Lami Tiryaki
Onursal Üye
- 21 Nis 2009
- 513
- 3,729
Guido Nolitta’nın 1962’de son şeklini vererek yayına verdiği Zagor’un bilinen ilk öyküsü Tuzaklar Ormanı (La Foresta degli Agguati, Sayı:1-2) yazıldığı dönemin tipik senaryo ve çizim ögelerini taşır. Karaktere bizzat yüzünü veren Gallieno Ferri, bir anlamda kader arkadaşı Nolitta’yla birlikte yarattığı kahramanın dünya çapında bir çizgi roman olacağını düşünmüşler midir acaba? Bence pek düşünmemiş olacaklar ki, 1970’deki Zagor’un Hikayesi (Zagor Racconta, Sayı:55-56)’ne kadar çoğu vasat maceralarla tam 9 yıl geçirmişler. Gerçi bu dönem içinde Kazmakürek Bill’e ilk kez tanıştığımız ve 23. sayıda başlayan Darkwood’da Alarm(Alarme a Darkwood) ki Tay’da Kin adıyla yayınlanan 28-31. fasiküller arasındaki maceradır, sonra efendim, Tay’ın öncelik verdiği Darkwood’da Şiddet (Violenza A Darkwood, Sayı:30-32) gibi kalburüstü maceralar da vardır. Ancak Zagor’un Hikayesi önceki dönemine göre devrim gibi bir hikayedir. Ferri, Zagor’a aşina olduğmuz o geniş yüzlü karakter yapısını ilk kez bu serüvende vermiştir. Nolitta’nın öyküsü, öncekiler gibi nahif, düz çizgide giden monoton bir yapıdan ziyade olabildiğince dramatik, sinema filmi gibi bir anlatıma sahiptir. Dönemine göre sıradışı özellikleri olan bu hikaye Zagor’un gerçek anlamda doğuşunu simgeler kanımca. Zagor’un çocukluğuyla ilgili trajik, dehşet dolu hikayesini, yağmurlu bir günde kahramanımızın ağzından Çiko’ya anlatırken dinleriz. Baltalı İlah’ı ilk kez zaafıyla, öfkesiyle, çaresizliğiyle ve doğuştan gelen ıssızlığıyla dinleriz. Babasının bir katliamcı olduğunu keşfetmesi ve annesinin babasının öldürdüğü insanlar tarafından öldürülmesi, bütün bunları Zagor’a yaşatan onu tekrar tekrar mahveden Salemon Kinsky ve tüm bu trajedinin ortasında bize rahat bir nefes almamızı sağlayan kahramanımızın manevi babası, onun her şeyi Wandering Fitzy!. Çarpıcı olağanüstü intikam sahneleri ve Zagor’un nasıl Darkwood’un Baltalı İlah’ına dönüştüğünün anlatıldığı bölümlerin benzerini ve hatta çok daha ötesini yaşayabilmek için 80’li yılları, taa Sclavi’nin Kabus’u yazdığı dönemleri beklememiz gerekti.
Zagor’un Hikayesi sonrasında, “Kurtlar” gibi önceki dönemin kalburüstü hikayelerini takip eden dönem hikayeleri Zagor’u Zagor yapan asıl maceralar oldu. Şöyle bir baktığımızda Eski Dost (Verso Il Maine, Sayı:62) ve sonrasında Yüzü Olmayan Haydut (Banditi Senza Volto, Sayı:170), Tören (Angoscia!, Sayı:85) ve devamında Gece İnsanları (Il Popolo Della Notte, Sayı:186) gibi sıradışı maceralar hemen göze çarpıyor. Bu hikayelerde Son Viking Guthrum, Vampir Bela Rakosi gibi esaslı düşmanları tanıdık. Tabii bu ikinci dönemin en büyük yeniliği Zagor’un ikinci çizeri olma ünvanını sonsuza kadar elde eden Franco Donatelli’nin kadroya dahil edilmesi oldu. Zagor her ne kadar Ferri’den ibaret görülse de, Donatelli’siz bir Zagor’u kim düşünebilirki.
