BİNBİR ROMAN Sayı 122 _ 13 Eylül 1950 _ 3.Seri

Doktor Kim

Aktif Üye
17 Mar 2011
325
14,064
BİNBİR ROMAN Sayı 122 _ 13 Eylül 1950 _ 3.Seri​

SKMBT_C22013121711170_0555.jpg

Kayıp Paylaşımlardan


Binbir Roman 1939-1952 İstanbul Haftalık Tahsin Demiray

1001 Roman 10 Temmuz 1939'da İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesinden birkaç ay önce yayımlanmaya başladı. Derginin tirajı hakkında net veriler elde yok ama üçüncü sayıdaki duyuruda ilk iki sayının "onbinlerce" okuyucuya ulaşmasına karşın talebi karşılayamadığı ve ikinci baskısının yapıldığı belirtiliyor. İlk başta yalnızca kapağı renkli olarak yayımlanan derginin 5. sayıdan itibaren orta sayfalarının da renklenmesinden en azından başlangıçta mali bir sorunla karşılaşmadığı ve buradan hareketle gelirinin gerçekten de beklenenden fazla olduğu sonucu çıkarılabilir. 1001 Roman'ın başarısı ve popülerliği ona yönelik tepkilerden ve sonraki dönemlerde taklit dergilerin çıkmasından da anlaşılabilir.

Aslına bakılırsa 1001 Roman uzunca bir süre adı çizgi romanla özdeşleşecek bir dergi olacaktır. Çizgi roman ağırlıklı dergileri tanımlamak için "1001 Roman tarzı" tabiri kullanılacaktır. Türkiye'nin ilk çizgi roman üreticisi ve koleksiyoncuları ile konuşulduğunda 1001 Roman'ın çocuk tahayyüllerinde ne denli etkili ve önemli bir devrim yarattığı görülebilir. Hemen herkes öykülerin sürükleyiciliğinden kahramanlarından ve farklı olan görselliğinden söz etmektedir. Bu ilgi nedeniyle dönemin birçok entelektüelinin gözünde 1001 Roman endişe uyandırmış hakkında küçümseyici dışlayıcı tonda eleştirel yazılar yazılmıştır. 1001 Roman'ın sonraları çizgi roman karşıtı görüşlerde yoğun olarak kullanılan birçok argümanla eleştirilmesi popülerlik kazanmasıyla ilgilidir.

Çocuk edebiyatı ve çocuk terbiyesi konularında 1001 Roman öyküleri "manasız ruhsuz santimantal safsata maskaralık" biçiminde tanımlanabilmektedir. Meselenin "inkılap umdelerini idealleştirme" gayreti içindeki entelektüellerin ticari başarı kazanan (yerli olmayan) bir ürüne karşı duydukları husumet olduğu açıktır. Muhafazakâr bir yaklaşımla bu dergiyi ve etkilerini abarttıkları söylenebilir. İlginç olan derginin sahibi olan Tahsin Demiray'ın konumudur. Demiray. Hikmet ve Hasan Ali Yücel gibi dönemin sol(cu) sayılan isimlerine yazılar yazan-hattâ eylemlerde bulunan; Abdullah Ziya Kozanoğlu ve Nihal Atsız gibi yazarlara Orta Asya Türklüğü hakkında romanlar yazmaları için teşvik edici davranan bir yayıncıdır. 1001 Romana yönelik eleştirilerin - özellikle millî olmamak ve rejimin geleceği olan genç dimağları kötü yönde etkilemek türünden olanların Demiray'ı rahatsız edebileceğini düşünmek yanlış olmayacaktır. Kaldı ki Demiray birçok yerli çizere çeşitli dergilerinde çizgi roman yaptırmaya çalışacak onları millî hikâyeler anlatmaya deyim yerindeyse "zorlayacaktır."

Ancak gerek yerli çizerlerin "çizgi" olarak belirli bir olgunluğa sahip olmamaları gerekse Amerikan çizgi romanların kalitesi bu üretimleri epeyce geciktirecektir. 1001 Roman'ın başarısı özellikle Amerikan çizgi romanlarına -ve onları tarz olarak izleyen Avrupalı örneklerine- yer vermesi nedeniyledir. Tüm Avrupa’da o dönem başarı kazanmış bütün çizgi roman dergileriyle benzer bir içeriğe sahiptir. Türkiye'de de 1001 Roman bir model olarak uzun yıllar taklit edilmiş isim ve içerik olarak onu çağrıştıracak sayısız dergi çıkmıştır.

