Conan Alfa Yayınları 1999 Sayı 22 - Beyaz Kurt'un Oğulları

prince

Onursal Üye
20 Ağu 2012
4,469
26,994


m7vtxu.jpg
315h18p.jpg

n5qwix.jpg
wrko4j.jpg





Hafta sonunuz güzel noktalansın,mutluluk ve huzur dolu olun sevgili dostlar.


300 dpi. orjinal taramayı paylaşıyorum.

Conan ve çizgilere gönül vermiş dostlarıma saygılarımla...



mediafire






 
Moderatör tarafında düzenlendi:

garfield67

Onursal Üye
19 Mar 2016
1,822
8,981
Mega dan link açılmadı bende mi sorun var yoksa arızalı mı? Media fire'dan link verilebilir mi?

Düzeldi galibam... Yok üzgünüm başlamadı... Mega sorunlu herhalde...
 
Son düzenleme:

ahmet akyol

Onursal Üye
18 Ocak 2016
654
2,551
İzmir
Beklediğim bir sayıydı sevgili prince,ama sanırım dosyayı tekrar yüklemen gerekecek...Zira mega dosya yok uyarısı veriyor...Şimdiden emeklerin ve uğraşların için teşekkürler sevgili dostum.
 

serdary67

Onursal Üye
18 Eki 2009
8,731
25,949
ordu-turkey
Valla şak diye açıldı ve kota hız sorunu henüz olmadığından 3 sn de indirdi.Ayın 15'inden sonra ise hız sürünür artık.Mega link için mega teşekkür prince media sıtkımı sıyırdı.Download hızı sürünüyor yerlerde bu iyiye alamet değil gibi.
 

garfield67

Onursal Üye
19 Mar 2016
1,822
8,981
Valla şak diye açıldı ve kota hız sorunu henüz olmadığından 3 sn de indirdi.Ayın 15'inden sonra ise hız sürünür artık.Mega link için mega teşekkür prince media sıtkımı sıyırdı.Download hızı sürünüyor yerlerde bu iyiye alamet değil gibi.

Maalesef indiremedim... Mega yuvarlağı geliyor, devamı gelmiyor...

Hah ... ! şimdi de başlıyor diyor, başlamıyor... % 0

Google crome'dan inmedi... İnternet explorer'dan denedim iniyor şimdi...

ve indi...
 
Son düzenleme:

prince

Onursal Üye
20 Ağu 2012
4,469
26,994
Dosyaları yükledikten sonra indiriyor ve öyle ekliyorum sevgili dostlar.Şu an anlık bir sıkıntı yaşanıyor diye düşünüyorum.
Ama mediafire linkini de alternatif olarak ekliyorum. Mediafire bende geç yükleniyor diye pek tercih etmiyorum.Yoksa 4,5 yıl önce yüklediğim linkler oldukça uzun zamandır hiç indirilmemesine karşın hala sağlam.Mega'nın ne kadar muhafaza edeceği şimdilik benim için muamma.Bakalım,bekleyip göreceğiz.
 

R.Türkmen

Çizgi Roman Ustası
12 Şub 2012
763
2,979
Eline sağlık sevgili Prince dostum,
keyifle yıllar sonra tekrar okuyacağım.
Hem de bir kardeşimin emeğini de hissederek.

Selamlar, sevgiler...

*Ben indirme sorunu yaşamadım.
 

hüseyin aksakal

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
7 Eyl 2010
773
5,728
Kdz. Ereğli
Bir Conan öyküsüne, karşılaştırmalı bir bakış

Buradaki Beyaz Kurt'un Oğulları Robert Ervin Howard tarafından yazılmış bir El Borak öyküsüdür. Öyküyü Roy Thomas Conan evrenine Marvel ÇR için uyarlamış. Birinci dünya savaşının tarihsel arkaplanının yerini Hyboria çağı, Francis El Borak Gordon'un yerini de Conan almıştır.

Kartalların Yolu öyküsü ise Osmanlı Devleti'nin duraklama devrinin başlarında geçiyor. İsmi de aynı. Kahramanı İvan Sablianka'nın yerini Conan alıyor. Asıl öykünün ilk bölümü şöyle başlıyor:



Top konuşmayı kesmiş olsa da, gürleyişleri hala mavi suya sarkan tepeler arasında unutulmaz şekilde yankılanır gibiydi. O zalim deniz savaşının mağlupları, sahilden bir fersah açıkta kızıl çalkantıda salınıyor; galip tam top menzili dışında ağır aksak uzaklaşıyordu. İsa Mesih’in 1595 yılında Karadeniz’de enikonu sıradan bir sahneydi bu.

