Son neandertal java

f.erince

Süper Üye
6 Eki 2009
521
2,679
Neandertal türünden bir "insan"ı giydirip kuşandırıp modern hayatın içine koyma imkânımız olsaydı, dikkat çekmeden, güçlük yaşamadan hayatını sürdürebilir miydi? Günümüz insanının en yakın akrabası olan Neandertal'lerin aşağı yukarı 200 bin yıl önce başlayıp 30 bin yıl önceleri biten ve Orta Paleolitik adı verilen dönemde geçen öyküsüne bir bakalım...

Heval Bozbay
Dokuz Eylül Üniversitesi Arkeoloji Bölümü

tarama1.jpg

Martin Mystere, çizgi roman âleminin en karizmatik ve entelektüel karakteridir desem, herhalde çok yanılmış olmam. Aslen arkeolog olan Martin, ayrıca antropoloji, sanat tarihi ve sibernetik alanlarında da uzmandır. Tabi yazarlık, televizyonculuk, gezginlik, dedektiflik gibi özelliklerini saymıyorum bile. Martin genelde bilimcilerin açıklamakta güçlük çektiği sorunlara el attığı, onları çözüme kavuşturduğu için, basında ve halk arasında “İmkânsızlıklar Dedektifi” diye bilinir. Martin’in en yakın dostu ve yardımcısı, bir Neandertal olan Java da zehir gibi kuvveti ve çok güçlü olan altıncı hissiyle, Martin kadar değilse de karizmatik sayılır. Martin onu Moğolistan’da, ismini sır gibi sakladığı, gizli bir Neandertal yerleşiminde bulmuş, kendisiyle birlikte Amerika’ya getirmiş ve bir dizi prosedürden sonra vatandaş yapmıştır. Görünümü itibarıyla biraz gorili andıran Java, konuşmayı da beceremez ancak takım elbisesi ve kravatıyla modern hayata mükemmel biçimde ayak uydurmuştur. New York’un, Paris’in, hatta “Nuh’un Gemisi” adlı serüvende İstanbul’un kalabalık caddelerinde, her çeşit tehlikenin kol gezdiği arka sokaklarında rahatlıkla dolaşır, dansözlerle göbek atar, metrolara biner, kısacası “normal” bir insan gibi yaşar.
Peki, bu gerçekten mümkün mü? Yani Neandertal türünden bir “insan”ı giydirip kuşandırıp modern hayatın içine koyma imkânımız olsaydı, dikkat çekmeden, güçlük yaşamadan hayatını sürdürebilir miydi? Bu soruya, tereddüde düşmeden, ancak bir çizgi romanda evet ya da hayır cevabı verilebilir. Bu soruyu bir kenara bırakalım ve Java’yla birlikte, günümüz insanının en yakın akrabası olan Neandertal’lerin aşağı yukarı 200 bin yıl önce başlayıp 30 bin yıl önceleri biten ve Orta Paleolitik adı verilen dönemde geçen öyküsüne bakalım. Fakat başlamadan önce, soyu tükenmiş akrabalarımız arasında en iyi bilinenin Neandertal olduğunu, bununla birlikte hakkında en çok farklı düşünceler öne sürülenin de yine o olduğunu belirtelim. Şimdi ara sıra bu görüş çeşitliliğine kıyısından köşesinden de olsa bulaşarak onun öyküsünü anlatmaya geçebiliriz.

tarama3.jpg

‘Neandertal’ adı nereden geliyor?

