John Le Carré - Hain

Otacı

Süper Üye
5 Tem 2016
801
12,213
John Le Carré - Hain

d1c9b5acf3f.jpeg


John Le Carré / Tam adı: David John Moore Cornwell
Hain (Our Kind of Traitor)


Pdf:

Epup:

"Ustadan müthiş bir kitap. Okuması büyük bir deneyim."
-Henning Mankell-

Ekonomik durgunluk İngiltere'yi kasıp kavururken, genç Oxford profesörü Perry ile avukat sevgilisi Gail, Karayip adalarından Antigua'ya tatile giderler. Orada tanıştıkları Rus milyarderi Dima genç sevgilileri bir an olsun yalnız bırakmaz ve onları kendi peşinden Paris'e, İsviçre'ye, Londra'nın karanlık sokaklarına, içinden çıkılması imkânsız bir muammanın içine sürükler.

Politik gerilim ve casusluk romanlarının tartışmasız en büyük kalemi olan John le Carré okuyucunun karşısına bu kez uluslararası kara para aklama organizasyonunun başını çektiği muazzam büyüklükte bir entrikanın deşifre edildiği yeni bir başyapıtla çıkıyor. Hain'de, yaşadığımız dünyada gerçek otoriteyi devletlerin mi, yoksa bir avuç oligarkın mı elinde tuttuğu sorusunun en açık yanıtını bulacaksınız.

"John le Carré'nin yeni hız treni Alfred Hitchock'tan tatlar taşıyor."
-The New York Times-

"İngiltere'nin bugünkü durumunu öğrenmek istiyorsanız bu kitabı okumanız yeterli."
-Evening Standard-
(Tanıtım Bülteninden)

Sayfa Sayısı: 370
Baskı Yılı: 2015

Asıl adı David John Moore olan John Le Carré, İngiltere'de doğdu. Berne Üniversitesi'nde ve Oxford'da önce modern diller sonra Alman edebiyatı okudu. Eton'da, iki yıl öğretmenlik yaptı. 1958-1963 tarihleri arasında İngiliz Gizli Servisi'nde çalıştı. Bütün kitapları gizli servis anılarının izlerini taşır. Halen Cornwall ve Hampstead'de yaşamaktadır.
 

Otacı

Süper Üye
5 Tem 2016
801
12,213
Hainleri seven bir yazar...

Not: Bu yazı sürprizbozan içerir bu nedenle kitabı okuduktan sonra okumanızı öneririm

Politik gerilim ve casusluk romanlarının ünlü kalemi John Le Carre, ‘Hain’de bu kez uluslararası kara para aklama organizasyonunun başını çektiği bir hikâyeyle karşımıza çıkıyor ve soruya yanıt arıyor; Dünyada gerçek otoriteyi devletler mi yoksa bir avuç oligark mı elinde tutuyor?

John Le Carre’ın romanlarında sorunsalı bellidir. Tüm sanatçılar gibi o da insanı yazar. Özellikle de inançları sorgular. İhanet en önemli temasıdır. Yazdığı ilk romanlardan bu yana, mesela ‘Soğuktan Gelen Casus’ta ihanet kavramına sık sık döner. Her kitabında bir şekilde ihaneti işler. Söz konusu olan bu kitap da ismiyle müsemma; ‘Hain’
İhanet, sadakati yanında taşır ve bu kavramlar neredeyse titizlikle örülmüş, tüm dünyayı kapsayan bir kompleks komplo ağına oturur. Herkesin aynı dili konuştuğu bu dünya Hain’de de Karayipler’deki Antigua’da başlar, İngiltere’ye ve Bern’e İsviçre’ye ulaşır. Kolları Rusya, Türkiye, Kıbrıs Rum Kesimi’ne, Fransa’da Rolland Garros turnuvasına kadar uzanır.

Le Carre’ın son dönem romanlarında yer verdiği bir başka yöntem de kahramanlarını tanımadıkları bir yere salmak, bu ortamda verecekleri sınavdan başarılı çıkmalarını beklemektir. Hain’de de iki genç İngiliz, hem entelektüel hem sporcu öğretim görevlisi Perry ve görenin bir daha dönüp baktığı güzel sevgilisi avukat Gail, vatanlarından uzakta Antigua’da tatil yaparlarken bir Rus oligark Dima ile tanışırlar. Kel kafalı, iri yarı, güçlü Dima etrafa para saçmakta ve dominant kişiliğiyle insanları etkisi altına almaktadır. Perry ve Gail başta hoşlanmasalar da yavaş yavaş Dima’nın etkisi altına girerler ve onun tuhaf ailesiyle içli dışlı olmaya başlarlar. Kaldıkları tatil köyünün yakınlarında geniş bahçeli bir villada yaşayan Dima, onları bir parti için zorla eve davet eder. Evde hepten egzantirik davranan Dima, bir ara konuklarını dışarı çıkarır ve villanın dinlendiğini ima ederek bir kağıdı gösterir. Kağıtta ailesinin güvence altına alınması ve İngiltere’ye iltica etme talebi yazılıdır. Dünyanın en büyük para aklayıcısı olduğunu söyleyen Dima buna karşılık para aklama trafiğiyle ilgili belgeler verecektir.