1970 ve sonrası dönemde 1980’lerin ortasına kadar tek tük istisnalar hariç Zagor’un okuyucuyu tatmin etmeyen, okurlarca tutulmayan hikayesi hemen hemen yok gibidir. Bu dönemin süper maceraları bizleri müthiş dost ve düşmanlarla tanıştırmıştır. Bunlar arasında aklıma ilk gelenler, baltalı ilahımızın başına daha ilk dönemlerde musallat olup bir türlü gitmeyen ve Sclavi’nin sayesinde dostumuza hayatının en büyük Kabus’unu yaşatan Profesör Hellingen, harbi dost(!) Gitar Jim, Tonka, Bat Batterton, Porfesör Verybad, Baron Icaro La Plume, Albay Henry, Mühendis Robson, Kaptan Fishleg ve mürettebatı, Trampy, Süpermayk ve muhteşem Kandraks... Bazıları tek maceralık bazıları sık sık karşımıza çıkan bu dost düşman tayfası benim gibi onlarla birlikte büyüyenler için ailenin üyeleri gibidirler.
Kandraks’la ilk kez tanıştığımız Yağmur(Tay’ın tercih ettiği bu başlık çok güzel) macerası başlı başına bir fenomendir. Zagor’un enfes kapaklar eşliğinde Tay Yayınları’nca yayınlanan bu fasikülle bir defa malzeme yokluğundan kaynaklanan tekrar maceralara uzunca bir süre ara verilmiştir. Kapaklarda yazdığı üzere “Yeni Macera” gelmiştir! Hem de ne macera. 42 sayfalık 373. fasikül baştan sona belki de gelmiş geçmiş en baba Çiko&Bat Batterton macerasıdır. Son sayfalarda olaya (mü)dahil olan Zagor, hiç bir sayıda bundan daha “misafir sanatçı” olmamıştır. Devamındaki psikopat katil, müthiş bir yol hikayesi, İngiltere’den Amerika’ya göç etmiş Keltlerin efsanesi, güzel Margie Coleman ve daha nice muhteşem anlar eşliğinde Zagor’un dönüm noktası maceralarından birini zevkten dört köşe okuduk bu maceralya(bu macera ayrıca daha 9 yaşımdayken hayatımda okuduğum ilk çizgi roman olma özelliğini de taşır). Sclavi’nin Kabus’una kadar, Kaplan, Yeni Komutan, Esrarengiz Atlı(buradaki Belalı Sarışın’ı kim unutabilir?), Uluslararası Entrika, Bela Geliyor(Hellingen) gibi gerçekten unutulmaz maceralar Kabus’a doğru evrilip gelen Zagor’u zirveye taşıyan, döneminin en güzel öyküleri oldular. Ne nihayet Sclavi ünlü Kabus(Incubi, Sayı:275)’u yazdı. Zagor’a zirve yaptıran 5,5 sayılık bu en uzun öykü, aynı zamanda Baltalı İlah’ın zirveden apar topar aşağı yuvarlanıp gitmesine de neden oldu. Bir daha aynı kalitede yeni bir Zagor macerasının yazılamamış olması bir kenara, 25 yıllık Zagor efsanesini altüst eden, okurun beyninde adeta deprem yaratan Kabus, bir anlamda Zagor’un çıkışının logaritmik eğrisinin düz bir çizgiye dönüşmesinin de başlangıcı oldu. 1983’lerden itibaren kadroya ikinci yazar olarak giren Marco Toninelli, maalesef kahramanımızın tarihindeki en uzun süre vasat kalitede seyreden öykülerine imza attı. Guido Nolitta, Zagor için öylesine sağlam bir temel hazırlamış ki ve öylesine muhteşem bir yapı inşa etmişki, artık üzerine çıkmak oldukça zordu. Toninelli ve sonrasındaki Burattini dönemlerini maalesef ancak vasat dönemler olarak değerlendirebiliriz. Hele 90’lardan itibaren yazılıp çizilen maceralar arada bir karşımıza çıkan Hellingen’in Dönüşü gibi kalburüstü hikayelere can simidi gibi sarılma duygusu uyandırdı sürekli. Ayrıca 80’lerin ortalarında başlayan Ferri&Donatelli ikilisi dışındaki çizerlerin çizimleri, çoğu kemik Zagor okuyucusunun beğenisini bir türlü karşılayamadı. Özellikle Alessandro Ciharolla kanımca Zagor için bir felaket olmuştur. 90’lar ve ikibinli yıllarda bence Zagor için yazılmış en güzel öykü başka bir seriden, Martin Mystere’den geldi. Aylık 280. kitapta başlayan Sihirli Balta, Franco Devescovi’nin güzel çizgileriyle Zagor’u kendi evreninden alıp “bir şekilde özünü koruyarak” Martin evrenine taşımıştı. Ancak buradaki Zagor bildiğimiz Zagor’dan ziyade, çizgi romandan çıkıp “gerçek hayatta karşımıza çıkagelebilen” etiyle kemiğiyle bir Za-Te-Nay’dı. Zagor’a ilk defa kendi evreni dışında bir yerde rastlamak benim için çok ilginç oldu. O macerayı yıllarca bekledikten sonra bir de hikayenin devamını bir ay daha beklemek müthiş germişti beni. Alfredo Castelli Martin Mystere Dev Albüm 13’ün editoryal köşesinde gelecekteki Dev Albümlerin konuları arasında Za-Te-Nay’ın sırrının anlatılacağı bir öykünün de müjdesini vermişti. Ancak o seri devam etmedi. Kimbilir Za-Te-Nay’ın kökenleri ve evrenine ilişkin okuyacağımız daha neler vardı ve biz ilelebet kaçırmış olduk. Bir ara ustaya bu macerayı yazıp aylıklarda ya da özel bir albümde yayınlanması için kampanya açmayı bile düşündüm, de vazgeçtim...
