Conan Alfa Yayınları Koleksiyon Haftalık Dergisi Sayı 09 - Kharam Akkad'ın Aynaları

Shoryuken

Yönetici
9 Nis 2013
4,044
20,234
Kamlançu
Renkli balonlamalarından sonra bu seriler tuhaf gelmeye başladı.
"Bunların da artık nostaljik bir keyfi ve değeri var" diyor insan.
Yapacak bir şey yok :)
Teşekkür ederim doktorum. Ellerine sağlık.
 

The_DarknesS

Yönetici
Çeviri & Balonlama
17 Nis 2010
9,542
28,638
İzmir
Kharam Akkad'ın Aynaları öyküsü romanlarda Kull için yazılıp çizgi romanda Conan'a uyarlanmış diye hatırlıyorum. Yanlış hatırlıyorsam sevgili Hüseyin Aksakal dostumuz doğrusunu yazar. Çizer de Buscema olunca tadından yenmez.

Teşekkürler üstadım.
 

hüseyin aksakal

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
7 Eyl 2010
773
5,728
Kdz. Ereğli
Bu sayıda Kharam Akkad'ın öyküsü bir Kull öyküsü olan Tuzun Tuzune'nin Aynaları'nın bir devam öyküsüymüş gibi yazılmış. Howard'ın sağlığında yayınlanan ikinci ve son Kull öyküsüdür bu. Howard versiyonu, öykünün içinde çizgiroman olarak aktarılmış zaten.

Burada asıl dikkat çekilmesi gereken, Howard'ın sağlığında yayınlanan son Conan öyküsü olan Kızıl Tırnaklar öyküsüdür. Tırnak ve çivi kelimelerinin ingilizcede eşsesli olmasından ötürü bu şekilde hatalı çevrilmiş bence. Asıl öyküde bir kütüğe çakılı bakır çivilerden söz ediliyor. Tırnak değil. Bence en vahşi, en trajik, en karanlık Conan öykülerindendir. Maalesef bu ilk dönem uyarlaması o karanlığı iyi yansıtamamış...

KIZIL ÇİVİLER
'den şu örnek pasajlara bir bakarsanız bunu görürsünüz:

“Halkın Zuad Gölü’nden mi geldi?” diye sordu Conan.

“Evet. Yarım yüzyıldan daha evvel bir Tlazitlan kabilesi Stygia kralına isyan etti ve savaşta yenilince güneye kaçtı. Haftalarca çayır, çöl ve dağlarda dolaştılar, nihayet kadın ve çocuklarıyla bin savaşçı bu koca ormana girdi.

“Ejderlerin tepelerine çöküp birçoğunu parçalaması ormanda oldu; böylece insanlar korkudan deli gibi önlerinden kaçtı, neticede bu ovaya geldiler ve ortasındaki Xuchotl şehrini gördüler.

“Ovadan ayrılmaya çekindiklerinden şehrin önünde kamp kurdular, zira gece, ormanın her tarafında savaşan canavar sesleriyle korkunçlaşmıştı. Ejderler sürekli birbiriyle savaşıyordu. Yine de ovaya gelmiyorlardı.

“Şehir halkı kapıları kapattı, surlardan halkımıza oklar attılar. Tlazitlanlar orman çemberi adeta büyük bir surmuş gibi kendilerini ovada tutsak bulmuştu; zira ağaçların arasına girmeyi denemek delilik olurdu.

“O gece, uzun süre önce, henüz gençken bir keşif birliğiyle ormana yolu düşen, kendi soylarından bir köle gizlice şehirden kamplarına geldi. Ejderler tüm arkadaşlarını yemiş ama o köle edilmek üzere kente getirilmişti. Adı Tolkemec’di.” İsim anılınca kara gözlerde bir alev parladı, kimileri ise kötü kötü mırıldanarak tükürdü. “Askerlere kapıları açmayı vaat etti. Sadece ele geçirilen tutsakların hepsinin kendisine teslimini talep ediyordu.

“Şafakta kapıları açtı. Savaşçılar oluk oluk içeri girdi ve Xuchotl koridorları kızıla boyandı. Yalnızca eskilerin yüce bir kavminin çürümüş kalıntısı olan birkaç yüz kişi yaşıyordu burada. Tolkemec onların uzun zaman önce doğudan, Antik Kosala’dan gelip ülkenin asıl yerlilerini sürdüklerini anlattı. Batıya ilerlerken o zamanlar bir zenci kabilesinin mesken tuttuğu ormanla çevrili ovayı bulmuşlar.

