Lee Falk Öykülerinde Din ve Mitoloji

Lami Tiryaki

Onursal Üye
21 Nis 2009
513
3,729
DİKKAT 1! Bu yazı herhangi bir dinin yerilmesi veya yüceltilmesi amacıyla yazılmamıştır. Sevdiğimiz çizgi romanların fikir kökenlerine dair bir araştırmadan ibarettir. Lütfen konu dışı tartışma açılmamasını rica ederim.

DİKKAT 2! Aşağıdaki yazıda, Mandrake’nin “Yaşayan Makine” ve Kızılmaske’nin “Büyük Baba” isimli maceralarına ilişkin ciddi SPOILER/SÜRPRİZ BOZANLAR vardır. Yazıyı okumadan önce, bu hikayeleri okumanızı tavsiye ederim.

Lee Falk, Kızılmaske ve Mandrake’nin babası olmasının yanında ayrıca büyük bir anlatıcı ve yazardır. Dönemine göre yazdığı senaryolara, edebi anlatı harikaları olarak ta bakmak gerekir. 1930’larda anlatılmaya, yazılıp çizilmeye başlayıpta, hala günümüzde insanları büyüleyen kaç eser vardır ki…

Falk’un anlatılarında, olay örgüleri oluşturulurken birbirini kovalayan biteviye olay örgüleri yerine sürrealist, sırtını gerçek ötesi harika özelliklere dayamış karakterleri içeren muazzam bir evren tasarımına da yer verilmiştir. Olayların ve karakterlerin gelişimi köklerini bu harika evrenlerden aldığından, ortaya çok sağlam, ölümsüz öyküler çıkmıştır. Hala yerlilerin Kızılmaske’nin ölümsüzlüğüne inanmaları bizi eğlendiriyor, uçağa kurduyla binebilmesi bizi şaşırtmıyor.

Lee Falk evrenlerinde dinsel göndermeler ve karakterlere atfedilen dinsel özellikler oldukça dikkat çekicidir. Evrendeki en büyük galaksi olan Merkezi Galaksi’nin imparatoru Magnon, Mandrake’yi kardeşi gibi görür ve saygı duyar mesela. Mandrake, Olimpos Dağı’ndaki tanrıların saraylarına benzer Xanadu isimli bir şatoda sıradan insanlardan ve sıradan bir hayattan izole olarak yaşar. Sadece düşünce gücüyle, insanları başka alemlere götürür getirir vb.. Böyle pek çok özellikleriyle Mandrake, adeta bir kutsal kişi, bir peygamber havası verilmiş bir karakter gibidir. Benzer şekilde Kızılmaske’de inanılan ölümsüzlüğüyle, “insanüstü bir ruh” olmasıyla mitolojideki kutsal kişiler veya tanrılar gibidir. Günümüzün amerikan süper kahramanlarında da benzer özellikler görülür. Bu yolu açan, Lee Falk’tur.

Kutsal Kitab’ın RUT isimli 8. Bölümünde İsrail’den Moav’a göçen Naomi, orada iki oğluna iki gelin alır ve Moav’da yaşamaya başlarlar. Ancak kocası Elimelek, ve oğullarını kaybeden Naomi, Yahuda’nın Beytlehem kentine geri döner. Olağanüstü bir sadakatle kendisiyle birlikte yaşayan gelini Rut, Naomi’nin akrabası Boaz ile evlenir. Rut’un dördüncü kuşak torunu İşay’ın oğlu Davut, İsraillilerin peygamberlerindendir.

