Makale - Yalanlar hakkındaki çıplak gerçekler - Sevil Atasoy

toxine

Onursal Üye
11 Mar 2013
997
3,279
Tespit edilemedi

Delil Avcısı
13

Yalanlar hakkındaki çıplak gerçekler

Sevil Atasoy
4 Aralık 2005


Doğruyu yalandan ayırmayı kim istemez. Hele işin içine suçun
aydınlatılması ya da ülke güvenliği girdiğinde akan sular durur.

Her ne kadar Sigmund Freud ‘Hiçbir ölümlü sır tutamaz, dudaklar sussa
bile vücudun her noktası gerçeği anlatır’ demişse de, artık yalan,
teknoloji yardımıyla delillendirilmeye çalışılıyor. Bu arada kimilerinin rızası
alınıyor, kimilerinin ise kendisine yapılandan haberi bile yok. Henüz hiçbir
yöntem, her yalanı yakalayamıyor. Ve ne yazık ki, en ileri teknoloji bile,
hálá bazı doğrucuların yalan söylediği sonucuna varıyor. Keşke,
çocukluğumuzda bize öğretildiği gibi, yalan söyleyenin Pinokyo gibi
burnu uzasaydı.

TUVALETE YAPIŞAN ADAM

57 yaşındaki kalp hastası Bob Dougherty, 3 Kasım 2005’te,
Amerika’nın en büyük mağaza zincirlerinden Home Depot’da alışveriş
yaparken tuvalete gitmek zorunda kaldı. Kapağı kaldırdı ve oturdu,
sonra kalkmak istedi, kalkamadı, kapağa yapışmıştı. Bağırdı. Onu
duydukları halde, ambülans çağırmak için 15 dakika beklediler. Kapının
kilidini kırarak tuvalete girenler, yapıştığı yerden kurtaramadıkları ve
bayılmış haldeki Bob’u, kapakla birlikte hastaneye götürdüler. Anlaşılan
şakacının biri, tuvalet kapağına tutkal sürmüştü. Cildi bir hayli
zedelenen Bob, kendisini o halde 15 dakika beklettikleri ve
kalkamadığından kalp krizi geçirdiğini zannettiği için, kırtasiyeci aleyhine
3 milyon dolarlık tazminat davası açtı.

Bob Dougherty’nin başka bir kentte aynı şekilde şikayette bulunduğu,
tutkalı kendisinin sürdüğü iddiası ortaya atılınca, KDVR televizyonunun
önerisi üzerine, 9 Kasım 2005 günü canlı yayında yalan makinesine
bağlandı. (Amerikan televizyonlarında poligraf show’ları 1960’lardan
beri var). Kendisine yöneltilen 20 soruyu da cevaplayarak testten
geçti.

VALLAHİ UFO GÖRDÜK

2001 yılında Sirius Ufo Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi Başkanı
Haktan Akdoğan, İçişleri Bakanlığımıza başvurdu ve Ufo gördüğünü
iddia eden Adıyaman’ın Tut İlçesi Jandarma Komutanlığı’nda görevli 1
uzman çavuş, 6 jandarma eri ve 3 köy korucusu ile Uşak’ın Eşme
ilçesine bağlı Narlı köyünden 3 çiftçinin, yalan makinesi testinden
geçmeyi kabul ettiğini söyledi. Emniyet Genel Müdürlüğü demirbaş
kayıtlarında mevcut yalan makinesi cihazı bulunmadığından, talebi
karşılanamadı. Gerçi, aradan geçen 5 yıl içerisinde güvenlik birimlerinin
bir yalan makinesi alıp almadıklarını bilmiyorum, ancak 2002 yılında
İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’nde bir öğretim üyesi ile birlikte
bilimsel araştırmalarda kullanmak üzere İngiltere’deki bir üretici firmayı
aradığımızda, Türkiye’ye ihracat konusunda pek hevesli değillerdi.

1880’LERDE BAŞLANDI

Suçluluğun kalıtımsal olduğuna ve suçluların geniş çene ya da kalın
dudak gibi dış görünüşten anlaşılabileceğine inanan İtalyan Cesare
Lombroso, 1880’lerde sorgu sırasında tansiyon ölçerdi. 1920’lerde
buna kalp vurum sayısı, solunum hızı ve terlemenin de ölçümü eklendi,
böylelikle ilk yalan makinesi, yani poligraf (çoklu yazdırı) ortaya çıktı.

