The Zümrüd-ü Anka Blue Lantern: Saint Walker

vakanuvis

Süper Üye
5 Mar 2011
604
975
DC Comics okurlarının yakından bildiği gibi duygulardan beslenen güç yüzükleri yakın zamanda DC Evreninde ciddi değişiklere sebep olmuştu. "İrade" gücüyle çalışan yeşil yüzüğe aşina olanlar yeni yüzük ve taşıyıcılarıyla tanışarak yepyeni hikayeler alemine yolculuğa çıkmıştı, yolculuk halen de sürmekte. Yeşil yüzük "irade", Sarı yüzük "korku, Kırmızı yüzük "nefret", Çivit yüzük "merhamet", Turuncu yüzük "açgözlülük", Mavi yüzük "umut", Menekşe yüzük ise "aşk" duygularından beslenmektedir. Bu duyguları içlerinde çok güçlü barındıran seçilmiş kişiler yüzüklerinin güçlerine hükmedebilmektedirer. Her yüzüğün ortaya çıkışı farklı hikayelere sahiptir.
Benim bu yazıda özellikle ele almak istediğim yüzük Mavi olanı. Umut'u temsil eden yüzük ilk ortaya çıkışıyla Pers mitolojisinden esinlenmeler taşıyor gibidir: Simurg - Zümrüd-ü Anka

Simurghdetail.jpg


”En kutsal yol kişinin kendi arayışı için çıktığı Yol’dur”

“Her ne istiyorsan kendinde ara. Senin içinde bir can var, o canı ara
Senin dağının içinde hazine var, o hazineyi ara
Eğer yürüyen dervişi arıyorsan; Onu senden dışarıda değil
Kendi nefsinde ara!” Mevlana

“Gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.”

Yıllar önce Leman mizah dergisinde Simurg'u arayan, göklere uçan onlarca insanın hikayesini okuyana kadar bu efsaneyi hiç bilmiyordum. Bu hikayede uçanlar yavaş yavaş arayışlarından vazgeçerken sadece biri en uç noktaya ulaşıyor ve aralanan bulutlardan "Simurg sensin"le aydınlığa eriyordu.

Geriye bakınca bunun harika bir yorum olduğunu görüyorum. Hatta bu hikayenin Blue Lantern yorumunun da harika olduğunu düşünüyorum

İran - Pers mitolojisine göre Zümrüd-ü Anka (Simurg) kuşa benzeyen, kanatlı, zaman zaman köpek başlı ve aslan pençeli bir yaratık olarak betimlenmiştir. Ölümsüz olduğu ileri sürülen Simurg aynı zamanda Bilgi Ağacı'nda yuva yapmıştır ve kimi kaynaklara göre o kadar yaşlıdır ki üç kez kıyamete şahit olmuştur.
Varlığına ve şekline dair bugün bizlerin daha aşina olduğu ateşten bir varlık oluşu bilgisi daha geçerlidir. Ateşten bir varlık olması ve öldükten sonra kendi küllerinden tekrar dirilmesi hadisesi kimi yorumlara göre sembolik olarak insanın iç yolculuğa çıkmasını, içten içe yanmasını, kendini keşfettiğinde ise küllerinden yeni biri olarak doğmasını temsil eder.

Bununla birlikte birçok yorum sözkonusu olsa da bir tanesi var ki bu yazıya ilham kaynağı olmuştur:

“Sufi Ferîdüddîn-i Attâr bu kuştan kendini aramanın sembolü olarak söz eder. Önemli bir özelliği ölümsüzlüktür. Ayrıca bu kuşlarla ile ilgili anlatımlarda bir yanma motifi bulunur. Bu efsanevi kuş sembolizmlerinde simgelenen başlıca anlamlar, spiritüel aydınlanma ve reenkarnasyon olarak açıklanır. Phoneix sembolizminde kuşun yanması cehenneme iniş deneyimini, yeniden doğması ise arınılarak saf şuur halinin elde edilişini simgelemektedir.” “Yer altına inme veya yer altında bulunma bir nevi olgunlaşma sembolü veya gizli sırlara vakıf olma ile eşitlenmiş olarak kullanılmaktadır. Anka’nın arayışı Bir’in arayışıdır. Zümrüd-ü Anka kuşunun Firdevsi’nin Şehname’sinde ve Mevlana’nın Mesnevi’sinde de ilginç öyküleri vardır. Hemen bütün inançlarda insan ruhunun ölüm sırasında bir kuş biçiminde vücuttan ayrıldığı ve uçup gittiği sanılmıştır. Kahramların yer altına inmeleri, onların miracı olarak yorumlanmalıdır. Bu kahramanların yer altına inmeleri de olgunlaşmaları, kâmil olmaları ile doğrudan ilgilidir.”
Yine bir başka yoruma göre de:
İslam tasavvufçusu Feridüddin Attar “Mantık’ut- Tayr” adlı yapıtında Anka’nın hikâyesini anlatır. Anka kuşu ile ilgili bir hikâye şöyledir:

“Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg ( Zümrüd-ü Anka ya da Phoenix ), Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesidir.

Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg’u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg’un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.

Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindeymiş. Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, hepsi birbirinden çetin yedi vadi… İstek, aşk, marifet, istisna, tevhid, hayret ve yokluk vadileri…

Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş… “Aşk Denizi”nden geçmişler önce…”. “Ayrılık Vadisi”nden uçmuşlar…”. “Hırs Ovası”nı aşıp, “Kıskançlık Gölü”ne sapmışlar… Kuşların kimi “Aşk Denizi”ne dalmış, kimi “Ayrılık Vadisi”nde kopmuş sürüden… Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle…

Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp. Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş. Kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış. Baykuş yıkıntılarını özlemiş. Balıkçıl kuşu bataklığını. Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi “Şaşkınlık” ve sonuncusu Yedinci Vadi “Yokoluş”ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş… Kaf Dağı’na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.

Sonunda sırrı, sözcükler çözmüş: Farsça “si”, “otuz” demektir… murg” ise “kuş”… Simurg’un yuvasını bulunca ögrenmişler ki; “Simurg – otuz kuş” demekmiş. Onların hepsi Simurg’muş. Her biri de Simurg’muş. 30 kuş anlar ki, aradıkları sultan kendileridir ve gerçek yolculuk kendine yapılan yolculuktur…”

Hikâyenin bir başka anlatımı ise şöyledir:

“… Günlerden bir gün, dünyadaki bütün kuşlar bir araya gelirler. Toplanan kuşların arasında hüthüt, kumru, dudu, keklik, bülbül, sülün, üveyk, şahin ve diğerleri vardır. Amaçları, padişahsız hiç bir ülke olmadığı düşüncesiyle, kendilerini yönetmek üzere bir padişah seçmektir.

Hüthüt söze başlar ve Hz. Süleyman’ın postacısı olduğunu belirttikten sonra; kuşların Sîmurg adında bir padişahları olduğunu söyler. Ama hiç bir kuşun haberlerinin olmadığını, herkesin padişahının daima Sîmurg olduğunu belirtir. Ancak, binlerce nur ve zulmet perdelerinin arkasında gizli olduğu için bilinmediğini ve onun “bize bizden yakın, bizimse uzak” olduğumuzu anlatır. Simurg’u arayıp bulmaları için kendilerine kılavuzluk edeceğini ilave edince; kuşların hepsi de hüthütün peşine takılıp onu aramak için yollara düşerler. Kuşların hepsi de Sîmurg’un sözü üzerine yola revan olurlar…

Ama yol çok uzun ve menzil uzak olduğundan; kuşlar yorulup hastalanırlar. Hepsi de, Simurg’u görmek istemelerine rağmen, hüthütün yanına varınca “kendilerince geçerli çeşitli mazeretler söylemeye” başlarlar. Çünkü kuşların gönüllerinde yatan asıl hedefleri çok daha basit ve dünyevî’dir. Bu mazeretleri dinleyen hüthüt, hepsine ayrı ayrı, doğru, inandırıcı ve ikna edici cevaplar verir. Sîmurg’un olağanüstü özelliklerini ve güzelliklerini anlatır.