Adettendir, bir “şey”in tarihini anlatırken, önce isminin kökenine değinilir. 17. yüzyılda yaşamış besteci Joachim Neander’in, ilham bulmak için gezintiye çıkağı, evinin yakınlarındaki vadiye, ölümünden sonra onun adı verilir: Neander Thal, yani Almanca Neander Vadisi. 1856 yılında bu vadideki taş ocaklarında çalışan işçiler, buldukları bazı fosilleşmiş kemikleri, bu tür kalıntılarla amatör olarak ilgilenen bir öğretmene ulaştırırlar. Bu kemiklerin normal bir insana ait olmadığını anlayan Carl Fuhlrott adındaki öğretmen, bunları uzman kişilere gösterir. Uzmanlar kemiklerin durumu hakkında ikiye ayrılır. Bir grup bu kemiklerin hastalıklı veya sakat bir insana ait olduğunu, diğer grup ise insanlardan önce yaşamış farklı bir türe ait olabileceğini iddia eder. Aslında daha önce de tam olarak insanlarınkine benzemeyen kemikler İspanya'da, Belçika'da bulunmuştur, ancak onların da hastalıklı, sakat veya lanetlenmiş insanlara ait oldukları düşünülmüştür. 1864 yılında, İngiliz jeolog William King, bu kemiklerin farklı bir insan türüne ait olduğunu fark ederek, ilk defa bulunduğu yere izafeten ona Homo neanderthalensis adını verir. Sonraki 50 yıl içinde ise hem bulunan kemik ve iskelet sayısı artınca hem de evrim teorisi insanoğlunun düşünce evrenine girince, bu kemiklerin insan evrimindeki bir türe ait olduğu kesin olarak anlaşılır.

tarama2.jpg

Becerikli avcılar

Martin Mystere'de Java uzun boylu, güçlü kuvvetli, ızbandut gibi bir tiptir. Gerçekte ise Neandertaller çok uzun boylu değillerdi ama geniş omuzlu, kaslı, iri yapılıydılar. Erkekler ortalama 1,65-1,70, kadınlarsa 1,55-1,60 metre boylarındaydı. Kilolar ise yine ortalama olarak erkeklerde 65-70, kadınlarda 50-55 kg civarındaydı, Aslında Neandertaller güçlü olmak zorundaydılar, zira koşulların bir hayli zor olduğu bir iklimde, Buzul Çağı’nda yaşamışlardı. Günümüze oranla çok daha soğuk ve kuru bir iklimin tüm dünya genelinde hâkim olduğu bu dönemde, Neandertaller de yaşadıkları ortama uyum sağlamışlardı. Çevrelerindeki canlılar da haliyle bu soğuk iklimde yaşayabilen bizon, ayı, geyik gibi iri ve bir kısmı da tehlikeli hayvanlardı. Bu hayvanları avlayabilmek için en az onlar kadar kuvvetli ve dirençli olmak gerekiyordu. Neandertal iskeletlerinin çoğunda rastlanan kırık ve yaralanmaların işte bu hayvanları avlama esnasında meydana gelen düşme ve çarpmalardan kaynaklandığı öne sürülür. Neandertaller bir hayli becerikli avcılardı. Özellikle birlikte hareket ettikleri zaman muhtemelen avlayamayacakları bir hayvan yoktu, Onlardan günümüze ulaşan kemiklerin ve dişlerin analizinden anlaşıldığı kadarıyla beslenmeleri genelde ete dayalıydı, Yiyeceklerinin % 90'lık kısmını et, kalan % l0`unu ise bitkiler oluşturuyordu.

