Batman - Year One

  • Konuyu Başlatan panda78
  • Başlangıç tarihi
P

panda78

batmanyearone.jpg

Yazar: Frank Miller
Çizer: David Mazzucchelli
Renklendirme: Richmond Lewis
Sayfa Sayısı: 89
İçerdiği sayılar: Batman #404 – 407

80′li yılların ikinci yarısı Batman için bir dönüm noktası oldu demek yanlış olmaz. Frank Miller‘ın öncesinde yazılan her şeyin üzerini çizerek, kara şövalyeyi sil baştan tanımladığı The Dark Knight Returs‘ün, Robin’in öldüğü A Death In The Family’nin ve Tim Burton‘ın tv dizisi yüzünden karaktere yapışan “campy” imajını unutturup Batmania‘yı resmi olarak başlatan efsanevi Batman filminin arka arkaya 3 yıl içinde çıktığını düşününce dönemin çizgiroman okuyucularını kıskanmamak elde değil. Yarasa adam’ın çehresindeki değişiklikler -o günlerde yaşanan Crisis on Infinite Earths nedeniyle diğer tüm süperkahramanlarda olduğu gibi- başka bir evrenin kapılarını araladığında (Post-Crisis) DC editörleri yeni bir orjin hikayesine ihtiyaç duydu. Doğal olarak bu macerayı yazma işi Frank Miller’a verildi. Bruce Wayne’in Batman’e dönüşümünü adım adım gösteren Year One çoktan modern klasikler arasındaki yerini aldı.

Bruce Wayne’in nasıl Batman olduğunu bilmeyen yoktur. Sinema çıkışı bir yankesici tarafından saldırıya uğradığı gece anne ve babası öldürülen Bruce, yıllarını zihinsel ve bedensel olarak normal bir insanın gelebileceği en yüksek noktaya taşımak için çalışarak geçirir. Amacı suçluların kalbine korku salmak olan kahramanımızın tek eksiği bir semboldür. Bir akşam penceresinden içeri giren yarasadan ilham alan Bruce kara şövalye Batman’e dönüşür. İlk kez 1939 yılında Detective Comics #33‘te anlatılan orjin 2 sayfaya sığdırılacak kadar basittir. Peki ya bu hikaye nasıl geliştirilip modernize edilir? Cevabı Frank Miller veriyor.


Batman Year One göze hoş gelen karelerden oluşan bir resimli kitap değil, bunda anlaşalım. David Mazzucchelli‘nin çizimleri ve Richmond Lewis‘in pastel renkleri, hangi mevsim olursa olsun solgun bir sonbaharı akıllara getiriyor. Başındakiler tarafından kanı emilen bir kentten arta kalanlar gözümüze sokuluyor adeta. Renkler senaryonun gerektirdiği haletiruhiyeyi yansıtmakta başarılı olsa da mavi ve grilerine alıştığımız Gotham ne kendisinden önceki enkarnasyonlarına ne de The Dark Knight Returns’deki haline benziyor. (Bahsi geçmişken küçük bir eleştiri; Richmond lewis’in renklendirmesi yer yer baştan savma görünüyor, kesinlikle daha özenli yapılabilirmiş)