Davut’un peygamberliği ve İsrail’in kralı oluşuna ilişkin hikayeler, 9. ve 10. sıradaki “1. ve 2. Samuel”de anlatılır. Samuel, tanrının konuştuğu İsrail’in kutsal kişisidir. İsrail’e önderlik etmiş, ancak krallık etmemiştir. Önce Saul isimli birinin kral olmasına vesile olur. Ancak Saul’un asi kişiliği ve söz dinlemezliği nedeniyle pişman olur. Ne Samuel, ne de Tanrı’nın sevdiği Saul’un en büyük baş belası komşu Filistliler olup sık sık İsraillilere saldırıp ciddi kayıplar verdirmektedirler. Özellikle Filist ordusunda boyu 2.9m olan Golyat isimli bir dev vardır ki, geçebilmek mümkün değildir. Bir saldırıda onlarca İsrailli’yi katledip çıkmaktadır. Bu arada iki ağabeyi Kral Saul’un yanında savaşmakta olan Davut, babasının koyunlarını gütmektedir. Davut bir ara ağabeylerini görmeye cepheye gider. Tam o sırada Golyat İsrail ordusunun karşısına çıkıp kendisini yenebilecek bir babayiğit olup olmadığını sorar. Eğer kendisini yenebilen biri çıkarsa Filistlilerin savaşı bırakıp geri çekileceğini iddia eder. İsrail ordusuyla adeta dalga geçer. Davut, Kral Saul’a kendisinin Golyat’ı öldürebileceğini iletir ve Golyat’la dövüşmek için izin alır. Golyat’la karşı karşıya gelen Davut, cebinden sapanını çıkarıp Golyat’a okkalı bir taş savurur. Taş Golyat’ın tam alnına isabet eder ve dev yere kapaklanır. Koşup Golyat’ın kılıcını alan Davut, devin kafasını keserek savaşı İsraillilerin lehine çevirir… Ancak Kral Saul, sonraları Davut’u kıskandığı için ömrünü Davut’u öldürmeye çalışarak, Davut’ta kralına sadakatini esirgemeyerek geçirir vs vs...


David and Goliath

Lee Falk’ın yazdığı ve 1961 ve 1962 yıllarında “Goliath” orijinal ismiyle Amerika’da günlük bant şeklinde yayınlanan öykü, Mandrake’nin en güzel maceralarından biridir. Macera, Türkiye’de 1977 yılının Ekim ayında Tay Yayınlarının 171-173. Sayılarında “Yaşayan Makine” ismiyle yayınlandı. Hikayede, Dr. Press isimli bir bilim adamı, dünyanın en gelişmiş bilgisayarını hareket edebilen bir yapının içinde tasarlamayı başarır. Bir bina büyüklüğünde bu robot-bilgisayarın adı Golyat’tır. Ancak Golyat kendi içinde minik yeni robotlar üretir ve Dr. Press’i yaralayarak laboratuvardan kaçar. Golyat’ı laboratuvarda en son gören kişiler onu ziyarete gelen Mandrake ve Narda’dır. Dr. Press komada olduğundan, robotun kaboluşundan Mandrake sorumlu tutulur ve hapse atılır. İnanılmaz güçlere sahip olan Mandrake, kanuna karşı gelmeyi aklından dahi geçirmez. Bu arada Golyat, Hometon isimli demir madenleri işletilen bir kenti ele geçirir ve sayısını bir hayli arttırdığı robot ordusuyla, şehirde bir tür mekanik mükemmel yaşam yaratır. İnsanlar belli saatlerde yatar, kalkar, çalışır, yemek yerine hap yer ve sadece Golyat’ın uygun gördüğü bir hayatı yaşamaya zorlanırlar. İnsanlığın icat ettiği hiçbir silah Golyat’ın ordularını altedemez ve makine dünyanın kalanını da fethetmek üzere harekete geçer.


Maceranın Yeraldığı Mandrake Sayıları

Bu arada Dr. Press iyileşmiş ve Mandrake’nin sıçsuzluğu ortaya çıkmıştır. Hometon’a giden Mandrake, Dr. Press ve birkaç kişi daha Golyat’ın köle halkına katılmak zorunda kalır. Ancak şehirde robot gibi yaşamaya karşı çıkan bir grup vardır. Bunlar çocuklardır! Kentin valisinin oğlu Jones(veya Jim) tellerden atlayıp şehir dışına arkadaşlarıyla oynamaya gider. Bu kaçak vakasına çok kızan Golyat, robotlarıyla tel örgülerin dışında Jones ve arkadaşlarını arar. Jones ortaya çıkarak “yettin gayri!..” deyip sapanıyla Golyat’a bir taş atar. Taş Golyat’un başının üzerindeki kamerayı parçalar. Göremeyen harika makine bir uçurumdan aşağı yuvarlanarak paramparça olur. Golyat ölünce robot ordusu da hareketsiz kalır ve savaş insanların lehine sona erer. Devlet görevlisi, tebrik etmek üzere valinin oğluna adını sorar. Çocuk cevap verir: “Benim David(Davut) Jones’tur efendim”.


