Değeri Anlaşılamayan Kahraman: Mister No

bakunin

Admin
12 Mar 2009
6,307
49,877
NeverLand
Ah ama bu gerçek... Gerçek olmak için gerçekleşmiş olmak gerekmez.
Masallar ve düşler; yalın olgular toza ve küle dönüşüp unutulduğunda,
yaşayacak gölge gerçeklerdir.


Bir Yaz Gecesi Rüyası NEIL GAIMAN​


Jerry Drake ile tanışmam 1981 yılının Mayıs ayında gerçekleşti. Okullar tatile girmek üzereydi ve içim, gelmekte olan yazın coşkusu ve benliğimdeki huzur vaadeden dinginliğin beklentisiyle doluydu. Belki de bu yüzden bir türlü ısınamadığım bu kitabı, okumaya karar vermiştim. İtiraf etmeliyim ki okur okumaz çarpıldım, diyemeyeceğim. Tam tersine kahramanın kişiliğini ve öykünün gelişimini yadırgadım. Sanırım, aslında bu, yıllar geçtikçe güçlenecek, hattâ yokluğu büyük boşluk yaratacak bir dostluğun tereddütlü başlangıcıydı.

"Olmasa da cebinde hiç paran, boşver aldırma, hayat ne kadar güzel, hoş; haydi durma sevgiline koş!" Evet, her Mister No hayranının ezbere bildiği sözler, Jerry Drake'in iç dünyasının ve yaşam felsefesinin ip uçlarını verir bize. Bundan sonra ise dostluk, dürüstlük, fedakârlık gibi erdemlerin rehberliğinde, insan olmanın olmazsa olmaz koşulları; çaresizlik, zayıflık, basit zevklere düşkünlük gibi yolcularıyla dolu bu gemi, seferine başlar. Bizi, düşlerimizin kıyısındaki zamanlara ve yerlere götürür. Ne olursa olsun bu yolculuk hiç sıkıcı olmayacaktır.

İtalya'da 1975 Haziran'ında ilk serüveni yayımlanan Mister No, başlangıçta mini bir dizi olarak düşünülmüş. Ferri ve Nolitta takma adını kullanan Sergio Bonelli ikilisinin yarattığı bu karakter, o kadar ilgi görmüş ki sürekli bir yayın haline gelmesi kaçınılmaz olmuş. Ferri'nin, Mister No tipini yakın arkadaşı Roberto Diso'dan esinlenerek yarattığı söylenir. Gerçekten Diso, Mister No karakteriyle o kadar örtüşmüştür ki büyük ressam daha sonra, çizdiği bu kahramanın ayrılmaz bir parçası olmuştur. Ferri sadece ilk sayıyı çizmekle yetinmiş, ancak 115. sayıya kadar kapak ressamı olarak kalmıştır. Robert Diso ise, neredeyse Mister No demektir.

Mister No, İtalyan çizgi romanında bir dönüm noktasıdır. Ona bu sıfatı kazandıran en önemli özellikleri, Western olmayan ilk Bonelli karekteri, Tex ve Zagor gibi "etten kemikten bir süper kahraman" değil, fiziksel ve ruhsal olarak incinebilen normal bir insan olmasıdır.

Gerçek adıyla Jerry Drake, bir İkinci Dünya Savaşı gazisidir. Beylik tanımla; savaşın ve ait olduğu ülkenin değerlerinin anlamsızlığına inanmış ve ülkesi Amerika'ya sırtını dönüp kapağı Brezilya'ya atmıştır. Belki de bu dünyada kendisiyle barışık tek "loser" odur.

Genelde öyküler, Brezilya'nın Amazon bölgesindeki kentlerinden biri olan Manaus'ta geçer. 1950'lerin bu yoksul kenti; pırpırıyla turist gezdirerek geçinen dostumuza kucak açmıştır. Zavallı ve umutsuz insanlarla dolu bu yer, Jerry Drake'in onuncu köyü gibidir. Belki de anlaşılmaz bir sevgiyle oraya bağlanmasının nedeni de budur. En yakın dostları kendisi gibi bir "kaçak" olan eski Alman askeri, Otlo Kruger -namı diğer SS- ve sevgili pırpırıdır. Serüvenler, Güney Amerika'dan Afrika'ya kadar oldukça geniş bir bölgede geçer. Hattâ Afrika serüvenleri, belki de en güzel olanlardır. Öyküler; daha çok yol (gezi) serüvenleridir. Zaman zaman fantastik ve metafizik soslar katılarak zenginleştirilmiştir.

