Türkiye'de Çizgi Romanın Umumi Manzarası - 4

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,310
49,914
NeverLand
Tükeniş...

Seksenli yıllar, yetmişlerin bir kopyası gibidir; yeni aktörler yoktur, büyük gazetelerdeki çizgi bant ve romanlar azalmaktadır. Çizgi roman dergileri piyasası, düşen satışlar nedeniyle küçülmektedir. Mizah dergileri dışında yerli çizgi roman üreticileri bir çırpıda sayılabilecek duruma gelmiştir. Bir önceki on yılda çizgi roman üretmeye başlamış çizerler bu ortamda kendilerine yer bulamaz olmuşlardır. Yeni çıkan ya da atılım yapmak isteyen gazetelerde (Güneş, Günaydın, Sabah, Tercüman, Bulvar vd.) bir parlama olsa da kısa sürede "geçmektedir." Basın dışı sermayenin girişiyle yaşanan sektörel değişimler büyük promosyon kampanyaları, sendikalı çalışanların tasfiyesi, televizyon yayıncılığına hazırlık gibi nedenler birçok çizeri ya işsiz bırakacak ya da emekli olmaya teşvik edecektir. Gazetelerde parasını alamadığı için yarım bırakılmış işler görülecektir. Her türlü yayının toplam satışlarının düştüğü bir ortamda Gırgır ve Fırt yüksek tirajlarda seyir etmeye devam etmektedir. Hattâ kendi içinden ayrılan (ve daha solda duran) Limon bile önemli bir satış rakamına sahiptir. Ekonomik cazibesinden dolayı Gırgır, önce kendisinden ayrılanların çıkardığı Hıbır darbesini, dergi olarak "satılmasını" ve ardından Avni ve Fırfır olarak devam etmeyi yaşayacaktır. Ancak çizgiyle anlatılan her türlü yayının başına gelen tiraj kaybı ve gerileme çok geçmeden onları da yakalayacaktır. Birçok mizah dergisi ya kapanacak ya da bağlı olduklan yayın grubundan ayrılarak bağımsız dergi çıkartmaya girişeceklerdir ki bu da doksanlı yılların hikâyesidir. Hıbır ve Limon, HBR Maymun ve LeMan adlı dergilere dönüşecektir. Genellikle özel televizyon yayınlarının başlamasıyla birarada düşünülen yazılı basının gerilemesi çizgi roman yayıncılığını bitirecektir: Ceylan, Alfa ve Tay Yayınları sırayla kapanırlar. Başta Milliyet Çocuk olmak üzere seksenli yıllara yüksek tirajlarla giren çocuk dergileri de aynı akıbeti yaşayacaklardır. Mizah dergilerinde görülen çizer zenginliği düşen satışlar nedeniyle bitmiş; birçok çizer geçim derdiyle farklı alanlara geçmek durumunda kalmıştır. Dergiciliğin kârlı bir yatırım olmaktan çıkması, sayısız derginin bizzat üreticileri tarafından oluşturulan sermaye ile çıkartılmasını gerektirmektedir. Bu da birçok derginin en fazla 7-8 sayı içerisinde kapanmasına neden olacaktır. Çoğunluğu mizah dergileri çıkışlı üreticiler tarafından doksanlı yıllarda yayımlanan çizgi roman dergileri (Rr, Zeplin, Rh+,Joker vd.) önemli maddi zararlarla yayınlarına son vereceklerdir.

1975-1995 döneminin marka olan hiçbir dergi ya da çizgi romanı artık yaşamıyorlar. Tarkan, Kara Murat, Karaoğlan, Zagor, Atlantis, Milliyet Çocuk gibi çoksatan dergiler kapanmış, Gırgır ekolü tükenmiştir. Ekolün yıldız çizerleri çizgi romandan uzaklaşmış, bir kısmı eline fırça dahi almaz olmuştur. Buna rağmen aynı dönemin olumlu bir gelişmesi de gösterilebilir: 65 yılı sonrasında giderek gerileyen bant karikatür, seksenli yılların ikinci yarısından başlayarak Cumhuriyet gazetesinde niteliksel bir değişim yaşayacaktır. İsmail Gülgeç, Behiç Ak, Kemal Gökhan Gürses, Necdet Şen, Piyale Madra başta olmak üzere gündelik hayatla doğrudan ya da dolaylı ilgiler kurarak karakter çözümlemelerine girişen yeni bir anlayış oluşacaktır.