tarama4.jpg

Neandertal dayanışması

Neandertal’lerin iri yapılı ve güçlü oldukları, fosil kemiklerinin tespit edildiği ilk andan itibaren bilinen bir gerçekti. O dönemde bir de yanlış kanı oluşmuştu: Neandertallerin geri zekâlı veya aptal oldukları. Bu yanlış kanıya, Paris Doğa Tarihi Müzesi’nde çalışan ünlü paleontolog (fosil bilimci) Pierre Marcelin Boule'un yanlış bir yorumu yol açmıştı. Fransa’daki La Chapelle-aux-Saints Mağarası’nda bulunan Neandertal iskeletini, 1911-1913 arasında inceleyen Boule'un vardığı sonuçlara göre, Neandertaller bırakın yürümeyi, ayakta durmakta dahi güçlük çeken, kambur, kaba saba, insandan ziyade maymuna benzeyen, kıt zekâlı ve vahşi canlılardı. Boule'un yanıldığı ancak l95O'lerde ortaya çıkacaktı, fakat o zamana kadar kaba-saba ve geri zekâlı Neandertal imajı çoktan yerleşmişti. Örneğin ünlü bilim kurgu yazarı H. G. Wells “The Grissly Folks" (1927) adlı öyküsünde Neandertaller’in kambur olduklarını, yürürken ayaklarını sürüdüklerini, başlarını yukarıya kaldıramadıklarını yazar ve onların modern insanın çocuklarını kaçırarak yediklerini öne sürer.
1950'lerde iskeleti yeniden inceleyen William Straus ile Alec Cave, onun, belkemiğini etkileyen ve muhtemelen kambur yürümesine neden olan bir rahatsızlık (osteoartrit: kemik ve eklem iltihabı) geçirdiğini tespit ettiler. Tabi bu durum da yalnızca o bireye özgüydü. Bunun dışında, Boule’un değerlendirmelerinin çoğu yanlıştı. Öyle ki Straus ve Cave, belki de yıllar sonra Java'nın doğuşuna esin kaynağı olacak şu ifadeleri kullanırlar: “Canlandırılıp da(aynı zamanda tıraş edilip giydirilerek) New York metrosuna bindirilse, diğer insanlardan daha çok ilgi çekeceği kuşkuludur."
Peki, Boule yanıldıysa, Straus ve Cave de yanılmış olamazlar mıydı? Olabilirdi. Ancak sonradan başka paleontologlar da La Chapelle Neandertal'ini incelediler ve Straus ve Cave’in bulgularını doğruladılar. Üstelik 40 yaşlarındaki bu adamla ilgili daha ilginç bir durum vardı. Bu adam hayattayken kaburga kemiklerinin birkaçı kırılmış ve sonradan iyileşerek kaynamıştı. Işte bu nekahet döneminde, mensubu olduğu grup ona bakmış, iyileşmesini sağlamıştı. Yani grup içerisinde dayanışma ve empati duyguları vardı, günümüz toplumlarında pek rastlanmayan duygulardan. Bu tek örnek de değildi. lrak'ın kuzeyindeki Shanidar Magarasında bulunan 9 Neandertal iskeletinden biri, 40'lı yaşlarında bir bireye aitti. Bu yaşlı adam, sol yanağına aldığı bir darbe nedeniyle görme yetisini kısmen ya da tamamen yitirmişti. Sağ kolunu da ya küçüklükte geçirdiği bir hastalık nedeniyle ya da sonradan kaybetmiş ve çolak kalmıştı. Sağ ayağı ise topaldı. Shanidar 1 adı verilen bu adam, tüm bu rahatsızlıklarına rağmen, 4O'lı yaşlarına dek yaşamıştı. İçinde yaşadığı topluluk ona bakmıştı.

tarama5.jpg

Neandertaller konuşuyor muydu?

Martin Mystere'de Java konuşmayı beceremez; homurdanarak, biraz da el kol hareketleriyle İletişim kurar. Peki, bu doğru mu acaba? Neandertaller konuşamıyor muydu? Konuşmanın gerçekleşmesine olanak veren anatomik sistem, büyük oranda yumuşak dokudan oluşur. Dolayısıyla insan öldükten sonra kısa sürede çürüyüp kaybolur. Bununla birlikte, Neandertal'lerin konuşma kapasitesine sahip oldukları tahmin edilmektedir. İsrail’deki Kebara Mağarası’nda Neandertal kalıntılarıyla ilişkili olarak dil kemikleri bulunması, onların konuşabildiğine delil olarak gösterilir. Netice itibariyle, Neandertal’lerin resmi bir dilleri var mıydı bilmiyoruz, ancak çok yüksek bir ihtimalle -bizler gibi olmasa da- konuşabiliyorlardı.
Neandertal’lerin konuşabildiklerini gösteren doğrudan kanıtlar belki çok az, ama dolaylı kanıtlar yeterince var: yalnızca homurdanmayla, el kol hareketleriyle yaratılması ve sonraki kuşaklara aktarılması imkânsız olan kültürleri.