“Zencileri köleleştirip alıp bir kent inşa etmeye koyuldular. Doğudaki tepelerden yeşim, mermer, lapis lazuli, altın, gümüş ve bakır getirdiler. Fil sürüleri de fildişi temin etti onlara. Şehir tamamlandığında tüm zenci köleleri katlettiler. Büyücüleri de kenti korumak için korkunç bir büyü yaptı; kara büyü sanatları sayesinde bir zamanlar bu kayıp ülkede yaşayan, ormanda devasa kemiklerini buldukları ejderleri yeniden yarattılar. O kemikleri bedene ve yaşama büründürdüler, ejderler de tıpkı dünya gençken yürüdükleri gibi arz üstünde canlı hayvanlar olarak yürüdü. Ancak büyücüler onları ormanda tutan bir büyü ördüğünden ovaya giremediler.

“Böylece Xuchotl halkı asırlar boyu bereketli ovayı ekip biçerek şehirlerinde yaşadı; ta ki âlimleri şehirde nasıl meyve—toprağa ekilmeyen, havadaki gıdalarla büyüyen meyveler—yetiştireceklerini keşfedene dek. Ardından sulama kanallarını kurumaya bıraktılar ve çürüme onları pençesine alana değin gitgide artan bir refah içinde yaşadılar. Atalarımız ormandan kaçıp ovaya girdiğinde ölmekte olan bir kavimdiler. Büyücüleri ölmüş, halkı eski büyülerini unutmuştu. Ne büyüyle savaşabildiler, ne de kılıçla.

“Neyse, babalarımız eskiden köleleri olan Tolkemec’in ellerine diri olarak verilen yüzü hariç Xuchotl ahalisini katletti. Uzun günler, geceler boyu koridorlar onun işkence ettiklerinin feryatlarıyla çınladı.

“Böylece Tlazitlanlar buraya yerleşti; Tecuhtli ve Xotalanc kardeşlerle Tolkemec, kenti bir süre barış içinde yönetti. Tolkemec, kabileden bir kızı eş olarak aldı; kapıları açtığı ve Xuchotlanların sanatlarının çoğunu bildiği için kabile yönetimini isyan ve kaçışı yöneten kardeşlerle paylaşıyordu.

“Sonra, birkaç yıl boyunca yiyip içmek, sevişmek ve çocuk büyütmek hariç pek az şey yaparak sulh içinde şehirde yaşadılar Tolkemec onlara havadan beslenen meyvelerin nasıl yetiştiğini öğrettiğinden ovayı kazmaya hacet yoktu. Diğer taraftan Xuchotlanların katledilişi, ejderleri ormanda tutan büyüyü bozmuştu. Hayvanlar geceleyin geliyor, şehir kapılarında böğürüyordu. Ova onların ebedi savaşında akan kandan kızıla boyandı ve sonunda da…” Cümlenin ortasında dilini ısırdı, bir an sonra devam etti; oysa Valeria ve Conan akıllıca saymadığı bir itirafı kontrol ettiğini hissetti.

“Beş yıl barış içinde yaşadılar. Sonra,”—Olmec’in gözleri bir an yanındaki suskun kadına takıldı—“Xotalanc, hem Tecuhltli’nin, hem de ihtiyar Tolkemec’in arzuladığı bir kadını eş olarak aldı. Öfkeye kapılan Tecuhltli, kadını kocasından kaçırdı. Eh, kadının da gönlü vardı gitmeye. Tolkemec, Xotalanc’a inat olsun diye Tecuhltli’ye yardım etti. Xotalanc kadının iadesini talep etti. Kabile konseyi meselenin hallinin kadına bırakılması kararına vardı. O da Tecuhltli ile kalmayı seçti. Hiddete kapılan Xotalanc, kadını zorla almaya çalıştı ve kardeşlerin adamları çarpışmak için Büyük Koridor’a geldi.

“Hayli acı işler oldu. Her iki taraftan oluk oluk kan aktı. Kavga bir kan davasına, kan davası açık bir savaşa dönüştü. Kargaşadan üç ayrı grup—Tecuhltli, Xotalanc ve Tolkemec—ortaya çıktı. Daha barış günlerindeyken şehri aralarında bölmüşlerdi. Tecuhltli şehrin batı kanadına, Xotalanc doğuya, Tolkemec de ailesiyle güney kapısı civarına yerleşti.