İsminin Batman: Year One olması sizi yanıltmasın, karşımızdaki kapı gibi bir James Gordon hikayesi. Year One, Gordon’ın Gotham’a gelişiyle başlıyor. İlk okuduğumuz düşünce kutusu ona ait. Gördüğümüz ilk yüz de. Çizgiroman tarihinin en nitelikli yan karakterlerinden biri olmasına rağmen Gordon’ın çok uzun yıllar boyunca potansiyelini açığa çıkaramadığını belirtmek lazım. Gordon hep ortalardaydı, ama açıkçası Batman’in yakaladığı suçluları alıp hapse atmak ya da Batman’e bilgi vermek dışında işe yaradığı yoktu. Varlığı hep yazarların işini kolaylaştırıyordu yani. Karakterden çok plot device olarak görülebilecek kıvamdaydı. Year One’ın yaptığı ilk değişim, bu pasif (Hadi ama, ne tür bir polis yarasa kostümlü bir hayduttan yardım ister ki? Daha da beteri, kendisi 60′lardaki tv dizisinde Batman’i kırmızı telefonla arayıp direktif veriyordu. Adam, siz polis olarak ne yaparsınız? Oturduğunuz yerden maaş alırken olay mahalline Batman ve Robin’i göndermek nasıl bir yüzsüzlüktür?) ve renksiz polisi öne çıkarmak oldu. Gotham’ı boğazına kadar çamura batmış, kirli polislerin kol gezdiği, sistemi çürümüş bir şehre dönüştüren Miller, bu taktiği kullanarak Gordon gibi iyi polisleri olan bir şehrin neden Batman’e ihtiyacı var? sorunsalını ortadan kaldırmış oldu. Şehrin Batman’e ihtiyacı var, çünkü herkes o iğrenç düzenin bir parçası olmuş. Gordon’ın Batman’e ihtiyacı var, çünkü tek başına mücadele etmesi imkansız. Kanunun sınır çizdiği yerde, dışarıdan bir kuvvet gerekiyor, bu da Batman elbette. Gotham’a ayak basıp polis departmanındaki çalışanlarla tanışır tanışmaz bu yerin ona göre olmadığını anlıyor Gordon. Komiser Loeb ve Flass da kısa sürede bu dürüst adamın yollarına taş koyacağını anlayıp gözünü korkutmak için dövdürtüyorlar. Flass’den aldığı gözdağı Gordon’ı korkutmayıp, tersine ayağa kalkması için kamçılıyor. Daha Bruce Batman kostümünü giymeden, teğmen Gordon hamlesini yapmış oluyor. Year One’daki James Gordon çürümüşlüğe kafa tutacak kadar cesur ama böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemeyecek kadar realist bir kişilik. İlk zamanlar dikkat dağıttığı için Batman meselesine ses etmeyen Komiser Loeb’in, ucu kendisine dokunduğu zaman alarma geçince Batman’i yakalamakla görevlendirdiği memur da o aynı zamanda. Ne kadar onurlu bir insan olsa da Dedektif Sarah Essen‘a aşık olması karakterin mükemmel olmadığını ve herkes gibi zaaflarının olabileceğini söylediği için önemli bir detay. Essen demişken, ikisinin birlikte oturduğu Hopper’s adlı cafe ressam Edward Hoppers’ın Nighthawks tablosunun aynısı.

imagesca1dg9ou.jpg


Geçmişini ilk bölümün sonundaki flashback sekansıyla öğrendiğimiz Bruce Wayne ise, Gordon’a paralel olarak Gotham’ı değiştirmenin yollarını arayan bir adam. O da Gordon gibi yalnız. Üstelik nereden başlayacağından da emin değil. Tanınmamak için serseri gibi giyinip, yüzüne makyajla yara izi yapan Bruce şehrin en alt tabakasından başlıyor suçla savaşına. Red Light District’den. Bu sahneyi özel kılan dokunuşlardan bir tanesi Bruce’un kendi kendine konuşurken Finger Memorial, Sprang Mission ve Robinson Park‘dan (Batman’in ilk yıllarındaki en önemli yazar ve çizerleri Bill Finger, Dick Sprang ve Jerry Robinson) bahsetmesi. Hikayeye dönecek olursak, 18 yaşından küçük bir kızı (Selina’nın arkadaşı, bir süre Catwoman kostümü de giymiş olan Holly) pazarlamaya çalışan pislikle dövüşürken gözlerinde ondan çekindiğini belirten en ufak bir ışık bulamıyor. Sorun da bu. Çatışmaya girdiği adamlar ondan korkmuyor. Hezimet denebilecek ilk gecesini noktalarken pencereden giren yarasa değiştiriyor herşeyi. O an yarasa adam olmaya karar veriyor Bruce. Bu görkemli sahne resmedilirken Miller ve Mazzuccelli Edgar Allan Poe’nun The Raven şiirinden esinlenmiş. Yapılan bazı analizlerde, yarasa pencereden girmeden önce Bruce’un babasına seslendiği kısmın gerçek babasına değil, bir işaret göndermesi için tanrıya seslenmesi şeklinde okunabileceği doğrultusunda. Bruce Wayne’in Year One versiyonuyla ilgili derdim; kahramınımızı geçmişe takılı kalmış obsesif bir kişiden ziyade, adaleti sağlamakla kafayı bozmuş gibi göstermesi. Birinci bölümden sonra Bruce’un geçmişin hayaletlerini taşıdığına dair pek iz göremememizin karakterizasyonu yarım bıraktığı kanaatindeyim. Benzer eksikliğin Batman ’89 dışındaki beyazperde uyarlamalarında hissetmek olası.

