Batman Fimleri Antolojisi

Shevarash

Süper Üye
24 Ocak 2010
1,239
971
İzmir
Uzun zaman önce, kendi forumuma yazdığım bir derlemedir. Batman filmlerine ilgi duyanların severek okuyacaklarını düşünüyorum...

Batman, seri olarak dahi zaman içinde çok büyük değişme göstermiş bir karakter. Bu değişiklikler, filmlere de damgasını vurmuşa benziyor. İlk zamanlarda DC (Detective Comics)`nin bir nevi yüzü olarak, polise yardımcı olan ve arada kötü adamları da döven bir dedektif gibiydi. Zaman içinde bu özelliği ikinci plana atılsa dahi hikayelerde hiç bir zaman Batman`ın araştırmacı yönünü unutturmamaya dikkat ettiler. Bu araştırmacılık ilk hikaye ve filmlerde "Hımmm bize gönderilen kartın üzerinde 56 rakamı var. Bu Brunei`nin plaka kodu öyleyse Bilmececi bu geceki açık arttırmada Brunei Kralı`nın asasını çalacak" şeklinde olurken daha sonraki zamanlarda bu tip yüksek sesli düşünceler yerini yandaşlarla yapılan kısa diyaloglara yada doğrudan olayı çözüp girilen aksiyonlara bıraktı.

Tabii bu günümüz toplumu ve kültürü için daha gerekli bir durumdu. Yine de yüksek sesle düşünmese bile çizgi romanlarda, özellikle de JLA`da (Amerika Adalet Ligi - olarak bilinen DC dünyası süper kahramanları birliğine) daima bilgisine güvenilen adam olmuştur. Bir olay olduğunda hep fikri sorulur, Batman ise tavsiye vermekten öteye geçmez. Bu tavsiyelere sıklıkla uyulduğunu söylemeye lüzum yok.

Yine de karakter olarak gölgelerde kalmayı seven havasının daha yeni olduğunu hatırlatmak gerekir. 1966 yapımı Batman the Movie`de belki zamanın imkanları nedeniyle pek gece sahneleri yoktu. Batman enteresan mavi bir kıyafet ve yüz kilometre mesafeden ben buradayım diye bağıran sarı bir alet edevat kemeri giyiyordu.

batman_1966_4.jpg


Günümüzde okuyucuların çizgiromanları dahi belli bir gerçeklik isteği ile okumaları sonucunda tüm karakterler değişime uğradı. Batman`in pek çok espriye neden olan alet kemeri de öyle. Neticede saklanıp duran ve göze batmaması avantaj olacak bir karakterin böyle pasparıldak ortada dolaşması acayip kaçıyordu.

1966`yapımı filmin enteresan özelliklerinden biri de çok iyi bir bilimkurgu örneği oluşuydu. Filmdeki bu örneklerden bazıları Batman`in efsanevi Batmobilindeki koca kırmızı telefon, otomobilin ütünün açılıp kapanması, jet moduna geçip hızlanması ve benzeri şeylerdi. Günümüz dünyasına bakınca araç telefonları, turbo vitesleri ve üstünün açılıp kapanması oldukça sıradan özellikler. Bu bakımdan Arthur C. Clarke tadında bir gerçek teknolojiyi yönlendirme işlevinin olduğunu da söyleyebiliriz.

Yine eski Batman, maske takmış sıradan bir insandı. Biraz daha akıllı ve daha iyi dövüşmesi dışında. Ancak yenilerde Batman insan olsa da verdiği imaj insanüstü hatta doğaüstünün sınırlarını zorlayan bir seviyedeydi.

1989 yapımı Batman`in başını hatırlayın. Michael Keaton`un canlandırdığı ve Tim Burton`un yönettiği filmin daha ilk sahnelerinde hırsızları yakalayan Batman, adamların zihnine doğaüstü bir varlıkla mücadele ediyorlar imajı veriyordu.