Bir iki örnek vermek gerekirse Kemal Uzcan tarafından çıkarılan 1001 Özel (1951-58) Burhaneddin Şener'in 1001 Roman-1001 Macera (1958) Simavilerin 1001 Roman’ı (1965 ve 1974’te iki ayrı dizi) ve Hayri Önderin 1001 Özeli (1975) sayılabilir. 1939 başlangıç tarihini taşıyan 1001 Roman ise ağır savaş koşullarına karşın yayınını sürdürmüş 350 sayı sonunda (14 Cilt) 15 Nisan 1946'da kapanmıştır Savaş döneminde yaşanan kağıt sıkıntısı birçok derginin yayınının kesilmesine neden olurken 1001 Roman sağlam satış rakamları nedeniyle "yaşamayı" başaran nadide yayınlardan biridir.

Dergideki çizgi romanların nasıl yayımlandıklarına dair bir parantez açalım. Derginin tamamı yabancı çizgi romanlardan oluşmaktadır. Bunların her zaman-çoğunlukla telifi ödenerek yayımlandıklarını söylemek yanlış olur. Ancak daha önemlisi telifli ya da telifsiz renkli yayınların baskı maliyetleri nedeniyle siyah beyaza çevrilmesi zorunluluğudur. Böylelikle aydinger kullanarak ürünler kopyalanır. Aynı uygulama ele geçen-abone olunan yabancı dergilerde yayımlanan çizgi romanlara da yapılır. Bu nedenle 1001 Roman'da öyküler telifli-orijinal çizgiler telifli-çizgiler ve telifsiz (korsan)-kopya çizgiler olmak üzere üç ayrı biçimde kullanılmıştır. Derginin -gazete olarak geçmektedir- iki ayrı dönemine bakıldığında telifsiz (korsan)-kopya çizgilerin/öykülerin giderek yoğunlaştığı görülmektedir.

Üçüncü serinin ilk sayısı 1 Mayıs 1946 tarihinde Tahsin Demiray'ın sahibi olduğu Türkiye Yayınevi logosuyla haftalık olarak yayınlanan 1001 Roman, bu versiyonunda genelde sayfalarını Vedat Galip, Nihal Yeğinobalı, Asım Yeğinobalı, Vedii Evsal, S.M.Yurdatap, Sezai Solelli, M.Cahit Gündoğdu, Yıldırım Keskin gibi yazarların metin hikâyeleriyle ve sinema sanatıyla ilgili haberlerle doldurmasına rağmen derginin orta sayfalarında bastığı önemli çizgiromanlarla bilinmektedir.

1001 Roman, ilk sayısından itibaren ve bir kısmı tefrikalar halinde sunulan Ormanlar Hakimi başlığıyla sunulan Avcı Bay Tekin/Jungle Jim, resimli roman tarzı çalışmalar olan Siyah Maske ve Dağ Kartalı, X-9 Gizli Ajan, Radyolu Polisler/Radio Patrol, Viran Şehir adlı çizgiromanlar yayınlanmıştır. Toplam 70 sayı çıkan derginin kapaklarının çoğunu Sururi Gümen, iç resimleri ise yine Gümen, Firuz Aşkın ve Ayhan Erer hazırlamıştır.

Türkiye Yayınevi logosuyla okuyucuya ulaşan Binbir Roman (logosu bu kez rakamla değil yazıyla düzenlenmiştir), 19 Mayıs 1948 tarihli ilk sayısından itibaren on altı sayfalık içeriğinde bol miktarda dünyaca ünlü çizgiroman başlığına yer vermiştir.

Binbir Roman, öncülü adaşları gibi Mandrake, Kızılmaske, Kara Ali/Dick Fulmine, Brik Bradford/Brick Bradford, Nat Pinkerton/Dedektif Nik, YaraSa/Batman gibi çok ünlü seriler için kâh renkli, kâh siyah-beyaz sayfalar ayırmıştır. Bu başlıklar dışında 'soap opera' tarzında veya benzeri konular içeren bazı çizgiroman öyküleri de dergide önemli miktarda yayın şansı bulmuştur. Bunlar arasında Yılan Kadın; Anna Luce'nin eserinden Bedri Koraman'ın çizgileriyle sunulan Müthiş Hakikat; Gizli Vazife; adı Türkçeleştirilerek yayınlanan yabancı bir başlık olan Yavuz Gazeteci ve Aralık 1948'den sonraki sayılarda ise ön kapaktan yayınlanan Çalınan Kalp; Korsanlar Kralı ve Turhan Şimga'nın kopyaladığı İki Aşk Arasında başlıklı çizgiromanlar basılmıştır.