İşte böyle. Yarım asırdır okuyucusuyla birlikte yaşayan, bir çoğumuzun onunla büyüdüğü Zagor’umuz hala Darkwood Ormanı’ndan bize hikayeler göndermeye devam ediyor. Ben de koleksiyonumdaki eski Zagor kapaklarını trayıp bilgisayarıma aktarırken Darkwood’un Efendisi’yle biraz hasbıhal edeyim dedim. Umarım daha nice yıllar boyu Zagor’la daldan dala uçmaya devam ederiz.
Selamlar
Lami
Zagor’un Hikayesi sonrasında, “Kurtlar” gibi önceki dönemin kalburüstü hikayelerini takip eden dönem hikayeleri Zagor’u Zagor yapan asıl maceralar oldu. Şöyle bir baktığımızda Eski Dost (Verso Il Maine, Sayı:62) ve sonrasında Yüzü Olmayan Haydut (Banditi Senza Volto, Sayı:170), Tören (Angoscia!, Sayı:85) ve devamında Gece İnsanları (Il Popolo Della Notte, Sayı:186) gibi sıradışı maceralar hemen göze çarpıyor. Bu hikayelerde Son Viking Guthrum, Vampir Bela Rakosi gibi esaslı düşmanları tanıdık. Tabii bu ikinci dönemin en büyük yeniliği Zagor’un ikinci çizeri olma ünvanını sonsuza kadar elde eden Franco Donatelli’nin kadroya dahil edilmesi oldu. Zagor her ne kadar Ferri’den ibaret görülse de, Donatelli’siz bir Zagor’u kim düşünebilirki.
1970 ve sonrası dönemde 1980’lerin ortasına kadar tek tük istisnalar hariç Zagor’un okuyucuyu tatmin etmeyen, okurlarca tutulmayan hikayesi hemen hemen yok gibidir. Bu dönemin süper maceraları bizleri müthiş dost ve düşmanlarla tanıştırmıştır. Bunlar arasında aklıma ilk gelenler, baltalı ilahımızın başına daha ilk dönemlerde musallat olup bir türlü gitmeyen ve Sclavi’nin sayesinde dostumuza hayatının en büyük Kabus’unu yaşatan Profesör Hellingen, harbi dost(!) Gitar Jim, Tonka, Bat Batterton, Porfesör Verybad, Baron Icaro La Plume, Albay Henry, Mühendis Robson, Kaptan Fishleg ve mürettebatı, Trampy, Süpermayk ve muhteşem Kandraks... Bazıları tek maceralık bazıları sık sık karşımıza çıkan bu dost düşman tayfası benim gibi onlarla birlikte büyüyenler için ailenin üyeleri gibidirler.