Mekân, genelde Amazon ormanları olup, Amazon yerlileri ile ilişkili öyküler sıkçadır, ancak sıradan okuyucunun tam olarak algılayamadığı, kapitalist sisteme ve onun yarattığı hırslı ve bencil yirminci yüzyıl insanı tipine karşı bir tavır, hemen her öyküde içten içe hissedilir. Kimi zaman bu insanlar para uğruna Amazonların doğal dengesini hiçe sayarak yol yapmaya çalışan işadamlarıdır, kimi zaman gangsterler, haydutlar hattâ CIA ajanlarıdır.

Mister No'nun Kişiliği ve Öykü Kurgusu

Mister No'nun temelde en büyük özelliği, "insan" olmasıdır. Bir kahraman değildir, daha doğrusu bu role soyunmak istemez. Ancak sahip olduğu hümanistik değerler, sonunda onu serüvenlerin kucağına itecektir. Paraya ve güce saygı duymaz hattâ onlardan tiksinir. Ancak yaşamın katı kuralları, para kazanmak zorunda olması, zaman zaman ilkelerinden taviz vermesine yol açar; bu dünyada yaşayan herkes gibi...

Dostluk, arkadaşlık gibi değerlere saygı, kişiliğinin en önemli özelliklerinden biridir. Arkadaşlarını, ne olursa olsun yalnız bırakmaz. Bunun bedelini zaman zaman çok ağır ödese bile...

Onu, bir kahraman yapmayan en önemli özelliği ise, "yaşamayı sevmesidir. içkiye ve kadınlara düşkündür. "Cool" kişilik tanımı ona cuk oturur. Hiçbir kadına bağlanamaz, biri hariç. Uğruna özgürlüğünden vazgeçtiği tek kadın olan nişanlısı Gloria Teixera, hayatını kurtardığı gangster Vadinho Moraes tarafından öldürülür. Gloria'nın aksine, serüvenlerinde en çok karşımıza çıkan arkeolog sevgilisi Patricia Rowland'dır. Hiçbir kadına bağlanamayan kişiliği, onu Rowland'dan da uzaklaştıracaktır. Aslında Mister No, bildik bir Kazanova değildir. Kadınlara saygı duyar, hattâ aşık olur. Ancak evlilik ona göre değildir. Benliğine egemen olan güvensiz yapısı, bir kadına bağlanmasına hiçbir zaman izin vermeyecektir.

Dylan Dog ve zaman zaman Ken Parker'da da var olan karamsar benlik ya da Nathan Never'daki nevrotik-melankolik kişilik, Mister No'da görülmez. Aksine, yaşadığı bunca üzüntüye rağmen Polyannacılık oynamayı sever. Çok nadir istisnalar dışında, hep neşeli ve iyimserdir. İnsanları, hayvanları, doğayı, yani yaşama dair ne varsa sever. Küçük şeylerden mutlu olur. Cebindeki üç beş kuruşla arkadaşlarına içki ısmarlar. Bu nedenle barmenlere borcu hiç bitmez zaten...

Ken Parker'da izlenen sinematografik öykü kurgusuna Mister No'da -sıklıkla- rastlanmaz. Ancak, bizde Kızıl Gölgeler adıyla yayımlanan Tiziano Sclavinin senaryosunu yazdığı Roberto Diso'nun resimlediği Ombre Rosse (Tay: 174-176; Aksoy 17-19) ve Civitelli-Sclavi ikilisinin ürünü olan Alien adlı (Rio'ya Uçuş - Yaratık, Tay: 123-126; Aksoy: 21) öykülerle, Diso'nun resimlediği New York serüvenleri belirgin bir sinematografik yapıya sahiptir. Özellikle Ombre Rosse insanda sanki bir film seyrediyormuş etkisini bırakır. Diso'nun kusursuz çizimleri, Sclavi'nin geri dönüşler ve şaşırtıcı sahne geçişleriyle, öykü, görsel bir şölene dönüşür. Bu serüvenlerin dışında, Mister No okurlarının her zaman baş köşede tuttuğu bir İkinci Dünya Savaşı öyküsü olan, Va Alla Guera'yı da (Sönmeyen Kin, Tay: 64-67) unutmamak gerek kuşkusuz. Diso-Nolitta ikilisinin ürünü olan bu "sıkı" serüven, zaman zaman belirginleşen ironik yapısıyla birlikle, bir dostluk destanıdır aslında.