MAFYATİK BİR AKİL İNSAN

Dima basit mafya neferi değildir. Her tarakta bezi vardır, Afganistan’dan Guantanamo’ya esir götüren uçaklar dönüşlerinde Afgan savaş ağalarına onun ıstakozlarını taşımaktadır. 15 yaşında annesini düzen bürokratı öldürdüğü için ‘Kolıyma’da yani Gulag’da en beter hapishanelerde yetişen Dima, rüştünü ispatlayıp ‘vor’ yani akil insan olmuştur. Biraderlik denilen teşkilatta saygın bir yeri vardır. Ancak rüzgârlar ters esmeye başlamış; Dima, kendisinin ‘vor’ yaptığı kardeşi kadar sevdiği Mişa’nın ölümüne tanık olmuştur. Sıra kendisine gelmiştir ki bu, kendisine alenen söylenmiştir.

Kitap aslında Perry ve Gail’in Yvonne ve Luke tarafından sorguya çekilmesiyle başlar. Her zamanki detaylı, kılı kırk yaran hatta ıcığını cıcığını çıkaran bir sorgudur. Sorgulananları hafakanlar basar, sorguculardan nefret ederler. Hatta sorgulanan çift bir yerden sonra birbirlerini ve kendilerini de sorgulamaya başlarlar. Ama sonunda plan yapılmıştır. Dima ve ailesi Rusya’dan kurtarılacaktır.

MESELE ENTRİKA DEĞİL

Üstat Le Carre entrikayı birçok kitabında yaptığı gibi çoğu zaman es geçer; derdi insanlarladır. Kitabında kimse figürasyon değildir, hepsi üç boyutlu yaşayan, düşünen varlıklardır. Dima’nın küçük çocuklarından MI6’nın çalışanlarına kadar. Kişilik tanımlamaları birer satırla geçiştirilir gibi görünür ama o satır son derece güçlüdür. Kahramanlarımızdan Perry’yi, “Oxford Times Gazetesi’ne tam bir sayfa ilan verip ‘İşkence Karşıtı Akademisyenler’ adındaki kendi kurduğu örgütün, büyük zorluklarla kazanılmış insan haklarını çiğneyen Britanya Gizli Hükümeti’ne karşı eylem çağrısı yapmasının önemi var mıydı?” diye bir soruyla tanıtabilir. Veya bir cümle sonra dedesinin İspanya’da Cumhuriyetçiler safında çarpışırken bir bacağını ve gözünü kaybettiğini söyler. Kısa bir paragrafla, bizi, Perry hakkında kendi kültür, bilgi ve deneyimlerimizi de eklemlememizi isteyerek bir fikir sahibi yapar.

Bir İngiliz, bir MI6 çalışanı ve bürokrat olan John Le Carre, kitaplarında her zaman bu kurumları kıyasıya eleştirir. Ya hınzırca alttan alta alay eder, ya doğrudan çakar. Ama her zaman en önemli konularıdır. Mesela Perry bir yerde kendisini sorgulayan Luke’a şunu sorar: “Kendi borçlarını ödeyemeyen bir ülkeyi temsil etmek seni nasıl etkiliyor? (…) Uluslararası sofrada bir koltuk bulabilmemizi sağlayan tek şeyin iyi istihbarat olduğunu okumuştum.” Yazar daha yeni yeni ısınmaktadır, ertesi sayfada, Luke’un şefi, operasyonun beyni Hector, Perry’nin yazdığı makaleyi okumuş olarak onunla tanışmaya gelmiştir ve şöyle der: “Sen tam anlamıyla bir kahramansın. Bunu yağ çekmek için söylemiyorum. Hakkımızda ne düşündüğünü biliyoruz. Bazılarımız da öyle düşünüyoruz ve haklıyız. Ne var ki, ülkede tek iş yapan da bizleriz. Hükümet bokunu silemiyor. Devlet memurları devamlı öğle tatilinde. Dışişleri Bakanlığı’nın yararı rüyada düzüşmekten öteye değil. Ülke iflas etmiş, bankerler de paramızı alıp bize mucuk yapıyor.”

Yazar artık ısınmıştır ve “Bu hastalığı inceledim, bataklıkta yaşadım. Edindiğim bilgiler sonucunda eski bir büyük ülke olarak tepeden tırnağa kokuşmanın sancılarını yaşıyoruz” diyerek şu zekice tespiti yapar: “Bu yeşil ve güzel ülkemizin kendi kendisinden kurtarılmaya ihtiyacı var.” Son olarak da şunları söyleyerek hançeri saplar: “Bizler dürüst oyuncu İngilizleriz, ama aynı zamanda kalleş puştlarız.”

Yazıyı kitabın içinden uzun yıllar unutulmayacak bir diyalogla bitirmek istiyorum. Perry ve Hector tartışmaktadırlar. Konu İngiltere’nin nasıl kurtulacağıdır. Perry İngiltere’nin kendi kendisinden, ne kadarından kurtarılacağını sorar. Hector: “Bu konuda bizim sözümüze güvenmek zorundasın” der.
- “Gizli Servis’in sözüne mi?”
- “Şimdilik evet.”
- “Sözünüzün gücü nereden geliyor? Sizler ülkenin yararı için yalan söyleyen beyefendiler değil misiniz?”
- “Onlar diplomatlardır. Biz beyefendi değiliz.”
- “O halde kendi postunuzu kurtarmak için yalan söylersiniz.”
- “Onlar da politikacılardır. Bambaşka bir oyun.”

Armağan Tunaboylu
 
Üst