Mavi enginde sarhoş gibi yan yatan gemi, korkunç Berberi korsanlar tarafından kullanılanları andıran yüksek pupalı bir kadırgaydı. Ölüm zalim bir hasat kaldırmıştı orada. Ölüler yüksek pupaya saçılmış, hasarlı küpeşteden gevşekçe sarkmış, kıç kasarası enkazında uzanıyor; paramparça sıraları arasında mengeneden geçmiş kürekçilerin yattığı orta güverteyi bağlayan geçit köprüsüne yığılmıştı. Ölümde bile köle doğanların görünüşü yoktu onlarda—esmer, şahin çehreli, uzun boylu adamlardı bunlar. Ana direk dibindeki ağıllarda, korkudan kuduran atlar debeleniyor, dayanılmaz şekilde kişniyordu.

Parçalanmış pupada kümelenmiş halde duruyordu sağ kalanlar—çoğu yaralarından kan damlayan yirmi kişi. Yanık barut ve taze kan kokusu bir tabut örtüsü gibi asılıydı geminin üstünde. Adamlar, tuhaf, resmedilesi bir gruptu—tıpkı yaşamlarını eyerde geçirmeye alışkın adamlar gibi uzun ve inceydi çoğu. Sahiden de, suda tümüyle evlerinde gibi değildiler. Güneşte esmerleşmiş, sakalsızdılar; bıyıkları çenelerinin altına sarkıyor, kafaları, tepelerindeki uzun tepe tutamı hariç traşlıydı. Çizmeler, deri, çine bezi veya ipekten bol pantolonlara bürünüyor, bazıları kalpaklar, kuzu derisi başlıklar, kimisi çelik başlıklar giyiyor, birçoğu ise hiç başlık takmıyordu. Bazıları zincir zırh gömlekler giyiyordu, ötekilerse kuşaklı bellerine dek üryandı; adaleli kolları ve geniş omuzları neredeyse kapkara yanmıştı. Yalın kılıçlar ellerindeydi—Türk palaları ve uzun Macar süvari kılıçları. Kara gözleri kıpır kıpırdı; bir kartalın havası—yaşamın temel kaburga kirişlerinden vahşi, evcilleştirilemez bir şey—vardı hepsinde.

Pupada can veren birinin etrafında duruyorlardı. Bu adamın sarkık bıyığı kırlaşmıştı. Yüzü eski yaralarla bükülüyordu. Svitka’sı geriye atılmış, gömleği böğründeki bir kılıç kesiğinden akan kana boyanmıştı.

“İvan nerede—İvan Sablianka?” diye mırıldandı.

“Burada yasavul ” dediler bir ağızdan koca bir savaşçı ileri yürürken.

“Evet, buradayım dayı,” koca adam kararsızlık içinde bıyığını burdu. Oradaki en uzun boylu ve en iri yapılı adamdı. Diğerleri gibi giyinse de, onlardan tuhaf şekilde farklıydı. İri gözleri derin deniz suları kadar mavi, tepe buklesi ve uçuşan bıyığı altın sırma rengiydi. Tolgasını kaybetmişti ve koca yumruğu ona adını veren muhteşem silahı tutuyordu—Sablianka—küçük kılıç.

Ölen yasavulun sözlerini işitmek için daha yakına eğildi.

“Bizden kurtuldu bey biraderler,” diye fısıldadı bu adam. “Sotnik’lerden—kaptanlar— sağ kalan var mı?”

“Hayır, dayıcığım,” diye cevap verdi kesik bir ön koluna kaba bir sargı bağlamakta olan ince, esmer bir savaşçı. “Tashko yanlış yoldan bir mermi yuttu da—”



İKİNCİ ÖYKÜ
Kartalların Yolu'nun Conan uyarlamasını Sprague De Camp yapmış. Aynı öykünün Conan uyarlaması ise şöyle başlıyor:



Deniz muharebesinin mağlupları kızıl sularda debeleniyordu. Bir yay menzilinin hemen dışında, galipler mavi sulara çıkıntı yapan engebeli tepelere doğru topallıyordu. Bu Turan Kralı Yildiz’ın hâkimiyetindeki Vilayet Denizi üzerinde yeterince sıradan bir sahneydi.

