Conan Alfa Yayınları Çizgi Roman Dergisi"Kara Kıyıların Kraliçesi"Sayı 12-Son

Raven

Yönetici
7 May 2009
1,443
12,578
Değerli kardeşlerim.. Bu sayı öyle bir sayı ki kuru kuruya gitmez.. Alın bi ufak rakı, azıcık beyaz peynir, tazesinden kavun.. Açın bir de Orhan babamızdan dertler benim olsun parçasını.. ve okumaya başlayın... Çünkü bu sayıda acı, gözyaşı, ayrılık ve ölüm var..
Ayrıca Dertler benim olsun parçası bonus olarak dosyanın içindedir.. görüyorsunuz her şeyi düşünüyoruz sizin için :D

Bu muhteşem serinin son kitabını da sizlere sunuyoruz.. Bizim dileğimiz ayrılıklar hiç olmasın diye ama
her seven kavuşsa belki aşk olmazdı
... Kendinize iyi bakın.



attachment.php


 

Ekli dosyalar

  • Conan01.jpg
    Conan01.jpg
    101.1 KB · Görüntü: 1,577
Moderatör tarafında düzenlendi:

Mehmet Ali

Süper Üye
1 May 2009
3,351
53,692
TAM 35
Ravenx kardeşim çok teşekkürler paylaşacağımız her Conan bu derbeder kardeşimizin kendi adına bir başlığa kavuşmasına katkı sağlayacaktır
 

Raven

Yönetici
7 May 2009
1,443
12,578
Bende sana teşekkür ederim Mehmet Ali kardeşim.. paylaşımlar inan takdir edilince 2 katı değer kazanıyor..
 

boeing

Yeni Üye
24 Tem 2009
35
5
belit favorimdi yazık oldu yine de teşekkürler.mp3 olayı aşmış :)
 
Son düzenleme:

tecpoint

Yeni Üye
19 Kas 2009
6
0
böyle hizmet böyle servis olmaz be arkadaş emeklerin için tekrar tekrar sağ olasın
 

süperego

Süper Üye
20 Haz 2009
1,856
158
Mars
mükemmel paylaşım.ben zaten Conan'ın yalnız ve maceradan maceraya sürüklenmesini seviyorum.çok teşekkürler.
 

designer73

Kıdemli Üye
13 Eyl 2009
120
61
kimmeryalı barbarın en güzel serisiydi. yıllar önce okumuştum, sayende bir daha okuyorum. emeğine, yüreğine sağlık arkadaşım.
 

ondre

Yeni Üye
22 Ocak 2011
8
9
Paylaşımlarınız için çok teşekkür ederim, ellerinize kollarınıza sağlık.
 

hüseyin aksakal

Onursal Üye
Çeviri & Balonlama
7 Eyl 2010
773
5,728
Kdz. Ereğli
Kara kiyinin kraliçesi...

Conan Argos'ta karıştığı bir olayın ardından kaçarken bindiği gemiyi batıran korsanlar arasında Belit ile tanışır ve birlikte olurlar. Beraberce meçhul bir bölgede Zargheba nehrinden içeri girip kadim bir kente ulaşırlar. Conan kazara değdiği nilüfer kokusunun etkisiyle baygın yatarken, kenti mesken tutan canavar Belit ve Kara korsanların hepsini öldürür. Conan ayılınca bir yıkım manzarasıyla karşılaşır...


Gri alacakaranlıkta çürük iskeleye yaslanan kadırgayı gördü ve harabeler sarhoş gibi sallandı gözünün önünde.Taşların arasında, şurada burada sanki özensiz bir el tarafından kızıl bir fırçayla rastgele saçılmış gibi çiğ, parlak renkli benekler vardı.

Conan bir kez daha ölüm ve yıkıma bakıyordu. Önünde mızraklıları yatıyordu ama hiç biri onu selamlamak için kalkmadı. Ormanın kenarından nehir sahiline kadar, çürük sütunlarla harap iskelenin arası, parçalanıp ezilmiş, yarısı yenilmiş insan müsveddeleriyle kaplıydı. Tüm beden ve beden parçalarının etrafında o sırtlanlarınkine benzer bir sürü ayak izi vardı.

