Conan Alfa Yayınları 1999 Sayı 14 - Kara Devlerin Havuzu ve Ölüm Adasında Yağma

prince

Onursal Üye
20 Ağu 2012
4,469
26,994


file
file

file
file


Belki de korsanlığın en fazla yakıştığı çizgi roman kahramanıdır Conan.

Güzel bir hafta dileğimle dostlar.Her şey gönlünüzce olsun...


300 dpi. orjinal taramayı paylaşıyorum.

Conan ve çizgilere gönül vermiş dostlarıma saygılarımla...



Mediafire




 
Moderatör tarafında düzenlendi:

hüseyin aksakal

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
7 Eyl 2010
773
5,728
Kdz. Ereğli
Tebrikler Prince...
Conan'ı Conan yapan asıl öykülerin toplandığı bir seri bu... 34 sayılık seriye ek yapıp 50 sayıya çıkarılsaydı, geri kalan Conan külliyatı ile aradaki fark net olarak ortaya çıkardı. Açık ara en iyi öyküler burada. Keşke Conan serisinin mantığına aykırı bir backround içeren film özel sayısı ve aşırı fanteziye kaçan Conan günümüzde maceraları bu seriye bulaştırılmasaydı...

Conan Kara Devlerin Havuzu öyküsünde sağlam pabuç değildir. Delik bir kayıkla kürek çekerken gördüğü gemiye yüzerek çıkar ve ilk andan itibaren geminin yönetimini ve kaptanın kadınını ele geçirmeyi planlar... Olaylar adaya gelene kadar istediği gibi gider. Kara adamların yaptığı kötülük inanılmaz tasvir edilmiş:


Ortalarında, Conan’ın Wastrel’in güvertesindeki en genç denizci olarak bildiği sinmiş, çıplak bir delikanlı duruyordu. Çimlerle kaplı yamacın karşısına taşınırken gördüğü tutsak korsan oydu demek. Conan kavga sesi işitmemişti. Devlerin pürüzsüz bronz bedenlerinde kan lekesi veya yara da görmüyordu. Anlaşılan delikanlı yoldaşlarından uzakta adanın içlerinde dolanırken, pusuya yatan bir kara adam tarafından yakalanmıştı. Daha iyi bir terim yokluğundan, içinden yaratıkları kara adamlar olarak adlandırıyordu Conan; içten içe biliyordu ki, bu uzun bronz varlıklar kelimenin tam anlamıyla insan değildi.

Hiç ses gelmiyordu. Siyahlar kafasını sallayıp birbirlerine işaretler yapıyor ama—hiç değilse sesli olarak—konuşur gibi görünmüyorlardı. Sinen delikanlının önünde kıçüstü çömelen biri düdüğe benzer bir şey tutuyordu elinde. Bunu dudaklarına koydu ve Conan hiç ses duymasa da görünüşe göre üfledi. Oysa Zingaralı genç duydu yahut hissetti ve korkuyla sindi. Acı içinde gibi ürpererek kıvrandı; hızla ritmik hale gelen uzuvlarının seğirişinde bir düzenlilik görülmeye başladı; Seğirmeler şiddetli sarsıntılara dönüştü, sarsıntılar düzenli hareketlere. Delikanlı bir fakirin flütü eşliğinde dans eden kobralar gibi dans etmeye başladı. Bu dansta ne hazzın, ne de neşe taşkınlığının izi yoktu. Esasen seyretmesi korkunç bir taşkınlık vardı ama neşeli değildi bu. Sanki düdüğün sessiz tonu, gencin en derinindeki ruhu şehvetli parmaklarla kavrıyor, zalim bir işkenceyle gizli tutkularının tüm istemdışı ifadesini zorla koparıp alıyordu. Bir müstehcenlik çırpınışı, bir şehvet kasılmasıydı bu. Zorla şekillendirilmiş gizli bir açlık boşalması; keyif içermeyen arzu, müthiş şekilde şehvetle birleşen acıydı. Çırılçıplak soyulup, tüm karanlık, dile gelmez sırları meydana çıkmış bir ruhu seyretmeye benziyordu bu.

Conan tiksintiden donup, mide bulantısından sarsılarak baktı. Şahsen aç bir kurt kadar temiz bir doğası olsa da, çürümüş uygarlıkların sapık gizemlerinden habersiz değildi. Zamora kentlerinde dolaşmış, Günahkâr Shadizar kadınlarını tanımıştı. Ancak salt insan yozlaşmasını aşan, kozmik bir iğrençlik—insan anlayışı haricindeki bir yönde gelişen, hayat ağacının sapkın bir dalı—algılıyordu burada. Zavallı gencin acıdan kasılması ve hareketleri değildi onu şok eden; insan ruhunun erişilmez karanlıklarında uyuyan derin sırları gün yüzüne çekebilen, huzursuz kâbuslarda bile ima edilmemesi gereken şeylerin uluorta gösterisinden zevk alan bu mahlûkatın kozmik iğrençliğiydi.

Siyah işkenceci ansızın düdüğü yere bırakıp, kıvranan ak beden üstünde yükselerek ayağa kalktı. Delikanlıyı boynuyla baldırından zalimce tutup baş aşağı çevirdi ve tepeüstü yeşil havuza batırdı.


Bu kötülüğün ne olduğunu Conan daha sonra devler dışarı çıkınca anlayacaktır:

Hızla merdivenlerden indi, avluyu aştı, bir kemerden geçerek kara adamların terk ettiği avluya girdi. Çizgili duvarın yapısını görebiliyordu artık. Bu duvar masif kayaya oyulmuş gibi görünen dar pervazlarla kuşatılıyordu, bu pervaz veya rafların üstünde de çoğunluğu kül rengi binlerce minik heykel diziliydi. Bu heykeller insan elinden büyük değildi; insanları tasvir ediyorlardı ve öyle ustaca yapılmışlardı ki, Conan ayrı ayrı putlarda çeşitli ırkların karakteristik özelliklerini, Zingaralı, Argoslu, Ophirli ve Kushlu korsanların kendine özgü çehrelerini ayırt etti. Bu sonuncular gerçekte de siyah olan modelleri gibi kara renkteydi. Conan, bu sağır dilsiz heykellere bakarken belli belirsiz bir tedirginlik hissetti. Bu gerçeğin taklit ediliş biçiminde nedense rahatsız edici bir şey vardı. Onları titizlikle inceledi ama hangi materyalden yapıldıklarına karar veremedi. Taşlaşmış kemik hissi veriyorlardı; fakat böylesine bir savurganlığı karşılayacak bollukta taşlaşmış kemiğin nerede bulunabileceğini hayal edemedi.

Daha yüksek pervazlarda bulunan tüm figürlerin tanıdık tipleri tasvir ettiğini fark etti. Alçak pervazlar ise ona yabancı yaratıkların heykelleriyle doldurulmuştu. Bunlar ya sadece sanatçıların muhayyilesinden çıkmıştı yahut uzun zamandır kaybolmuş ve unutulmuş kavimleri temsil ediyordu.

Sabırsızca başını sallayan Conan, havuza döndü. Çember şeklindeki avluda gizlenecek yer yoktu; delikanlının bedeni hiçbir yerde görünmediğine göre, havuzun dibinde yatıyor olmalıydı.

Durgun, yeşil diske yaklaşarak, ışıltılı yüzeye baktı. Kalın, yeşil bir camdan bakmaya benziyordu bu; berraktı, yine de tuhaf şekilde yanıltıcıydı. Boyutları büyük olmayan havuz bir kuyu gibi yuvarlaktı ve yeşil taştan bir kasnakla çevriliydi. İçine bakınca yuvarlak dibini—ne kadar aşağıda olduğuna karar veremedi—görebiliyordu. Ancak havuz inanılmaz derin görünüyordu; aşağı bakarken derin bir uçuruma bakıyor gibi bir baş dönmesi hissetti. Dibi görme için yetilerini zorlamaktan allak bullak olmuştu ancak havuz gözünün önündeydi; inanılmaz uzak, yanıltıcı ve karanlık, yine de görülebiliyordu. Ara sıra yeşim rengi derinliklerde hafif bir ışıltı belirdiğini sandı ama emin olamadı. Yine de ışıltılı su hariç havuzun boş olduğuna emindi.

O zaman Crom adına, zalimce havuza batırıldığını gördüğü delikanlı neredeydi? Conan doğrularak kılıcını yokladı ve yeniden avlunun çevresine bakındı. Bakışı, daha yüksekteki pervazlardan birindeki bir noktaya takıldı. Uzun siyahînin bir şey koyduğunu görmüştü oraya—ansızın soğuk bir ter boşandı Conan’ın bronz teninden.

Tereddüt içinde ama bir mıknatıs tarafından çekilir gibi ışıltılı duvara ilerledi. Dile getirilmek için fazlasıyla korkunç bir şüpheyle sersem halde baktı pervazdaki son heykele. Dehşetengiz bir aşinalık çıkmıştı ortaya. Taştan, kıpırtısız, cüceleşmişti; yine de hataya mahal yoktu; Zingaralı gencin çehresi, görmeyen gözlerle ona bakıyordu. Conan geriledi; ruhu temellerinden sarsılmıştı. Aklının kavraması için fazla derin, fazla korkunç olan hakikatle sersemlemiş, ağzı açık bakarken, kılıcı elinde sallanıyordu.

Yine de gerçek su götürmezdi. Varlıklarının arkasında daha karanlık ve daha gizemli bir sır yatmasına rağmen, cüce heykellerin esrarı açığa çıkmıştı.
 
Son düzenleme:

ahmet akyol

Onursal Üye
18 Ocak 2016
654
2,551
İzmir
Yine Conan,ve yine Prince'in o muhteşem taramaları.....Artık son noktaya gelinen taramalarıyla Conanı her kesime sevdirecek özverili çalışmalarıyla Sevgili prince Kardeşime sonsuz teşekkürler...Ayrıca Hüseyin Aksakalın Conan Hakındaki engin bilgisiyle bizlere Hikayeye geçmeden önce dahada keyifli hale getirecek bilgilendirmesi için Ayrıca teşekkür ederim...İyiki varsınız Dostlar...
 

sarkomer

Yönetici
18 Ağu 2009
13,336
302,130
Birbirinden güzel öykülerin bulunduğu bu harika seriye verdiğiniz emek için
ve de paylaşımlarınız için yürekten teşekkürler...
Sağ olun, var olun; saygılarımla...
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üst