1949 yılı ile birlikte Bedri Koraman'ın orijinalinden aktardığı Yalnız Kalpler; Aşkın Zaferi; Gök Süvari; Kalb Kalbe Karşıdır; Alnımın Yazısı; 93-Viktor Hügo'nun Büyük Romanı; Aradığım Kadın; Jamaykalı Adam; Esrarın Çocuğu; Aşk Yaşayacak; Aşk İhtirastır, Michel Zevaco'nun eserinden uyarlanan Venedik Aşıkları ve macera derinlikleriyle İskeletler Diyarı; Adalar Kraliçesi; Monte Kristo' nun Esrarı; Fırtına Kaptan; Kartalın Oğlu; Korsanlar Kralı; Hürriyet Kahramanı; Macera Peşinde; Atmaca Reis; Gümüş Ok başlıklı çizgiromanlar yer almıştır. Binbir Roman 'daki son muhteşem bomba başlık ise, Aralık 1951'den sonraki sayılarda Yarasa adı altında okuyucuyla ilk kez tanıştırılan Batman olmuştur. 11 Haziran 1952'de yayınlanan 213. sayısıyla veda eden Binbir Roman'da genelde Koraman'ın iç metinler için resimleme yaptığı gözükmektedir. Ona zaman zaman Mehmet Tekdal, Faruk Geç, Nezih İzmirlioğulları eşlik etmiştir.



ERDOĞAN BOZOK ANLATIYOR...
Resimli Roman Yayıncılığımızdan Anılar…


İLK RESİMLİ ROMANLA TANIŞMA
İlk resimli roman ile tanışmam “Küçük Ayı Ruper’in Maceraları ile olmuştu. Demek ki, 1937-38 yılları… Komşumuz Şayan Abla’nın verdiği, ÇOCUK (belki de ÇOCUK SESİ) dergilerinde görmüştüm.

Rupert
Resimli karelerin altındaki yazılar hikayeyi anlatıyordu. Olayın bütün kahramanları, giysileri ve kullandıkları eşyaları ile tıpkı insanlar gibi yaşayan hayvancıklar idi. Henüz okumayı öğrenmemiştim, ama ne gam… Olayı resimlerden rahatça çıkarabiliyordum. Küçük Ayı Ruper bir balona biniyor… Daha doğrusu beraber biniyorduk… Tüm macerayı onun yanında imişim gibi, nefes nefese yaşıyordum.
Bu ve daha sonra çocukluk ve gençlik dönemlerimde gördüğüm resimli romanların tümü yabancı çizerlerin işi idi.


AKLIMDA KALAN DERGİLER
Sonraları, ben YAVRUTÜRK, ağabeylerim BİNBİR ROMAN okurları olmuştuk.

Türkiye Yayınevi’nin yayınladığı bu iki dergi ve daha sonra çıkardığı ÇOCUK HAFTASI, sanırım, ülkemizde yayınlanan en uzun soluklu çocuk yayınları idi.

Bu dergilerin arada özel sayıları da çıkardı.
Daha büyük yaştaki çocuklar için yayınlanan BİNBİR ROMAN, yabancı kaynaklı resimli romanlarla doluydu.

Kızıl Maske, Sihirbazlar Kralı Mandrake (uşağı Abdullah), İki İzci Tim İle Sarp (Tim’in kara kaplanı), Baytekin, Brik Bradford…

Baytekin...
Brik Bradford ve arkadaşları istenildiği zaman küçülen, istenildiği zaman büyüyen bir küre içine girerler, bu acayip araçla akıl almaz yolculuklara çıkarlardı.

YAVRUTÜRK’te her hafta Çetin Kaptan’ın Maceraları’nda resimli hikaye “Cambazlıktan alınca boyunun ölçüsünü, Çetin terzi olmuştu hemen ertesi günü” diye başlar, kahramanımız her hafta değişik meslekte karşımıza çıkardı.

