Marable-Mike Davis-Veli Yılmaz, Fatihler Yar*gılanıyor, Tüm Zamanlar Yayıncılık, İstanbul 1992, s. 16-17. Komşularını, kendileri kadar çok seviyorlar. Dünyada onlar kadar tatlı dilli insanlar yoktur. Her zaman gülüyorlar.'
İspanya'daki patronlarından birine yazdığı bir mektupta da Kolomb, yerlileri tanıtmak için şöyle diyor: 'Son derece sade, dürüst ve aşırı düzeyde eli açık insanlar. Herhangi birinden, sahip olduğu herhangi bir şey istenince, hemen veriyorlar. Başkalarına olan sevgileri, kendi özlerine olandan çok daha fazla.' Ama bu övgüleri sıralayan Kolomb, günlüğün bir yerinde de şöyle diyor: 'Bunlardan çok iyi hizmetkâr olur. Sadece elli adamla bütün bu yerlilerin hepsine kolayca boyun eğdirebiliriz ve her istediğimizi yaptırabiliriz.'
Evet... Kolomb, Kızılderilileri böyle değerlendiriyordu. Onun gözünde yerliler konuksever ev sahipleri değil, 'her istediğimizi yaptırabileceğimiz hizmetkârlar' idi."(*)
Yerli halk, bu yeni tanıştığı misafirlere topraklarını açtı, yiyeceklerini paylaştı ve altın süs eşyaları hediye etti. Avrupalılarsa, Amerika'ya, salgın hastalık, yağma ve ölüm getirdiler. 1492'de Amerika kıtası, yeryüzünün gördüğü en trajik alışverişlerden birine sahne olmuştur. Yerliler altın, yiyecek ve toprak verdiler, karşılığında salgın hastalık, yağma ve ölümle ödüllendirildiler.
Avrupalılar, altın olarak istediklerini elde edemediler fakat yine de kendilerine çok kazanç getirecek başka bir yol buldular: Köle ticareti! Tıka basa gemilere bindirilen zavallı Kızılderililerin pek çoğu yolda soğuktan ve hastalıktan öldü.


mi_taku_oyasin_k_zldrli_resimli_02.jpg


Canı yanan Yaşlı Yerlinin mesajı ...

1957 yılında Amerika'nın güneyine araştırma yapmak üzere üs kuran Nasa 'yı bir gün küçük bir kızılderili çocuk farkeder ve koşa koşa epeyce uzakta bulunan kamplarına gidip Büyükbabasına haber verir.

-Büyükbaba, beyaz adamlar gelmiş, aşağıdaki vadide gördüm... Çok kalabalıklar ve bir şeyler yapıyorlar.

Yaşlı kızılderili homurdanmaya başlar, belli ki epeyce sinirlenmiştir.

-Onlarla konuştun mu?

-Hayır, beni görmediler. Ben büyük tepenin üzerinden onları izledim.

-O zaman yarın yanlarına git ve orada ne aradıklarını sor.

Küçük kızılderili ertesi sabah yola koyulur. Üsse varır ve beyaz adamlardan birinin yanına gidip;

-Burada ne yapıyorsunuz? diye sorar

Beyaz adamlardan birkaçı küçük kızılderilinin basını okşarlar, ona gülümserler ve;

-Hani geceleri gökyüzünde parlayan birşey var ya, biz buradan onu seyrediyoruz.

-Ay'ımı?! peki ama neden?

Adamlar küçük çocuğun sorusunu yine gülümseyerek yanıtlarlar.

-İleride... çok yıllar sonra buradan oraya insanları götürebilmek ve orada yeni bir hayat kurabilmek için... Anladın mı?

Küçük kızılderili şaşkınlığını gizlemeye çalışarak "Anladım" der ve koşa koşa uzaklaşır.