1211756232.jpg


Bu filmle beraber zaten atmosfer yaratma ustası olan Tim Burton`un sayesinde Batman serileri çağ atlıyor, Yarasa-Adam`ın olması gerektiği gibi Yarasa kısmı ön plana çıkıyordu. Eski fimlerlerdeki insan ama yarasa kostümü giymiş görüntüsü yerine, insan vücuduna bürünmüş karanlık bir suret haline geliyordu. Yeni neslin bu ilk filminde Joker rolüne Jack Nicholson çok başarılı oluyor ve kendisine Oscar yolunu açıyordu. Zaten Joker, Hannibal Lecter gibi bazı çok iyi yaratılmış köü adamları canlandırmak iyi bi oyuncuyu oscarlı oyuncudan ayıracak bir set gibi olduğundan hem film hem de oyuncu daha üst seviyelere çıkıyordu. Zamanın seks sembollerinden güzel oyuncu Kim Basinger`da etkileyici varlığı ile damgasını vuruyordu. Bu filmde Batman daha yeni yeni piyasaya çıkıyor ve tanınmaya başlıyordu. Joker yaptıkları ise tüm Gotham`ı etkileyen bir çeşit sinir gazı projesi olup son anda durduruluyor yine de arada pek çok kurban veriliyordu. Ayrıca göğe yükselen ve bulutlarda beliren Batman ikonu da burada ilk defa görülüyordu. Şüphesiz ki kırmızı telefonla arayıp "Alo Batman bir sorun var abi!" demekten çok daha iyi duruyordu.

Bir sonraki film 1992 yapımı Batman Returns, yin Tim Burton imzası taşıyordu ve bu kez kötü adam rolünde Penguen ile hafifmeşrep ve komik adam olarak bildiğimiz Danny DeVito ön plana çıkıyordu. Kedi Kadın olarak`ta çok yakıştığını düşündüğüm Michelle Pfeiffer oynuyordu. Özellikle Kedi Kadın`ın ezik bir sekreterden tam bir yırtıcıya dönüşmesi çok iyi yansıtılıyordu. Henüz filmin başlarında ise Penguen`in doğuşu ve ailesi tarafından bir sandıkla nehre atılışı bile filmin atmoferini çok iyi yansıtıyordu.

Bu filmde de bir önceki gibi gece sahneleri ağırlıktaydı. Batman`i gündüz vakti ortalıkta gezip kırmızı telefonlarla arayan polisler yoktu ve Batman yine kahraman mı kötü adam mı şeklinde halk ve polisler tarafından kabullenilip kabullenilmeme arasında gidip geliyordu. Kedi Kadın ise Batman`e (ayıca Bruce Wayne`e de) duyduğu aşk ve eski patronuna olan intikamı arasında iyi-kötü dengesinde salınıp duruyordu. Sonlara doğru yüzlerce penguenin zihin kontrolü ile yönlendirilip patlayıcıları şehrin göbeğine götürmeleri ise hoş bir final sahnesine işaret ediyordu.

200px-Batman_returns_poster2.jpg


1995 yapımı Batman Forever ise çizgiyi değiştiriyordu. Batman rolünde sevdiğim ancak Batman havası sezemediğim (ki sarı saçlar bu role hiç uygun bir seçim değildi, tek artısı atletik fiziği olan) Val Kilmer oynuyor, kötü adam olarak Jim Carrey - Bilmececi, Tommy Lee Jones - Two Face olarak karşımıza çıkıyordu. Ayrıca Nicole Kidman güzel kadın kontenjanından, Chris O`Donnel ise Robin olarak karşımıza çıkıyordu.

Burada bir parantez de Robin`e açmak lazım. Robin konsepti eski Batman`lerde olan "bu adam herşeyi tek başına yapamazsa akıl danışabileceği, arada yardımcı olan bir 2 numaralı ufak kankası olsun" mantığı il eklenmişti. Yeni Batman maske giyen adamdan çok bir güç ve korku sembolü olduğundan Robin`e ihtiyacı olmasa dahi yapımcılar ve senaryo yazarları eski konseptlere sadık kalmaya çalışaak Robin`i ekliyorlar ve yine başarısız oluyorlardı. İlk düşünce güzel de olsa bu kadar baskın olan bir numaralı adamın yanında çocukların veya ezik karakterleri sevenlerin bile hoşlanmayacağı bir iki numaraları adam koyma fikri hepten işe yaramıyordu. Zaten yakın zamandaki hikayelerde Robin sonradan ölüyor, 2. Robin ise Nightwing adıyla yeni bir kahraman olup yuvadan göçüyordu.