mazzucchelli02.jpg


Batman pelerini gökyüzünde dalgalanmaya başlar başlamaz konuşulan tek konu haline geliyor. Sokak çetelerinin, uyuşturucu tüccarlarının, polisin ve mafyanın tek derdi var: Batman. Kostümünü giydiği ilk geceki amatörce performansına tanık olduğumuz yarasanın insanlar üzerindeki gerçek etkisini, Flass’in ağzından dinlerken anlayabiliyoruz. Biz karanlığın içinden bakan iki göz, kanat görünümlü pelerin, fırlatılan batarang’ler görürken Flass devasa bir yaratık, kanatlar ve pençeler görüyor. Sıradan bir insan, ya da doğaüstü bir yaratık. Ona rastlayan herkes korkudan titriyor. Flass’in Batman tarifi ve çizilen robot resimler 1973 tarihli Batman #250′de bulunan “The Batman Nobody Knows”a saygı duruşu aynı zamanda, değinmeden geçemedim.

batmanyearone_08.jpg


Batman’i yakalamakla yükümlü olan, ama Gotham’da iyinin ve kötünün, siyahın ve beyazın ne denli birbirine karıştığına şahit oldukça, suçluları cezalandıran bir kanunsuza karşı tutumu değişen Gordon’ın maskenin altındaki adam olduğuğunu düşündüğü ilk isim savcı Harvey Dent. O iğrenç şehirin kendisini bozmasına henüz izin vermemiş (“henüz”ün altını çiziyorum!) olan Dent, gerçekten de Batman’in ilk yandaşı hikayede. Bruce ile arasındaki benzerlik Frank Miller tarafından The Dark Knight Returns’de de vurgulanan (“I see a reflection Harvey. A reflection.”) Dent’in doğruluğu ve güvenilirliği, Two Face’e dönüştükten sonra yaşananlar gözümün önüne geldiğinde hayli canımı sıktı. Joker‘in dünyanın en düzgün adamını deliliğe sürüklemeye tek kötü günün yeterli olduğu sözüne katılmadan edemiyorum. Gordon ve Sarah Essen’ın şüphelendiği diğer isim Bruce Wayne. Batman’in işini yürütmek için ciddi bir maddi desteğe ihtiyaç duyduğunu düşünen Gordon’ın gözleri, (aşık olunası) Sarah Essen’ın Thomas ve Martha Wayne cinayetini anlatmasının ardından doğrudan Bruce’a çevriliyor. Burada Bruce’un playboy maskesi devreye giriyor işte. Bruce boş kafalı mirasyedi rolünün hakkını verse de, Gordon’ı tam anlamıyla ikna edemiyor. Gordon ve eşinin Wayne malikanesine yaptığı ziyaretin akılda kalıcı yanlarından biri ise 4 sayı boyunca çok az gördüğümüz Alfred‘in nihayet bir-iki kelime edebilmesi.