Yetmişli yıllarda sağ ideolojiyle özdeşleştirilen reel çizgili çizgi romanların çizerleri, seksenli yıllarda öne çıkan ve islâmî-muhafazakâr özellikler taşıyan Türkiye gazetesi etrafında toplandılar. Büyükçe bir kısmı çocuk dergilerinde yoğun olarak görülen kopyacılığı Türkiye Çocuk dergisinde sürdürdüler. Bir farkla; bu kez öyküleri de muhafazakâr yorumlarla yerelleştirmekteydiler. Gazetede ise yönetim tarafından son otuz yılın çok satar gazeteleri model alındığı için tarihî çizgi roman ve tefrikalara geniş yer veriliyordu. Ancak elbette ki, bütün anlatılar erotizmle donatılmış öncüllerinden farklı olarak sunuldu.

Doksanlı yılların ilk yarısı, özel televizyonların çoğaldığı-yazılı basının tiraj kaybına promosyonlarla direndiği bir dönem olarak geçecektir. Aslına bakılırsa, özellikle Avrupa'nın birçok ülkesinde de, televizyon yayın tekelinin kalkmasıyla birlikte benzer gelişmeler yaşanmış, gazete ve dergi yayıncılığı büyük yaralar almıştır. Belirli bir zaman içinde -ki buna alışkanlıkları değiştiren bir tür görsel "şok" sonrası denebilir- yayınların eski trendlerine ya da en azından ona yakın bir satış/ilgi noktasına döndükleri görülmektedir. Türkiye'de birçok yayın kapanma raddesindeki satışlarla sürerken, reklam sektörünün gelişimiyle maliyetleri karşılamayı da öğrenmiştir. Globalleşmenin sonuçlarından biri olarak, özellikle yabancı şirketlerle "evlilikler" yaşanacak, basın dışı sermaye televizyonlardan sonra yazılı basını da birer birer satın almaya başlayacaktır. Bu büyüme arzusu, yeni olan alanlardan sonra kâr, prestij ve güç getirecek mevcut ya da eskiden varolmuş bütün yayıncılık alanlanna yönelmeyi gerektirmektedir. Bunun çizgi roman açısından pratikte karşılığı şudur: Reel ya da değil, çizgi romana yönelik bir talep vardır. Nostaljisi yapıldığı, bir biçimde duygusal anlamda özlem dolu yazılarla anıldığı, koleksiyon değeri olarak yükseldiği de görülmektedir. Çizgi roman dergileri kapandıklarında -reklamsız, habersiz, tanıtımsız- beş bin civarında satış rakamlarına sahip idiler. Vakti zamanında kâr getirmiş bir alanın, eskisi kadar olmasa bile kâr getirmesi