Yenilmez Golyat


David'in Sapanı


Golyat'ın Sonu

Küçük yer değiştirmelerle Kutsal Kitap’taki Davut-Golyat öyküsü, Lee Falk’un elinde ustalıkla tipik bir Mandrake macerasına dönüşmüştür. Mandrake yönetim tarafından haksızlığa uğrayan kahraman rolünde Davut’tan rol çalarken, valinin oğlu Davut’u başarıyla canlandırır. Yarattığı Golyat’tan pişman olan Dr. Press kişiliğinde, hem Saul’un krallığına pişman olan Samuel’e hem de Saul ve Golyat’tan nefret eden tanrıya gönderme yapılır. Aslında bu öykü, Dede Korkut hikayelerinden Tepegöz ve Basat kavgasına da pek bir uyar ama yöntem itibariyle Kutsal Kitap’taki Davut hikayesine gönderme yapıldığı açıktır.

Lee Falk, 1964’te bence en uzun ve en güzel Kızılmaske maceralarından biri olan “The Adventures of Lucy Carry”yi yazar. 24 hafta boyunca toplam 144 stripte tamamlanan bu şahane macera bizde ilk kez, 1974 yılının Mayıs ve Haziran aylarında Tay Yayınları’nın 42-45. fasiküllerinde “Büyük Baba” ismiyle yayınlanır. Adı gibi “baba bir macera” olan Büyük Baba’da, usta yazar yine ince ince dini göndermelerde bulunur.


Maceranın Yeraldığı Sayılar

Ne zaman okusam, tuhaf bir duygusallığa ve heyecana kapıldığım bu muhteşem öyküde Kızılmaske’nin dedesi bir çatışmada dört kurşunla yaralanır. Bir ağacın altında ölmek üzereyken en çok bekar olduğuna üzülür. Fantom soyu tükenmek üzeredir. “Keşke evlenmiş olsaydım” der. Ancak kahramanımızın dedesi ölmeden, pigmeler Büyük Baba’yı kurtarırlar. Ormanın yakınlarında oturan Dr. Cary’yi getirip, Fantom’u ameliyat ettirirler. Fantom, hayatını kurtaran Dr. Cary’ye kocaman bir elmas hediye eder. Bileğine de iyilik mührünü damgalar.

Dr. Cary, aldığı elmasla orman kenarına bir hastane yaptırır ve yoksullara bedava hizmet vermeye başlar. Hastanenin kapısına da iyilik mührünü işler. Böylece Dr. Cary ve hastane ilelebet Fantom’un koruması altına girmiş olur. Bu arada New York’tan yanına gelen güzel kız kardeşi Jane’de ona hemşirelik etmeye başlar. Yaralarını pansuman etmeye hastaneye gelen Büyük Baba, Jane’i görür görmez aşık olur. Hatta Jane’i Dr. Cary’nin karısı zannederek başlarda epey bir üzülür. Aslında Jane’de bu gizemli maskeli adama anında aşık olmuştur. Epey olaylı bir süreç sonunda Büyük Baba, Jane ile evlenir. Ancak bu evliliğe hiçbir zaman onay vermeyen Dr. Cary, hırsını hastanenin kapısındaki iyilik mühürünü sökerek çıkarır. Ancak o gece hastaneye bir yıldırım düşer ve bina tümüyle yanıp yok olur. Bu acı olayları kaldıramayan Dr. Cary Amerika’ya döner. Bileğindeki iyilik mühürü sayesinde evlatları ve torunlarıyla birlikte zenginleşirler ve asla başları derde girmez. Torunu Lucy Cary, güzellik yarışması birincisi ve ünlü bir Holywood yıldızı olur.


