Kaptan Venüs Tay Yayınları'nda

Lami Tiryaki

Onursal Üye
21 Nis 2009
513
3,727
Merhaba dostlar,
Koleksiyonumdaki Tay Yayınları’ndan yayınlanan Yüzbaşı Volkan ve Mister No fasikül serileri bizzat Tay Yayınları’nın deposundan alınma olup çoğunun fasikül sayfaları ayrılmamış halde duruyor. Benim gibi çizgi roman dünyasının özellikle 70’ler ve 80’ler sayılarının hastası koleksiyonerler için ayrıcalıklı bir durum tabii. Geçen hafta Yüzbaşı Volkan takımımın yıllık bakımını yaparken fasikül aralarına fasiküle monte edilmeden hediye babında ayrı olarak konulmuş tek sayfalık reklam broşürlerine dikkat ettim.

23 Temmuz 1976 tarihli 3 numaralı fasikülün içinde Süper Yayınları logolu Çilli dergisinin reklamı var. Bazı Tay sayılarında rastladığım “kardeş bir yayınevinden çıkan Teks…” gibi reklam sayfalarını düşünürsek o yıllarda Tay Yayınları, piyasanın lider yayınevi olarak başka yayınevlerinin reklamlarına da yayınlarında yer vermiş diyebiliriz. Benzer biçimde 20 Ekim 1978 tarihli 120 numaralı Yüzbaşı Volkan fasikülünün içinde meşhur Kaptan Venüs reklam broşürü, yine fasiküle monte edilmeden ayrı bir sayfa olarak konulmuş. Ancak bu reklam sayfasında herhangi bir yayınevi logosu, ismi cismi hiçbir şeyi yok. Sadece yayının “müjdesi” var. Bu aklıma, Ali Recan’ın, zamanında Kaptan Venüs’ün Tay Yayınları’nda Yüzbaşı Volkan’la beraber yayınlanması için anlaştığına dair bir fikir uyandırdı. Doğru olup olmadığını bilemem. Ancak Kaptan Venüs’ün yayın tarihi ve Yüzbaşı Volkan’ın o yıllarda halen Tay Yayınları’nda devam ediyor olması bu iddiamı kuvvetlendiriyor.





Düşünüyorumda, Kaptan Venüs Alfa Yayınları yerine Tay Yayınları’nda başlasaydı… Yüzbaşı Volkan 128. fasikülde bitirilmeyip Tay Yayınları’nda devam etseydi... Güzel olurdu yahu. Gizli Uçuş’la başlayıp Susurluk macerası Karanlığın Kartalları’na kadar olan17 macera (ve kimbilir daha yayın şansı bulamayan nice macera) Tay fasiküllerinde sürüp gitseydi. Tay Yayınları’nın yayın ve kapak kalitesiyle üretilmiş müthiş bir Volkan külliyatımız olabilirdi. Alfa Yayınları’nın nispeten iyi 65 sayılık fasikül sonrası özel ciltlere gömülmüş, bugün orijinal sayıları hiç kimsede olmayan Süper Ciltler içinde hazine arar gibi bulup rafa koymaya çalıştığımız Turistik Düşman, Hangar Uçuşu, Karanlığı Delen Gözler gibi maceralar bütünlüklü bir şekilde elimizde olabilirdi. Aslan Şükür ve diğer popüler illüstratörlerimizin çalışmalarıyla süslü fasikül ve albüm setlerimiz raflarımızı süslüyor olabilirdi. Tay Yayınları’nın maddi desteğiyle, kimbilir belki başka çizgi romanlardan esinlenme veya kopyalamalara son verilip tamamı özgün çizimler ve senaryolarla yeni Yüzbaşı Volkan ve Kaptan Venüs maceralarına da sahip olabilirdik. Tay Yayınları logolu bir Kaptan Venüs serisi insanı şimdi bile heyecanlandırıyor. Maalesef bu kadar uzun süre yayınlanabilmiş son yerli çizgi roman örneklerimizin bütünlüklü bir seti halen elimizde yok maalesef. Üstüne üstlük yeni maceralarının oluşturulma ve yayınlanma şansı da yok ne yazıkki.