ihtimal dahilindedir. Ve her şeyden önce rakip firmadan önce kapatılması gereken ticarî bir alandır. Böylelikle yayıncılık sektörüne kitabevleri zinciri ve yayınevi olarak giren Aydın Doğan-Milliyet grubunun bir yan kuruluşu olan AD yayıncılık -sonraları Egmont ile "evlenecektir"-, çizgi roman sektörünü yeniden canlandıracaktır. Bu süreçte etkili olan isim, kuruluşun yöneticisi olan Yalvaç Ural'dır. Ural, daha sonra transfer olacağı Aksoy yayıncılıkta da çizgi roman dizileri yayımlayacak, canlanmanın en önemli ismi olacaktır. Bütünlüklü olarak bakıldığında Milliyet gazetesinin verdiği çizgi roman ilavelerinin ürüne yeniden bir "piyasa değeri" kazandırdığı söylenebilir. AD ve onu izleyerek bir başka holdingin yan kuruluşu olan Aksoy yayıncılığın çizgi roman yayıncılığına girmesi, bir başka gelişmeyi daha belirginleştirir. Çizgi romanlar eskisi kadar "satmasa" dahi (baskı sayıları 1.000-1.500 civarına düşen ve yalnızca kitapçılık işiyle ilgilenen) yayınevleri için oldukça cazip bir ürün olarak görülmeye başlar. Zaten ulusal gazete-dergi dağıtım ağına dahil olmanın getirdiği maddi külfetler, birçok yayınevini yalnızca kitabevleri ile sınırlı -doğal olarak daha az baskı ve daha az satış demek- olan bir yönelime zorlamıştır. Böylelikle, çizgi romanlar doksanlı yılların ikinci yarısından itibaren ağırlıkla kitapevlerinde satılır hale gelecektir. Birçok yayınevi albüm biçiminde çizgi romanlar yayımlamaya başlayacaktır. Ucuz, üçüncü hamur kağıtlarla çok yüksek baskı adedi ve satışlarla başlayan-genişleyen çizgi roman yayıncılığının geldiği nokta, oldukça kaliteli baskılarla sunulan, tasarım ve sunum olarak oldukça başarılı-buna karşılık az satılan pahalı albümlerdir. Çizgi romanların yaratıcıları, çevirmeni, kaligrafisi konuşulur olmuş, telif haklarından baskı kalitesine varıncaya kadar türlü detaylar tartışılmaya başlamıştır. "Altın Çag"ında kimin çevirmen olduğu ya da doğru/uygun çeviri yapılıp yapılmadığını bırakın, kimin yazdığı ya da çizdiği dahi konuşul(a)madıgı düşünülürse, çizgi roman okuyucusunun azalmasıyla paralel olarak "sınıf atladığı" dahi söylenebilir.