Conan güvertesinin üstünde, alacakaranlıkta fildişi gibi parlayan bir şey asılı kadırgaya yaklaşarak sessizce rıhtıma çıktı. Nutku tutulan Cimmerialı, kendi kadırgasının serenine asılı Kara Sahilin Kraliçesine bakıyordu. Seren ve ak boynu arasında gri ışıkta kan gibi parlayan kızıl bir pıhtı dizisi uzanıyordu.

....
Conan sevgilisini geminin üstünde ganimetlerinin üstüne yatırıp onu öldüren canavarı beklemeye başlar...

Orman, harabelerle kaplı açıklığı abanoz kollarıyla kucaklayan siyah bir devdi. Ay doğmamıştı; yıldızlar ölüm kokan boğucu gökteki sıcak kehribar benekleriydi. Yıkık kulelerin arasındaki piramidin üstündeki Cimmerialı Conan çenesini iri yumruklarına dayamış, demir bir heykel gibi oturuyordu. Kara gölgelerin içinde sinsi ayaklar geziniyor, kızıl gözler parlıyordu. Ölüler düştükleri yerde kalmıştı. Oysa Kara Kıyının Kraliçesi Tigress’in güvertesinde kırık sıralar, mızrak sapları ve leopar derilerinden bir cenaze ateşinin üstünde Conan’ın kızıl pelerinine bürünerek son uykusuna yatmıştı. Etrafına yığılan ganimetiyle gerçek bir kraliçe gibi yatıyordu: ipekliler, altın ve gümüş işlemeli giysiler, mücevher ve altın dolu sandıklar, gümüş külçeler, mücevherli hançerler ve altın ağızlı kamalar.

Oysa bu lanetli kentin hazinesinin yerini Conan’ın putperest bir küfürle fırlatıp attığı Zarkheba’nın kasvetli suları bilebilirdi ancak. Gizli düşmanlarını bekleyerek amansızca piramidin üstünde oturuyordu şimdi. Ruhundaki kara öfke tüm korkusunu silip atmıştı. Karanlıktan hangi yaratıkların çıkacağını ne biliyor, ne de umursuyordu.

Artık Kara Nilüfer hayallerinden kuşku duymuyordu. Biliyordu ki, açıklıkta kendisini bekleyen N’Gora ve yoldaşları kanatlı canavar gökten dalınca dehşete kapılmış, kör bir panikle kaçarken uçurumdan yuvarlanmışlardı; Delilikten kaçamasa da adamlarının kaderlerinden kurtulan şefleri dışında. Bu esnada veya az sonra, belki de az önce nehir kıyısındaki yıkım da tamamlanmıştı. Conan’ın, nehir boyunca yaşananların savaştan çok bir katliam olduğundan şüphesi yoktu. Batıl korkularla savunmasız kalan zenciler, insanüstü düşmanları saldırdığında kendilerini savunmak için tek bir darbe bile vuramadan ölmüş olmalıydı.

Nehre hükmeden habis varlığın, korku ve kederle işkence etmek için değilse, neden bu kadar süre canını bağışladığını anlamıyordu. Her şey insanca veya insanüstü bir zekâya işaret ediyordu; güçlerini bölmek için su fıçılarının kırılışı, zencilerin uçuruma sürülmesi, sonuncusu ve en önemlisi de Belit’in ak boynuna cellâdın ilmeği gibi düğümlenen kızıl kolyedeki acımasız alay.

...

Conan yirmi dev sırtlanı öldürür, bu arada kentin canavarı gelir. Conan tam karşılaşmaya hazırlanırken tepesindeki kule yıkılır. Canavar Conan'ı öldürecekken, bir anlığına Belit'in hayaleti devreye girer. Conan canavarı öldürüp Belit'e cenaze hazırlığına girişir...

Şafak okyanusu yeniden boyadı. Nehrin ağzını ise daha kızıl bir parıltı aydınlatıyordu. Cimmerialı Conan, son yolculuğuna ilerleyen Tigress’i seyrederek ak sahilde enli kılıcına yaslanıyordu. Donuk, dalgın gözlerinde fer yoktu. Dalgalı mavi enginliğin tüm görkem ve harikaları bitmişti. Gizemin mor sislerine doğru derinleşen yeşil dalgalara bakarken, şiddetli bir tiksintiyle sarsıldı.

