Kitapkoliklerin Tozlu Dünyası

scanfan

Yönetici
25 Eyl 2013
7,211
75,324

Kitapkoliklerin Tozlu Dünyası
(Tempo Dergisi Makalesi, 1990 Şubat)

"Kitapkoliklerin Tozlu Dünyası" adlı bu makaleyi bu 25 yıllık dergide görünce sizlerle paylaşmak istedim. Makaleyi okuduktan sonra belki aranızda kendisini "kitapkolik" olarak tanımlayanlar çıkabilecektir. En azından ben bir zamanlar öyleydim (ilk paragrafta anlatılan duyguyu binlerce kez yaşadım), hattâ bu merak bir ara daha da müzminleşerek "selülomani" düzeyine doğru gidiyordu (sinema bileti ve eski diploma koleksiyonu bile yapmıştım bir ara). Bazı özel olayların araya girmesi, sağlık sorunları, ekonomik nedenler ve kendi kendime uyguladığım özel terapiler/telkinler sonucunda biraz azaldı bu tutku. Şimdilerde arada bir internette gördüğüm bir antika kitabı satın almamak için kendimle büyük mücadele veriyorum ama sonunda içimdeki kurdu yeniyor ve ben kazanıyorum!

Bu makaleye konu olan kişilerden "Naki Turan Tekinsav"dan 1980'lerde bir kez kitap satın almıştım (üstelik sinema kitaplarıydı bunlar!). Aslında bana onun hiç kitap satmadığını söylemişlerdi sahaflardaki tanıdıkları. Ama anladım ki sadece elindeki fazlalıkları satıyormuş. Aynı kitaptan veya dergiden onda üçer beşer tane olduğunu görmüştüm, en yıpranık olanlarını satmıştı bana. Sahaflardaki esnaf bu duruma şaşırmıştı, zira değil kitap satmak kimseyle muhattap da olmazmış pek, içine kapanık aksi biriymiş. O tarihte pek dikkatimi çekmemişti bu kişi, zira İzmir'de alışveriş yaptığım ona benzer çok sayıda kitapçı vardı. Ama sonraki yıllarda TV'de onunla ilgili bir belgesel (veya realite programı) seyredince ilgilendim. İlginç bir kişilikti, sıradan değildi. İnternetin filan olmadığı, arşiv sıkıntısı çekilen yıllarda magazin dergilerine ve gazetelere arşivindeki sinema kitaplarını kullandırıyordu, belki de kendisi yazıyordu bu film tanıtım yazılarını (TV'de gösterilen eski filmleri kastediyorum). Dergilerde çıkan sinema tanıtım yazılarının bazılarının altında onun adı da yazılmıştı. Dergilerde çıkan ve tanıtılan filmle ilgili fotoğraflar hep orijinaldi. Annesiyle oturan bu yaşlı adamın koleksiyonunda daha çok sinema kitapları ve dergileri vardı diye hatırlıyorum, bir de İstanbul'la ilgili kitaplar. Basın ve sinema camiasıyla bu nedenle daha yakın ilişkiler kurmuştu galiba. Bunun sonucu olarak yarım düzine Türk filminde oynamıştı (bunlardan birisi Yavuz Turgul'un "Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni"ydi) dizilerde filan da oynadı galiba, haliyle çok küçük rollerdi bunlar. bile adı geçiyor üstelik. de adını yazdırmış. 1927 doğumu Tekinsav 1995'te ölmüş.