Hüthüt söz alır ve şunları söyler: Söyledikleri, ayna ve gönül açısından ilginçtir: Sîmurg, apaçık meydanda olmasaydı hiç gölgesi olur muydu? Sîmurg gizli olsaydı hiç âleme gölgesi vurur muydu? Burada gölgesi görünen her şey, önce orada meydana çıkar görünür. Simurg’u görecek gözün yoksa gönlün ayna gibi aydın değil demektir. Kimsede o güzelliği görecek göz yok; güzelliğinden sabrımız, takatimiz kalmadı. Onun güzelliğiyle aşk oyununa girişmek mümkün değil. O, yüce lûtfuyla bir ayna icat etti. O ayna gönüldür; gönüle bak da, onun yüzünü gönülde gör. Hüthütün bu söylediklerine ikna olan kuşlar, yine onun rehberliğinde Simurg’u aramak için yola koyulurlar.

Ama yol, yine uzun ve zahmetli, menzil uzaktır. Yolda hastalanan veya bitkin düşen kuşlar çeşitli bahaneler, mazeretler ileri sürerler. Hüthüt hepsine, bıkıp usanmadan tatminkâr cevaplar verir ve daha önlerinde aşmaları gereken “yedi vadi” bulunduğunu söyler. Ancak, bu “yedi vadi”yi aştıktan sonra Sîmurg’a ulaşabileceklerdir.

Ama pek çoğu, ya yem isteği ile bir yerlere dalıp kaybolur, ya aç susuz can verir, ya yollarda kaybolur, ya denizlerde boğulur, ya yüce dağların tepesinde can verir, ya güneşten kavrulur, ya vahşi hayvanlara yem olur, ya ağır hastalıklarla geride kalır, ya kendisini bir eğlenceye kaptırıp kafileden ayrılır. Bu sayılan engellerin hepsi de Hakikat yolundaki zulmet ve nur hicaplarıdır. Bu hicaplardan sadece otuz kuş geçer. Bütün vadileri aşarak menzil-i maksutlarına yorgun ve bitkin bir halde uzanan bu kuşlar, rastladıkları kişiye kendilerine padişah yapmak için aradıkları Simurg’u sorarlar. Sîmurg tarafından bir görevli gelir… Görevli, otuz kuşun ayrı ayrı hepsine birer yazı verip okumalarını ister. Yazılarda, otuz kuşun yolculuk sırasında birer birer başlarına gelenler ve bütün yaptıkları yazılıdır.

Tam bu sırada, Sîmurg tecelli eder… Fakat otuz kuş, tecelli edenin bizzat kendileri olduğunu; yani, Sîmurg’un mana bakımından otuz kuştan ibaret olduklarını görüp şaşırırlar. Çünkü kendilerini Sîmurg olarak görmüşlerdir. Kuşlar Sîmurg, Sîmurg da kuşlardır. Sîmurg’dan ses gelir: “Siz buraya otuz kuş geldiniz, otuz kuş göründünüz. Daha fazla veya daha az gelseydiniz o kadar görünürdünüz. Çünkü burası bir aynadır!” (Kaynak - )

Bu örnekler çoğaltılabilir. Ve belki de çoğalmaz, çünkü Leman'da çizilen yorumu aslında tek sayfada muhteşem bir özet sunmuş gibidir.

Gelelim Blue Lantern Corp'un kurucusu Saint Walker'a... Diğer adıyla Bro'dee Walker
Blue_Lantern_Corps_03.jpg

Üstteki resme baktığımızda Mavi yüzük gücünü taşıyan seçilmiş kişilerin hayli dindar tipler olduğuna ulaşır mıyız bilemedim. Farklı dinlerden figürler, ibadet şekilleri ve anagramik olarak türetilen isimler hep bu bir tür evrensel dinlere gönderme görevi görmektedirler.
Bu grubun lideri olan Saint Walker adeta İsa'nın çileli yürüyüşünü temsil etmektedir. Hemen her adımında günah çıkaran ve peygambere öykünerek sırtlarında çarmıhlarıyla Roma'ya yürüyenler gibi. Zaten uzaylı isminde bulunan "Bro'dee" de "brother" - "kardeş" sözcüğünün anagramıdır. Walker kardeş... Bir tür keşiş hitabı gibi.

Diğerleri için de çözümlemeler yapılabilir belki ama bir de Sayd adlı gardiyanın ismi dikkat çekicidir. Bana, doğrudan İslama bir gönderme yapmaktan çekinen yayınevinin "Sayid"i dönüştürerek çözüm bulduğu izlenimini vermiştir bu isim ama bilemiyorum tabii.

Blue Lantern wikiapedia kaynaklarına göre Blue Lantern karakteri Boston College Chestnut Hill MA'da öğrenim gören Daniel Hatem tarafından 1980-1981 yılları arasında The Boston College Heights Gazetesinde yayınlanmış, 2007 yılında da ikinci kez bu haliyle okura sunulmuş. Bu ekibin denetleyicileri arasında adeta Prometheus'u andıran ve her daim asi ve dikbaşlı olan Ganthet adlı gardiyanla Sayd adlı gardiyan vardır.

Grubun kurucusu ve lideri ise Saint Walker yani Bro'dee Walker vardır.

Bro'dee Walker, Astonia gezegeninin iki çocuklu evli bir ferdidir aslında. Mutlu bir adamdır. Bir gün gezegenlerinin hayat kaynağı olan güneşlerinin artık tükeneceği ve gezegendeki yaşamın sona ereceği haberi gelir. Gezegen halkı kaderine razı olurken o içinde taşıdığı umutla kutsal bir arayışa çıkmaya karar verir. Bunun için o güne kadar kimsenin aşamadığı dağı aşacak, zirvesine ulaşacak, kutsal güçten yardım isteyecektir. Bu yolculuk fikrini duyanlar ona inanmazlar. Sadece çok sevdiği ailesi ona katılır.

tumblr_maf7gqrapl1r91o39o1_250.png


tumblr_maf7gqrapl1r91o39o4_1280.png


talesofthecorps1-scene1.jpg


Son derece keyifli başlayan ve hayli derin dini sohbetlerin yapıldığı yolculuk çetin ve zor bir sınava dönüşür. Walker'ın tüm ailesi yolda ölür. Büyük bir umutsuzluğa kapılmak üzereyken zirveye ulaşan Walker boş bir zirveyle karşılaştığında kendinden şüpheye düşer ve "işte o güç sensin" sesiyle irkilir. Güç onu sarar ve ölen ailesi ona görünerek "biz seni öteki tarafta bekliyor olacağız" mesajı verir, öte aleme göçene kadar umut dolu bir serüvene atılmasını söylerler. O da atılır, Blue Lantern'ı kurar.

Böyleyken böyle :) Mavi alevlerden doğan bir Zümrüd-ü Anka Blue Lantern... Yoksa değil mi?

Ümit Kireççi

Kaynaklar -




)


 
Son düzenleme:

spikespiegel

Aktif Üye
10 Şub 2012
265
279
ankara
çok güzel ve tatminkar bir yazı. eline sağlık.
lübnan asıllı amerikalı yazar geoff johns green lantern de yazmaya başladığından beri dc evreni çok büyüdü ve sınıf atladı. diğer önemli birlik üyelerinin böyle güzel hikayelerini okumak çok hoş bir duygu.

ayrıca küçük bir düzeltme: çivit yada kimilerine göre lila (ingilizcede indigo) kabilesi gücünü tutkudan değil merhametten alır. bu kabilenin kökenleri yeni 52 serisinin yeşil fener hikayesinde ilk 10 sayısıda açıklandı. tavsiye ederim
 

vakanuvis

Süper Üye
5 Mar 2011
604
975
çok güzel ve tatminkar bir yazı. eline sağlık.
lübnan asıllı amerikalı yazar geoff johns green lantern de yazmaya başladığından beri dc evreni çok büyüdü ve sınıf atladı. diğer önemli birlik üyelerinin böyle güzel hikayelerini okumak çok hoş bir duygu.

ayrıca küçük bir düzeltme: çivit yada kimilerine göre lila (ingilizcede indigo) kabilesi gücünü tutkudan değil merhametten alır. bu kabilenin kökenleri yeni 52 serisinin yeşil fener hikayesinde ilk 10 sayısıda açıklandı. tavsiye ederim

Düzeltmeyi hemen yaptım, teşekkür ederim, spikespiegel. :D

Yeni 52'deki öyküyü de bulur bulmaz okuyacağım, hemen listeye ekledim :)
 
Üst