YAVRUTÜRK’ten sonra çıkarılan ÇOCUK HAFTASI’nda, o zamanın Babıali’deki en güçlü ressamı Sururi Gümen’in çizgileri yer alırdı. Sururi, renkli kapak karikatüründen başka, iç sayfalarda “Uzun Kılıçlı Kahraman”, “Sarı Efe”, gibi dizi romanları resimlerdi. Arka sayfadaki Nasrettin Hoca tiplemesi de onundu.
Düşünüyorum da, çocuk yayıncılığı hedef alınan kitlenin ruh sağlığı, terbiye ve eğitimini gözeten bir uzmanlık işidir de. Var mıydı bu yayınevlerinde böyle kadrolar? Sanırım yoktu. Ama meslek etiğinden kaynaklanan bir özeni, hikayesinden şiirine, resimli romanına kadar hissedebiliyordunuz. Bu belki de yazarların çoğunun maarif kökenli olmasından böyleydi.

BİNBİR ROMAN ve benzerlerinde vurdulu kırdılı konular çoğunlukta idi. Ama, kahramanlar hep toplum düşmanı kötülere karşı, adalet savaşçıları idiler. Haklı ve doğru olan daima kazanır, suçlu kesin olarak cezasını görürdü.

1950’lere doğru, bu tarz çocuk dergilerinde bir tükenme, erime başladı. Değişen zamana, istemlere ayak uyduramamak mı? Bilemiyorum… Yine o sıralarda, Şevket Rado’nun hazırladığı, Yapı ve Kredi Bankası’nın sponsorluğunu yaptığı DOĞAN KARDEŞ dergisinin çocuk yayıncılığımızda, kuşkusuz, çok önemli bir yeri vardır. Bu dergide, Selma Emiroğlu’nun sevimli çizgileri ile hazırladığı “Karakedi’nin Maceraları” çok seviliyordu.

YAVRUTÜRK, ÇOCUK HAFTASI, BİNBİR ROMAN artık çıkmaz olmuştu. DOĞAN KARDEŞ dergisi de belli, kısıtlı bir yaş grubuna seslenebiliyordu.
Oysa, çocuk yayınları piyasasında okur sayısı çığ gibi büyüyor, piyasadaki bu boşluk yayıncı olsun, olmasın çok kişinin iştahını kabartıyordu.

KAĞIT KARABORSASI VE ÇOCUK DERGİCİLİĞİ
Demokrat Parti’nin yönettiği yıllar. İktidar muhalefet ilişkileri son derece gergin. Eleştirilerden yılgın hükümet , basına gözdağı vermek için, bir kağıt sınırlaması getirmiş. Büyük gazeteler, gerçek ihtiyaç sahipleri kağıtsızlık yüzünden yanıp tutuşurken bazı açıkgözlere gün doğmuştu. Adamını bulan kendisine kağıt tahsisi çıkartıyor, bunun pek az bir bölümünü yayın (!) işinde kullanıp gerisini karaborsaya sürüyordu. Hiç riski olmayan tatlı bir Pazar kurulmuştu. Cağaloğlu’nda, her han kapısında sırt hamalları bekleşirdi. Kağıda gereksinimi olan siparişini bu hamallara verirdi. Devir değişip, furya sona erdikten sonra, çoğu hamalın ya matbaa kurduğunu, ya da büyük kağıt mağazaları açtığını gördüm.
Devletten tahsis koparmanın en kolay, en pratik yolu ise çocuk dergisi çıkarmaktı.


AYDINGER ÜZERİNE KOPYA, KLİŞE, OFSET TEKNİĞİ, PİSTOLE …
Çocuk dergisi nasıl çıkar? Kağıdın olunca iş kolay… Alırsın Avrupa’dan en son gelen “comics” çizgi romanlardan birkaç tane, bir rulo aydınger kağıdı… Balonlardaki yazıları tercüme ettirirsin. Bir “kopya ressamı” bulursun. Bu kopya ressamlığı olayı o dönemin teknik yoksulluğundan kaynaklanan bir zanaattı diyebiliriz. Yabancı dergiler renkli baskılı idi. Ressam aydınger kağıdını renkli resimler üzerine koyar, konturları siyah çini mürekkebiyle çizerdi. Balonların Türkçe çevirisi de yazıldıktan sonra bu resimler klişeciye verilirdi. Artin ve Dikran ustaları asit ve kurşun kokuları ile anımsıyorum.