uzaydadehset006.jpg

Çiçeklerle gömülen Neandertal

Neandertal'ler, ilk defa Fransa'daki Le Moustier yerleşiminde tanımlandığı için arkeologların Mousterieen adını verdiği bir taş alet kültürü geliştirmişlerdi. Temel olarak, bir taş yumrusuna başka bir taşla vurarak çıkarılan küçük parçaların işlenmesine dayanan bu kültür, Neandertal'lerin dünya üzerinde yaşadıkları yaklaşık 200 bin yıl boyunca çok az değişikliğe uğramıştı.
Neandertal kültürünün bir diğer önemli öğesi, ölülerini gömme gelenekleridir. İnsanın evrim sürecinde ölülerini gömmeye başlayan ilk tür Neandertal'dir. Ondan önceki türler ölülerini, diğer hayvanlar gibi doğaya terk ediyorlardı yahut henüz gömdüklerine dair bir veriye ulaşılmadı. Fakat Neandertal'ler, tüm ölülerini değilse de en azından bazılarını gömmüşlerdi. Yukarıda bahsedilen yaşlı adamın bulunduğu Shanidar Mağarası'nda, Shanidar IV adı verilen bir başka mezar, 35 yaşlarında bir erkeğe aitti. Bu mezardan alınan toprağın analiz edilmesiyle çok önemli sonuçlara ulaşıldı. Ölen kişi ya çiçeklerden bir yatağın içine yatırılmıştı ya da mezarına çok sayıda çiçekten oluşan bir çelenk bırakılmıştı. Mezarda bulunan çiçekler civanperçemi, gülhatmi, ebegümeci, atkuyruğu gibi, çeşidi hastalıkları tedavi etmekte bugün dahi kullandığımız şifalı otlardı. Belki de geride kalanlar, bu otların ölen kişiye bir faydasının dokunacağını düşünmüşlerdi, Shanidar IV, insanın ölüme çare arayışının -ve elbette ki bulamayışının- bilinen en eski örneğidir belki de. Ya da çok daha basit bir açıklaması vardır tüm o çiçeklerin: örneğin, sevdiği erkeğin mezarına çiçek bırakan bir kadın.
Neandertal'lerin ölülerini törenlerle ve değişik uygulamalarla gömdüğüne dair tek örnek Shanidar değil, Fransa’daki La Ferrassie kaya altı yerleşmesinde, bir kadın, bir erkek, dört çocuk ve iki cenin olmak üzere, sekiz bireyin iskeleti bulunmuştur. Çocuklardan birinin kafatası ile gövdesi birbirinden 1,20 metre uzakta, ayrı ayrı gömülmüştür. Dört yaşındaki bu çocuğun başının üzerine konulan kireçtaşı bloğunun üstünde 18 adet küçük delik vardır.
Teshik Tash (Özbekistan), Dederiyeh (Suriye). Le Moustier (Fransa), Krapina (Hırvatistan) ve Kebara (İsrail), Neandertal mezarlarının bulunduğu yerleşimlerden yalnızca birkaçıdır.
Neandertal'ler bütün ölülerine aynı muameleyi yapmıyorlardı kuşkusuz, bugün bizim de yapmadığımız gibi. Günümüzde insanların öldükten sonra bile neden farklı muamele gördüklerini az çok biliyoruz, peki ya Neandertal'ler arasında ayrıcalıklı bir şekilde gömülmek için ne yapmak gerekiyordu? Haydi, belli bir yaşa gelenler, zekâsı, yeteneği, kuvveti veya başka bir özelliğiyle grup içinde önemli, ayrıcalıklı bir konuma geldi diyelim, peki ya bebekler ve çocukların ayrıcalığı neydi? İşte imkânsızlıklar dedektifine göre bir soru daha.

