Lami Tiryaki
Onursal Üye
- 21 Nis 2009
- 513
- 3,729
Presstij Yayıncılık'tan çıkan çizgi romanların ilk sayılarını hatmettim geçen hafta. Her biri için ayrı ayrı değerlendirme yapmak lazım. Özellikle Legs Weaver hem değerlendirme hem de sağlam bir incelemeyi hakediyor.
Nizzi'den artık pek hazzetmediğimden öncelik sırasını Cassidy, Legs Weaver ve Nick Raider şeklinde yapmıştım. Açıkçası "yüzeysel bir polisiye" olarak eskinin "Bay Fırtınası"nı (ne alaka yahu!?..) sona koydum ve vakit geçirme babında oturdum maceranın başına. Ancak macerayı okudukça baktım hiç te öyle yüzeysel durmuyor. Giriş oldukça etkili başlayıp, bizi birbiriyle alakasız zaman ve mekanlara götürüyor. Klasik polisiyelerdeki "katil kim" klişesine hiç sğınmadan hem daha ortalardayken katilin kimliğini, hem olayın ilerleyişini, hem de kişisel ve sosyolojik çözümlemeleri öyle bir ustalıkla veriyor, ki bir ara "macera bitmesin biraz daha keyif alayım" diye ikinci yarıyı ertesi güne bırakmışım iyi mi? Tiplemeler o kadar oturgun, diyaloglar o kadar sıradışı ki, okurken iç muhakeme yapmamanız mümkün değil. Sonradan aklıma geldi kapağı çevirip künyeye bakayım dedim ve gerçeği gördüm. Maceranın yazarı Michele Medda'ymış! Tevekkeli değil Nizzi'den böyle karakter çözümlemeli hikaye zor çıkar. Macera boyunca Tom Stone(Tombstone ismine vurguya dikkat!) karakterinin içselliğine ve gelişmesine şapka çıkarıyorsunuz. Gerçi 98 sayfanın kısıtlayıcılığı burada da işleyip daha anlatılacak çok şey varken pat diye bitiyor hikaye. Ama yine de damağınızın arka taraflarında bir lezzet uzun süre kalıyor. Medda bu arada Nizzi'ye, dolayısıyla Teks ve Karson'a da göndermelerde bulunmayı ihmal etmemiş. Tom Stone, arkadaşına "ihtiyar deve" derken (kimbilir belkide çevirmen Fatih Okta'nın bir güzelliğidir) Teks'le Karson'a bakar gibi oluyorsunuz. Maceranın finali tahmin edilebilir olmasına rağmen son derece etkileyici. Bazı diyaloglar kısa cümlelerle çok şey anlatıyor. Nick'in son karelerde sarf ettiği "belki de o gerçekten bir ranger'dı" demesi gibi pek çok güzellik var.
Sonuç olarak okunması keyifli, hikayesi lezzetli, bir polisiyeden çok çok öte bir macera New York'ta Bir Ranger. Biz yaştakilerin hayata macera gözlükleriyle bakmamıza neden olan western tutkusu, adalet, arkadaşlık, sözde modern zamanların kokuşmuş kapitalist değerleri, ikili ilişkiler üzerine keyifli bir sergi gibi. Nick Raider serisinde ayrık duran bir hikaye New York'ta Bir Ranger.
Edisyona gelince, ekonomik baskının getirdiği birtakım dezavantajlarına rağmen sevimli raf dostu sayılar bunlar. Edisyonlar üzerine İlhan'la uzun uzun konuştuk. Olumsuz gördüklerimi tek tek anlattım. Ancak İlhan'ın yanıtlarından elinden gelenin bu kadar olduğu gibi bir izlenim edindim. Yenilikler ve düzeltici faaliyetler için çok umutlu olmamak lazım. Yalnız burada da belirtmeliyim ki, sırtlara dikkat etmeliler. Sırt bizim için en önemli konu, çünkü habire kitapların sırtlarına bakıyoruz raflarda. Presstij kitaplarının beyaz sırtları ince kalmış. Legs ve Nick Raider ifadeleri hem okunmuyor hem dikkat çekmiyor. Yayınevleri bu beyaz sırt renginde neden ısrarcılar anlamıyorum. Raflarda o kadar çirkin duruyor ki. Orijinallerinde böyle bir sorun yok, örnek alınabilir. Mesela Cassidy'nin sırtında orijinal format korunmuş ve çok iyi duruyor. Bu arada Fankitap'ta Bayar kardeş bize Serdar Hızlı'nın Nick Riader için çizdiği diğer kapak çalışmalarının büyütülmüş posterlerini gösterdi. Orijinalini aşmış harika, güzel çalışmalar. Serdar ustayı tebrik ediyorum buradan.
Nick Raider ifadesindeki "i" harfleri büyük harflerin ortasında olduğu gibi yazılmış. Hani Türkçeleştirmiş olsak NİK diye yazmak lazım. Böyle N"i"CK tarzanca gibi duruyor derken, baktım orijinalleri de öyleymiş şaşırdım! Nedense "i"leri küçük yazıyor Bonelli. Türk okuyucularına Bonelli'nin bir şakası mı acaba?