Ölçülen aslında yalan değil; korku, kaygı, heyecan ve benzerlerinin
vücutta meydana getirdiği fizyolojik değişiklikler. Bu nedenle, kimse
poligrafın ölçtüklerine karşı çıkmıyor. Eleştirilen, bunların nasıl
yorumlandığı. Soruları soranla, sonuçları yorumlayanın çok özel
eğitimlerden geçmesi gerekiyor. Farklı yorumların olması nedeniyle,
ABD’nin bazı eyaletleri, İsrail ve Japonya mahkemeleri dışında,
tarafların onayı olsa da, poligraf sonuçları delil olarak kabul edilmiyor.

YALANCININ SESİ TİTRER

1970’lerin ortalarında, Amerikalı üç emekli istihbarat subayı bir araya
geldiler ve yalan makinesi olarak kullanılabilecek bir ses analizörü
geliştirdiler. Onlara göre stres altında ses telleri kasıldığından,
konuşulduğunda duyulmayan mikrotitreşimlerin frekansı, yalan
söylendiğinde yükseliyordu.

Test uygulanacak kişiye, poligraftaki gibi tansiyon aleti ve elektrodlar
bağlanmıyor, sadece bilgisayara takılı bir mikrofona doğru konuşması
isteniyor. Ayrıca bu ölçümlerde, kişinin yaşı, sağlık durumu, alkol ya da
bir ilaç almış olması önem taşımıyor. Bu nedenle, poligrafta yüzde 20
dolayında olan ‘karar verilemez’ biçimindeki sonuçlar, ses analizinde
neredeyse sıfır. Üstelik kaydedilen sesi, tekrar tekrar incelemek
mümkün. Halen ABD’de, 1500’e yakın şerif ve polis birimi ifade alma
sırasında bu analizörü kullanıyor.

19 Eylül 2005’te, Moskova Domodedovo Uluslararası Havaalanı’nda,
4 aylık deneme süresinden sonra GK-1 çokkatmanlı ses analiz
teknolojisi devreye girdi. Bir İsrail şirketi tarafından geliştirilen GK-1
(Gate-keeper, kapı koruyucu) sistemi, seçilen yolculara dört soru
soruyor, ruhsal ve duygusal değişikliklerin yol açtığı ses özelliklerini
ölçüyor ve onları yeşil ya da kırmızı koridorlara yönlendiriyor. GK-1
soruları yolcunun anadilinde soruyor, bir kişinin kontrol edilmesi de 1-
1.5 dakika sürüyormuş. GK-1’ler, şimdi İsrail havaalanlarında da
kullanılmaya başlandı.

Ses stres analizörü, banda kaydedilmiş telefon konuşmalarını dahi
inceleyebildiğinden, 2000’lerin başından beri pek çok Amerikan ve
İngiliz sigorta şirketi, telefonla hırsızlık ya da kaza bildirimi yapan
müşterilerinin seslerini analiz ediyor ve söylenenin doğruluğunu
ölçüyorlar. Bunun insan haklarına aykırı olmadığını, telefon edenlerin
seslerinin kaydedildiğini bildiklerini öne sürüyorlar. Ülkemizde de, telefon
ettiğimiz kimi işyerlerinde bu yönlü bir mesajla karşılaşıyoruz. Gerçi
şimdilik yalan söyleyip söylemediğimizin araştırıldığını sanmıyorum.
Ancak pek çok yerde ses izimizin depolandığı açık. Yasalarımız, ifade
işlemlerinin kaydında, teknik imkánlardan yararlanılabilmesini
öngördüğüne göre, teybe kaydedilen ifadeye ya da kaydedilen
konuşmaya daha sonra ses stres analizi uygulanabilir.

EN SON MODELLER

Bakışları kaçırmanın ya da sinirli davranışların, yalan söylendiğinin bir
kanıtı olamayacağı biliniyor. Yalan söyleyenlerin gözlerinin etrafının
ısındığı, bunun da termal bir kamerayla saptanabileceği öne sürülüyor ve
özellikle havaalanlarında kullanılmaya çalışılıyor. Her 100 yalandan
sadece 80’ini yakalayabilen termal kameraların haber verilmeksizin
kullanılabilir olması, insan hakları savunucularını çileden çıkartmaya
yetiyor.