Kitap_Tutkusu_Tempo_90_9_1.jpg

Kitap_Tutkusu_Tempo_90_9_2.jpg

Kitap_Tutkusu_Tempo_90_9_3.jpg



Alıntıdır

Bir Açık Mektup:
El verin, 'Naki Bey Kütüphanesi' kurtulsun


Naki Turan Tekinsav, 6 yaşından beri kitap topluyor. Kütüphanesinde tamamı İstanbul ve sinema üzerine 50 bin kitap var. Naki Bey'i, annesini ve kitaplarını birbirinden ayırmadan yaşatacak bir formül buluruz belki ne dersiniz? Turan Tekinsav, altı yaşından beri kitap toplayan bir "selüloz manyağıdır", (böyle olduğunu biz değil, kendisi söylüyor). Bugün 63 yaşında olduğuna göre, demek ki 57 yıldır kitap peşinde, yalnız kitap. Başka hiçbir hobisi yoktur, hiçbir özelliği de. Aslında soğuk nevalenin tekidir. Kimseyle konuşmaz. Konuşsa da anlamazsınız, zaten o da sizi dinlemez. Onu beş dakika bir yerde, bir konuda tutamazsınız. Kısaca Naki Bey yaşlandıkça aksileşen, tepeden tırnağa bir vehimler kumkumasıdır. Ama bu adam 57 yıldır kitap topluyor, yalnız kitap. Geçenlerde Naki Bey Beyazıd'a sahaflara gidiyordu, (35 yıldır gider. Kar, kış, kıyamet fark etmez. Ûstelik dolmuşsa, otobüse de binmez. Koca İstanbul'da o hep piyadedir.) Cağaloğlu yokuşunun oralarda birden Naki Bey'i soğuk bir ter bastı, başı döndü, göğsü daraldı, 15-20 dakika öyle kalakaldı. O günden sonra bu hal, Naki Bey'i sık sık yoklamaya başladı. Midesinden, ciğerlerinden huylanıyor, ama kalp krizini katiyen kendine yakıştırmıyordu. Bu arada mum gibi eridi. Tanıyanlar şahittir, koca Naki Bey 10 gün içinde iğne ipliğe döndü. Meğer kalbi yokluyormuş da haberi yok. Ta ki, bastona muhtaç oluncaya kadar. Dostları birgün onu Çınaraltı'nda bastonla görünce uzaylı görmüş gibi şaşırdılar. Naki Bey ve baston, olacak şey değil! Nihayet o da ikna oldu, Beyoğlu Belediye Hastanesi'ne gitti. Hakikaten kalpmiş. Karga tulumba yatırdılar. Ancak üçüncü günün gecesi Naki Bey şapkayı kaptığı gibi hastaneden kaçtı. Kaçmak zorundaydı. Çünkü onun kitaplarından başka, 85 yaşında yatalak bir annesi vardı ve o hastanedeykcn annesine bakacak kimsesi yoktu. Babası, Naki Bey henüz altı yaşındayken çekip gitmişti. Kadın bir daha hiç evlenmedi ve o günden beri de bir gün olsun oğlunu yalnız bırakmadı. Askerde bıle! Elinden tutup şubeye teslim etmiş, kışlanın hemen karşısında bir oda kiralayıp, iki yıl oğluyla beraber askerlik yapmıştı. Bu sırada Naki Bey'in hazırladığı listelere göre kitap toplama işini de yüklenmişti. Ana oğul hayatları boyunca yalnız bir kez ayrıldılar. O da Naki Bey'in 85 günlük İngiltere seyahati sırasında. (Naki Bey bu süre içinde, 45'i Londra sinematekinde olmak üzere toplam 105 film seyretmıştir). Naki Bey, annesi ve kitapları! Şimdi bu üçlüden birinin kalbi tekliyor, biri yürüyemiyor, kitaplar ise almış başını gidiyor. Bugüne kadar Naki Bey'in başına ne geldiyse kitapları (*) yüzünden geldi. Kitapları yüzünden hiçbir işte tutunamadı. Kitapları yüzünden hiç evlenmedi, (tıpkı ünlü koleksiyonerlerden İbnülemin Mahmud Kemal ve Hakkı Tarık Us gibi). Hatta hiçbir kadına ilgi duymadı. Çünkü ona göre "kitapların en büyük düşmanı kadınlardır." Bütün bunlar yetmıyormuş gibi Naki Bey kitapları yüzünden ev de bulamıyor. 1970'ten 1990'a kadar yedi evden kovuldu. Gerekçe hep aynı: Kitaplar yangın tehlikesi yaratıyor, kitaplar yüzünden ev çökecekmiş hatta kitaplar pire yaparmış! Naki Bey şu sıralar yine ev arıyor, ama bulamıyor, bulmayacak da. Çünkü hiçbir geliri yok, beş parasız. Atılmak üzere olduğu evin kirasını bile ödeyemiyor. Öte yandan kalbi fena halde tekliyor, ancak annesine bakacak biri olmadığı için tedavi olamıyor. Ve tabii bunu işiten "sırtlanlar" kitaplarını ucuza kapatmak için kapısını aşındırıyorlar. Efendim, Naki Bey'in durumu işte böyledir. Belki onu, annesini ve kitaplarını birbirinden ayırmadan "yaşatacak" bir formül bulursunuz diye rahatsız ettik. Bakî selamlar.
(*) "Naki Bey Kütüphanesi"nde yaklaşık 50 bin kitap vardır. Ve bu kitapların tamamı sadece "İstanbul" ve "sinema" üzerinedir.