Sonraları ofset tekniği ile tanışıldı. Daha ekonomik ve daha pratik olduğu için hemen benimsendi. En önemlisi aynı serüvenler, zaman içinde, tekrar tekrar kullanıldığından filmleri saklamak klişeleri saklamaktan çok daha kolaydı. Bu sistemde, aydıngere çizilen resimler filme alınıyor, filmden çinko plakalara aktarılıyordu. Ressamlar zemin tramlama tekniği renklendirme işlemini çinko üzerinde yaparlardı. Her renk için ayrı bir çinko kalıp hazırlamak gerekirdi. Daha sonraları İstanbul’a gelip yerleşen Karlotto Pietro ismindeki bir İtalyan ressam, ofset baskıda tram yerine pistole tekniğini tanıtmıştı. Bu teknikle yapılan renklendirmeler resme daha bir canlılık ve hareket veriyordu. Mehmet Tekdal da bu tekniğin başarılılarındandı. Bizim müessesede ben resimleri çizerken Turhan Şimga pistole kullanıyordu.

Evet… Bu sıralarda (1950 başlarında), Hamit Şendur’un Çocuk Yayınları Müessesesi’nde Turhan Şimga’nın yamağı olarak çalışmaya başlamıştım. Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmiştim. Böylece piyasa deneyimimin artacağını umuyor ve seviniyordum. Oysa daha ilk günden önüme bırakılan yabancı resimli romanları aydınger üzerine kopyalamaya başlamıştım. Benden başka Göçmen Hayri (Önder), Erol Kandiyar, Şemsi Güner gibi anımsadığım isimler de bizde kopyacı olarak zaman zaman çalışmışlardı. Piyasanın diğer kopyacı ressamları olarak Sabahattin Yılmaz, ağabeyi Fuat, Orhan Doğu’yu anımsıyorum. Kısacası, o dönemde resim ve karikatür hevesi ile Babıali’ye uğrayıp da kopya işine bulaşmamış kimse yoktu diyebilirim.

Nezih Dündar balonların yazımında usta idi. Samim Utkun, Cemal Dündar kapak resimleri çizerlerdi. Samim Utkun, 2001 yılında aramızda ayrıldı. Ceylan Yayınlarında uzun yıllar çalışan Utkun daha çok kapakları ve illüstrasyonları ile tanınıyordu. Ceylan yayınlarında kaligrafiden pikaja varıncaya kadar birçok işte çalıştı.
Diğer dergilerden de kopya işleri alırdım. Vakvaka Kardeş’in maceralarını, balon yazılarını da ben uydurarak kopyalamıştım. Harçlıklarını çıkarmak için eli çizmeye yatkın çoğu mahalle arkadaşıma kopya yaptırmıştım. Bunların arasında Prof. Dr. Yılmaz Akalın’ı sayabilirim. Kopya yapanlar için en büyük güçlük kaliteli aydınger kağıdı edinebilmekti. O yıllardaki ithalat rejimi dolayısıyla, yerli -yağlı mumlu kağıtlarla yetinmek zorunda kalır, gözlerimizi perişan ederdik.


TOMMİKS, RED KİT, TENTEN VE DİĞERLERİ
Çalıştığım yayınevi Yavrutürk, Binbir Roman benzeri dergiler çıkarıyordu… TOMURCUK, ARMAĞAN gibi… O sırada Erdoğan Egeli (Ceylan Yayınları)’nin çıkardığı TOM MİKS okuyucu sayısında büyük bir patlama yapmıştı.

Ceylan Yayınlarının Tommiks'i... Daha sonra TEKSAS çıkmaya başladı.

Bunu ZAGOR vs izledi. Eh biz de TENTEN’i bulmuştuk.Yabancı yayınların satıldığı kitapevlerinde tabi..

Tenten’in Maceraları yayınlanmaya başladı ve tutuldu da. İlginç bir anımı aktarayım… Alaaddin Kral, İtalya’dan PEKOS BIL’in yayın hakkını satın almıştı. Bir sabah duvarların PEKOS BİL afişleri ile süslendiğini görünce, hemen harekete geçmiş ve PEKOŞ BİL (Pek hoş Bil anlamında) dergisini bayilere vermiştik.

Bir çizgi roman kahramanına istediğiniz ismi verebiliyordunuz. Daha sonraları yayınlanan Adnan Şakrak’ın sahibi olduğu RED KİD de böyle uydurma bir isimdi. Bütün dünyada LUCKY LUKE adıyla bilinen kahraman, ülkemizde RED KİD adıyla ünlendi.