Öyle hızlı koşmuştur ki, kampa geldiğinde konuşamaz haldedir. Hemen büyükbabasının yanına gider ve kendisine söylenenleri bir bir anlatır. Yaşlı kızılderili torununun anlattıklarını dinledikten sonra iyice sinirlenir, bağırıp çağırmaya başlar. Ertesi sabah yine torununu yanına çağırır, hayvan derisi üzerine kızgın bir çubukla ve kendi lisanınca yazdığı notu torununa uzatarak der ki;

-Bunu al, beyaz adamlara götür ve onlara de ki;
"Bunu büyükbabam gönderdi... Oraya, yani ay a gittiğinizde bunu oradakilere verecekmişsiniz"

Küçük kızılderili kendisine söyleneni aynen yapar. Üs deki beyaz adamlardan birine notu verir, Büyükbabasının söylediklerini de iletir ve yine koşar adım uzaklaşır.

Üs çalışanları, belli bölümleri yakılmış deri parçasına bakıp, bakıp saatlerce gülerler. Ancak aradan bir kaç gün geçtikten sonra, yaşlı kızılderilinin o notla, sözde ayda yaşayanlara nasıl bir mesaj iletmek istediğini merak etmeye başlarlar. Bu merak günden güne öylesine büyür ki, bir tercüman çağırmaya karar verirler.

Tercüman geldiğinde herkes bir araya toplanır ve merakla beklemeye başlarlar. Bu arada gülüşmeler hala ara ara devam etmektedir. Tercüman deri parçasını eline alır, okur ve ağlamaya başlar. Herkes şaşkındır, gülüşmeler yerini iyiden iyiye meraka bırakmıştır. Tercüman yaşlı gözlerini kalabalığa çevirir ve der ki;

-Not aynen şöyle;
"Bu adamlara dikkat edin, elinizden topraklarınızı almaya geliyorlar!"


mi_taku_oyasin_k_zldrli_resimli_07.jpg


mi_taku_oyasin_k_zldrli_resimli_04.jpg

Mi Taku Oyasin _ Kızılderili Hikmetleri _ Eski Sayfalı Resimli PDF:



mi_taku_oyasin_k_zldrli_resimli_06.jpg

Mi Taku Oyasin _ Kızılderili Hikmetleri _ Beyaz Sayfalı Resimli PDF:



mitaku_oyasin_k_zldrli_byz_01.jpg

Mi Taku Oyasin _ Kızılderili Hikmetleri _ Beyaz Sayfalı Resimsiz PDF:



mi_taku_oyasin_k_zldrli_resimli_08.jpg

Keşke Amerikan Yerlileri gelen beyazlara evine dön diyebilseydi! Sonları belki böyle olmazdı.

mi_taku_oyasin_k_zldrli_resimli_05.jpg


mi_taku_oyasin_k_zldrli_resimli_03.jpg

ZamanGezgini​
 

KARAOĞLAN

Onursal Üye
2 Şub 2010
3,004
20,630
Gaziantep
Bu kitabı edinmem gerek diye düşündüm. d&r ye baktım fiatı 5 TL. siparişe ekledim. Anımsattığınız için teşekkürler.
 

steinbeck

Süper Üye
23 Şub 2012
1,395
2,939
Biraz geç de olsa bu değerli çalışmayı fark ettim. Çok teşekkürler arkadaşım. Forumun güzelliği de bu, oku oku bitmez, yeni keşifler daima vardır. Ugh.
 

kandraks53

Onursal Üye
29 Ağu 2010
2,778
7,980
Çok güzel bir çalışma..Ben zaten Kızılderili yaşamı ve felsefesini severim..Her sözleri gerçekle iç içe..Mesela bu eserde geçen '' Aç kuşla tok kuş yanayana uçamaz..Bize dünya dedelerimizden miras kalmadı evlatlarımızdan ödünç'' aldık..V.S.Hepsinde bir hikmet var..Teşekkürler Doktor Kim..
 
Üst