Ama yine de Tay Yayınları ve Alfa Yayınları’nın hala raflarımızı süsleyen serileri var elimizde ve bu bizi hala heyecanlandırmaya devam ediyor.

Esenlikler
Lami Tiryaki
 
Son düzenleme:

bozkirsovalyesi

Kıdemli Üye
6 Eki 2020
107
257
O zamanki çizerlerimiz çok yetenekliymiş aslında.
Ama senaryo yazarları yeterli olmadığı için dışardan kopyalanmış çizgiromanlar yayınladılar.

Kaptan Venüs, bizim çizgiromanlarımızdaki kadın karakterler arasında en güzel ve en kadınsı tipleme. Ve vücut çizgileride daha gerçekçi.

Başka ülkelerin çizgiromanlarındaki kadın tiplemelerine baktığımızda bu güzellik ve gerçekçilik birleşimini bulamıyoruz.

Yani güzel kadınlar çiziyorlar. Özellikle Wally Wood çok güzel kadın tipleri çizmiş. Ve 50ler- 60lar- 70lerde yayınlanmış özellikle korku serisi "Eerie - Creepy" gibi romanlarda çok güzel kadınlar var.

Ama çoğunlukla çizimleri abartılı ve karakterler gerçekçi değiller.

Bizdeki çizgiromanlarda kadın güzelliği ve gerçekçiliği arasındaki dengeyi en iyi yakalayan karakter "Ali Recan" tarafından yataılmış olan Venüs tiplemesiydi.
 

Lami Tiryaki

Onursal Üye
21 Nis 2009
513
3,727
Yıllık bakım derken, neler yapıyorsunuz?

Raflarımdaki kitaplarımla arama kapak, cam vb engeller koymuyorum. Koleksiyonumdaki eserlerin poşetler içinde olması zaten kitaplarımla arama yeterince mesafe/soğukluk yaydığı için klasik raf tipi kitaplıklar kullanıyorum.

Gerek kitapların gerek plakların bildiğimiz üzere en büyük düşmanı tozdur. Plak ve kitapları tozdan ne kadar uzak tutabilirsek o kadar uzun ömürlü olurlar ve malzeme kalitesini koruyabilirler. En fazla yıllık periyodlar halinde olmak üzere (fırsat bulursam daha sık) serilerin tamamını poşetlerinden çıkarıp yumuşak bir fırçayla sağının solunun tozunu alırım. Gerek görürsem saç kurutma makinesiyle çok hafif bir modda hava üfleyerek görünmeyen tozların uzaklaşmasını sağlarım. “Madem poşet içinde saklıyorsun, peki hangi tozu temizliyorsun yahu?” diyebilirsiniz. Toz tutmayan OPP jelatin kullanırım ama poşetlerin bir yerlerinden mutlaka havalandırma delikleri bırakırım. Aksi takdirde sıcaklık farkı ve poşet malzemesinden dolayı poşet kaynaklı nemlenmeler oluşabilir. Sonrası facia olabilir. Bu durumda havadaki tozlar bir yolunu bulup poşetlerden içeri sızabiliyorlar. Bu da zamanla bakterilenmeye veya başak sorunlara yol açabilir. Unutmayalım, koleksiyonlarımız bizim değildir. Onlar gelecek kuşakların tarihsel veri tabanlarıdır, nostalji malzemeleridir.

Eğer malzeme iyi değilse, poşetler de zamanla kötü bir hale gelebiliyorlar, kırış kırış olabiliyorlar. Bunları da değiştirmek gerekli. Poşetlerdeki kırışıklıklar Alfa fasikülleri gibi çok ince kapaklı sayılarda izler oluşturabiliyor. Kağıdın polimerik yapısından kaynaklı olarak şekil bozuklukları çok kolay oluşabilir. Yine aynı nedenden dolayı raflarda yer darlığından dolayı sıkışmış serilerin, başka serilerle yanyana sıkışık vaziyette dura dura sırttan veya başka bir yerden ovalleşmesi yaşanabilir. Özellikle yeni baskı sayılarda bu daha kolay oluşuyor. Bir bakıyorsunuz selofanlı parlak kapaklı kütük gibi kitaplarınız sırttan “dönmüş”. Binlerce kitabı seri bazında ayrı ayrı dizme imkanı da yok maalesef. Belirli periyodlarla serilerin yönünü değiştirmek ya da yer değişikliği yapmak yararlı oluyor.