Kandraks’la ilk kez tanıştığımız Yağmur(Tay’ın tercih ettiği bu başlık çok güzel) macerası başlı başına bir fenomendir. Zagor’un enfes kapaklar eşliğinde Tay Yayınları’nca yayınlanan bu fasikülle bir defa malzeme yokluğundan kaynaklanan tekrar maceralara uzunca bir süre ara verilmiştir. Kapaklarda yazdığı üzere “Yeni Macera” gelmiştir! Hem de ne macera. 42 sayfalık 373. fasikül baştan sona belki de gelmiş geçmiş en baba Çiko&Bat Batterton macerasıdır. Son sayfalarda olaya (mü)dahil olan Zagor, hiç bir sayıda bundan daha “misafir sanatçı” olmamıştır. Devamındaki psikopat katil, müthiş bir yol hikayesi, İngiltere’den Amerika’ya göç etmiş Keltlerin efsanesi, güzel Margie Coleman ve daha nice muhteşem anlar eşliğinde Zagor’un dönüm noktası maceralarından birini zevkten dört köşe okuduk bu maceralya(bu macera ayrıca daha 9 yaşımdayken hayatımda okuduğum ilk çizgi roman olma özelliğini de taşır). Sclavi’nin Kabus’una kadar, Kaplan, Yeni Komutan, Esrarengiz Atlı(buradaki Belalı Sarışın’ı kim unutabilir?), Uluslararası Entrika, Bela Geliyor(Hellingen) gibi gerçekten unutulmaz maceralar Kabus’a doğru evrilip gelen Zagor’u zirveye taşıyan, döneminin en güzel öyküleri oldular. Ne nihayet Sclavi ünlü Kabus(Incubi, Sayı:275)’u yazdı. Zagor’a zirve yaptıran 5,5 sayılık bu en uzun öykü, aynı zamanda Baltalı İlah’ın zirveden apar topar aşağı yuvarlanıp gitmesine de neden oldu. Bir daha aynı kalitede yeni bir Zagor macerasının yazılamamış olması bir kenara, 25 yıllık Zagor efsanesini altüst eden, okurun beyninde adeta deprem yaratan Kabus, bir anlamda Zagor’un çıkışının logaritmik eğrisinin düz bir çizgiye dönüşmesinin de başlangıcı oldu. 1983’lerden itibaren kadroya ikinci yazar olarak giren Marco Toninelli, maalesef kahramanımızın tarihindeki en uzun süre vasat kalitede seyreden öykülerine imza attı. Guido Nolitta, Zagor için öylesine sağlam bir temel hazırlamış ki ve öylesine muhteşem bir yapı inşa etmişki, artık üzerine çıkmak oldukça zordu. Toninelli ve sonrasındaki Burattini dönemlerini maalesef ancak vasat dönemler olarak değerlendirebiliriz. Hele 90’lardan itibaren yazılıp çizilen maceralar arada bir karşımıza çıkan Hellingen’in Dönüşü gibi kalburüstü hikayelere can simidi gibi sarılma duygusu uyandırdı sürekli. Ayrıca 80’lerin ortalarında başlayan Ferri&Donatelli ikilisi dışındaki çizerlerin çizimleri, çoğu kemik Zagor okuyucusunun beğenisini bir türlü karşılayamadı. Özellikle Alessandro Ciharolla kanımca Zagor için bir felaket olmuştur. 90’lar ve ikibinli yıllarda bence Zagor için yazılmış en güzel öykü başka bir seriden, Martin Mystere’den geldi. Aylık 280. kitapta başlayan Sihirli Balta, Franco Devescovi’nin güzel çizgileriyle Zagor’u kendi evreninden alıp “bir şekilde özünü koruyarak” Martin evrenine taşımıştı. Ancak buradaki Zagor bildiğimiz Zagor’dan ziyade, çizgi romandan çıkıp “gerçek hayatta karşımıza çıkagelebilen” etiyle kemiğiyle bir Za-Te-Nay’dı. Zagor’a ilk defa kendi evreni dışında bir yerde rastlamak benim için çok ilginç oldu. O macerayı yıllarca bekledikten sonra bir de hikayenin devamını bir ay daha beklemek müthiş germişti beni. Alfredo Castelli Martin Mystere Dev Albüm 13’ün editoryal köşesinde gelecekteki Dev Albümlerin konuları arasında Za-Te-Nay’ın sırrının anlatılacağı bir öykünün de müjdesini vermişti. Ancak o seri devam etmedi. Kimbilir Za-Te-Nay’ın kökenleri ve evrenine ilişkin okuyacağımız daha neler vardı ve biz ilelebet kaçırmış olduk. Bir ara ustaya bu macerayı yazıp aylıklarda ya da özel bir albümde yayınlanması için kampanya açmayı bile düşündüm, de vazgeçtim...
İşte böyle. Yarım asırdır okuyucusuyla birlikte yaşayan, bir çoğumuzun onunla büyüdüğü Zagor’umuz hala Darkwood Ormanı’ndan bize hikayeler göndermeye devam ediyor. Ben de koleksiyonumdaki eski Zagor kapaklarını trayıp bilgisayarıma aktarırken Darkwood’un Efendisi’yle biraz hasbıhal edeyim dedim. Umarım daha nice yıllar boyu Zagor’la daldan dala uçmaya devam ederiz.
Selamlar
Lami