Fimle geri dönersek oyunculuğu ile her karakteri inanılmaz bir şekilde canlandıran ve farklılaştıran Jim Carrey bile Bilmececiyi kurtaramıyor, Tommy Lee Jones ie Two Face ile tam anlamıyla sıradan bir karakter oluyordu. Ayrıca yine hikaye gece geçse de çok cafcaflı ve pırıl pırıl neonlarla süslü sahneler çoğunlukta kalıyordu. Çok para harcayıp görsel bir şölen sunmak istenirken esas hava dağıtılmış oluyordu. Yönetmen Joel Schumacher, Tim Burton`un taklidi olmak istemeyip yeni birşeyler ortaya koyarken konsepti değiştiriyordu. Yine de film oldukça büyük gişe başarısı yapıyordu.

200px-Batman_forever_ver7.jpg


1997 yapımı Batman & Robin ise gereksiz Robin`i iyice ön plana çıkarıyor, zamanında en parlak yıldızı Arnold Schwarzengger`i melankolik kötü adam Mr. Freeze rolüne koyuyordu. Ancak yine parlak ışıklar ve cafcaflı atmosfer yüzünden benim çok beğendiğim Mr. Freeze konsepti bile ortalamanın üstüne çıkamıyordu. Robin yine duruyor (hatta ben büyüdüm adam oldum diye gaza geliyor), Alfred`in yeğeni rolünde Alicia Silverstone ise Batgirl olarak zibidilik yapmaya başlıyordu. Son olarak ta o zamanlar dünyanın en güzel kadını olarak nitelendirilen Uma Thurman-Poison Ivy olarak karşımıza çıkıyordu. İlginç bir anektod olarak çizgiroman severlerin bileceği gibi, Bane olarak bilinen ve Batman`i çizgiromanlarda döverek belini kırıp sakat bırakan ve Gotham`ı ele geçiren karakterin Poison Ivy`nin arkasında yardımcı karakter olarak ucundan görünmesiydi. Ancak orjinal Bane`den farklı olarak angut ve asosyal bir robotu andırıyordu. Bu filmde ise Batman rolüne George Clooney getiriliyor, yine ortalamanın altında bir performans sergiliyordu.

batman-and-robin-01.jpg



Ek olarak 1992 ve 1995 arasında gösterilen Batman Animated Series olarak bilinen çizgi filmler vardı. Bunlar, ilk iki filmdeki havaya sahipti ve hayranlar tarafından diğer iki filmden çok daha fazla ilgi görecekti.

nuovo1oy5.jpg


Bu filmlerden sonra Batman Triumphant, Batman: DarKnight, Batman Beyond, Batman vs Superman ve Batman: Year One isimli başka projeler olduysa da sonradan hepsinden vazgeçildi. Bazıları çok büyük potansiyel içermesine rağmen...

Hepsinden sonra nihayet 2005 yapımı Batman Begins piyasaya çıkıyordu. Bu filmde yönetmen Christopher Nolan (Prestige, Memento ve Insomnia gibi filmlerden bildiğimiz) ve Batman rolünde yıldızı parlamaya başlamış olan Christian Bale vardı. Şaşırtıcı bir biçimde kötü adam rollerinden alıştığımız Gary Oldman, polis şefi Gordon oalrak karşımıza çıkıyordu. Ayrıca usta aktör Morgan Freeman, kadın kontenjanından Katie Holmes, Alfred olarak bir başka usta Michael Caine ve pek çok ünlü ismin yanı sıra kötü adam Ra`s al Ghul rolüyle Liam Neelson vardı. Bir de rolü küçük olsa da Son Samuray filminden efsanevi Katsumoto olarak bildiğimiz Ken Watanabe, de filmde görülüyordu.

Diğer filmlerden farklı olarak bu film, Batman`in ailesinin vurulduktan sonraki zamanlarda nasıl kendini yetiştirdiği, neler atlattığı yani nasıl Batman olduğunu gözler önüne seriyordu. Bu yüzden kostümü ile birlikte Batman`ı filmin ikinci yarısının ortaların da görebiliyorduk. Yine de gece atmosferi hakim sayılırdı ve yeni teknolojiler, son iki filmeki gibi göz kamaştırırcasına değil sade bir şekilde kullanılıyordu. Bu kez düşman olan Ra`s al Ghul ve organizasyonu tek bir kötü adamdansa kalabalık bir düşman olarak karşımıza çıkıyordu. Batman olarak ise başlarda yakıştırılamayan ancak sonradan role çok iyi uyum sağladığı görülen Christian Bale ve yeni korkutucu sesiyle tam bir gerçeklik sunuyordu.