Aşk


İyilik Mühüründen Vazgeçme!

Lucy, dedesinden sürekli dinlediği 60 yıl önce Afrika ormanlarında geçen efsaneleri ve onun yanan hastanesinin harabelerinin olduğu yerleri görmeyi çok arzulamaktadır. Bu amaçla Movitan’a gelerek ormanda dedesinin hastanesinin harabelerini aramaya çıkar. Ancak bir haydut çetesi onu fidye için kaçırırlar. Olayı haber alan Fantom araştırınca, Lucy’nin aslında kuzeni olduğunu anlar ve ona yardım etmek için harekete geçer.

Lucy, kendisini kaçıran haydutlar tarafından, Fantom kayalığından ormanın derinliklerine götürülür. Fantom Kayalığı’ndan orman içlerine on iki yol gitmekte ve on iki kabileye ulaşılmaktadır. Fantom Lucy’nin on üçüncü yoldan gittiğini anlar ve Lucy’yi dedesinin yaptırdığı hastane harabelerinde öldürülmek üzereyken kurtarır. Ve macera devam eder...


Asalet

Beni çok etkileyen bu öyküyü aslında kare kare anlatmak isterim ama konunun dışına da fazlaca taşıp sabrınızı zorlamayayım. Neyse...

Kızılmaske’nin iyilik mühürü, bir çeşit “Haç”a benzer. Mühür, bir kimsenin bileğinde, kapısında, boynundaki kolyede vs varsa, o kişi inanılmaz bir şekilde, gizemli bir koruma altına girer. Başlarına asla bir kötülük gelmez. Maceramızda Dr. Cary hastanenin kapısından iyilik mühürünü söktüğü gece göklerden yıldırımlar inerek hastaneyi yerle bir eder. İyilik mührünün sökülmesi adeta bir lanetle son bulmuştur. Fantom Kayalığı’ndan on iki yolun ayrılması ve on iki kabileye ulaşması, İsrail’i kuran on iki boya ve muhtemelen İsa’nın on iki havarisine veya Güneş-Zodyak mitolojisine bir gönderme olmalıdır. Falk’un, öykülerinde İslam mistisizmiyle ilgilendiğini sanmıyorum ama Dr. Cary’nin iyilik mühürünü terk ettiği anda, hastaneye yıldırımlar düşüp yakmasına bir katkı da bizden olsun; Kur’an-ı Kerim’in Rad Suresi 12 ve 13. Ayetleri şöyle der: Ayet 12:Size korku ve ümit duyguları içinde şimşeği gösteren ve yağmur dolu bulutları meydana getiren O’dur. Ayet 13: Gök gürültüsü Allah’ı överek tenzih eder; O’nun korkusundan dolayı melekler de buna katılır. Onlar Allah hakkında tartışıp dururken O, yıldırımlar gönderip bunlarla dilediğini çarpar. O’nun azabı pek şiddetlidir(Diyanet çevirisinden). Doğru yoldan çıkanların yıldırımlarla cezalandırılması da bir nevi gönderme midir acaba? Yine “Fantom’un yüzünü gören ölür” orman deyişini islamiyetteki kutsal kişilerin yüzlerinin resmedilmesinin yasaklandığına bir gönderme mi varsaysak acaba?.. Neyse, geçelim burayı.