“Öfke, dargınlık ve kıskançlık; katliam, tecavüz ve cinayet halinde tomurcuklandı. Bir kez kılıçlar kınından çıktı mı dönüş yoktu; kan kanı çağırdı ve intikam hızla gaddarlığın peşine düştü. Tecuhltli, hem Xotalanc’la, hem de kendi amaçları için ikisine de ihanet ederek bir ona, bir ötekine yardım eden Tolkemec’le savaştı. Tecuhltli’yle halkı şimdi oturduğumuz batı kapısı kesimine çekildi. Xuchotl, bir oval biçiminde inşa edilmiş. İsmini prenslerinden alan Tecuhtli, bu oval alanın batı ucunu tuttu. Halk, kolay savunabilmek için, mıntıkayı şehrin kalanına bağlayan tüm kapıları her katta biri dışında kapattı. Şehrin aşağılarındaki çukurlara giderek Antik Xuchotlanların ve kan davasında katledilen bazı Tlazitlanların naaşlarının yattığı mezarların batı ucunu kesen bir duvar inşa ettiler. Düşmanlarına huruç harekâtları ve baskınlar yaparak kuşatılmış bir kalede sürdürdüler hayatlarını.

“Xotalanc halkı aynı şekilde şehrin doğu bölümünü tahkim etti; Tolkemec de güney kapısı yakınlarında aynını yaptı. Şehrin merkez kesimi boş ve ıssız bırakıldı. O boş koridor ve salonlar bir savaş alanı ve kasvetli bir dehşet mıntıkasına dönüştü.

“Tolkemec iki kabileyle de savaş verdi. O Xotalanc’dan beterdi, insan şeklinde bir iblis. Şehrin diğerlerine hiç söylemediği sürüyle sırrını biliyordu. Mezar mahzenlerinden ölülerin dehşetli sırlarını—atalarımızın katlettiği yozlaşmış Xuchotlanların çok önceden unuttukları kadim kral ve büyücülerinin sırları—yağmalamıştı. Yine de tüm büyüsü, biz Tecuhltli’lerin şatosuna saldırıp tüm halkını boğazladığı gece yardım etmedi ona. Günler boyu işkence ettik Tolkemec’e.”

Sesi sevecen bir mırıltıya dönüştü, sanki yıllar önce ona yoğun bir zevk vermiş bir sahneye yeniden bakıyor gibi dalıp gitti.

“Evet, ölümü bir gelin gibi çağırana dek hayatta tuttuk onu. Nihayet işkence odasından canlı olarak çıkardık ve ölürken fareler kemirsin diye bir zindana attık. Her nasılsa o zindandan kaçmayı başardı ve kendini kabirlere sürükledi. Orada öldüğüne şüphe yok, zira Tecuhltli’nin altındaki mezarlardan tek çıkış yolu Tecuhltli’den geçer, bu taraflarda da hiç görülmedi. Kemikleri hiç bulunamadı, aramızdaki bazı batıl inançlılar da hayaletinin bugün bile mezarlarda, ölü kemikleri arasında inleyerek dolaştığına yemin ediyor. Tolkemec’in halkını boğazlayışımızdan bu yana on iki yıl geçti ama Tecuhtli ve Xotalanc arasındaki kan davası kaynamaya devam etti. Tıpkı son erkek, son kadın ölünceye dek de kaynayacağı gibi.

“Tecuhltli’nin Xotalanc’ın karısını kaçırışı elli yıl önceydi. Kan davası yarım asırdır devam ediyor. Ben onun içinde doğdum. Tascela hariç buradaki herkes onun içinde doğdu. Onun içinde ölmeyi bekliyoruz.

“Tıpkı atalarımızın katlettiği Xuchotlanlar gibi ölmekte olan bir kavmiz biz. Kan davası başladığında her hizipte yüzlerce kişi vardı. Şu anda biz Tecuhltli’lerin tümü sadece karşındakiler ve dört kapıdaki muhafızlardan ibaret. Hepsi hepsi kırk kişi. Kaç Xotalanca var bilmiyoruz. Ancak sayılarının bizden çok fazla olduğundan şüpheliyim. On beş yıldır aramızda doğan çocuk olmadı, Xotalancalar arasında da çocuk falan görmedik.

“Ölüyoruz ama ölmeden önce tanrıların izniyle Xotalancaların çoğunu öldüreceğiz.”
 

savok

Admin
30 Eki 2009
19,991
83,653
Kasımpaşa
Çalakalem okuduğum çizgi romanların arka planını anlayınca aha bir keyif alıyorum..
Teşekkürler sayın yeryüzü...
Teşekkürler dostlar.
 
Üst