tarama8.jpg

Sanatçı Neandertal'ler

Neandertal kültürünün bir diğer öğesi, ürettikleri sanat eserleridir. Kemik, diş, fildişi gibi malzemelerden ürettikleri takılar ve diğer eserler, onların bir estetik düşüncesine sahip olduğunun göstergesidir. Ayrıca yakın zaman önce İspanya’daki Nerja Mağaraları'nda bulunan mağara resimlerinin Neandertal'ler tarafından yapıldığına dair güçlü veriler vardır. Slovenya'daki Divje Babe Mağarası’nda bulunan, ayı kemiğinden yapılmış flüt benzeri bir nesne ise, hakkındaki tartışmalar sürdürüledursun, Neandertal'lerin bir tür müzik anlayışına sahip olduğuna delil olarak gösterilir. Bu alet eğer gerçekten bir flüt idiyse, belki hayvanları korkutup kaçırmak için, belki kendi aralarında düzenledikleri dans gösterilerinde bir tür müzik yapmak için, belki de sırf can sıkıntısını gidermek amacıyla yapılmıştı.

tarama6.jpg

Neandertal'lerin sonuna ilişkin iki tez

Peki, madem Neandertal'ler bu denli zeki ve becerikliydiler, soyları neden tükendi (Tabi ki Java'yı saymazsak)? Neandertal'lerin neden yok olduğuna dair başlıca iki teori mevcut. Bu teoriler aynı zamanda Homo Sapiens'in (yani biz modern insanın) kökenine dair sorulara da yanıt verirler. Bu iki teori, adeta iki futbol takımı gibi, başlangıcı yaklaşık 150 yıl öncesine giden, kıyasıya bir rekabet içerisindedir. Bir dönem bir bulgu ortaya çıkar, bu teorilerden biri baskın hale gelir; bir süre sonra bakarsınız tersi yönde yorumlanabilecek bir keşif yapılmış, diğer taraf elini kuvvetlendirmiş, baskın hale gelmiştir.
İlk teoriye göre Homo Sapiens Afrika'da evrimini tamamladıktan yahut belli bir aşamaya geldikten sonra, yaklaşık 100 bin yıl önce Afrika dışına çıkarak hızlı bir şekilde dünyanın geri kalanına yayılmıştır. "^Afrika`dan Çıkış" (Out of Africa) adı verilen bu teoriye göre Neandertal'lerin sonunu getiren de Homo Sapiens olmuştur. Ancak bunun nasıl gerçekleştiğine dair de yine bu teori kapsamında iki farklı görüş vardır. İlk görüşe göre, Homo Sapiens Neandertal'e göre daha zayıf ve güçsüz olsa da kuşkusuz daha zekidir. Bu da onu, aynı besin kaynaklarını paylaştığı Neandertal karşısında daha avantajlı bir konuma geçirmiştir. Her tarafa bir virüs gibi yayılan bu “tüysüz yeni yetme" karşısında tutunamayan Neandertal'ler de rekabette yenik düştükleri için zamanla (yaklaşık 30 bin yıl önce) yok olup gittiler. Diğer görüş ise Homo Sapiens ile Neandertal arasında, kaynakların paylaşımı nedeniyle yaşanan rekabetin bir çatışma / kavga şekline büründüğünü ve Homo Sapiens'in Neandertal'lerin soyunu tükettiğini iddia eder. Martin Mystere'nin “Tarih Öncesi Cinayet” isimli cildinde bu görüşün benimsendiği bir öykü anlatılır. Tabi Java da atalarının soykırıma uğradığı bu olayın çözülmesinde başrolü oynar.