Philadelphia Üniversitesi’nde geliştirilen ‘fMRI’ ya da ‘Fonksiyonel
Manyetik Rezonans Görüntüleme’ yönteminde ise, beynin gerçek
zamanlı görüntüsünün alındığı ve yalan söyleyenlerle doğruyu
anlatanların beyinlerindeki faaliyet bölgelerinin farklı olduğu ileri
sürülüyor.

Piyasada bulunan gereçlerden bir diğeri, şüphelilerin beyin elektrosunda
meydana gelen değişiklikleri ölçüyor. Prensibi, sadece polisin ya da olay
yerinde bulunanın bilebileceği ayrıntıları bilgisayar ekranında gören
kişinin, beynin belirli bir bölgesinde 300 milisaniye sonra P300 adı
verilen bir elektrik deşarjının oluşmasına dayanıyor. Örneğin, cinayet
silahı bir Browning ise, Luger, Browning ve Uzi sözcüklerini ekranda
arka arkaya gören failin beyni, Browning’i gördüğünde P300 piki
oluşturuyor.

Teksas Üniversitesi’nde geliştirilen elektrogastrogram ile strese karşı
aşırı duyarlı olan karın ve barsakları izleyerek, doğruyu söyleyenlerin
yalancılardan ayrılabileceği ümit ediliyor.

Kısacası yalan hálá bilimsel olarak kanıtlanamıyor.

GÜVENİLİRLİĞİ TARTIŞILIR AMA KULLANIMI SÜREKLİ
YAYGINLAŞIYOR

Araştırmalara göre, her 100 poligraf testinde en az 19 kişi doğru
söylediği halde yalan sanılıyor ve yine her 100 kişiden 10 kadarı yalan
söylediği halde doğru zannediliyor. Bununla birlikte poligraf testi
Çin’den Kolombiya’ya, 60’a yakın ülkede ifade almada başvurulan bir
yöntem. Bazılarında sadece tutuklananlara değil, ülke güvenliği ile ilgili
olanlar başta gelmek üzere, bir işyerinde çalışanlara ya da işe
başvuranlara da uygulanıyor.

Poligraf kullanımında sadece bu yılki gelişmeler bile saymakla bitmez:

Uzun yıllar poligraf kullanımını insan hakkı ihlali olarak gören Rusya, bu
yıl orduya gönüllü alırken, adayları poligraf testinden geçirdi.

Tayvan, Çin lehine casusluk yapan bir elemanı yakaladıktan sonra, tıpkı
FBI ve CIA’nın yıllardır yaptığı gibi, istihbarat personelinin tamamına
poligraf testi uygulamaya başladı.

Meksika, 765 polis memuruna poligraf testi uyguladı ve 305’ini işten
çıkarttı.

Singapur Futbol Federasyonu, tüm oyuncularla hakemleri yalan
makinesine bağlayarak şike ile mücadele etmeye çalıştı.

Malta’da kurulan bir şirket, tüm AB ülkelerine poligraf hizmeti vermeye
başladı.

İngiltere, yılbaşından bu yana pedofillere 10 pilot bölgede bu testi
uyguluyor ve örneğin son bir ay içinde okul çevrelerinde dolaşıp
dolaşmadıklarını soruyor. Yakında bunu tüm ülkeye yaymayı ve başka
suç tiplerini de kapsamayı hedefliyor. Pedofillerle ilgili bu uygulama, 36
Amerikan eyaleti ve Kanada’da zaten uzunca bir süredir yürürlükte.

Sadece Tanrı’ya inanır kalanını poligraflarız

Poligrafı neredeyse 100 yıldır kullanan Amerikalıların yalan makinesine
güvensizlikleri giderek artıyor ve ‘Sadece Tanrı’ya inanır, kalanını
poligraflarız’ anlayışını eleştiriyorlar. İlk görev yeri Ankara olan CIA
elemanı Aldich Ames, Sovyet casusu olduğu halde beş kez poligraf
testinden geçebilmiş, buna karşılık Çin lehine casusluk yapmakla
suçlanan nükleer fizikçi Tayvan asıllı Wen Ho Lee, 2 kez FBI, bir kez
de Enerji Bakanlığı tarafından bağlandığı yalan makinesinin çelişkili
sonuçları yüzünden, 9 ay hücre hapsinde tutulduktan sonra serbest
bırakılmıştı.