Koleksiyon kitaplıkları yaşayan organizmalardır. Bazan yeni seriler eklenir, bazan yer değişikliği gerekir. Ben kitap raflarımı yaşayan bir canlının mutajenik kolları gibi görüyorum. Uzar, kısalır, boş kalır, dolar…. Tabii burada “dost” bir canlıdan bahsediyoruz. Kitaplarımı asla kolilere vb ambalajlara depolamam. Şimdilik raflarımın çoğu ikinci sıralar halinde yer sorununu çözüyor. Koli gibi şekil bozukluğuna neden olabilecek depolama yöntemlerini de önermem. Bakım esnasında kitapları raflardan boşaltıp güve ilaçları veya temizlik malzemeleriyle rafları da elden geçiriyorum.

Bazan gözüme çarpan ufak tefek tamiratlar yaptığım da oluyor. Ben sayıların illa orijinal haliyle kalması gerektiğini düşünmüyorum. Eğer kitaplarda yapılan revizyonlar orijinal halini değiştirmiyorsa açılmış sırtlar yapıştırılabilir mesela. Bazı sayılar o kadar kötü durumda olabiliyor ki olduğu gibi saklandığı takdirde paramparça olma ihtimali büyük. Bu durumda özünü bozmadan birkaç dokunuş yapmak gerekebiliyor. Bunun için kitabın illa eski olması gerekmiyor. Nathan Never dev albümlerinden birinin içi kendi kendine kapağından çıktı gitti. İki defa yapıştırdım ettim ama tutmadı. Meret kapağa yapışmayı reddediyor! Bıraktım öylece duruyor rafta.

Kitaplarda bakteri oluşumu olup olmadığına bakmak çok önemli. Sayfaların o tatlı sahaf sarılığı güzel bir görüntü ve sorun teşkil etmez. Ancak sayfa kenarları veya içleri siyaha dönüşüyorsa, bakteri oluşmuş olma ihtimali büyüktür. Özellikle nemli ortamlarda bu yaşanabilir. Bakteri ve güve önleyici ilaçlarla rafları karantina da tutmakta yarar vardır…

Ya işin gücün yok mu birader nasıl uğraşıyorsun bu işlerle derseniz… Ben kitaplarımla ve plaklarımla birlikte yaşamayı seviyorum. İkinci ailem gibi onlar. Çocukluğumdan beri sadece koleksiyonlarıma değil baskılı tüm malzemelerime saygı ve sevgi duyuyorum. Çünkü baskılı her malzemenin ardında bir emek vardır ve emeğe saygı ve sevgi duyulması esastır.

Esenlikler
Lami Tiryaki


 
Son düzenleme:

Lami Tiryaki

Onursal Üye
21 Nis 2009
513
3,727
O zamanki çizerlerimiz çok yetenekliymiş aslında.
Ama senaryo yazarları yeterli olmadığı için dışardan kopyalanmış çizgiromanlar yayınladılar.

Kaptan Venüs, bizim çizgiromanlarımızdaki kadın karakterler arasında en güzel ve en kadınsı tipleme. Ve vücut çizgileride daha gerçekçi.

Başka ülkelerin çizgiromanlarındaki kadın tiplemelerine baktığımızda bu güzellik ve gerçekçilik birleşimini bulamıyoruz.

Yani güzel kadınlar çiziyorlar. Özellikle Wally Wood çok güzel kadın tipleri çizmiş. Ve 50ler- 60lar- 70lerde yayınlanmış özellikle korku serisi "Eerie - Creepy" gibi romanlarda çok güzel kadınlar var.

Ama çoğunlukla çizimleri abartılı ve karakterler gerçekçi değiller.