Mavi enginlerde yan yatmış haldeki mahmuzlanmış gemi diğerinin aynısı yüksek gagalı Turan Savaş kadırgasıydı. Kaybedenin üzerinde ölüm bereketli bir hasat yığmıştı. Ölü adamlar yüksek pupaya yayılmış; çentikli küpeştenin üzerinden gevşekçe sarkmış; ezilmiş kürekçilerin kırık sıralar arasında yattığı güverteye giden geçit köprüsüne çökmüşlerdi

Sağ kalanlar, çoğu kan damlatan otuz adam pupa güvertesinde toplu halde duruyordu. Birçok ulustandılar; Kothlular, Zamoralılar, Brythunialılar, Corinthialılar, Shemliler, Zaporoskalılar. Yüzleri vahşi adamların yüzleriydi ve çoğu kırbaç ve dağlama yaraları taşıyordu. Çoğu yarı çıplaktı ama giydikleri çeşit çeşit giysiler, artık zift ve kan lekeli olsa da, çoğunlukla kaliteliydi. Bazıları başı açıktı ama diğerleri çelik başlıklar, kürk başlıklar ya da başlarının etrafına türban gibi dolanan giysi şeritleri giyiyordu. Kimisi örgü zırhtan gömlekler giyiyor; kimisi bellerindeki kuşaklara kadar çıplaktı; kaslı kol ve omuzları neredeyse yanmaktan kapkara olmuştu. Küpeleri ve hançerlerinin kabzalarında mücevherler ışıldıyordu. Çıplak kılıçları ellerindeydi. Kara gözleri kıpır kıpırdı.

İçlerinden herhangi birinden daha iri, düğüm düğüm kaslarıyla neredeyse dev gibi bir adamın etrafında duruyorlardı. Düz kesilmiş kara saçları geniş, alçak alnına iniyor, esmer, yaralı yüzünde parlayan gözleri volkanik bir maviydi.

O gözler şu anda sahile bakıyordu. Turan krallığının güneydoğusundaki karakolu olan Kharawism ve başkent Aghrapur arasındaki ıssız sahil boyunca uzanan bu sahilde ne bir kent, ne bir liman görülüyordu. Sahil hattından yükselen ağaçlarla kaplı tepeler, batan güneşte kıpkızıl parlayan uzak Colchian dağlarının karlı zirvelerine dönüşerek yükseliyordu.

Koca adam usulca uzaklaşan kadırgaya baktı. Tayfası ölümcül kapışmadan kurtuldukları için memnun olsa gerekti ve gemi yüksek kayalıkların arasındaki tepelerden dolanarak çıkan bir dereye doğru sürünüyordu. Pupadaki korsan kaptanı alçalan güneşte tolgası parlayan uzun boylu birini hala çıkarabiliyordu. Tolganın altındaki suratın, savaşın çılgınlığı içinde gözüne çarptığında hatırlamıştı; şahin burunlu,çekik kara gözleriyle kara sakallıydı. Bu, son zamanlarda Vilayet Denizi’nin başına bela olan Shahpurlu Artaban’dı.

Sıska bir Corinthialı konuştu: “Neredeyse işimiz bitiyordu. Şimdi ne yapıyoruz Conan?”

Dev Cimmerialı dümen mekanizmalarından birinin yanına gitti. “Ivanos,” dedi konuşana, “Sen ve Hermio diğer dümeni alın. Medius, yanına üç kişi daha al ve su boşaltmaya başlayın. Siz sokak köpeklerinin kalanı da kesiklerini bağlasın ve sonra güverteye inip küreklere asılsın. Size lazım gelen yeri açmak için güvertedeki cesetleri atın.”

“Derenin ağzına doğru diğer gemiyi izleyecek misin?” diye sordu Ivanos.

“Hayır, mahmuzlarının açtığı delikten fazla su aldık, bir dahaki kapışma bizi tehlikeye sokar. Ama sıkı kürek çekersek şu burunda sahile çıkabiliriz.

Binbir zahmetle kadırgayı sahile yanaştırdılar. Güneş batmıştı; uysal, mavi dumanı andıran bir sis karanlık suların üzerini kaplıyordu.

Son düşmanları derenin ağzında kaybolmuştu. Korsan kadırgası kuma sürtüp burna oturduğunda, sancak küpeştesi neredeyse su seviyesindeydi.



Not: Bu arada Conan öyküsünü çevireli belki altı sene olmuş. Öbürü nispeten yeni. Çevirinin bazı kısımları aradaki bakış açısı farkını da yansıtıyor.
 
Üst