tarama9.jpg

Gelelim ikinci ana teoriye: “Çok Bölgeli Devamlılık Modeli" (Multiregional Continuity Model) adı verilen bu teoriye göre Homo Sapiens, dünyanın farklı bölgelerinde bulunan insan türlerinden, birbirinden bağımsız şekilde evrimleşerek ortaya çıkmıştır. Dünya üzerindeki ırk çeşitliliğinin sebebi de budur. Avrupa ve Güneybatı Asya”daki Neandertal'ler de süreç içinde Homo Sapiens’e evrimleşmişlerdir. Yani Neandertal'ler bizim doğrudan atamızdır. Son yıllarda Homo Sapiens ile Neandertal'lerin yaklaşık 50 bin yıl boyunca aynı bölgede, birlikte yaşadıklarına dair ciddi bulguların ortaya çıkması, yani aralarında bir öncelik-sonralık ilişkisinin olmadığının anlaşılması, ayrıca genetik araştırmalarının sağladığı veriler bu teoriyi şimdilik geriletmiş durumda, Gelecekte ne olacağı ise bilinmez.
Tabı her rekabette mutlaka olduğu gibi, bunda da bir “üçüncü yol” mevcut. Arabuluculara göre, Homo Sapiens Afrika'dan çıktığında evrimini büyük oranda tamamlamıştı, Ancak Güneybatı Asya ve Avrupa’da karşılaştıkları Neandertal'ler ile “karşılıklı kız alıp verdiler”. Dolayısıyla Homo Sapiens'in evrimine Neandertaller de genleriyle katkıda bulundular. Amerikalı yazar Jean M. Auel'in “Yeryüzü Çocukları 1: Mağara Ayısı Klanı” adlı kitabında ve bu kitaptan uyarlanan aynı adlı filmde de bu “ara bölge“ci görüş benimsenmiştir.
Velhasıl, Java'nın akrabaları en son yaklaşık 30 bin yıl önce, İspanya-Cebelitarık bölgesinde görüldüler ve sonra ortadan yok oldular. Bir daha onları gören olmadı:

TA Kİ MARTİN, JAVA'YI BULANA KADAR.

tarama7.jpg

KAYNAKLAR

- Güven Arsebük, İnsan ve Evrim, Ege Yayınları, İstanbul,1995.
- Güven Arsebük, Uzak Geçmişimize Dair Okumalar. Bir Derleme, Ege Yayınları, İstanbul, 2012.
- Eric Dılson, lan Tattersall, John A. Van Couvering, Alison S. Brooks (Editörler), Encyclopedia of Human Evolution and
Prehistory, Garland Publishing, New York & London, 2000 (2.baskı).
- Berkay Dinçer, Neandertal Zekâsı, 2002, http:/paleoberkay.atspace.com/turkce/neandertalz.html,
Erişim Tarihi: 30.03.2012.
- Julia R. R. Drell, “Neanderthals: A History of Interpretation” , Oxford Journal of Archaelogy, 19 (1), 2000: 1-24.
- Robert H. Gargett, “Grave Shortcomings: The Evidence for Neandertal Burial”, Current Anthropology, 30/2 (1989): 157-190
- Donald Johanson, Origins of Modern Humans: Multiregional or Out of Africa? , 2001, ,
Erişim tarihi: 30.03.2012.
- Roger Lewin, Modern İnsanın Kökeni, (çev: Nazım Özüaydın), TÜBITAK, İstanbul, I999.
- Metin Özbek, 50 Soruda İnsanın Tarihöcesi Evrimi, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, İstanbul, 2010.
- Fergal MacErlean, “First Neanderthal cave paintings discovered in Spain", New Scientist, 2012,
Erişim Tarihi: 30.03.2012.

METİN "BİLİM VE GELECEK" ADLI DERGİDEN ALINMIŞTIR.
 

cobra

Süper Üye
23 Kas 2009
528
1,397
Mükemmel bir yazı paylaştığın için çok teşekkürler f.erince , ayın kahramanı bölümü tekrar başlasın artık büyük beyaz modum duy sesimizi :)
 

pandora1972

Süper Üye
1 Ağu 2012
2,229
4,833
Arkadaşım nutkum tutuldu
bir an Zamangezgini mi diye bir daha nicke baktım.
Eline sağlık ben bu yazıyı saklarım
teşekkürler:):):):):):):):)
 
Üst