Bizdeki çizgiromanlarda kadın güzelliği ve gerçekçiliği arasındaki dengeyi en iyi yakalayan karakter "Ali Recan" tarafından yataılmış olan Venüs tiplemesiydi.

bozkırşövalyesi arkadaşım tespitleriniz çok yerinde size katılıyorum. Kaptan Venüs'le ilgili yayınlanmış bir makalem aşağıdadır:


KAPTAN VENÜS

Adını aldığı aşk tanrıçasına yaraşır güzelliği ile kurgu bilimin en çarpıcı, en gözalıcı konularıyla, Kaptan Venüs her Cuma sizlerle...
(Alfa Yayınları Reklamlarından)

Diana Palmer(Walker) , Narda, Karma, Vampirella, Betty, Druuna, Dale Arden, Valeria, Red Sonja, Diana Lombard, Gazeteci Funda, Lilith, Ceylan Gözü, Louis Lane, Julia Kendall, Legs Weaver, Suzy Brown ve daha niceleri... Çizgi Romanlarda bir dolu kadın tiplemeleri yer alır. Genellikle ikincil rollerde görünürler; sevgili, arkadaş, düşman, ya da mağdur olarak öykülerden geçip giderler. Legs Weaver, Red Sonja gibi erkek kahramanların başrolü oynadığı Çizgi Romanlardan sivrilip çıkanları, kendi bağımsız dizisini oluşturacak kadar popüler olanları vardır. Bu açıdan yerli Çizgi Romanlarımıza baktığımızda, durumun daha da sınırlı olduğu çarpar gözümüze. Biri hariç hemen tüm kadın tiplemeler, ya “milli ve hamasi” figürler olarak “yan rollerde” ya da mizah dergilerinde-gazetelerde bant-karikatür olarak yer alırlar.

Alfa yayınlarından çıkan bir Çizgi Roman başarı kazanmış bir istisna sayılabilir. Bir miktar kopya ve biraz da bizden ögelerle oluşturulan, ancak kendine has bir evreni ve okur kitlesi olan Kaptan Venüs’ten bahsediyoruz.

Venüs, Yüzbaşı Volkan’ın yaratıcısı Ali Recan tarafından 1978 yılında, o dönemin sosyo-kültürel kalıplarına uygun bir kahraman leydi olarak yaratılmıştır. Venüs’ün yüzünde, Farah Fawcett gibi o yılların gözde sarışın Holywood oyuncularının esintileri farkedilir. Buna karşın, balık eti bedeniyle Yeşilçam kadınlarını da andırmaktadır. Kaptan Venüs’ün tasarımıyla, tam bir doğu-batı sentezi oluşturulmuştur diyebiliriz. Cinsel patlama yaşanan yetmişli yıllarda, dünyanın hemen her yerinde erotik objelerin her türlü anlatıya dahli söz konusuydu. Tecimsel, estetik ya da ideolojik kaygılarla “çıplaklık” ve erotizm, mevcut tüm örüntülere sızıyordu. En ciddi filmlerde bile çıplaklığa rastlanabiliyordu. Çizgi Romanlarda, bu dalgalanmadan payını aldı. Venüs’ün de yayınlandığı dönem itibariyle bu akıma kapılmaması düşünülemezdi elbette. Yüzbaşı Volkan’da olduğu gibi, ölçülü bir erotizm zaman zaman Venüs’te de kendini hissettiriyordu. Her şeyden önce, Venüs’ün göğüslerini yarı yarıya açık bırakan daracık giysileri itibariyle Venüs, erotik olarak tasarlanmıştı. Ancak yine de onun sadece erotik temalı bir Çizgi Roman olduğunu düşünmek, pek te doğru bir yaklaşım sayılmaz. Kişisel olarak Ali Recan’ın Kaptan Venüs’te erotizme gerektiği kadar, üstelik çoğu kez seviyeli bir şekilde yer verdiğini düşünüyorum. Örneğin ilk macera olan Uzayda Kaybolan Kadın’ın girişindeki bölüm ya da yine aynı sayının 13. sayfasındaki kareler, sanat tablolarını oldukça estetik bir anlayışla tasarlanmıştır. Dizide, kimi sevişme sahneleri ticari olarak kulanılmış olsa da, Venüs’ü erotik Çizgi Roman türüne dahil etmeye yeterli değildir. Bazı maceralarda bu özellik zorlanmış, fakat dizinin genel seyri içinde atıl kalmıştır.