Alıcı gözle bakıldığında Lee Falk hikayelerinde pek çok dini göndermeyi farketmek mümkündür. Sihirbazlık Akademisi’ni bir çeşit cennet sayarsak, Mandrake ve diğerlerini cennette yaşayan Adem ve Havva’lara benzetebiliriz. Akademi’den yaptığı kötülükler nedeniyle kovulan ve-adından belli-Lucifer(veya nam-ı diğer Kobra) bildiğimiz “Genesis(Yaratılış)” kısmının ilk öykülerindendir. Akademinin hocalarını ve öğrencileri Olimpos’un tanrılarına benzetmek te pekala mümkündür. Mandrake’nin bir türlü “adam edemediği” ve sonunda güçlerini elinden alarak aslında bir şekilde “yaşarken öldürdüğü” ikiz kardeşi Derek’le olan mücadelesi bariz bir Hayın/ Kayın(Habil/Kabil) göndermesi değil midir? Bunları da detaylı incelemek lazım ama yazı epey uzadı, farkındayım. Bir sonraki makaleye artık...

Selamlar
Lami



Kaynakça:
1-Yaşayan Makine:Tay Yayınları Mandrake Fasikül Dizisi 171-173 (07.10.1977-21.10.1977)
2-Büyük Baba:Tay Yayınları Kızılmaske Fasikül Dizisi 42-45 (27.05.1974-17.06.1977)
3-Kutsal Kitap, Bölüm 7:RUT (s:279-283)
4-Kutsal Kitap, Bölüm 8: 1. Samuel (s:284-320)
5-Kutsal Kitap, Mezmurlar (s:571-664)
6-David and Goliat Resmi:
7-Kur’an-ı Kerim Çevirisi Diyanet İşleri Başkanlığı Sayfası:
 
Son düzenleme:

ekenciz

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
13 Eyl 2009
2,991
13,508
Çok güzel bir yazı, kendi adıma çok faydalandım. Teşekkür ederim. Daha fazla yazınızı okumak dileğiyle.
 

büyük beyaz

Yönetici
Çeviri & Balonlama
E-Dergi Takımı
17 Ağu 2009
17,733
43,999
denize sıfır
Tebrikler üstat.:)
Dikkat 2 kısmında yüzümde oluşan gevrekliği görmenizi isterdim.:)
Bildiğimiz yerden sorulunca sanırım her iki macerayı da en az 5 kez okumuştum. Fakat yazdığınız göndermeler derin bir incelemenin sonucu elbette. Ben daha yüzeysel okuyup keyif alma kısmına odaklıydım. Şimdi bunları okuyunca Teks öykülerinde de buna benzer hikayeler olduğunu anımsadım.:)
 

Lami Tiryaki

Onursal Üye
21 Nis 2009
513
3,729
Tebrikler üstat.:)
Dikkat 2 kısmında yüzümde oluşan gevrekliği görmenizi isterdim.:)
Bildiğimiz yerden sorulunca sanırım her iki macerayı da en az 5 kez okumuştum. Fakat yazdığınız göndermeler derin bir incelemenin sonucu elbette. Ben daha yüzeysel okuyup keyif alma kısmına odaklıydım. Şimdi bunları okuyunca Teks öykülerinde de buna benzer hikayeler olduğunu anımsadım.:)

Heh hee, eminim!.. O zaman üstad, Teks incelemesini de sizden bekleriz artık... diyelim mi?...

Selamlar
 

savok

Admin
30 Eki 2009
19,991
83,645
Kasımpaşa
Keyifle okudum, çok beğendim.
Ne zaman bu şekilde bir yazı okusam
kendi kendime arkadaş şu çizgi romanları biraz daha dikkatli oku diye sözler veriyorum,
sonra çizgi roman okurken
kendimi kaptırıyorum aklımdan uçup gidiyor.
İşte o zaman sevgili Lami gibi üstadların farkı ortaya çıkıyor...
Teşekkürler, başka da isteriz...
 

kudretsabancı

Onursal Üye
E-Dergi Takımı
3 May 2011
1,245
34,808
Şahane yazı olmuş Lami. Uzun zamandır okuduğum en lezzetli çizgiroman yazılarından biri.
 

abartman

Onursal Üye
13 Ocak 2011
2,000
11,943
Aklınıza sağlık. Makalenin akademik bir boyut taşıması ve bu boyutu kaynakça göstererek pekiştirmesi ayrıca takdire şayan... Tebrik ve teşekkür ederim..
 