Not:Resim indirme linki bilgisayarımda çalışmadı nedense örnek resim koyamadım. Bir arkadaş yardımcı olursa sevinirim.
Selamlar
Lami Tiryaki
Nizzi'den artık pek hazzetmediğimden öncelik sırasını Cassidy, Legs Weaver ve Nick Raider şeklinde yapmıştım. Açıkçası "yüzeysel bir polisiye" olarak eskinin "Bay Fırtınası"nı (ne alaka yahu!?..) sona koydum ve vakit geçirme babında oturdum maceranın başına. Ancak macerayı okudukça baktım hiç te öyle yüzeysel durmuyor. Giriş oldukça etkili başlayıp, bizi birbiriyle alakasız zaman ve mekanlara götürüyor. Klasik polisiyelerdeki "katil kim" klişesine hiç sğınmadan hem daha ortalardayken katilin kimliğini, hem olayın ilerleyişini, hem de kişisel ve sosyolojik çözümlemeleri öyle bir ustalıkla veriyor, ki bir ara "macera bitmesin biraz daha keyif alayım" diye ikinci yarıyı ertesi güne bırakmışım iyi mi? Tiplemeler o kadar oturgun, diyaloglar o kadar sıradışı ki, okurken iç muhakeme yapmamanız mümkün değil. Sonradan aklıma geldi kapağı çevirip künyeye bakayım dedim ve gerçeği gördüm. Maceranın yazarı Michele Medda'ymış! Tevekkeli değil Nizzi'den böyle karakter çözümlemeli hikaye zor çıkar. Macera boyunca Tom Stone(Tombstone ismine vurguya dikkat!) karakterinin içselliğine ve gelişmesine şapka çıkarıyorsunuz. Gerçi 98 sayfanın kısıtlayıcılığı burada da işleyip daha anlatılacak çok şey varken pat diye bitiyor hikaye. Ama yine de damağınızın arka taraflarında bir lezzet uzun süre kalıyor. Medda bu arada Nizzi'ye, dolayısıyla Teks ve Karson'a da göndermelerde bulunmayı ihmal etmemiş. Tom Stone, arkadaşına "ihtiyar deve" derken (kimbilir belkide çevirmen Fatih Okta'nın bir güzelliğidir) Teks'le Karson'a bakar gibi oluyorsunuz. Maceranın finali tahmin edilebilir olmasına rağmen son derece etkileyici. Bazı diyaloglar kısa cümlelerle çok şey anlatıyor. Nick'in son karelerde sarf ettiği "belki de o gerçekten bir ranger'dı" demesi gibi pek çok güzellik var.
Sonuç olarak okunması keyifli, hikayesi lezzetli, bir polisiyeden çok çok öte bir macera New York'ta Bir Ranger. Biz yaştakilerin hayata macera gözlükleriyle bakmamıza neden olan western tutkusu, adalet, arkadaşlık, sözde modern zamanların kokuşmuş kapitalist değerleri, ikili ilişkiler üzerine keyifli bir sergi gibi. Nick Raider serisinde ayrık duran bir hikaye New York'ta Bir Ranger.
Edisyona gelince, ekonomik baskının getirdiği birtakım dezavantajlarına rağmen sevimli raf dostu sayılar bunlar. Edisyonlar üzerine İlhan'la uzun uzun konuştuk. Olumsuz gördüklerimi tek tek anlattım. Ancak İlhan'ın yanıtlarından elinden gelenin bu kadar olduğu gibi bir izlenim edindim. Yenilikler ve düzeltici faaliyetler için çok umutlu olmamak lazım. Yalnız burada da belirtmeliyim ki, sırtlara dikkat etmeliler. Sırt bizim için en önemli konu, çünkü habire kitapların sırtlarına bakıyoruz raflarda. Presstij kitaplarının beyaz sırtları ince kalmış. Legs ve Nick Raider ifadeleri hem okunmuyor hem dikkat çekmiyor. Yayınevleri bu beyaz sırt renginde neden ısrarcılar anlamıyorum. Raflarda o kadar çirkin duruyor ki. Orijinallerinde böyle bir sorun yok, örnek alınabilir. Mesela Cassidy'nin sırtında orijinal format korunmuş ve çok iyi duruyor. Bu arada Fankitap'ta Bayar kardeş bize Serdar Hızlı'nın Nick Riader için çizdiği diğer kapak çalışmalarının büyütülmüş posterlerini gösterdi. Orijinalini aşmış harika, güzel çalışmalar. Serdar ustayı tebrik ediyorum buradan.
Nick Raider ifadesindeki "i" harfleri büyük harflerin ortasında olduğu gibi yazılmış. Hani Türkçeleştirmiş olsak NİK diye yazmak lazım. Böyle N"i"CK tarzanca gibi duruyor derken, baktım orijinalleri de öyleymiş şaşırdım! Nedense "i"leri küçük yazıyor Bonelli. Türk okuyucularına Bonelli'nin bir şakası mı acaba?
Not:Resim indirme linki bilgisayarımda çalışmadı nedense örnek resim koyamadım. Bir arkadaş yardımcı olursa sevinirim.
Selamlar
Lami Tiryaki
Son düzenleme: