bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,304
49,801
NeverLand
Yerli malı çizgi roman kahramanlarımızın çoğu Karaoğlan, Tarkan gibi at binen, kılıç kuşanan tarihsel kahramanlardır. İlk bakışla bu çizginin dışında görünen Yüzbaşı Volkan bile bir anlamda böylesi tiplemelerin modern versiyonu sayılabilir. Ferdi Tayfur'un yanında yetişen Orhan Boran'ın yarattığı Yuki ise tamamen farklı bir karakter olarak ayrı bir yere sahip.

Yuki, radyo kökenli bir karakter. Miladı 1950'li yılların sonuna dayanıyor. 1959 yılının Mart ayında bir gün Orhan Boran Londra'da BBC Türkçe Servisi'nde çalışırken İngiliz teknisyenlerin montaj sırasında zamandan kazanmak için ses kayıtlarını hızlı devirde çalarken çıkan sesin etraftakilere komik gelip herkesi güldürmesine dikkat eder ve Türkçe bilmeyen kimseler bile ne dendiğini bilmeden bu sese gülüyorsa, mizahî repliklerin güldürücülüğünün bu yöntemle nasıl artacağını düşünür. Bir ay sonra istanbul'a geldiğinde bu fikrini teknisyen Kami Acım'a açar ve onun da aklının yatmasıyla işe girişirler. Boran, daktilo başına geçerek, radyo programında kendisine eşlik edecek olan bu sesin sahibi olacak bir karakter tasarlamaya başlar: "Brezilya ormanlarından" gelen "nesli tükenmiş bir yaratık". Dinleyiciler doğal olarak bu karakteri görmeyip yalnızca sesini duyacak olsalar da yine de onlara bu yaratığı tarif etmek gerekecektir: "Tavşan kulaklı, sincap kuyruklu, kazma dişli, karamuk gözlü" bir yaratık. Ona bir de isim bulmak lazımdır... Boran, anlık bir ilhamla daktiloya yazmaya devam eder: "Yuki" (Boran'ın aktardığına göre Yuki sözcüğünün bir anlamı yoktur ama aslında Japon mitolojisindeki ve oradan çıkışla Japon popüler kültüründeki kar perilerinin adı olan "Yuki" sözcüğünü, Boran acaba örneğin yurtdışındayken bir vesileyle işitmiş ve farkında olmadan belleğinde yer etmiş miydi, bilmek olanaksız).

Yuki, 1959 Nisan'ının bir pazar günü İstanbul Radyosu'nda Boran'ın sunduğu 'Dinleyici İstekleri' programında Türk halkına tanıtılır ve ilk olarak 'Ya Mustafa' adlı şarkıyı takdim eder. Yuki'nin büyük ilgi ve beğeni gördüğü ertesi gün Boran'ın yüz elli mektup alarak dinleyici mektupları rekorunu kırmasıyla belli olur ve Yuki'nin radyodaki varlığı yıllarca devam eder.

1964 yılında Yuki, Altan Erbulak'ın çizgileriyle çizgi roman dünyasına taşınarak okuyucuların da karşısına çıkar. O dönem dergilerinin standart boyutla¬rındaki (örneğin Karaoğlan'ın boyutlarındaki), 12 sayfası Yuki çizgi romanına ayrılmış haftalık Yuki dergisinin sahibi Haluk Akgün'dür.

Yuki Çizgi Romanı

İlk sayıda önce, ahşap evlerin de bulunduğu, sokakları arnavut kaldırımlı bir İstanbul mahallesinde yaşayan Yuki'nin arkadaşları ve diğer yan kahramanlar tanıtılır: Şişko Nuri, çalışkan öğrenci Aferin Necdet, "mahallemizin en varlıklı ailesinin çocuğu" Oktay, yine Şişko Nuri gibi askılı pantalonu Tombik Can, kısa boylu ve kepçe kulaklı, utangaç Salça Stelyo, Eczacı Arif Bey, küçük bir kulübede köpeği ve kedisiyle birlikte yaşayan Hatçanım Teyze. Bütün bu karakterlerin takdimi sırasında anlatıcı, bir yandan karelerin içerisinde resimlerin üst tarafında yazı alanından "işte bakın birisi geliyor", "ve bir tanıdık daha" gibi ifadelerle okuyuculara hitabederken karelerin çerçevesinin dışına işaret eden konuşma balonları ile de karakterlere "merhaba", "nasılsın?" dedikçe onlar da "oo, meraba ağbi!", "eyvallah, sağolun" ve benzeri ifadelerle karşılık verirler, hattâ ilk önce sırtı dönük görünen Stelyo'ya arkadaşları, "bırak utanmayı da abilerin, kardeşlerin, amcaların görsünler seni!.." derler. Böylece sanki anlatıcının, okuyucularla birlikte mahallede gezmekte olduğu hissi çok başarılı bir şekilde verilir. Bu ilk birkaç sayfalık takdimle yalnızca karakterler okuyuculara tanıtılmakla kalmamış; okuyucuların, çizgi romanın iç evrenine (diegesis) 'dahil olması' da ustaca sağlanmıştır. Çizgi romanı okuma eylemi, okuyucunun elinde tuttuğu sayfalarda yer alan ve birileri tarafından yazılmış, çizilmiş, basılmış resimlere ve yazılara bakmasındaki yabancılaşmayı aşarak; okuyucu, anlatıcı ve çizgi roman karakterleri aynı evrenin içinde buluşmuşlardır (Bir macera bitip diğeri başladığında okuyucunun elinde tuttuğu maddi bir ürünü okumakta olduğunu anımsatarak yabancılaşana 'bu maceranın sonu', 'yeni macera' gibi ibareler, macera adları olmaması, maceralar dizisinin akışının yalnızca "ertesi sabah" gibi sıradan geçişlerle sayfalar boyunca sektesiz sürmesi de bu durumla uyum içinde olacaktır). Maceralar, karakterlerin başından geçecek, anlatıcı aktaracak ve oku¬yucu okuyacaktır ama sacayağının bu üç unsurunun üçü de adeta aynı evren içinde yeralacaklardır. Çizgi romanda böylesi bir tarza başka bir örnekte rastladığımı anımsamıyorum; sinemada dahi birebir benzerini bulmak çok zor.

Takdim faslının sonunda anlatıcı "Efendim, annamadım... Kimi unuttum dediniz? Ha, evet, o da burda... Kambersiz düğün olmaz elbet..." diyerek Yuki'yi de takdim eder. Yuki'nin görünümü, radyodaki tasvire birebir uygundur, hattâ uzunca ve büyük bir kuyruğu da vardır. Ancak bu kuyruk, karakterin antropomorfik yapısıyla en uyumsuz uzvu olduğu için olsa gerek ilk birkaç sayıdan sonra pek çizilmez olur (kimbilir belki de Yuki, kuyruğunu pantolonunun içine sokmaya başlamıştır!) Şişko Nuri ve Salça Stelyo'nun da çehrelerinin görünümü kısa sürede rötüşlanır, Stelyo'nun kafası bir hayli yassılaşırken, Nuri'ninki az biraz daha toplulaşır.

Yuki'nin ilk maceraları en fazla bir sayıda başlayıp öbür sayıda bitecek kadar kısa (bazen daha da kısa) ve konu itibariyle çok 'basittirler.' Dört sayfalık takdim faslından sonra topu topu 11 sayfa süren (no. 1-2) ilk macerada, mahallenin şipşak fotoğrafçısı bir yere kadar gittiğinde fotoğraf makinesine mukayyet olan Şişko Nuri, nalet bir müşteriyi Yuki'nin yardımıyla oyalamaya çalışır, adam öfkelenince Yuki onu kısa bir kavgada mağlup eder; adamın firari bir katil olduğu ortaya çıkar ve polise teslim edilir.

Böylesi birkaç maceranın arasında 29 Aralık 1964’te çıkan 5. sayıda Yuki, arkadaşları ve Hatçanım ile Arif Amca'yla birlikte yeni yılı kutlar, hattâ partiye "Orhan" (O. Boran) da katılır! Üstelik bu yılbaşı partisi, aynı zamanda "Yuki Kulübü"'nün açılış partisidir - derginin 3. sayısında okuyucuların üye olacabileceği ve üyelerine rozetler ve hüviyet kartları dağıtacak bir Yuki Kulübü kurulmasının kararlaştırıldığının duyurulmuş olduğunu eklemek gerekli. Bütün bunlar, yılbaşına denk düşen sayıdaki macerada yılbaşı partisinin gündeme gelmesi, Orhan Boran'ın da görünmesi, okuyuculara daha önce önduyurusu yapılmış olan gerçek Yuki Kulübü'nün açılışının bu macera içinde yaşanması hep yukarıda karakterlerin takdim faslı bahsinde açıklanan okuyucunun gerçek evreni ile çizgi romanın kurgusal evreni arasındaki yabancılaştıeıcı ayrımın aşılmasına yönelik çabaların diğer ustaca örnekleridir.

Kısa ve 'basit' maceralar yeni yılda da devam ederken 10. sayıda Yuki ve şürekası, Şeker Bayramı'nı kutlamak için (muhtemelen bu sayının çıktığı tarih Şeker Bayramına denk düşü¬yordu) Hatçanım'a giderler, bir sonraki sayı Hatçanım onlara çocukluk anılarını anlatmasına ayrılır. Bu sayı¬da Yuki'nin cumhuriyet ideolojisini sahiplenme ve aktarma misyonu söz konusudur: "Sokağa o kara çarşaflar altında umacı, hayalet gibi çıkardık [...] Aynada kendimi çarşafla gördüğüm gün çok korkmuş çok ağlamıştım Annemle tavukla civciv misali sokağa çıkardık. Çarşaftan çok utanırdım [...] Hocalarımız yani öğretmenlerimiz korkunç kara sakallı uzun deynekli adamlardı [...] Eski zamanın hiç de imre¬nilecek bi yanı yoklu." Kahramanlarımız dışarı çıktıklarında sokaktaki güzel bir genç kıza bakarak kendilerine sorarlar ve hep bir ağızdan cevaplarlar: "Bu kızcağız çarşaflı mı güzel çarşafsız mı?" "Çarşafsız! Çarşafsız!"

13. sayıda Yuki'ye bir mektup gelir: "Ali Eraslan'la Tekin Akanlı adında iki arkadaş" bir füze planı göndermiştir! Bunun gerçek okuyuculardan gelmiş gerçek bir mektup olup olmadığını bilmek olanaksız ama öyle olduğunu tahmin edebiliriz... Böylece Yuki'nin o tarihe kadarki nispeten en uzun macerası başlar. 29 sayfa boyunca süren (no. 13-15) bu macerada Yuki ve arkadaşları, mektuptan çıkan plana göre derme çatma bir füze yapıp Ay'a giderler. Dönüşte uyuyakalıp rüya gördükleri anlaşılır ama nasıl olduysa hepsi aynı rüyayı görmüşlerdir... Bundan sonra Yuki'nin maceraları gittikçe daha uzun sürmeye başlar ve konular tam anlamıyla 'macera' niteliğine kavuşur: Haydutlar, esrarengiz bir prenses, "perili" bir şato, Yuki'ye bir iksirle uçma yetisi veren bir bilimadamı, 40 Haramiler, atom bombası denemeleri, hırsızlığa zorlanan bir cambaz, Altan Erbulak'ın bir gazete bantı kahramanı olan Kibar Hırsız'ın ta kendisi, Yuki'nin kopyası katil bir robot, çocukları kaçırıp dilenciliğe zorlayan bir çete, görünmez adam, futbol maçları, ölümsüzlük formülü gündeme gelir.

Bu maceralar sırasında Yuki'nin arkadaşları arasında artık Şişko Nuri ve Salça Stelyo iyice ön plana çıkarlar, maceraları genellikle bu üçlü yaşar, diğerleri (cambazlı macera hariç) pek ortalıkta görünmezler, -bu arada derginin okuyucu mektupları köşesinde bir okuyucu bu karakterlere ne olduğunu sorar!

Yuki'nin bu maceralarında konuların ilk maceralara oranla daha gelişkin olmasının yanı sıra yaşı nispeten küçük çocuklara hitapeden çizgi romanlarda çok sık rastlanmayan bir olgu da zaman zaman söz konusudur: Ölüm. İlk olarak, Yuki'nin bir iksirle geçici bir süre için uçma yetisini kazandığı maceranın sonunda iksirin mucidi bilimadamı, evcil kargasının bir düğmeye kaza sonucu basmasıyla meydana gelen patlamanın kurbanı olur: "Zavallı ihtiyarcık! Sırlarıyla beraber yok oldu!.." (no. 30). Ancak Yuki'nin maceralarının bu açıdan asıl en şaşırtıcısı Yuki'nin kopyası katil robotla ilgili olanıdır (no.44-48). Bu macerada çok sayıda masum kişinin sapır sapır öldürülmesi görünür. Maceranın başında Yuki'ye benzeyen bir siluet hırsızlık için girdiği evlerde iki kişiyi (birini başına çekiçle vurarak!) öldürür. Daha sonra Yuki'nin kopyası, bir karakolu basarak içerideki polislere makineli tüfekle yaylım ateşi açar: "Hepinize ölüm!" Bir sonraki karede namlunun ucundan duman tüterken yerde polis cesetleri yatmaktadır. Bu da yetmez, robot Yuki, polis okulu yatakhanesini basar: "Kalkın ulaan! [...] Çabuk dizilin şu duvarın önüne! {...) Dualarınızı etmek için beş saniyeniz var." Beşe kadar saydıktan sonra ateş açar: "... ve zavallılar sapır sapır döküldüler..." Ölümsüzlük iksiriyle ilgili macerada ise, kötü adamın ölümüne bizzat Yuki sebep olur; iksiri ele geçirmeye çalışan haydutların şefi elinde tuttuğu el bombasını, Yuki'nin fırlattığı bir tabancanın kafasına isabet etmesi sonucu elinden düşürür ve bomba patlar: "Yaptıklarını hayatı ile ödedi!.."

Bu tip vakalar, Yuki'yi sevenlerin en azından bazıları tarafından biraz yadırganmış olsa gerek. Maceranın bitiminde Yuki evine gittiğinde Aslı Selçuk adlı bir okurundan (A. Selçuk'un fotoğrafı bir önceki sayıda Yuki Kulübü üyeleri arasında basılmıştı!) gelen mektubu okur (no. 68): "Sevgili Yukicik, başından tabancalı, bıçaklı olaylar yerine kılıçlı serüvenler geçse daha iyi olmaz mı?" Yuki, "İlahi Aslı kardeş... Kılıcın kalkanın devri çoktan geçmiş artık. Yarın sabah Aslı'ya bi cevap yazarım... Şimdi iyi bi uyku çekeyim..." diyerek yatar. Derken gecenin karanlığında kılıçlı pelerinli esrarengiz bir gölge Yuki'yi yatağından kaçırıp atının terkisine atarak masalımsı bir ülkeye götürür!.. Bir şekilde Nuri'nin de dahil olduğu bu maceranın bitiminde (no. 74) iki kahramanımız da evlerine dönüp sabah kalktıklarında geceleyin harika bir rüya gördüklerini söylerler... Ay'a Seyahat macerasında olduğu gibi bir okur mektubundaki tavsiyeyle başlayan bu macera da aynı şekilde 'yoksa her şey bir rüya mıydı?' bilinmeziyle bitmiştir.

Yuki çizgi romanları hakkında söylenmesi gereken son bir husus da araya zaman zaman bir hayli hınzır bir mizahın serpiştirilmiş olduğu olsa gerek. Örneğin daha 5. sayıda Yuki ve Nuri tarafından kovalanmakta olan Hatçanım'ın kedisi Sarman, mini etekli genç ve güzel bir kadının bacakları arasından geçer, ardından da Yuki hiç durmadan aynı 'yoldan' geçer: "Kusura bakmayın ablacım. Herkes burdan geçiyor da." Nuri de aynı yoldan geçmeye kalkınca genç kadını doğal olarak yere düşürür. Manzarayı seyreden bir adam hınzır biçimde gülümseyerek aklından şöyle geçirir. "İşte bir kız böyle düştü."

Yuki dergisi

Yuki dergisinin ön iç kapağı, 'Orhan Boran Anlatıyor' sayfası olarak ayrılmıştı (bu başlık 21. sayıdan itibaren kullanılsa da baştan itibaren ön iç kapak Boran'a tahsis edilmişti) ve burada Boran, sanki radyo programındaymışçasına anektodlar, fıkralar anlatıyor, bazen de dergiyle ilgili olarak okuyucularla 'sohbet' ediyordu. Asıl okuyucuyla sohbet sayfası ise 'Yuki Dert Dinliyor' başlığını taşıyordu; 'Yuki' bu sayfa da okuyucu mektuplarına yanıt veriyor, gerektiğinde dergiyle ilgili duyurular yapıyordu. 'Yuki Dert Dinliyor' sayfası 47., 'Orhan Boran Anlatıyor' sayfası ise 48. sayıda son buldu; 50. sayıda Boran'ın bir aylık tatile çıktığı ve dönüşte sayfasına devam edileceği duyurulduysa da bu gerçekleşmedi.

Derginin okuyucularıyla olan iletişimi uzun süre oldukça yoğun geçmiş gibi gözüküyor. 1965'in başında kurulan 'Yuki Kulübü' üyelerinin vesikalık fotoğrafları 6. sayıdan 67. sayıya kadar dergide yayımlandı (2000'e yakın üye olsa gerek). İki kez Spor Sergi Sarayı'nda (bugünkü Lütfi Kırdar Salonu) düzenlenen törenlerle okuyuculara kura ile hediyeler dağıtıldı.

Yuki, ilk sayılarında Mary Poppins romanını ilaveler halinde okuyucularına sundu. Ancak derginin -Yuki çizgi romanı dışındaki- asıl zenginliği dolgu malzemesi olarak kullandığı çok sayıda çizgi romandı: Önceleri yalnızca ikişer sayfalık 'Sahaların Kaplanı' ile başlayan bu uygulama özellikle ilave romanın sona ermesinden sonra yoğunlaştı, her sayıda genellikle 18 sayfa farklı çizgi romanlara ayrıldı. Bunlar içinde en kayda değerler olarak Unutulmuş Şehir (no. 12-23), iki İzci (no. 23-44) ve özellikle Brik Bradford'un toplam 185 sayfa tutan Başka Dünyalarda macerası (no. 26-49) sayılabilir. Kara Hayalet adlı çizgi romanın (no. 44-49) da Edgar Wallace'ın Black Abbot romanının uyarlaması olduğunu kaydetmek gerek. 50. sayıdan itibaren ise 'Komikler' adı verilen karakterlerin farklı maceraları yayımlandı. Bu dönemde zaman zaman Yuki sayfalarında yeralan az sayıdaki diğer çizgi roman arasında sonraki kuşakların televizyondan Taş Devri' olarak tanıdığı Mağara Çocukları’nı (no.69-70 ve 74) saymak gerek. 'Orhan Boran Anlatıyor' sayfasının sona ermesinden sonra ön iç kapaktaki tek sayfalık çizgi öykücüklerdeki karakterlerin arasında Gaston da yeraldı. Bu arada dergide bir Türk çizerin de çizgi romanına yer verilmişti: 22. sayıda biten Futbol Kaplanının yerine yine bir futbol çizgi romanı olan Ferit Öngören'in Altanbey Kulübü (no. 23-37).

Yuki'nin 1966'da sona eren ilk serisinin ardından aynı yıl yayına başlanan ikinci seride eski maceralar tekrar yayımlandı. Yuki, 1973'te bu kez Şilliler Yayınevi tarafından küçük boy olarak yine eski maceralarıyla yayımlanmaya başlandı. İşin ilginci, her sayının başındaki ilk karedeki 'Yuki' logosunun altındaki 'çizen: Altan Erbulak' ibaresi bu yeni yayında siliniyordu, yeni derginin kapak resimleri de Erbulak tarafından değil, başka bir ressam tarafından çiziliyordu.

KAYA ÖZKARACALAR
 

stoktan

Guest
27 Nis 2010
613
969
Acıbadem - İstanbul
Özkaracalar'ın bu harika çalışmasını foruma taşıdığı için Bakunin üstada teşekkürler. Ben de epey geç farkettim.
Bir ayrıntı benim için önemli dolgu strip "Başka Dünyalarda" bilim kurgu tutkumun temellerini çocuklukta atan çizgilerdi. Şu ana kadar orijinali hakkında bilgim yoktu, bunu da öğrenmiş olmak çok sevindirici oldu.
"Brick Bradford - Adrift in an Atom"
 

Ekli dosyalar

  • Brick Bradford.jpg
    Brick Bradford.jpg
    56.2 KB · Görüntü: 3

korgun

Yeni Üye
4 Kas 2010
1
0
Yuki dergisinin Mayıs-Haziran 1965 yıllarını kapsayan 5.ci cildinin kapağı
 

Ekli dosyalar

  • yuki.jpg
    yuki.jpg
    25.2 KB · Görüntü: 2
Üst