Conan Alfa Yayınları 1999 Sayı 07 - Kızıl Şato'nun Perileri

prince

Onursal Üye
20 Ağu 2012
4,471
27,003


2rmkrcp.jpg

p689i.jpg
fv8xm1.jpg




Tüm dostlarımın Ramazan Bayramını kutluyor,tüm yaşamlarının bir bayram sevinci içerisinde geçmesini temenni ediyorum...

300 dpi. orjinal taramayı paylaşıyorum.


Conan ve çizgilere gönül vermiş dostlarıma saygılarımla...


mega.co





mediafire



 
Moderatör tarafında düzenlendi:

hüseyin aksakal

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
7 Eyl 2010
773
5,728
Kdz. Ereğli
Mükemmel çizimler, mükemmel hikayeler.
Conan serisini bu kadar istikrarla sürdüren
"prince" üstadıma teşekkürler, iyi bayramlar
dilerim. Sevgi ve saygılarımla.

Boza satan iki kişi (Son dinlediğim versiyon Boşnak ve Arnavuttu) birlikte dolaşmaktadır. Boşnak "Boza satarııım, boza satarıım" diye bağırır. Arnavut da, "Ben daaa, Ben daa!" diye bağırır. Bizimkisi de öyle, Yeryüzü'nün yorumuna aynen katılıyorum.

Bu öykülerin ikisinin de yazarı Robert E. Howard'dır. Ancak Kızıl Şato'nun Perileri bir Conan öyküsü değil, 1970'li yıllara kadar yayınlanmamış bir Cormac FitzGeoffrey öykü taslağıdır. Epey ilerlemiş olmakla birlikte sonunu yazmamıştır Howard. Ancak bu öykünün sinopsisi de günümüze ulaştığından senaristler, Howard'ın öngördüğü sona uygun bir final yazmışlar. Yani 12. yüzyılda yaşamış Haçlı kahraman Cormac'ın yerini çizgi romanda Conan almış. Senaristlerin zorlanmadığı kesin. Çünkü Conan karakterinin en fazla benzediği diğer Howard Karakteri Cormac'dır. Cormac "Köle Prenses" başlıklı bu öyküde çocukluğunda katıldığı bir savaşı etkileyici sertlikte bir üslupla anlatır:



"“Böylece Wulfgar ve ben savaşa daldık ve gördüğüm ilk yaralı adam bir zamanlar sırf ağladığımı görmek için zırhlı parmaklarının üstüne kan akana dek kulak mememi pelteye çeviren bir İngiliz asker oldu—bağırmamış ama yüzüne tükürmüştüm, o da bayıltmıştı beni. Şimdi bu adam beni tanıyor, su için yutkunarak ismimle sesleniyordu. ‘Su mu?’ dedim ben, ‘Susuzluğunu Cehennemin buzlu nehirlerinde dindir!’ Gırtlağını kesmek için başını geri çektim ama ben kamamı boğazına koyamadan öldü. Bacakları koca bir taş tarafından ezilmiş, bir mızrak da kaburgalarında kırılmıştı.

“Wulfgar yanımdan ayrılmıştı, ben de oklarımı çocuk kaslarımın tüm gücüyle, körlemesine, rastgele yollayarak savaşın en yoğun yerine ilerledim. Böyle yaparak zarar verdim mi, yahut verdiysem kime verdim bilmiyorum; zira gürültü ve feryatlar kafamı karıştırıyordu; kan kokusu burun deliklerimde, ilk toplu çatışmamın körlük ve öfkesi de üstümdeydi

“Böyle geldim Deli Jon’un, Vikinglerinden birkaçıyla Norman şövalyelerinin toplandığı yere—Aziz John aşkına, birinin bu delinin vurduğu gibi darbeler vurduğunu hiç görmedim! Yarı çıplak, zırhı yahut kalkanı olmadan savaşıyor, baltasının önünde ne kalkan ne zırh durabiliyordu. Ve Wulfgar’ı gördüm—bir ölü yığınının üstünde yatıyordu; hala bir Norman şövalyesinin kalbinde kırılan kılıcının kabzasını tutuyordu. Hızla ölüyordu, yaşamı koyu kızıl dalgalar halinde çekiliyordu ama alçak sesle konuştu benimle; şöyle dedi: ‘Yayını zincir örgü zırhlı iri yarı adama çek Cormac.” Böyle de öldü ve ben de Miles de Cogan’ı kastettiğini anladım.