Baltimora

Yönetici
16 Nis 2009
9,592
34,891
İstanbul
"Çizgiroman sadece çizgiroman mıdır?" sorusunun cevabı niteliğinde harika bir yazı olmuş. Emeklerine sağlık ağabey..
 

Shoryuken

Yönetici
9 Nis 2013
4,044
20,227
Kamlançu
Hocam yazı epey uzadı demişsiniz ama o kadar keyifle okuduk ki bir solukta bitti, tadı damağımızda kaldı. Okurken hiç fark etmediğimiz detayları öyle güzel anlatmışsınız ki... Devamını bekleriz demekten başka yapacak bir şey kalmıyor bize. Ellerinize sağlık. Teşekkürler.
 

abolardis

Onursal Üye
12 Şub 2011
6,630
24,352
Kızılmaske'de ki Eden adası ile Aden Cennetine yapılan atıfta yeryüzü cennetine dair bir izdüşüm olsa gerek.Enterperesyon farklı olsa da spesifik bir alanda ki değerlendirmelerin konuya ayrı bir boyut kattığı bir realite.
Golyat yada Calut ile Davut peygamber arasında ki mücadelenin sonu kadar Calut'un zamanla CELLAT a dönüşerek devam etmesi de ilginçtir.
Kara Şimşek dizisinde ki devasa aracın adı da GOLYAT tı sanırım.
Fantom da ruhun ölümsüzlüğüne yapılan vurguda çok önemlidir.
Mandrake de siyah ve beyaz renkli kahramanlar da Yin - Yanga yapılan bir atıf olabilir mi bilmiyorum ? Mandrake'nin Tibette gizemli bir yerde eğitim alması dikkate alındığında bir çok dinden esintiler ve izler taşıyor.
Farklı yaklaşımlara çok önem veren bir anlayışa sahip birisi olarak çok teşekkür ederim.

 

Lami Tiryaki

Onursal Üye
21 Nis 2009
513
3,729
Sevgili abolardis’in belirttiği üzere Eden Adası, adı, yapısı ve içindeki yaşam biçimi itibariyle Eski Ahit’in cennetini hatırlatır hakikaten. Eden Adası’nın sakinleri çocuk masumluğunda birer peri gibidirler… Ama Falk’ın kafasında tasarladığı ve Fantom soyuna armağan ettiği Eden Adası/Cenneti’ni bu yaklaşım oldukça kısmi olarak tarif eder ve yeterli değildir. Eden Adası fikrinin kökenleri, çok daha yakınlarda fantastik edebiyatta gizlidir. Bu konunun dini tarafı oldukça dolaylı olduğundan çalışmamda yer vermemiş, diğer makalelere bırakmıştım. Ama girdik madem, hadi şöyle bir girizgah yapmış olalım.

Herbert George Wells’in Dr. Moreau’nun Adası (The Island Of Dr. Moreau) isimli romanı 1896’da İngiltere’de yayınlandıktan kısa bir süre sonra, bilim kurgu ve fantastik klasikleri arasındaki yerini almıştı. Öyle ki, hayvan deneyleri üzerine ciddi felsefi tartışmalara neden olmuştur. Edward Prendick isimli genç bir kazazede, Ipecacuanha isimli bir gemi tarafından kurtarılır. Prendick, içi hayvanlarla ve bazı tuhaf yaratıklarla dolu olan gemiyle yaptığı kabus gibi bir yolculuk sonrasında, bir anlamda kendi isteği dışında, geminin hedefi olan bir adaya indirilir.