Belit denizin olmuştu; denize ihtişam ve çekiciliği o katmıştı. O olmaksızın deniz, bir kutuptan diğerine kadar çıplak, kuru ve ıssız bir boşluktu. Belit denize aitti; bu yüzden onu denizin sonsuz gizemine geri getirmişti. Daha fazlasını yapamazdı. Kendisi için ışıltılı mavi görkem, hışırtısıyla ardındaki sonsuz vahşi sırları fısıldayan, birazdan içine dalması gereken ormandan daha iticiydi.

Ne Tigress’in dümeninde bir el vardı, ne de yeşil sular boyunca onu süren kürekler. Yine de berrak, keskin kokulu bir rüzgâr ipek yelkenleri şişirdi, alevler giderek yükselip cenaze ateşinin al kucağında yatan bedeni kuşatırken, yuvasına doğru süzülen vahşi bir kuğu gibi açık denize doğru hızlandı.

Böyle geçip gitti Kara Kıyının Kraliçesi. Kanlı kılıcına yaslanan Conan da kızıl parıltı mavi sislerin içinde solup, şafak gül ve altın rengini okyanusun üstüne saçana dek sessizce durdu.


Robert E. Howard bu efkar sahnesini böyle kapatıyor... H.A
 

Shoryuken

Yönetici
9 Nis 2013
4,044
20,234
Kamlançu
Conan Argos'ta karıştığı bir olayın ardından kaçarken bindiği gemiyi batıran korsanlar arasında Belit ile tanışır ve birlikte olurlar. Beraberce meçhul bir bölgede Zargheba nehrinden içeri girip kadim bir kente ulaşırlar. Conan kazara değdiği nilüfer kokusunun etkisiyle baygın yatarken, kenti mesken tutan canavar Belit ve Kara korsanların hepsini öldürür. Conan ayılınca bir yıkım manzarasıyla karşılaşır...


Gri alacakaranlıkta çürük iskeleye yaslanan kadırgayı gördü ve harabeler sarhoş gibi sallandı gözünün önünde.Taşların arasında, şurada burada sanki özensiz bir el tarafından kızıl bir fırçayla rastgele saçılmış gibi çiğ, parlak renkli benekler vardı.

Conan bir kez daha ölüm ve yıkıma bakıyordu. Önünde mızraklıları yatıyordu ama hiç biri onu selamlamak için kalkmadı. Ormanın kenarından nehir sahiline kadar, çürük sütunlarla harap iskelenin arası, parçalanıp ezilmiş, yarısı yenilmiş insan müsveddeleriyle kaplıydı. Tüm beden ve beden parçalarının etrafında o sırtlanlarınkine benzer bir sürü ayak izi vardı.

Conan güvertesinin üstünde, alacakaranlıkta fildişi gibi parlayan bir şey asılı kadırgaya yaklaşarak sessizce rıhtıma çıktı. Nutku tutulan Cimmerialı, kendi kadırgasının serenine asılı Kara Sahilin Kraliçesine bakıyordu. Seren ve ak boynu arasında gri ışıkta kan gibi parlayan kızıl bir pıhtı dizisi uzanıyordu.

....
Conan sevgilisini geminin üstünde ganimetlerinin üstüne yatırıp onu öldüren canavarı beklemeye başlar...

Orman, harabelerle kaplı açıklığı abanoz kollarıyla kucaklayan siyah bir devdi. Ay doğmamıştı; yıldızlar ölüm kokan boğucu gökteki sıcak kehribar benekleriydi. Yıkık kulelerin arasındaki piramidin üstündeki Cimmerialı Conan çenesini iri yumruklarına dayamış, demir bir heykel gibi oturuyordu. Kara gölgelerin içinde sinsi ayaklar geziniyor, kızıl gözler parlıyordu. Ölüler düştükleri yerde kalmıştı. Oysa Kara Kıyının Kraliçesi Tigress’in güvertesinde kırık sıralar, mızrak sapları ve leopar derilerinden bir cenaze ateşinin üstünde Conan’ın kızıl pelerinine bürünerek son uykusuna yatmıştı. Etrafına yığılan ganimetiyle gerçek bir kraliçe gibi yatıyordu: ipekliler, altın ve gümüş işlemeli giysiler, mücevher ve altın dolu sandıklar, gümüş külçeler, mücevherli hançerler ve altın ağızlı kamalar.