“Fakat o anda Jon, yüz yaradan kanayarak, ağır zırh kuşanmış bir şövalyenin bacaklarını kalçadan uçuran bir darbe indirdi ve baltanın sapı Viking’in elinde parçalandı, Miles de Cogan da ona ecel darbesini indirdi. Artık tüm Norveçliler ya ölmüş, ya kaçmıştı; askerler Kral Hasculf Mac Torkill’i Miles de Cogan’ın önüne sürükledi, o da oracıkta kellesini uçurdu. Bu görüntü beni kudurttu, zira Danimarkalıyı sevmesem de, Normanlardan daha fazla nefret ediyordum, parçalanmış cesetlerin üstünden koşarak yayımı Miles de Cogan’a çektim. Bu son okumdu, o da göğüs levhasında parçalandı. Askerin biri beni yakaladı ve Gaelce ona sövüp, zırhlı bileğinde süt dişlerimi kırarken, Miles’in görmesi için havaya kaldırdı beni.

“‘Aziz George adına,’ dedi Miles, ‘Piç Geoffrey’in İrlandalı kurt eniği bu!’

“‘ Ez onu’ dedi Richard de Cogan, ‘O yarı Gael—O’Brienler için bir kurda dönüşmesin.’

“‘O yarı Geoffrey,’ dedi Miles, ‘Kral için iyi bir asker olacak.’"



İkinci öykü Conan mitosunun olgunlaştığı dönemin eserlerindendir. Hyboria konsepti o kadar oturmuştur ki, çağın en kozmopolit kenti Zamboula'yı tarif eder. Stygialılar kenti kurmuş, sonra Turanlılar ele geçirmiştir. Şehirde Stygialılar ve Turanlıların beraber getirdiği kölelerin yanı sıra, yamyamlık yapan Darfarlılar da vardır. Birçok din aynı anda varlığını sürdürür. Bu Howard-Conan öyküsünde dev barbar aynı zamanda uygar, yozlaşmış ve kendini akıllı sananların hepsini atlatarak zekasını da kanıtlar. Lyon Sprague de Camp'ın "Khorala Yıldızı" adıyla bir devam öyküsü yazdığı bu öyküde bu çokkültürlü kent şöyle anlatılır:



Conan enli kılıç kemerini düzeltti ve yanından geçen inzibat mangasının araştıran bakışlarına sükûnetle karşılık verdi. Devriyeler merak ve şüpheyle süzdü onu. Zira o öyle bir adamdı ki, dolambaçlı Zamboula caddelerini hıncahınç dolduran uyumsuz kalabalıkta bile kabak gibi çıkıyordu ortaya. Mavi gözleri ve yabani çehresi onu doğulu kalabalığından ayırıyor, kalçasındaki düz kılıcı ise bu kavimsel farklılığı daha da vurguluyordu.

Bekçiler ona yaklaşmadı, kalabalık onlar için yol açarken caddeden salına salına indiler sadece. Zırhlı göğüslerini süpüren mavi kara sakallarıyla bodur, kanca burunlu Pelishtlerdi bunlar—Turanlıların işleri için kiraladığı paralı askerler. Turanlılar onları astları sayardı ama melez nüfus onlardan hiç de daha az nefret etmezdi bu yüzden.

Conan, şimdiden çarşının batı yakasındaki düz çatılı evlerin ardından batmaya başlayan güneşe baktı; kemerini bir kez daha çekiştirip Aram Baksh’ın hanına doğru yola koyuldu.

Sokakların sürekli değişen renkleri arasında bir dağlının uzun adımlarıyla ilerledi; sızlanan dilencilerin hırpani urbaları, kibirli tüccarların kürklü kaftanlarıyla kibar fahişelerin incili saten giysilerine sürtünürdü burada. Dev zenci köleler, Shem kentlerinden mavi sakallı gezginler, etraftaki çölden hırpani bedevilerle, Doğunun her tarafından tüccar ve maceracılar itişip kakışarak hımbıl hımbıl yürürdü.