Belki biraz çelişkili görünmesine rağmen; uzun öyküler, kısa olanlara göre daha sürükleyici ve heyecan vericidir. Bu olgunun başlıca nedenlerinden biri, uzun betimlemelere yer verilmemesidir. Sadece öykünün başında, serüvenin geçeceği bölge ile ilgili kısa bilgilere yer verilir. Tex'in uzun öykülerinde zaman zaman izlenen durağanlık, Mister No'da hemen hiç görülmez. Mekân geçişlerinin hızlı ve kesintisiz olması, öyküye belirgin bir dinamizm kazandırır. Özellikle Diso'nun neredeyse kusursuz denecek anatomi bilgisi, çizgilerindeki hayret verici devinimle birleşince, ortaya çıkan görsel akıntı okuyucuyu alıp götürür.

Öyküler, Jerry Drake'in kişiliğiyle uyumlu olarak -genelde- mutlu sonla biter. Ken Parker'da sıklıkla izlenen dramatik, hattâ abartılı trajik son Mister No'da nadiren karşımıza çıkar. Ne de olsa kahramanımız iyimser bir adamdır ve aşırı realistik öyküler ona göre değildir!..

Serüvenlerde, yardımcı karakterler geri planda kalır ve öykü onların gözünden anlatılmaz. Tex'ten bu yana süregelen ve oğul Bonelli ile Mister No'da da süren bu klasik anlatım yapısı, kahramanımızın belki de en büyük talihsizliği olmuştur. Çok sağlam ve abartısız bir karakter olmasına rağmen, öykü anlatımındaki bu gelenekçi yaklaşım, hikâyelere psikolojik ve nesnel bir derinlik katamamıştır ne yazık ki. Dolayısıyla bu anlatım tarzı, Mister No'nun kişiliğini yeterince destekleyememiş, daha doğrusu karakteriyle örtüşmemiştir. Belki de bu nedenle Mister No; aslında yolunu açtığı "anti-kahramanların" başrolüne soyunamamış, bu rolü Ken Parker'a kaptırmıştır.

Son Söz

Son yıllarda italya'da belirginleşen yeni okuyucu yapısı Mister No'yu giderek daha fazla olumsuz etkilemeye başladı ne yazık ki. Kuşkusuz bu kültürel ve sosyolojik bir olgu olmakla birlikte çizgi romandaki yansımalarından da en azından birkaç cümleyle bahsetmeye değer. Avrupa'da giderek daha fazla hissedilen Amerikan tarzı; yaşamı sorgulamayan, apolitik, sadece tüketime yönelik, donuk ve yüzeysel yaşama arzusu ya da cilalanmış tanımıyla "küreselleşme", çizgi romanda da kendi toplumunu yaratacaktı kuşkusuz. Bunun sonucunda da italya'da üçüncü kuşak karakterler sahnede yerini almaya başladı. Bilimkurgu-fantastik tema temelinde gelişen, psikolojik derinliğe sahip olamayan, tam olarak tanımlanamayan zaman ve mekânda geçen bu tür, yarattığı karakterin kişiliğinde insandan giderek uzaklaşan, iğreti Amerikan süper kahraman tipine öykünen İtalyan çizgi romanının, son sönük parıltılarıdır sanki. Bu dünyada Mister No'lara yer yoktur.

Tüm bu gelişmelere ek olarak Sergio Bonelli Editore'nin gücünü, ticari kaygılar nedeniyle dafa fazla Tex, Dylan Dog ve Nathan Never'a vermesi, Ken Parker'dan sonra Jerry Drake'in de sonunu hazırlayacakmış gibi görünmesi de cabası.

Yazımın başında belirttiğim "değeri anlaşılamayan kahraman"olgusuna gelince: Gözünüze bir çelişki olarak görünse de Jerry Drake, benim, kahraman olmayan kahramanımdır. Onda yaşama dair her şey vardır: Büyük umutlar, bir o kadar büyük hayal kırıklıkları, küçük sevinçler, büyük aşklar, terkediliş, yalnızlık, umutsuzluk, dostluk, yaşam sevgisi ve kader...

Keşke bir Mister No olabilseydim, kendimi ve yaşamı olduğu gibi kabul edip, gene de uğruna savaşılacak ya da aşık olunacak bir şeyler bulabilseydim bu dünyada... Ama kendini kandırmak neye yarar... Ben bu küçük dünyanın, sıradan insanıyım. Gene de teşekkürler Jerry; var olduğun ve yaşamı benimle paylaştığın için...

BATUHAN CANTÜRK
 
Üst