Tasarım

Kaptan Venüs, günümüzle gelecek arasına, yetmişli yılların gündelik hayatını ustaca yerleştirerek bir köprü kurmuş gibidir. Serüvenler, her ne kadar Türkiye olmayan ve bilinmeyen bir ülkede geçiyor olsa da bu ülke Amerika’da değildir. Zaten isimlere baktığımızda-Mandrake’de olduğu gibi-Orion, Profesör Sinüs gibi Anglo-Sakson kökenli isimlerin tercih edildiğini görürüz. Maceralarda, Fatih Sultan Mehmet, Herkül ve Cengiz Han birlikte yer almakta, çeşitli uluslardan ve zamanlardan kahramanlar ortak maceralar yaşayabilmektedir. Aslında Kaptan Venüs daha çok bir dünya Çizgi Roman’ı olmaya aday bir seridir.

Karakter ve mekan tasarımları da oldukça insancıl ve döneminin özelliklerini yansıtır. Erkekler, kulaklarını örten uzun saçlarıyla o yılların modasına uygun tasarlanmıştır. Bazı karakterler de, Alfa’nın diğer ürünlerinden alınmıştır. Örneğin Orion’un yüzü, sarı saçlı bir Volkan gibidir. Zarko’nun Son Adamı’ndaki uzaylı karakteri de yine Yüzbaşı Volkan’ın Uçan Daire’nin Sırrı (Tay Yayınları; cilt 15-16) serüvenindeki uzaylı karakterinden alınmadır. Bundan başka Profesör Sinüs’te Gordon’un Ölüm Taşı isimli macerasındaki (Tay Yayınları Cilt:26) Dr. Suiss’e oldukça benzemektedir. Mekanlar, bilim kurgunun altın çağını aratmayacak kadar nostaljik, mpdern çevre tasarımlarının güzel örnekleri olabilecek kadar da çağdaştır. Bu günün karmaşık bilgisayar efektlerinin sindiği kaos dolu boğucu mekanları yerine, basit ayrımları olan şık giysiler ve estetik çizimlerin hakim olduğu sade mekanlar tercih edilmiştir.

Maceralar

Oldukça uzun bir macera olan Uzayda Kaybolan Kadın isimli iddialı serüvenden sonra, Taş Devrindeki Güzel, Robotlar, Ünlüler Cenneti gibi son derece keyifli maceralarla, dizi 16. sayıya kadar sürdürülmüştür. 16. sayıdan itibaren, kısa, çok yüzeysel, çoğu da kopya olan maceralar, diziye sanki “zorla” devam edilmeye çalışıldığının kanıtı gibi durmaktadır.