Yerli nüfus da daha az heterojen değildi. Buraya asırlar önce, Doğu çölünde bir imparatorluk kuran Stygia orduları gelmişti. O zamanlar Zamboula sadece bir vaha çemberi içinde, bedevi torunlarının mesken tuttuğu küçük bir ticaret kasabasıydı. Stygialılar onu bir kente dönüştümüş, içini kendi insanları, Shemli, Kushlu kölelerle doldurmuştu. Çölde doğudan batıya aralıksız mekik dokuyan kervanlar hem zenginlik, hem de kavimlerin daha da karışmasını getirmişti. Sonra Turanlı fatihler doğudan, Stygia sınırlarını geriletmek üzere at sırtında gelmişti. Hâlihazırda Zamboula, bir kuşaktır Turanlı bir satrap tarafından yönetilen en batıdaki Turan sınır karakoluydu.

Zamboula caddelerinin huzursuz deseni etrafında dokunurken, sayısız farklı dilin karmaşası çarptı Cimmerialının kulaklarına—arada bir esmer şahin yüzleri, çınlayan metalleri ve eğri kılıçlarıyla; uzun boylu, kıvrak Turan savaşçılarından bir süvari birliğinin gürültüsü bölüyordu bu sesleri.

Zamboula’nın efendileri olduklarından, kalabalıklar nallarının önünden telaşla kaçıştı. Oysa gölgede kalan uzun boylu, kasvetli Stygialılar, eski zaferlerini hatırlayarak kara kara baktı. Melez nüfus, kaderlerini kontrol eden kralın karanlık Khemi’de mi, yoksa görkemli Aghrapur’da mı yaşadığını pek az umursardı. Zamboula’ya Jungir Han hükmederdi. Halk Satrap’ın hanımı Nefertari’nin de Jungir Han’ı yönettiğini fısıldıyordu. Fakat caddelerde rengârenk dalgalanan, tartışan, kumar oynayan, pazarlık eden, kafayı çeken ve sevişen halk kendi işine bakardı. Tıpkı Zamboula halkının Kharamun kumları üstünde kule ve minareler yükselttiğinden bu yana geçen asırlar boyu yaptığı gibi.


Marvel dönemi Conan Çizgi Romanlarının ana kaynakları şöyledir..
1. Orijinal R.E. Howard Conan öyküleri... (1'i roman olmak üzere 21 adet)
2. Howard'ın yazmaya başlayıp da bitiremediği öykülerin L.S.de Camp ve Lin Carter tarafından tamamlanmış halleri... (1'i Conan'ın sadece adının geçtiği bir Hyboria öyküsüdür) 5 adet)
3. Howard'ın başka karakterleri anlattığı ama sağlığında yayınlanmayan öykülerden Carter ve Camp tarafından Hyboria Çağı ve Conan serisine uyarlananlar. (4 tanedir)
4.Camp-Carter ikilisinin Conan Saga'sında boşlukları doldurmak için Howard üslubunu taklit ederek yazdığı öyküler... (6'sı roman olmak üzere 28 öykü)
5. Robert Jordan, Roland Green, Harry Turtledove, John Hocking, John Maddox Roberts, Leonard Carpenter gibi yazarların yazdığı Conan romanları...
6. Roy Thomas'ın Camp-Carter ikilisi örneğini takip ederek yaptığı (Köle Prenses örneğinde olduğu gibi) başka Howard öykülerinin de Conan çemberine çekilişi.
7. Roy Thomas'ın çemberi daha da genişleten özgün senaryoları.
8. Çeşitli fantezi öyküsü yazarlarının eserlerinin Hyboria Çağı ve Conan serilerine uyarlanması ...

Bunca kaynak farklılığı, fantezi edebiyatından sinemaya, kart oyunları, bilgisayar oyunları falan derken bu şen barbarın karakteri üzerinde ittifak edilememesi gibi bir netice ortaya çıkmıştır. Tüm iç çelişkilerine rağmen vazgeçilmez kalması çarpıcı bir netice olarak görülmeli bence...


 
Son düzenleme:

akinalara

Kıdemli Üye
4 Şub 2015
184
333
kitap tadındaki bu yüksek çözünürlüklü Conan kitabını özellikle mediafire dan yüklediğiniz için çok teşekkürler
 
Üst