2003’te Amerikan Bilim Akademisi, üzerinde çalışıldığı takdirde,
poligrafın yanıltılabileceğini bildirdi. Buna, bir de Amerikan Enerji
Bakanlığı’nın Sandia araştırma laboratuvarında çalışan nükleer
bilimcilerin isyanı eklendi. Yıllardır binlerce bakanlık çalışanına uygulanan
poligraf testlerinin hatalı olduğu, casusluk yapanları bulamadığı, buna
karşılık, masumların mağduriyetlerine yol açtığını öne sürerek yalan
testinden geçmeyi reddettiler. Bu durumu bir basın toplantısı yaparak
kamuoyuna açıklayan laboratuvar sorumlusu Dr. Alan Zelicoff,
karşılaştığı baskılar nedeniyle geçen haziranda istifa etmek zorunda
kaldı. Enerji Bakanlığı kamuoyunun baskısı üzerine düzenli biçimde
poligraf uyguladığı personel sayısını 20 binden 4 bin 500’e düşürdü.

Biraz gerçeklik serumu iyi gelir

1920’lerde, çok düşük dozda sodyum pentotal ya da
skopolaminin‘gerçeklik serumu’ olarak kullanılabileceği sanıldıysa da, pek
işe yaramadığı çabuk anlaşıldı. İlacı alanlar konuşuyordu ama, yalan
söylemeyi de sürdürüyordu.

Sodyum pentotal, halen Amerika’nın bazı eyaletlerinde idam cezasının
infazında kullanılan üç ilaçtan ilkidir. (Diğerleri pancurium bromür ve
potasyum klorürdür).

1942’de, CIA’nın stratejik hizmetler bürosu, esrardan elde edilen bir
sıvıyla ıslatılan yiyecek ve tütünü denemeye başladı.

1947’de, Amerikan donanmasında Chatter Projesi’ni yürütenler Peyote
kaktüsünde (Lophophora Williamsii) bulunan meskaline umut bağladılar.
Naziler, çok yüksek meskalin dozlarıyla bile, kişilere reddettikleri bir
görüşü kabul ettirememişti. Bu nedenle Amerikalılar meskalin verilen
kişilerin doğruyu söyleyeceğine inandılar, ancak başarılı olamadılar. Aynı
tarihlerde CIA iki sorgu yöntemi üzerinde çalışmaktaydı. Bunlardan ilki,
narko-hipnoz diğeri, birbirine ters etkili iki farklı maddeyi dönüşümlü
olarak damar yoluyla vermekti. Bunlardan ilki barbitürattı, diğeri uyarıcı
etkisi olan bir amfetamin. Böylelikle, kişi uyumaya başlarken birdenbire
uyarılmakta, tam uyanmadan yeniden uyutulmaktaydı. CIA belgelerine
‘alacakaranlık kuşağı’ olarak geçen bu uygulama, her zaman tatminkar
sonuçlar vermedi. 1950’lerin başından 60’lara kadar, bu amaçla LSD
(kod adı EA-1729) kullanılmaya başlandı. Ancak kısa zamanda,
‘gerçeklik serumu’ olarak her zaman işe yaramadığı ortaya çıktı.

Uzunca bir süre sadece James Bond’un Octopussy gibi sinema
filmlerinde ve Harry Potter’in dünyasında yer alan ‘gerçeklik serumu’, 11
Eylül’den sonra yeniden gündeme geldi. CIA ve FBI eski başkanı William
Webster, 2002 yılında verdiği beyanatlarda, ABD dışındaki ülkelerde
tutulan El-Kaide ve Taliban bağlantılı mahkumlara ‘gerçeklik serumu’
verilmesinin gerektiğinden söz edince, Savunma Bakanı Donald
Rumsfeld de dahil olmak üzere ciddi bir muhalefetle karşılaştı. Birleşmiş
Milletler, ‘gerçeklik serumu‘ vermeyi işkence kabul ediyor. Bizim
yasalarımıza göre, ilaç vermek, ifade almada yasak yöntemlerden biri.

---

Prof. Dr. Sevil Atasoy - Delil Avcısı - Önceki Makale
Uyanık mezarcı işbilir televizyoncu ve Mozart’ın kafatası

---

 
Üst