Dr. Moreau'nun Adası, İthaki 2012

Ada, Dr. Moreau isimli zengin bir İngiliz bilim adamı tarafından hayvanlar üzerinde melezleme ve genetik deneyler yapmak için kullanılmaktadır. Değişik türde hayvanlar melezlenmekte, DNA’larıyla oynanarak, onlara insani özellikler kazandırılmaktadır. Deney hayvanları, yarım yamalak ta olsa konuşabilmekte, laboratuvarda hizmet etmekte kendi yaptıkları kulübelerde ilkel de olsa insani bir yaşam sürmektedirler. Bu hayvan halkı için, Dr. Moreau bir tanrıdır ve onun koyduğu kurallara kesinlikle uyulması gerekmektedir. Bu kuralların başında et yememek ve şiddete başvurmamak gelmektedir. Balık dışında et yemeyen böylece kan kokusu ve tadı almayan hayvanlar vahşi özlerini kaybetmiş, bir çeşit “uygarlığa” kavuşmuşturlar. Ancak adaya gelen bir yabancı(Edward Prendick) tüm dengeyi bozacak bu cennet adanın cehenneme dönmesine yol açacaktır.


Dr. Moreau Açıklıyor

Aslında her şey göründüğü gibi değildir. Prendick, Dr. Moreau’nun hayvanlar üzerinde yaptığı korkunç deneylere şahit olduktan sonra adanın hiç te göründüğü gibi olmadığını anlar. Bir çeşit cehennem olan bu mekandan kaçmaya yeltenirse de başaramaz. Üstelik adanın etrafındaki deniz, köpekbalıklarıyla doludur!

Sonra kıvılcım ateşlenir. Prendick’in sebep olduğu bazı olaylar sonrası hayvanlar ilk defa kan kokusu alırlar. Sonrasında et yemeye başlarlar. Üstelik sırtlan-domuz melezi bir de “şeytan” vardır ki, korkunç bir hayvandır ve bu işe önderlik eder. Adada kabuslarla dolu bir yıl geçirerek bir şekilde kurtulan Prendick bir daha asla eskisi gibi olmayacak ve hayatı cehenneme dönmüş olarak yaşamak zorunda kalacaktır.


Hayvan Halkı Kan Tadını Nasıl Aldı

Romanın İthaki tarafından basılan beyaz kapaklı serideki versiyonu, orijinalinden çok sonra Wells’in bir makalesiyle orijinal metne konulan “Dr. Moreau Anlatıyor” isimli bilimsel yaklaşımın anlatıldığı 14. bölümü de içerir.

Kızılmaske öykülerindeki Eden Adası, dikkatli incelendiğinde pek çok bakımdan Dr. Moreau’nun Adası’ndan esinlenilerek yaratılmış olduğuna dair ipuçları verir. Öykülerin yazıldığı 30’lu yıllardan itibaren roman oldukça popülerdi ve usta yazar, Fantom’a bir ada hediye etmek için bu fırsatı kaçırmamıştı.

Şöyle bir baktığımızda Eden Adası’nın etrafı, romandakine benzer şekilde, piranhalarla dolu ve yaklaşılması veya kaçılması çok tehlikelidir. Adaya salla veya daha çok Kızılmaske tarafından kullanılan özel bir “teleferik”le ulaşılır. Romanda melezlenen ve genetiğiyle oynanarak evcilleştirilen vahşi hayvanlar, Eden Adası’nda hayvanların bebekken getirilip bırakılmasıyla karşılık bulmuştur. Hayvanların insani hizmetlerde kullanılmasına nadiren de olsa Eden’de de rastlanır. Mesela Solomon ve Nefertiti isimli iki yunus balığı ile su kayağı yapmak mümkündür! Tabii Eden Adası, romandaki gibi korkunç bir yer değil, adı gibi cennet bir mekandır. Ne yazık ki, romandakine benzer şekilde Eden Adası’ndaki huzur da yabancıların müdahalesi ile cehenneme dönüşebilmektedir.