Oysa bu lanetli kentin hazinesinin yerini Conan’ın putperest bir küfürle fırlatıp attığı Zarkheba’nın kasvetli suları bilebilirdi ancak. Gizli düşmanlarını bekleyerek amansızca piramidin üstünde oturuyordu şimdi. Ruhundaki kara öfke tüm korkusunu silip atmıştı. Karanlıktan hangi yaratıkların çıkacağını ne biliyor, ne de umursuyordu.

Artık Kara Nilüfer hayallerinden kuşku duymuyordu. Biliyordu ki, açıklıkta kendisini bekleyen N’Gora ve yoldaşları kanatlı canavar gökten dalınca dehşete kapılmış, kör bir panikle kaçarken uçurumdan yuvarlanmışlardı; Delilikten kaçamasa da adamlarının kaderlerinden kurtulan şefleri dışında. Bu esnada veya az sonra, belki de az önce nehir kıyısındaki yıkım da tamamlanmıştı. Conan’ın, nehir boyunca yaşananların savaştan çok bir katliam olduğundan şüphesi yoktu. Batıl korkularla savunmasız kalan zenciler, insanüstü düşmanları saldırdığında kendilerini savunmak için tek bir darbe bile vuramadan ölmüş olmalıydı.

Nehre hükmeden habis varlığın, korku ve kederle işkence etmek için değilse, neden bu kadar süre canını bağışladığını anlamıyordu. Her şey insanca veya insanüstü bir zekâya işaret ediyordu; güçlerini bölmek için su fıçılarının kırılışı, zencilerin uçuruma sürülmesi, sonuncusu ve en önemlisi de Belit’in ak boynuna cellâdın ilmeği gibi düğümlenen kızıl kolyedeki acımasız alay.

...

Conan yirmi dev sırtlanı öldürür, bu arada kentin canavarı gelir. Conan tam karşılaşmaya hazırlanırken tepesindeki kule yıkılır. Canavar Conan'ı öldürecekken, bir anlığına Belit'in hayaleti devreye girer. Conan canavarı öldürüp Belit'e cenaze hazırlığına girişir...

Şafak okyanusu yeniden boyadı. Nehrin ağzını ise daha kızıl bir parıltı aydınlatıyordu. Cimmerialı Conan, son yolculuğuna ilerleyen Tigress’i seyrederek ak sahilde enli kılıcına yaslanıyordu. Donuk, dalgın gözlerinde fer yoktu. Dalgalı mavi enginliğin tüm görkem ve harikaları bitmişti. Gizemin mor sislerine doğru derinleşen yeşil dalgalara bakarken, şiddetli bir tiksintiyle sarsıldı.

Belit denizin olmuştu; denize ihtişam ve çekiciliği o katmıştı. O olmaksızın deniz, bir kutuptan diğerine kadar çıplak, kuru ve ıssız bir boşluktu. Belit denize aitti; bu yüzden onu denizin sonsuz gizemine geri getirmişti. Daha fazlasını yapamazdı. Kendisi için ışıltılı mavi görkem, hışırtısıyla ardındaki sonsuz vahşi sırları fısıldayan, birazdan içine dalması gereken ormandan daha iticiydi.

Ne Tigress’in dümeninde bir el vardı, ne de yeşil sular boyunca onu süren kürekler. Yine de berrak, keskin kokulu bir rüzgâr ipek yelkenleri şişirdi, alevler giderek yükselip cenaze ateşinin al kucağında yatan bedeni kuşatırken, yuvasına doğru süzülen vahşi bir kuğu gibi açık denize doğru hızlandı.

Böyle geçip gitti Kara Kıyının Kraliçesi. Kanlı kılıcına yaslanan Conan da kızıl parıltı mavi sislerin içinde solup, şafak gül ve altın rengini okyanusun üstüne saçana dek sessizce durdu.


Robert E. Howard bu efkar sahnesini böyle kapatıyor... H.A

Sanki kendi sevgilimin başına gelmiş bir olay anlatılıyormuş gibi nefesim daralarak okudum. Çeviri için teşekkür ederim sevgili Hüseyin Aksakal. Conan severler için aramızda olmanız büyük nimet doğrusu...
 
Üst