Çizgi Roman Yazı ve İncelemeleri

Yine bu dönemde, çizgi roman hakkında nostalji temelli ya da yan enformatik derlemeci yazılar kadar, "sanat ve yaratıcılık" sorunsalına odaklı incelemeler görülmeye başlanmıştır. Yirminci yüzyılın bütün popüler sanatlarının eleştiri tarihleri incelendiğinde, sanat olma meselesini irdeleyen, bu türden özürcü-ispat yazıları, zaman içerisinde yerlerini, sanatı-anlatıyı toplumsal tarih ve hayatla ilişkileri içinde (ve alanın kendi iç dinamikleri çerçevesinde) ele alan incelemelere bırakmıştır. Elbette ülke ve kültürlere göre farklı tepkilerle yaşanmış bir süreçtir bu. Ancak "sanat ve yaratıcılıktan ideoloji esaslı bir çerçeveye geçilmesi, anti-politik argümanlarla bezeli, savunmacı bir reflekse/tepkiye neden olmuştur. Sanatın politikaya "bulaştırılması" iddiası kir/hijyen türü metaforlarla dillendirilmekte, oldukça romantik -elbette siyasal romantizmi kastediyorum- çıkışlar yapılmaktadır. Türkiye de benzer yaklaşım ve ayrımlaştırmalardan kendi ölçeğinde geçmekte. Burada ilginç olan, üretimin yok denecek kadar azaldığı bir ortamda yaşanması olabilir. Özellikle nostalji temelli, geçmişe özlem duyan çizgi roman yazıları -ki, nostalji bitmiş olanın özlemidir -, doksanlı yılların sosyo-politik özelliklerine denk düştüğünden de olacak, önemli bir ağırlık taşımakladır. Çocuklukta okunan çizgi romanların çocuklukta yaşanmış olaylarla birarada ele alınması sıklıkla karşılaşılan bir yazı içeriğidir. Sıcak insan ilişkileri, cemaatçi-paylaşımcı özellikler, geçip giden çocukluk ve çizgi romanlar bu türden yazıların önemli unsurlarıdır. Politik argümanı, bugünle yapılan bir kıyaslamaya dayalı muhafazakârlık sayılabilir. Nostalji temelli bir yaklaşım içerisinde üretim/üretici olmadan da var olabilmesi, alanı marjinalize eden esoterik bir dil içinde yaşanmasına neden olmaktadır. Nostaljik olan, bugüne "kesinlikle" bakmadığı, geçmişi belli parçalarla görebildiği için üretim yapısı ya da üreticiyle ilgili sorunları ancak ve ancak romantizm çerçevesinde (yaratıcıya saygısızlık, sanat olarak değer verilmemesi veya bunları var kılan estetize-heyecanlı dil) ele alırken, sisteme-üretim koşullarına ve toplumsallığın içindeki ideolojinin işleyişine bütünüyle politikanın ve alan dışından insanların sorunuymuşçasına bakmaktadır. Bu türden bir yaklaşımın temel nedenlerinden biri, çizgi romanların araştırmacı tarafından kolaylıkla ulaşılamamasıyla ilgilidir. Kütüphanelerde mevcut olmayan çizgi romanlar hakkında en basitinden detaylara ulaşabilmek dahi (hangi yıllarda yayınlandığı, yayın süreci, yayıncı vd.) oldukça külfetlidir ve büyük oranda maddî imkânlarla sınırlıdır. Uzun yıllar okunup atılan, ucuz ve yoz bulunan -sırf bu sebeple kütüphanelerde önemsenmeyen- çizgi romanlar, bugün koleksiyon değeri her geçen gün artan bir oranla sahaflar ve işbilir satıcıların elinde "nadideleştirilmektedir." Bir başka deyişle, çizgi roman hakkında yazabilmek, büyük oranda koleksiyoncuların tekelindedir -ki koleksiyonculuk sahip olma tutkusuna dayandığı için, verinin yaygınlaşabilmesinde bir engeldir. Ürün ne kadar az veya sınırlı olursa, değeri o denli yükselecektir. Araştırrmacılara çalışma imkânı sağlanabilecek bir arşiv ortamı mevcut değildir. Bu nedenlerin de etkisiyle olacak, sanat, sosyoloji, kültürel çalışmalar, iletişim, tarih ve siyaset bilimi alanlarının (popüler kültür dolayımıyla) ilgi alanına girebilecek çizgi roman hakkında yapılan çalışmalar yok denecek kadar azdır, özellikle çizgi romanın Türkiye'deki gelişimi, yerli üretimlerin toplumsal ile olan ilişkileri, herhangi bir ürünün neden popüler olduğu/ya da olamadığı sorunsalı, henüz işlenmiş değildir. Şunu da kabul etmek gerekir ki, kültürel çalışmalar okulunun etkileriyle çizgi romanın tüm dünyada bir araştırma alanı olarak incelenir olması da -çeyrek yüzyıl öncesinden öteye gidilemeyecek kadar- yakın tarihlidir. Üstelik Türkiye gibi, popüler kültür çalışmalarının gelişmemiş olduğu üniversiter geleneklerde, işlenmemişlik sadece çizgi roman için geçerli değildir. (Kaldı ki çizgi roman incelemelerini gerekli bulmayan entellektüel-akademik hakim bir paradigma halen mevcuttur.)

Bugün...