Falk’ın 1960 yılında yazıp Wilson McCoy’un çizdiği The Honeymooners ülkemizde Tay Yayınları tarafından 1977 yılının Mayıs ve Haziran aylarında Eden’de Balayı ismiyle 199-201. sayıları arasında yayınlanmış. Eden Adası’na gelen bir grup avcı, burada gördükleri manzaradan adeta büyülenirler. Ancak bu arada bir geyiği avlayıp öldürürler. Kan kokusunu alan, yani bu enfes cennetteki “yasak elma”yı tadan vahşi hayvanlar birden özüne dönüp vahşileşirler. O sırada Eden’de tatil yapan Fantom ve Diana olaya şahit olurlar. Derken kahramanımız gereğini yapar ve hayvanı yakalayıp adadan uzaklaştırıp ormana bırakır ve adanın kan gölüne dönmesini engeller. Bu hikaye başka maceralarda da zaman zaman karşımıza çıkar. Aslında tipik bir cennetten kovulma hikayesiyle örtüşse de, genel olarak Eden Adası’nın fikir kökeni ve evren tasarımının kaynağı, Herbert George Wells’tir. Her iki tasarımda da dini göndermeler vardır ve aslında birinde bir varoluş dramı anlatılırken diğerinde fantastik bir cennet betimlenmiştir.


Hayvanlar Kan Kokusunu Nasıl Aldı


Cennet, cehenneme dönüşmek üzere


Cennetten kovuluş


Maceranın yeraldığı 200. sayının Aslan Şükür imzalı muhteşem kapağı

Bu arada adını hiç anmamışız. Bu güzel maceraları bize enfes çizgilerle sunan ve hayatımızı renklendiren Sy Bary ve tabiiki Wilson McCoy’u da anmadan geçmek olmaz. İyi ki varmışsınız ustalar. Bu yaşta hala bizleri çocuk gibi mutlu ediyorsunuz…

Selamlar
Lami Tiryaki


Kaynakça:
1-Dr. Moreau’nun Adası, Herbert George Wells. İthaki Yayınları 2012
2- Eden’de Balayı:Tay Yayınları Kızılmaske Fasikül Dizisi 199-201 (27.05.1977-10.06.1977)
3- Phantom Wiki,
 
Son düzenleme:

büyük beyaz

Yönetici
Çeviri & Balonlama
E-Dergi Takımı
17 Ağu 2009
17,733
43,999
denize sıfır
Doktor Moreau adası FİLMİ ülkemizde yayınlanmıştı. O adada doktorun bir Yasası vardı; ÖLDÜRMEYECEKSİN! Fakat sonu yarattığı canavarların elinden olmuştu. Filmi defalarca seyrettim, izlemenizi öneririm.

dxgttlct9z3na6e7v.jpg
 

abolardis

Onursal Üye
12 Şub 2011
6,630
24,352
Doktor Moreau nun Adası romanı çok güzeldir.Aslında günümüze kadar ulaşan bir konu yasalar ve kurallar evreni.Hayvansal içgüdü ile insan olmanın sınır noktası arasında ki psikolojik iç savaşlarda dürtülermi yoksa akılmı galebe çalacak sorusuna kurgusal bir yaklaşım Eden adası gibi.Mağaradaki Fantom ise Esseniler olabilirmi diye düşünmüşümdür.Yada kafatası acaba Masonik bir sembole atıfmı?Mitoloji ve din eksenli bir konudan fazla sapmak istemiyorum haliyle.Hatırladığım kadarı ile ilk Fantom kafatasının üzerine yemin ediyordu.Her haliyle güzel çalışmalar.Lami beyede çok değerli katkıları için teşekkürlerimi sunarım.
 

Ray Luca

Aktif Üye
11 Tem 2016
353
1,340
Çengelköy
Çok güzel.
Bu tür yazılar okuyunca aklıma çok fazla şey geliyor.
Sonrasında yazıya dökmek zor oluyor.
İlk aklıma gelen How I Met Your Mother dizisinde Barney Stinson Goliath isimli bir bankada çalışıyordu.
Bir tür kapitalizm eleştirisi babından bu isim verilmiş herhalde. :)
Eden ile ilgili olarak;
- Dr. Moreau'nun Adası filminde başrolde Marlon Brando oynuyordu.
- John Steinbeck'in East of Eden isimli bir kitabı var. Türkçeye Cennetin Doğusu olarak çevrilmiş.
Sonuç: Lami Tiryaki ile aynı forumda olmak oldukça keyifli. :)
 
Üst