Year One’ın Batman/Gordon kovalamacası üzerine kurulu çatısında supervillain’lara yer olmamasına rağmen, Frank Miller Batman #1′den beri varolan Catwoman‘ı unutmamış. Ama malesef hikayenin her aşamasında kısa kısa karşımıza çıkan Selina Kyle’ın orjini hayranların Year One’da tepki gösterdiği yegane şey belki de. Pre-Crisis döneminde birden fazla backstory’e sahip Selina burada bir fahişe olarak modernize edilmiş. 90′lardan sonra yazdığı tüm çizgiromanlar “fahişeler, fahişeler ve tekrar fahişeler” şeklinde özetlense sakil durmayacak olan Frank Miller, Selina gibi özsaygısı boyunu aşmış bir karakteri seks işçisine dönüştürerek pek iyi yapmamış bence. DC de aynı fikirde olacak ki, kısa zamanda Selina’nın Year One orjinini yumuşatıp, süreklilikten çıkardı. Batman’in popülerliğinden esinlenerek bir kedi kostümü giyen Selina, Komiser Loeb ve mafya babası Carmine Falcone‘den çalıyor. Ondan ilham almış olsa da herkesin “Batman’in yardımcısı” olduğunu düşünmesinden de pek hoşnut değil aynı zamanda. Üzülerek Selina’nın Miller’ın eserlerindeki kadınların çoğu gibi erkeklerden nefret eden fetiş objesine dönüştürüldüğü için Year One’ın en zayıf halkası olduğunu düşünüyorum.
Diğer önemli karakterler Gordon’ın eşi Barbara, küçük Jimmy, sevgilisi Dedektif Sarah Essen ve bilimum polis teşkilatı üyesi. Hemen hepsinin rolünün Bruce Wayne’in uşağı Alfred’den fazla olması, yazının başında dile getirdiğim Year One’ın bir Komiser Gordon macerası olduğunu destekler nitelikte sanırım.
Sokak dövüşleri, onlarca polisin dahil olduğu kovalamacalar, mafyanın evindeki çatışma…Hepsi Year One’da var. Batman çok defa bocalıyor, vuruluyor, tehlikeden tehlikeye koşuyor. Ancak öykünün doruk noktası çok daha duygusal bir karşılaşma üzerine. Komiser Gordon’ın kaçırılan oğlunu ölümden kurtaran Bruce’un -maskesiz haliyle- Jimmy’i babasına teslim ettiği sayfa, o zamanlar kahraman vs. supervillain dövüşüyle kapanan çizgiroman alışkanlığını elinin tersiyle itip kuralları çiğnemiş. Gordon’ın “gözlüklerim olmadan tam bir körüm.” demesi ise Batman’in Bruce olduğunu gözleriyle gören Gordon’ın artık kimin tarafında olduğunu ve kimseye hiçbir şey söylemeyeceğini lafı dolandırmadan anlatarak alkışı hak ediyor.

Year One’ın sonunda Gotham ilk kez bir umut ışığıyla aydınlanıyor. Gordon ve Batman sistemi çökertmeye başlamış, daha çok çalışmaları gerek ama sırt sırta savaştıkça galip çıkacaklarını ikisi de biliyor artık. Yüzbaşılığa yükselen Gordon, Gotham’ın su rezervlerini zehirleyeceğini duyuran Joker adlı adamdan bahsetmek için bir çatıda kara şovalyeyi bekliyor. Her an orada olabilir. Casablanca’dan “I think this is the beginning of a beautiful friendship.” repliğini hatırlatan sayfayı asıl mücadelenin şimdi başladığını bilererek çeviriyoruz.

Batman: Year One, sağlam dramatik yapısı, sokak atmosferi, film tadındaki kurgusuyla süperkahramanları sevmeyenlerin bile bayılacağı bir grafik roman. İlerleyen yıllarda The Dark Knight Strikes Again ve All Star Batman & Robin gibi iki fecaat çizgiromanı yazacak olan Frank Miller neden değişti bilinmez. Tek bildiğim bir zamanlar Batman evrenine çok şey katmış olan ve karakteri gerçekten anlayan bir yazar olduğu.

Not: Alıntı mıdır?
El Cevap: Evet Alıntıdır.
 
Üst