Cumhuriyet Kitap Eki, 31 Ağustos 1990, Sayı 28, S.10



"swingtex" dostumuzun ÇD'nda paylaştığı 4 Haziran 1984 tarihli "TV'de 7 Gong" dergisinde "Naki Turan Tekinsav"la ilgili yazıyı da buraya alırsam konu daha bütünleşik olacak. Bu yazıdan adı geçen koleksiyoncunun o tarihlerde TV reklamlarında da oynamış olduğunu öğreniyoruz (hatırlıyoruz!).

Naki_Turan.jpg


Bur_akvren_NTTekinsav.jpg


 
Son düzenleme:

Dindar Diker

Çeviri & Balonlama
11 Nis 2009
2,451
8,409
İzmir
Her zamanki gibi yine çok güzel bir araştırma yazısı okudum. Çok teşekkürler yazınız için, değerli dostum.
 

lenard

Onursal Üye
29 Haz 2009
378
2,117
Binlerce,on binlerce kitaba sahip olup ta tekini bile okumamak gerçekten çok ilginç.Belki de bu özel insanlar,yaptıkları şeylere anlam veremeyenleri gördükçe daha da büyük haz duyuyorlardır.Sığ bir düşünceyle selüloz'un kokusunu seviyorsan git matbaa'da çalış,kitapları seyretmeyi seviyorsan kütüphane'ye git denilebilir ama asıl mevzu sürekli bir arayışın içinde olmak galiba.Arzuladığın kitabı satın almakta yaşanan sürecin en heyecan verici anı oluyor.Bu saplantı sadece büyük koleksiyonerler de değil,kitapları seven çoğu insanda da var.Kendimden örnek verirsem;Kitaplığımın neredeyse yarısı okunmamış kitaplardan oluşuyor ve bu uzun süredir böyle .Tabi bunda çizgi diyarının da çok özel katkıları bulunuyor:d.Bu saplantıdan kurtulmak için ne yapılabilir diye düşününce aklıma geldi,Arjantin'de bir yayınevi uçucu mürekkep kullanılarak hazırlanan "Gelecek Bizim Değil’ adlı bir kitap basmıştı,Ağzı kapalı ve hava almayan bir paket içinde satışa sunulan kitabın sayfalarındaki yazı, hava ve güneşle temas edince 60 gün içinde tamamen siliniyor.Birazda,durdukça bozulmuyor,eskidikçe değerleniyor mantığıyla kitap biriktiriliyor neticede.Tüm kitaplar bu yöntemle basılsa,depreşen duygular dizginlenebilirdi belki...diyeceğim ama nasıl olsa amaç okumak değil biriktirmek olduğu için,paketi açılmamak suretiyle yine alınırdı onlar:p.Naki beyin hayatını okuyunca,resimlerine bakınca acıklı bir yaşamı olmuş denilebilir ama hayata bir daha gelse yine aynı yoldan gideceğine,her şeye rağmen mutluyum diyeceğine eminim.Saygı duymak lazım.Kaçımız tutkularının peşinden bu kadar kararlı gidebilir.
Yine ve yine mükemmel bir araştırmacılık örneği sayın scanfan.Yazınızda paylaştığınız anekdotlar ve bilgilerde çok güzel (Bu kadar uzun uzadıya yazmamdan belli değil mi ?:d )
 
Son düzenleme:

serdary67

Onursal Üye
18 Eki 2009
8,731
25,954
ordu-turkey
Scanfan yazı çok ilginçti bir dönem bende aynı şekilde bu hastalığa tutulmuştum gerçi ben dijital olarak biriktiriyordum sinema filminden,e-kitaba,mp3 albümlerden,pps dosyalara sonra bunlara bakmadıktan sonra anlamı ne dedim ve bu toplayıcılığı bıraktım sayılır.Artık sadece çr lere bakıyor ve sadece çizgidiyarını takip ediyorum.Sözü geçen vatandaş bir tutkuya kapılmış güzel mi her şeyin ortası güzeldir aşırısı zarardır.
 

büyük beyaz

Yönetici
Çeviri & Balonlama
E-Dergi Takımı
17 Ağu 2009
17,734
44,020
denize sıfır
Çok güzel bir yazıydı keyifle okudum.:)
Bir ara benimde simetri hastalığım vardı, her baktığım düzlem terazide mi gönyesi tam mıdır ona bakardım.
Ama uzun sürdürmedim.:)
 
Üst