Doksanlı yılların ikinci yarısında özellikle italyan çizgi romanları başta olmak üzere, yeni ve eski diziler yayımlanmaya başlarken, yerli üretimlerde sadece LeMan çevresinde bir hareketlilik görülmektedir. Kapanan mizah dergilerinin çalışanları farklı iş alanlarına - reklamcılık, web tasarımı, illüstrasyon vb.-kaymak durumunda kalmıştır. Gazetelerdeki yerli çizgi roman örnekleri, bant karikatür tarzında, kadın-erkek ilişkilerini anlatan, ironik anlatılara dönüşecektir. Türkiye'nin en çok satan dergisi haline gelen LeMan, politik anlamda medya karşıtlığına, mizahî olarak da gençlere yataklık edebildiği için başarılı olmuştur. Kendi içinden, Gırgır-Fırt örneğini izleyerek, tamamı kısa-komik hikâyelerden oluşan L-Manyak adlı bir dergi çıkartır. Bahadır Baruter'in editörlüğünde çıkan dergi, cinsel ilişki, mastürbasyon, iğrençlik, şiddet ve argoyu komik-özellikli bir abartı içerisinde, karnavalesk bir mizahla kullanmaktadır Son dönemin popülerlik kazanan tüm çizgi romanları bu dergiden çıkacaktır. Bülent Üstün, Oky, Gürcan Yurt, Cengiz Üstün ve Memo bu üretimlerin başarılı çizerleri olacaklardır. L-Manyak ekibinin yine Baruter'in editörlüğünde, dergiden ayrılarak Lombak adlı bir başka dergi çıkartması da, çizgi romanın daralan üretimlere karşın, halen kârlı olabilecek bir alan olarak varolabildiğini göstermektedir. LeMan ekibinin sürdürdüğü L-Manyak dergisi ile Lombak arasındaki rekabet, uzun yıllardır varolmayan bir üretim zenginliği de getirmiştir.

Öte yandan, bu dergilerin okuyucu yaş ortalamasının geçmişe nazaran düştüğü, 12-16 yaş arasında seyrettiği görülürken, çizgi roman albümlerinin-fumetti okurlarının 20 yaşın üzerine çıkması ilginçtir (Bir ara not: Çocuk dergiciliği ortadan kalkmış gibidir). Bu "düşüş" ve "çıkış"ın nedeni olarak şunlar gösterilebilir: Lombak'ın aktüel politikadan uzak duruşu, apolitize olarak tanımlanabilecek özellikleri, entelektüel ilgiye mazhar olamamasına neden olmaktadır - böyle bir amaçlarının olup olmaması ayn bir konudur. Ancak bu tercih -ya da "ıska"- okur yaş ortalamasını doğal olarak düşürmektedir. Buna karşılık, nostalji hissiyatı ve büyük oranda tekrar yayınıyla -geçen "yüzyıl¬dan" kalma kahramanlarıyla daha çok çocukluğunu kovalayanların tercihi ol¬ması, çizgi roman dizilerinin- özellikle fumettilerin, okur yaş ortalamasını 20-30+ arasına yükseltmektedir. Arayışlar yok değildir. Ama bu yaş ortalamaları en azından bugün için sabitlenmiş gözükmektedir. Okuyucu profili üzerine yapılmış herhangi bir piyasa araştırması ya da bilimsel bir inceleme olmamasına karşın, erkek okuyucuların çoğunluğu oluşturduğu anlaşılıyor. Bunu, büyük ölçüde kahraman tercihlerinden-yayımlanan dizilerden de çıkartabilmek mümkün, istisnai olan ve genel çizgi roman okuyucusunun dışına çıkabilen örneklerin, bu genel yargıyı kimi zaman değiştirdiği söylenebilir. Bazı çizgi romanlar, özellikle, farklı edebiyat türlerinin okuyucusunu çekebilmeyi başarır; Tenten, Asteriks ya da Red Kit gibi entelektüel ilgi bulan çizgi romanların yanında, konuşulan, üzerine incelemeler yapılan çizgi romanlardan olurlar. Son dönemlerde bu türden tek bir istisnaî örnek oldu: Julia...

Türkiye'de çizgi roman, azalan yerli üretimi, düşen satışları ve sınırlı ama her defasında "devamı var" dedirten oldukça tutkulu bir okuyucu kitlesiyle yeni yüzyılda da yol almayı sürdürüyor.

LEVENT CANTEK
 
Üst