Kaptan Venüs’te, Amerikan ekolü haricindeki Çizgi Romanlarda-en azından o dönemde-bir özellik göze çarpar. İki macerasında, başka Çizgi Roman kahramanlarıyla maceralar yaşar. Bulardan ilki, belkide maceralarının-bizim açımızdan-en sıcakkanlı olanı, Kaptan Venüs, Yüzbaşı Volkan’a Karşı (Sayı:13-15) isimli olanıdır. Recan, iki ünlü kahramanını başarılı bir öyküde biraraya getirir. Sönmüş bir yıldız artığıyla çarpışan Venüs’ün kumanda ettiği yıldız gemisi, zaman boyunca geriye giderek yirminci yüzyıl semalarına girerek, kendilerini UFO sanan Yüzbaşı Volkan’ın yönetimindeki Starfighter’ıyla karşılaşır. Volkan’ı gemilerine alan Venüs ve ekibi çeşitli olaylardan sonra gemilerini tamir ederek Volkan’ı yakalandığı ana geri gönderirler. Sonra da kendi uzay-zamanlarına başarılı bir geri dönüş yaparlar. Bu macerada yer alan Volkan ve Venüs’ün öpüşme sahneleri, bizce unutulmazlar arasındadır. Kadın olmasına rağmen, Venüs’te feminist özelliklere pek rastlamayız. Tek tük göndermeler olsa da, bu tür yaklaşımlar, dizinin genel seyri içinde başat olamamıştır. Örneğin Kaptan Venüs, Yüzbaşı Volkan’a Karşı macerasının girişinde, gemi tayfalarından birinin “kadın kaptan” olgusunu alaya alan konuşmalarını duyan Venüs’ün, adama “dersini verdiği” sahneler, oldukça “erkeksi”dir (sayı:14). Kimi serüvenlerde, humanist mesajlar verilerek kimi evrensel değerlere dikkat çekilir. Örneğin Zarko’nun Son Adamı isimli öyküde, bir araştırma gemisi arızalanarak yabancı bir gezegene düşer. Düşen gemideki astronotların durumunu araştırmakla görevlendirilen Venüs, tüm personelin öldüğünü sadece eski arkadaşı Lyra’nın kurtulduğunu öğrenir. Onu kurtaran, Zarko isimli bu gezegende yaşayan ve türünün son örneği olan Zorg isimli bir uzaylıdır. Dış görünüm itibariyle bize korkunç gelebilecek bu yaratıkla Lyra arasında duygusal bir ilişki gelişmiş veyaratığın ırkının devamına-melez de olsa-imkan bulunmuştur. Açıkça ırkçılığa karşı mesajlar veren bu serüvende, uzaylı yaratıktan olan ve dış görünümü itibariyle Zarkolulara benzeyen bebeğin resmedildiği kareler çarpıcıdır (sayı:8, sayfa:14). Lyra, insana benzeöeyen bebeğini büyük bir sevgiyle kucağına alr ve bağrına basar.

Venüs’ün Yayını

Venüs’ün yayınına, ilk kez 1978 yılının Kasım ayında, Uzayda Kaybolan Kadın isimli macerayla başlandı. 1. sayı, Venüs’ün üzerine doğru uçan yaratığın resmedildiği Yalçın imzalı özgün kapakla ve 6 lira fiyatla Alfa yayınlarından çıkıyordu. Hemen tüm serinin kapaklarını Yalçın ve Şahin çizdi. 1978-79 yılları arasında, 32 ve 40 sayfalık dergiler halinde yayımlanan dizi, tam 27 sayı sürdü. İlk 3 sayı, kapak hariç 40 sayfa sonraki 24 sayı ise 32 sayfa olarak Tay Yayınları ekolüne uygun bir formatta çıktı. Bu 27 sayı yayımlanırken, iadeler ve elde kalanlar, üçer üçer ciltlenerek piyasaya sürüldü. Bu seri, 9 cilt sürdü ve toplam 28 kapak yayınlandı. Fazladan olan kapak 1. Cildin kapağı olarak tasarlanmıştı. Kapaklarda, fantastik ve bilim kurgu öğelerine ağırlık verilmişti. Derken, 27. sayının sonunda ekonomik nedenlerin ileri sürüldüğü bir kapanma duyurusu yer aldı:

Değerli Okuyucular,
Giderek artan kağıt sıkıntısı ve benzeri zorluklar nedeniyle bizim türümüzdeki dergilerin tümü gibi haftalık yayınımıza ara vermek zorunda kalıyoruz... Cilt yayınlarımız düzenli olarak sürmektedir... Yukarıdaki maceranın (Savaş ve Barış) arkasını ve Venüs’ün yeni maceralarını bundan böyle 96 sayfa 15 liralık ciltlerde daha doyurucu ve daha ekonomik olarak izleyeceksiniz.
Saygılarımızla

Ancak ilan edilen format gerçekleşmeyecek ve Venüs 10. ciltten itibaren 29. cilde kadar-tekrarlar da yaparak-64 sayfalık ciltler halinde yayımlandı. Özensiz ve dayanıksız kapaklarla ve 16. sayıdan itibaren Yüzbaşı Volkan’ın başka bir versiyonu olan Yüzbaşı Kobra’nın Kayıp Ülke serüvenini üstüste tekrarlanarak Venüs’ün yayınına son verildi.

1996 yılında itibaren Çizgi Roman piyasasının yeniden canlanmasına paralel olarak çıkan ilk Conan dergilerinin arka kapağında Kaptan Venüs’ün “pek yakında” yayımlanacağı duyurusu yapılsa da bu gerçekleşmedi.