Ferit Öngören 1960’larda TENTEN’in maceralarını özgün olarak çizmeye başlamıştı. Yani serüvendeki orijinal tipleri almış, tümüyle kendi hazırladığı kurguya uygun olaylara sokmuştu. Tenten Türkiye’ye geliyor, İstanbul’da Küçükçekmece’de haydutları kovalıyor vs… Her hafta bilmem kaç sayfa çizmek kolay değil. Ferit Öngören bunalmış ve hazırladığı senaryoya göre, serüvendeki kızı balkondan düşürerek olayı noktalamış. Rastlantıya bakın ki aynı gün “komşularının kızı da balkondan atlayarak” hayatına son vermiş. Olayı bana anlatan Ferit Öngören’e “İyiki Tenten’in maceralarını bitirmek için daha büyük facialar düşünmemişsin” dedim.
Erdoğan Bozok




BİNBİR ROMAN Sayı 122 - 13 Eylül 1950 Dengelenmiş Rar 16 Mb:



BİNBİR ROMAN Sayı 122 - 13 Eylül 1950 Ham Tarama 18 Mb:


SKMBT_C22013121711170_0557.jpg


SKMBT_C22013121711170_0562.jpg

 

Kaya Ö

Onursal Üye
20 Şub 2011
223
1,032
paylaşıma eşlik eden ilk uzun tanıtım metninin neredeyse yarısı, ilk altı paragrafı, Çizgili Hayat Kılavuzu'nda (İletişim Y., 2002) Levent Cantek'le benim (Kaya Özkaracalar) ortaklaşa yazdığımız 1001 Roman bölümünün başından (sf. 335 ve devamı) aynen kopya edilmiş, kaynak göstermeden. Oraya kadar olan bölümü oraya kaynak eklemesi yaparak revize edin lütfen.
 

Kaya Ö

Onursal Üye
20 Şub 2011
223
1,032
paylaşıma eşlik eden ilk uzun tanıtım metninin neredeyse yarısı, ilk altı paragrafı, Çizgili Hayat Kılavuzu'nda (İletişim Y., 2002) Levent Cantek'le benim (Kaya Özkaracalar) ortaklaşa yazdığımız 1001 Roman bölümünün başından (sf. 335 ve devamı) aynen kopya edilmiş, kaynak göstermeden. Oraya kadar olan bölümü oraya kaynak eklemesi yaparak revize edin lütfen.
 

Hakan Alpin

Çizgi Roman Ustası
Onursal Üye
24 Şub 2015
1,781
15,130
Dert edindiğimi sanmayın, ama yukarıdaki metnin Kaya'nın kaleme aldığı bölümden Erdoğan Bozok röportajına kadar olan bölüm de benim Çizgiroman Ansiklopedisi'nden bire bir alınmış.
Bu metni 2014'te paylaşan Doktor Kim adlı arkadaşımızı tenzih ediyorum, zira onun alıntı yaptığı yer malum, 2009 yılı paylaşımı.
İsmim özellikle ve itinayla o tarihlerde paylaşılan bu metinlerden temizlendiği için sayfaları ziyaret eden pek çok çizgiromansever metinlerin asıl sahibini tanıyamıyor.

Bu garabetin daha da ilerisi var:
2007'de basılan kitabım 740 sayfalık Çizgiroman Ansiklopedisi'nde, 17 yıl profesyonel ressamlık yapmamdan dolayı cesaret alarak kendi adıma da bir Hakan Alpin maddesini yazmıştım.
Alfabetik olarak kaleme aldığım 800 maddeden Çizgi Diyarı'na 799 tanesi bire bir ve ismim ayıklanarak girilirken, sadece Hakan Alpin maddesi girilmemiştir.
Biliyorum, bazılarınız sabırsız diyecek bana ama dört senedir üyesi olmaktan keyif aldığım, gurur duyduğum Çizgi Diyarı'nda hâlâ bir arkadaşım çıkıp da Çizgiroman Ansiklopedisi'nden Hakan Alpin maddesini buraya eklemedi.
Sanırım henüz o listeye eklenecek sıklette değilim.

Amacım arıza çıkarmak yahut olmadık bir tartışma yaratmak hiç değil, bizi bilen biliyor. Ama bilmeyenler on yıl sonra doğruyu ve gerçeği öğrense fena mı olur dedim, sevgili Kaya Özkaracalar'dan cesaret alıp.

Hakkınızı helâl edin, dostlar.







 

savok

Admin
30 Eki 2009
19,988
83,571
Kasımpaşa
Sevgili Hakan ve Kaya Özkaracalar sanırım sizin metin altına yazdığınız bu uyarılarla konu içindeki açıklama metninin kimlere ait olduğu anlaşılmıştır.
Bu uyarınız için teşekkür ederim.
 
Üst