200px-Batman_begins.jpg


Ve daha dün gösterime giren The Dark Knight ise bir önceki filmin kadrosunun çoğuna sahip. Kötü adam olarak filmden sonra hayatını kaybeden Heath Ledger, Jack Nicholson`unkini bile gölgede bırakan bir Joker performansı sunuyor. Aaron Eckhart ise önceleri iyi bir savcı olan Two Face`e çok iyi uyum sağlamış ve daha önce de dediğimiz gibi bu Two Face`in görüntüsü çok daha iyi olmuş. Batman ise yine arka plandan çalışıtyor ve gerektiğinde Gotham`ın iyiliği ve refahı için pek çok cinayeti gönüllü olarak üzerine alıp yeniden kahraman mı cani mi sorularını üzerine topluyor.

200px-Dark_Knight.jpg
 

Alcester

Yeni Üye
18 Eyl 2010
20
5
Batman zekasıyla ön plana çıkmıştı ilk başta ve güzel olanı da buydu. Zaman içinde bir örümcek adama dönüştürüldü. Zaten bana göre pek iyi bir çizgi roman değildi ama o bilmeceler,bulmacalar insana keyif verirdi. Son zamanlarda iyice alet edavat ve dövüş teknikleriyle gündeme geldi. Zaten gözümde pek yeri yoktu,iyice gözümden düştü. Eski filmleri fena değildi,çocukken severek izlerdim son zamanlarda çıkanları ise rezalet.


Güzel bilgilendirme olmuş teşekkürler.
 

Shevarash

Süper Üye
24 Ocak 2010
1,239
971
İzmir
Esasında çizgiromanlarda (özellikle de JLA`de) yanında güçlü adamlar varken hala açık ara zekası ile ön plana çıkıyor. Tabi filmlerde bunu göstermek zor, en yenilerinde dahi... Doğal olarak filmlerde biraz daha dövüşçü kimliği öne atılıyor o konuda haklısınız.
 

The_DarknesS

Yönetici
Çeviri & Balonlama
17 Nis 2010
9,538
28,621
İzmir
Joel Schumacher o iki filmi yapmasaydı daha iyiydi. 1,2 ve 5,6. filmler hem içerik olarak hemde işleniş olarak çok daha güzel.
 

Shevarash

Süper Üye
24 Ocak 2010
1,239
971
İzmir
Evet 1-2 ve 5-6 farklı olsalar da temelde aynı ağırbaşlılığı (iki seride de Joker olmasına rağmen) koruyorlar. Joel Schumacher`inkiler ise... başka birşey gibi.
 

stoktan

Guest
27 Nis 2010
613
969
Acıbadem - İstanbul
Batman çocukluğumun en baba kahramanıydı. O zamanlar bizde Amerikan çizgileri pek yoktu, İtalyanlarla idare ediyorduk daha çok. Ben nereden eriştim ona bilmiyorum doğrusu. Ama yerli baskı Batman cildim (en az bir cilt, 60 lar yada 70 başları) vardı.
Michael Keaton'la başlayan ilk dört film, sentetik, daha karton Gotham City ile bana hep çok yakın gelmiştir. 3 ve 4, burada da görüldüğünce pek tutmadı ama ben sevmiştim. Hala da rastladıkça seyrederim.
2005 de ise Christopher Nolan'la işler değişti. Aslında o sıralar benim farkettiğim; Superman ve James Bond'lara da aynı tarzda el atıldı. Daha realistik mekanlar ve daha sağlam dramatizasyonlarla, yapımcılar kolları yeniden sıvadılar.
Bryan Singer, Superman Returns (2006)...
Martin Campbell, Casino Royale (2006).
Bence fena da olmadı...
Ne dersiniz yanılıyormuyum?
 

Shevarash

Süper Üye
24 Ocak 2010
1,239
971
İzmir
Haklısın hepsinde bu yapıldı, en basitinden Marvel kahramanlarına ait filmlerde bile bu yapıldı. Misal F4, Hulk, Spider-Man, Daredevil vs... hepsi orjinal hikayelerini değil de çok daha gerçekçi ve çağımıza uygun olan Ultimate serilerini baz alarak yapıldılar. Çünkü pazar paylarını genişletme ihtiyacı içindeler ve bu arayışta ne kadar az çizgifilm/çizgiromana benzerse o kadar geniş kitleye ulaşabilirler. Nolan`ın Batman serisini, hayatında ÇR okumamış pek çok insanın izlediğini biliyoruz.
 
Üst