Lami Tiryaki
İzmit
 
Son düzenleme:

direnc11

Yönetici
11 May 2009
10,078
36,672
İstanbul
Hârika bilgilerinden, anılarından yararlanıyoruz. Teşekkür ederim.

Kitapları saklamak için kullandığın poşetleri nereden tedarik ediyorsun, üstadım?

Bir de mâlum, yaşlar ilerliyor, gözler bozuluyor, yazılarının boyutunu "1" den "2"ye çıkartabilir miyiz? :) Ben yapacaktım ama sormadan yapmayayım dedim.

Sevgiler, saygılar...
 

murats

Onursal Üye
5 Şub 2011
1,203
4,961
Raflarımdaki kitaplarımla arama kapak, cam vb engeller koymuyorum. Koleksiyonumdaki eserlerin poşetler içinde(...)

(...)emeğe saygı ve sevgi duyulması esastır.

Esenlikler
Lami Tiryaki


Bu müthiş detaylı, özenli ve doyurucu cevap için teşekkür ederim. Çok bilgilendim.
Ben de koleksiyonlarımın, ezilmemesi, sırt ve köşelerinin kıvrılmaması için, raf yerleşimlerinde, çıkarıp geri koyarken ve okurken çok dikkat ederim. Tüm koleksiyonlarım (alınırken de çok dikkatli seçildiğinden) 'mint' ;) kalitesindedir. (Yeniler tabi) Ama toza karşı bu kadan hassas değildim. (Bakteri sorunu hiç yaşamadım zaten.) Poşette gelen çizgiromanlar dışında (ki aslında hemen hemen hiçbiri poşette değil.) poşetleme de yapmadım. Çoğunluğu kapalı dolaplarda çift sıra, yeri geldikçe sıraların üzerinde de yatay olarak, rafın tüm hacmini kaplar şekilde ama baskı görmeden duruyorlar. Tozlarını ise ancak bir kaç yılda bir, raflardan indirip, serileri birleştirmem, yeni çoğalımlara göre yeni düzenlemeler yapmam gerektiğinde alıyorum.

Yazınızı ilgiyle okudum, tekrar teşekkürler. Böyle koleksiyoncular olduğunu bilmek de çok güzel.
 

Lami Tiryaki

Onursal Üye
21 Nis 2009
513
3,727
Hârika bilgilerinden, anılarından yararlanıyoruz. Teşekkür ederim.

Kitapları saklamak için kullandığın poşetleri nereden tedarik ediyorsun, üstadım?

Bir de mâlum, yaşlar ilerliyor, gözler bozuluyor, yazılarının boyutunu "1" den "2"ye çıkartabilir miyiz? :) Ben yapacaktım ama sormadan yapmayayım dedim.

Sevgiler, saygılar...

Ne demek dostum. "3" yaptım senin için :) .

Poşetlerimi piyasadan temin ediyorum belli bir tedarikçim yok. Ancak çok şeffaf selofan kıvamında satılan OPP jelatinler, bir tarafı kesilir veya yırtılırsa kolayca parçalanabiliyor. Tedarikçileri denemek lazım. Önemli olan nem tutmayan malzeme kullanılan poşetçilerden almak.

Poşetlerimi kitap boyutu yerine biraz büyük alıyorum. Kitap boyutu alıp koyduğum zaman poşetin sırta gelen birleşim yeri kazık gibi bir çizgi oluşturup sırtın bütünlüğünü bozuyor. Ayrıca kitaba göre bir miktar büyük olacağı için kitabın rafta net görülememesine neden oluyor. Bu nedenle ben biraz büyük boy alıp kitaba göre kesip minik koli bantlarıyla kendim yeniden poşet oluşturuyorum. Kesik boğaz kısmı yırtılmasın diye de ağız kısmını bantlarla sağlamlaştırıyorum. Böylece çeksen yırtılmaz ve kitabı nispeten daha net gösteren bir tasarım çıkyor ortaya.









Esenlikler
Lami Tiryaki

 
Üst